5 Aralık 2016 Pazartesi

BASIN AÇIKLAMASI “Şizofrenik inkârcı kafanın Atatürk’e saldırısı”



Konu:Şizofrenik inkârcı kafanın Atatürk’e saldırısı                                  05 Aralık 2016                 

BASIN AÇIKLAMASI
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Kurulu'nda konuşan Çalışma Bakanı Müezzinoğlu,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘külhanbeyi’ diye eleştirildiğini de belirterek, “Bu ülkenin en büyük külhanbeyi, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Dünyaya en büyük külhanbeyliğini o yapmıştır, gerektiğinde de bu millet adına milletin liderleri yapmak zorundadır” demiş. Böylece ülkemizde Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine 95 yıldır süren yalan, çarpıtma ve iftiralara bir yenisini daha eklemiştir.
Külhanbeyi: Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kendilerine özgü giyinişi olan, argo kullanan, başıboş, haylaz delikanlı, serseri, hayta…” şeklinde açıklanıyor. 
Bu Şizofrenik inkârcı söylemin amacı Emperyalistlerin uydurarak cumhuriyet düşmanlarına ezberlettiği zehirli tohumları ortalığa saçarak Atatürk hakkında gerçeğe aykırı bir algının oluşmasını sağlamaktır.
Batılılarda, Batıcılarda ve dinci gericilerde Atatürk kadar travma yaratan başka bir tarihsel kişilik yoktur. Çünkü ezilen ulusların emperyalizme karşı ilk başarılı Kurtuluş Savaşı olan Ulusal Bağımsızlık Savaşını zaferle sonuçlandıran, aynı zamanda gerici toplumsal düzenle de hesaplaşarak büyük bir devrim gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk adı hem yağmacı batı, hem de dinci gericilik için adeta bir tokat gibidir
Mustafa Kemal Atatürk’ü itibarsız ve değersiz kılmak, halkın gözünde şaibeli, tartışmalı bir kişilik olarak göstermek Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı tescilli zavallıların 1919’dan bu yana bilinen yöntemlerindendir.
Kurtuluş savaşı yıllarında batılı yağmacılar Mustafa Kemal’den söz ederken adının başına hep bir sıfat bir hakaret getirmişlerdir. “Korkunç Atilla”, “barbar”, “eşkıya”, “bolşevik” vs. Doğal olarak İstanbul’daki mütareke basınında, dinci gerici güruhun söylemlerinde ismin başına getirilen hakaretler katlanarak artmaktadır. Bu zavallı maymunların hal ve tavırları bugün de aynı değil mi? Batılı ne yaparsa bizimkiler on misli abartarak taklit eder: “sapık”, “din düşmanı”, “katil”, “sergüzeşt” vs.
Dün olduğu gibi bu gün de Alçakça iftiralar ve yalanlarla Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan saldırılar, Türk halkının ve daha da ötesi dünya halklarının beyninde, yüreğinde oluşmuş Atatürk algısını ve Kemalist düşünceyi silmeye, yok etmeye yetmemiştir, yetmeyecektir.
 Bunun en güzel kanıtları;  bu alçak ve zavallı beyinlerin Atatürk ve kurduğu laik Cumhuriyete yaptıkları saldırıları arttıkça, devrimlerini yok saymaya, yarattığı değerleri silmeye kalkıştıkça Anıtkabir’i Türk halkının sahiplenişi artıyor. Ölümünden 78 yıl sonra olumsuz hava koşullarına rağmen Anıtkabir’i dolduran 1,5 milyon kişidir.
Bir diğer kanıt ise, içimizdeki değerbilmez, ihanet erbabı nankörlerin dudak büktüğü, arka arkaya heykellerini devirdiği, hatta kurduğu Fırka’nın bile sırtını döndüğü Atatürk’ü dünya halkları saygı ile anıyor. UNESCO (BM Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı), 1978 yılında 152 üye devletin karşısına bir teklif ile çıkar. Teklif, bütün dünyanın hayranlık beslediği, büyük bir sevgi ve saygı duyduğu Atatürk ile ilgilidir: ”Üzerinde çalıştığımız bütün projelerin isim babası Atatürk’tür. O’nun 100’üncü doğum yılı olan 1981 yılında Atatürk’ün, bütün üye ülkelerde eş zamanlı olarak anılmasını öneriyoruz.”
Ortaçağ karanlığına hapsolmuş, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı tescilli olan bu zavallı beyinlere Atatürk’ün kim olduğunu anlatan, 152 ülke delegesinin oybirliği ile aldığı karar şöyledir.  “Atatürk kimdir; Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba sarf etmiş üstün vasıflı, olağanüstü yenilikler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve istilaya karşı savaşan ilk önderdir. İnsan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı yapmayan, benzeri olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.” Bu uygulama, dünyada ilk ve tektir.
Şeriatçı Kafanın, dinci hareketin karakteri, emperyalizme sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı direnmek değil, boğun eğmektir. Türkiye’deki Şeriatçı hareket hiçbir zaman sömürgecilik ve yayılmacılık karşıtı, antiemperyalist olmadı. Bu nedenle kendine  “Külhanbeyi” denilen zat ve onun zavallı kulları Ağababaları olan emperyalist yağmacılara karşı boyun eğmek yerine direnen Mustafa Kemal Atatürk’e her fırsatta, saldırdılar/saldırmaktalar.
İngiliz ajanı şeyh Saidleri,  küresel yağmacıların hizmetkârı Kürt-İslamcı Said Nursileri, vatana ihanetten asılan İskilipli Atıf’ları kendine rehber edinen,  İngiliz uşağı sultanları ise ecdat belleyenlerin Mustafa Kemal Atatürk e saldırması sahip oldukları bu alçak ve şizofrenik karakterlerinin bir sonucudur.
Vatan Düşman postalları altında inim inim inlerken,   ülkesinin onurunu, namusunu vatanını kurtaran, bağımsız bir devlet, özgür bir ulus yaratan, kurduğu cumhuriyeti devrimleriyle taçlandıran bu nitelikleri ile hem Türk halkının, hem de dünya halklarının saygısını hak eden Mustafa Kemal Atatürk’e saldırmak yalnızca gaflet ve dalaletin sonucu değil tam bir ihanettir.
Yakındır! Gün gelecek, devran dönecek! Bu ihanetlerin hesabı kesinlikle sorulacaktır.
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                               Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

4 Aralık 2016 Pazar

OSMANLI TOKADI / Yılmaz DİKBAŞ




Sizler de gazetelerde okudunuz, duydunuz
Avrupa Birliği, Türkiye’ye karşı olumsuz tavır takınınca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “bu ağır Osmanlı tokadının Avrupa’nın utanmaz yüzüne ineceği” uyarısında bulunmuş.
“Osmanlı Tokadı” destansı bir anlam taşımaktadır.
Osmanlı ile ilgili tüm yüceltici deyimlerin gerçek dışı abartılı anlamlar taşıdığını biliyoruz.
İşte, “Osmanlı Tokadı” da böylesi abartılı deyişlerden biridir.
Değerli Dostlar,
Ben sizlere bu yazımda, Osmanlı’nın attığı söylenen tokatlardan değil, Osmanlı’ya atılmış gerçek tokatlardan söz edeceğim.
Osmanlı’nın yediği tüm tokatları değil de, en önemlilerinden bazılarını ana başlıklar halinde sıralayacağım.
İşte, bakın kimler Osmanlı’ya ne türden tokatlar atmışlar.
• 1768–1774 sürecinde Osmanlı ile Ruslar savaşa tutuştu. Savaşı Osmanlı kaybetti. Savaş sonunda “Küçük Kaynarca Antlaşması” imzalandı. İşte, bu anlaşmayla Ruslar, Osmanlı’ya şiddetli bir tokat patlattılar: Kırım’ı Osmanlı’dan aldılar. Rus gemileri Boğazlardan serbestçe geçecek, Osmanlı topraklarında istedikleri gibi ticaret yapacaklardı. Osmanlı, üç taksitte, Ruslara 750 milyon Akçe savaş tazminatı ödeyecekti. Rusların Osmanlı’ya attığı bu tokat, Osmanlı’nın tarihte yedikleri ilk büyük tokattı, gerisi gelecekti.
• Yaklaşık 400 yıl Osmanlı’n boyunduruğunda yaşayan Yunanlar, Osmanlı’ya 24 Nisan 1830’da okkalı bir tokat indirip bağımsızlıklarını ilan ettiler. Osmanlı, yediği tokatla kaldı.
• İngilizlerin ilk tokadı 16 Ağustos 1838 tarihinde Osmanlı’nın yüzünde patladı. Ekonomisi bozulmuş, hazinesi boşalmış Osmanlı ile bir ticari antlaşma imzaladılar. “Balta Limanı Antlaşması” denilen bu antlaşma ile Osmanlı, tüm gümrük duvarlarını İngiliz mallarına karşı indirdi! İngiliz tüccarlar Osmanlı topraklarında artık kendi topraklarındaymış gibi serbesttiler. İngiliz malları Boğazlardan serbestçe geçti, Osmanlı pazarını ele geçirdi. Antlaşma “süresiz” olarak yürürlükte ve geçerli olacaktı. Yediği bu tokattan sonra Osmanlı, bir daha belini doğrultamadı.
• Osmanlı ilk kez 28 Haziran 1855 tarihinde yabancı devletlerden borç aldı. İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı’ya yüzde 4 faizle toplam 5 milyon İngiliz altını borç verdiler. Borç tuzağına düşen Osmanlı, bu tarihten sonra yabancılardan sürekli tokat yemekle kalmadı, Avrupalıların elinde kum torbasına döndü.
• Yunan tokadı Osmanlı’nın yüzünde bir kez daha patladı: 2 Eylül 1866’da Girit’i Osmanlı’dan alıp kendilerine bağladılar.
• 1877’de Osmanlı, Ruslarla savaşa girdi. Tarihimizde “93 Harbi” diye anılan bu savaşta Osmanlı yenildi. Yine Ruslardan tokadı yemişlerdi! Öyle bir tokat ki; Kars, Ardahan, Batum ve Doğubayazıt Rusların eline geçti.
• 1878’de Ruslar Osmanlı’ya öylesine şiddetli bir tokat patlattılar ki, askerleri İstanbul Yeşilköy’e (Ayestefanos) kadar geldi.
• 1878’de bir tokat da İngilizlerden geldi: Kıbrıs’ı Osmanlı’dan aldılar, adaya İngiliz bayrağı astılar.
• Fransızlar da Osmanlı’ya bir tokat indirdi: 1881’de Tunus’u Osmanlı’dan aldı.
• Osmanlı, başta İngilizler olmak üzere borç aldıkları Avrupalılara değil borçlarını, borçlarının faizlerini bile ödeyemez durumda kaldı. Sonunda, 6 Ekim 1875 tarihinde Osmanlı, iflas ettiğini gazetelerde ilan etti, alacaklı devletlere duyurdu. Osmanlı, üst üste yediği tokatlar sonucu sıfırı tüketmişti! Tarihte ilk kez bir imparatorluk iflas ettiğini gazete ilanlarıyla dünyaya duyuruyordu.
• Osmanlı’dan alacaklı devletler, başta İngiltere ve Fransa, 20 Aralık 1881 tarihli “Muharrem Kararnamesi” ile verilen yetkiyle İstanbul’a geldiler. Günümüz İstanbul Erkek Lisesi binasında “Düyun-i Umumiye”, yani “ Genel Borçlar İdaresi”ni kurdular. Artık Osmanlı’ya tokadı uzaktan değil, İstanbul’da patlatacaklardı! Alacaklı İngilizler ve Fransızlar bazı vergileri Osmanlı topraklarında kendileri doğrudan toplamaya başladı! Vergiler toplanırken Anadolu’da kadınlara cinsel saldırı haberleri geliyordu.
• 1882’de İngilizler, Osmanlı’ya bir tokat daha vurdular: Mısır’ı işgal ettiler.
• Osmanlı’nın suratında patlayan İngiliz tokatlarının sonu gelmiyordu. 1884’de Somali’ye girdiler.
• İngilizler, şamar oğlanına çevirdikleri Osmanlı’ya 1885’de bir tokat daha patlattı: Habeşistan’ı ele geçirdi.
Osmanlı, İngilizlerden belki de en yıkıcı tokadı 30 Ekim 1918 tarihinde yedi! “Mondros Antlaşması” ile Osmanlı ordusu tam teslim oldu. Asker terhis edildi. Osmanlı, ordusunun silahlarını, mühimmatını, cephaneliklerini İngilizlere bıraktı.
• İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ve Ermeniler birleşerek Osmanlı’ya, ayaklarını yerden kesecek bir tokat patlattılar: 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı topraklarının, Anadolu’nun bölünüp parçalanmasını gerçekleştirecek “Sevr Antlaşmasını” imzalattılar.
• Yediği tokatlardan sırt üstü yere yapışmış olan Osmanlı’nın son padişahı Vahdettin, 17 Kasım 1922’de işgalci İngilizlerin bir savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı!
Vahdettin, kaçarak tokat yemekten kurtulduğunu sanıyordu. Ama nasıl aldandığını tarih bakın nasıl yazdı:
• İngilizler önce Vahdettin’i Malta’ya götürdüler. Ancak İngilizlerden bir tokat hemen Vahdettin’in yüzüne indi: Burada uzun süre kalamazsın, dediler.
• Vahdettin, Filistin’e gitmek istedi. İngilizler bir tokat daha attılar: Gitmesine izin vermediler.
• Vahdettin, Mısr’da kalmak istedi. Bir tokat daha geldi İngilizlerden: Mısır’da 72 saatten fazla kalamazsın, dediler!
• 13 Mart 1923 tarihinde Vahdettin, Fransa Cumhurbaşkanı Millerand’a bir mektup gönderip sığınma ve yardım istedi. Cevap olarak Fransa tokadı patlattı: Yardım edemeyiz, Türkiye’de olup bitenler Fransa’yı ilgilendirmez, dediler!
• Aynı tarihli mektubunda Vahdettin, Türkiye’deki mallarının geri alınmasında Fransa Cumhurbaşkanı’ndan yardım istemişti. Vahdettin’in bu isteğine Fransızlar tokat gibi cevap verdiler: Türkiye’nin iç işlerine karışamayız!
• 20 Ağustos 1923 tarihinde Vahdettin, İngiltere Kralı 5. George’a bir mektupla başvurarak Kıbrıs’ta yerleşmek istediğini bildirir, yardımcı olunmasını rica eder. İngiltere hükümeti tokadı Vahdettin’in yüzüne indirir: Kıbrıs’a gitmenize izin veremeyiz!
• İngilizler, Vahdettin’in İtalya’nın kıyı kenti San Remo’ya götürürler. Vahdettin, 30 yakınıyla beraber önce Villa Nobel’e, sonra Villa Manolya’ya yerleştirilir. Vahdettin ve yakınları tüm birikimlerini harcayıp bitirirler. Günlük yaşamlarını sürdürebilmek için bakkala, kasaba, manava borçlanma zorunda kalırlar. Borçlarını ödeyemeyecek duruma düşerler. 16 Mayıs 1926 günü Vahdettin, San Remo’da ölür. Ancak adamları cenazeyi kaldıramazlar! Vahdettin’e son tokadı İtalyanlar atmıştır: Vahdettin’in tabutuna ödenmemiş borçları nedeniyle haciz koyarlar! Vahdettin’in tabutu günlerce Villa Manolya’nın avlusunda bekletilir!
Değerli Dostlar,
Osmanlıya atılan tokatların listesi aslında çok uzundur.
Osmanlı Tokadı’ndan övgüyle söz edenlerin, önce Osmanlı’ya atılmış tokatları oturup okumasında çok yarar vardır…
Yılmaz Dikbaş
2 Aralık 2016, Cuma
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52