11 Nisan 2016 Pazartesi

“TÜRK TARİHİNİN HAKKINDAN NASIL GELECEĞİZ, TATLIM?”



Avrupa Birliği (AB) hükümeti, 1998 – 2002 sürecinde, Ankara’daki AB Delegasyonunun başında “Büyükelçi” unvanıyla kadın diplomat Karen Fogg’u görevlendirmişti.
Karen Fogg, AB’nin Türkiye’deki baş casusuydu.
Karen Fogg’a verilen görev, Türk tarihini altüst etmekti.
Özellikle de Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri tarihi, tüm gerçekler yok sayılarak yeniden yazılmalı, Türk çocuklarına okullarda öğretilen tarih saptırılmış yeni kavramlarla anlatılmalıydı.

Peki, neydi bu yeni saptırılmış kavramlar?
·        Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal yoktu!
·        Kurtuluş Savaşı diye bir savaş olmamıştı! Yunanlıların İzmir’i, İtalyanların Antalya ve civarını, Fransızların Adana, Mersin ve çevresini işgal etmiş oldukları doğru değildi!
·        İstanbul; İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri güçleri tarafından işgal edilmemişti!
·        Çanakkale Savaşları ve Kurtuluş Savaşı sırasında binlerce Türk askerinin şehit olduğu bilgisi doğru değildi!
·        İngiliz Kralı’na “sığınma” talebinde bulunup bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçan son Osmanlı padişahı Vahdettin hain değil, tam tersine vatansever büyük bir liderdi!
·        Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimler yapmış olduğu bir uydurmaydı!
·        Atatürk, “yazı devrimi” adı altında Arap alfabesini kaldırıp Latin alfabesini alarak Türk toplumunu köklerinden koparmış, kültürünü yok etmişti!
·        Türkiye’de gerekli devrimleri Osmanlı Padişahları yapmıştı!..

Peki, AB casusu Karen Fogg Türk tarihini nasıl ve kimlerin yardımıyla böylesine altüst edecekti?
Karen Fogg, para karşılığı bazı gazetecileri iğfal etti, onları bu amaç doğrultusunda ajan olarak kullandı.
İşte, Karen Fogg’un emrinde çalışmış ajan gazetecilerin bazıları:
Mehmet Ali Birand, Şahin Alpay, Prof. Dr. Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Prof. Dr. Eser Karakaş, Metin Münir, Murat Yetkin, Cüneyt Ülsever, Oral Çalışlar, Ahmet Sever, Lale Sarıibrahimoğlu, Ferai Tınç, Sami Kohen, Semih İdiz, Zeynep Göğüş, Mithat Melen, Mim Kemal, Emine Uşaklıgil, Özgen Acar.

Karen Fogg, “tatlım, canım, sevgilim” diye hitap ettiği bu yerli casusların lideri Mehmet Ali Birand’a açık banka çeki yolluyor, istediğin miktarı çeke yazabilirsin diyor ve soruyordu:
“Türk tarihinin hakkından nasıl geleceğiz, tatlım?”

AB casusu Karen Fogg’un yönetiminde yerli ajanlar hemen işbaşı yaptılar, yoğun bir çalışmanın içine daldılar.
Peki, sonuçta Karen Fogg amacına ulaştı mı?
Yerli casusların yardımıyla Türk tarihinin hakkından gelebildiler mi?
Bu sorunun yanıtını sizlere, aşağıdaki haberle sunuyorum.

Eğitim-İş Genel Başkanı Veli demir açıklıyor:
“Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu, 2016-2017 ders yılından başlamak üzere ortaöğretimde okutulacak ‘Tarih Dersi Öğretim Programı’nı taslak olarak yayınladı.
Programda Atatürk’ten Kurtuluş Savaşı’ndan, Cumhuriyet Devrimlerinden söz edilmediği gibi, Osmanlı devletinin öne çıkarıldığı yapay bir tarih anlayışının dayatıldığı gösterilmektedir.
Hazırlanan program göstermektedir ki, lisede tarih öğretimi tarihsiz bir öğretim olarak düşünülmektedir.
Birkaç gün önce yandaş sendikanın ifade ettiği biçimde öğretim programı Kemalizm’den yani Atatürkçü düşünceden soyutlanmaya çalışılmış, çocuklarımızı Atatürk ve onun devrimlerinden arındırmak isteyen bir anlayış programa yerleştirilmiştir. Türkiye’de tarih dersi Atatürksüz, Cumhuriyetsiz ve devrimsiz olamaz.
Taslak program, tarih dersi niteliğinden çok inanç öğretisi, ekonomi, sosyoloji ve bazen de İslam felsefesi özellikleri taşımaktadır.
Yapılmak istenilen asıl şeyin, tarih dersinin mevcut içeriğiyle ilgili bir hesaplaşma olduğu gözlemleniyor.
Programın genelinde ilk göze çarpan ‘Yeni Osmanlıcı’ düşüncenin ağırlık kazanmış olması, ulus devlet modelinin göz ardı edildiği, kronolojik değil tematik olması gerektiği savıyla hazırlanmış, öğretim programında Türkçe kullanmamaya özel bir önem gösterilmiştir.
Atatürk’ün dediği gibi, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir durum alır.’”

Değerli Dostlar,

Her gün medyada dinlemekten, izlemekten bıktığımız siyasi didişmeler asıl gerçeğin üzerini örtmektedir.
Hedefte Türk Milleti vardır!
İç ve dış düşmanlar Türk’e karşı birleştiler!
Diliyle, tarihiyle Türk’ü bu topraklardan silmek istiyorlar!

Bu yalın gerçeğin karşısında hâlâ “Yenilmedik dimdik ayaktayız!” diyen sözde Atatürkçülere ne demeli?
Onlara, siz “Türk’ten yana mısınız yoksa Türk’e karşı mısınız?” diye sorup çok kısa ve net yanıt istemeliyiz…

Yılmaz Dikbaş
10 Nisan 2016, Pazar
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

29 Mart 2016 Salı

O “SENDİKA YÖNETİCİSİ”NE!



27 Mart günü Burdur Şubesi il divan toplantısında konuşan, kerameti iktidarın yaydığı güç zehirlenmesinden menkul Eğitim Bir Sen’in Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum adlı zatın sözleri arasında yer alan “Bu ülkenin geleceğini şekillendiren, insanları ideolojik angajmanlarla biçimlendirmeye çalışan Kemalist ruhu, ideolojiyi müfredatımızdan arındırmalıyız. Medeniyet değerlerini içselleştirmiş, geçmiş ile geleceği buluşturan yeni bir müfredata geçmeliyiz” sözleri, özünde bütün çağdaş değerlere, Cumhuriyetin bilimle aydınlanma felsefesine saldırıyı ilke edinmiş “sendika” görünümlü bir yapının gerçek kimliğini bir kez daha açığa vurmasından öte bir değer taşımamaktadır.
Konuşmasında “Eğitim-Bir-Sen olarak 400 bin, Memur-Sen olarak 1 milyon üye sloganı ile yola çıktık, hedefimize ulaşmak için gün sayıyoruz” sözüne de yer veren “yönetici” sıfatındaki kişiye, sayıca ulaştıkları, ama temsil ettikleri emekçileri “toplu görüşme” başlıklı pazarlık masalarında nasıl “sattıkları” kayıtlarda mevcut “güç” ün hangi yol ve yöntemlerle gerçekleştiğini bir yana bırakarak şu kadarını anımsatmak isteriz:
“İnsanları ideolojik angajmanlarla biçimlendirmeye çalışan ruh” dediğiniz yapının temelinde, Türkiye topraklarında halkıyla birlikte emperyalizmi dize getirip hem tam bağımsızlığı sağlayan hem de “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen bir yurtseverlik mayası vardır.
Sırtınızı yasladığınız iktidarın kanatları altında, “benden büyüğü yok” şımarıklığıyla her fırsatta kin kustuğunuz bu mayanın karışımında bilimin yalın gerçekleri, sanatın evrensel güzellikleri vardır ve bunu, temsil ettiğiniz köhnemiş, ilkel, çağdışı saplantılarınızla anlamanızı elbette beklemiyoruz.
Gerçek anlamda bir eğitimci, gerçek anlamda bir eğitim sendikası ve onun yöneticisi olarak ülkemizin eğitim alanında günümüzdeki durumuyla ilgili;
* “Kemalizm’i müfredattan temizleme” adı altında yıllardır siz ve benzer yapılarla işbirliği içindeki Milli Eğitim Bakanlığı’nın yarattığı eğitimimizin hangi düzeysizlikler içinde bulunduğunu hem yine Bakanlığın hem de ulusal ve uluslararası çeşitli ölçümlerin yer aldığı dizi dizi raporlara bakarak öğrenmek dururken;
* Yıllardır yargı organlarında defalarca usulsüzlükleri kanıtlanmış örnekleriyle ortada olan sınav skandalları milyonlarca öğrencimizi mağdur ederken;
* “Kurs” adı altında, büyük çoğunluğu yasadışı yollarla çalışan, birtakım platformlarda iş ve amaç ortaklığı içinde bulunduğunuz çeşitli sözde “eğitim” kuruluşlarında yaşanan kirli ilişkiler ortadayken;
* En son, göreve yeni başlayan stajyer öğretmenlerin çeşitli düzeydeki “yönetici”ler aracılığıyla sendikanıza nasıl üye yapıldıklarına ilişkin yakınmalar ortadayken;
Sayın “sendika” “yönetici”si, yapmanız gereken, asıl bunlara karşı çıkmak ve hem mesleğin hem sendikacılığın onurunu korumaktır.
Biz yine de, her fırsatta saldırmayı görev bildiğiniz ve varlığından çok rahatsız olduğunuz o “ruh”u, bütün çabalarınıza karşın eğitim kurumlarından, öğrencilerimizin yüreklerinden, ulusumuzun bilincinden söküp atamayacağınız gerçeğini bir an önce kavramanızı dileriz.
9 Mart 2016 Salı Ankara
Nazım Mutlu
Ulusal Eğitim Derneği
Genel Başkanı