28 Ocak 2016 Perşembe

“Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir”




Dünya halklarını kana bulayan, insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliam devleti ABD Emperyalizminin Başkan Yardımcısı Joe Biden ülkemize geldi. Biden Başkan Obama'nın sağ kolu, ABD dış politikasının mimarı ABD Başkan Yardımcısı.

Biden’i tanıtmak için daha fazla bir şey söylemeye gerek yok sanırım. Peki, ABD ve AB Emperyalizmin bu akıllı ve kurnaz mimarı niçin geldi Türkiye ye? İşte bu çok önemli.

Biden’ in niçin geldiğini anlamak için insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliam devleti ABD’nin ve ABD Emperyalizminin Brüksel Eyaleti Avrupa Birliği ülkelerinin 1900’lü yıllardan bu yana Türkiye ile ilgili olarak izledikleri politikaları bilmek gerek. Çünkü, bu devletlerin dış politikaları iktidarlara göre değişmez.İşbaşına gelen iktidarlar değişir ama politikalar değişmez.

Biz de öyle yapalım.

ABD’li senatör Upshow’un,1927 yılında ABD Senatosu’nda, Lozan hakkında yaptığı konuşması. Aynen aktarıyorum:

“Lozan Antlaşması, Timurlenk kadar hunhar, Korkunç İvan kadar sefil ve kafatasları piramidi üzerine oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatör’ ün zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik anlaşmayı kabul ettirmiştir. Buna her yerde ‘Türk Zaferi’ dediler.”

Bir başka Amerikalı parlamenter senatör King aynı yıl senatoda yaptığı konuşmada, Türkiye’de kapitülasyonların kaldırılmış olmasının, uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu söyleyerek; “Türkler cahil, fanatik ve nefret dolu insanlardır” diyordu.

Harvard Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörlerinden Albert B.Hart, öğretim üyeleri arasında topladığı 107 imzalı bir metni, senatörlere ve hükümet yetkililerine göndermişti. Bu metinde şunlar yazılıdır:

“Türklerin Avrupa ve uygar uluslar çerçevesinde yeri yoktur. Kemalist rejim mutlaka çökecek ve milliyetçi Türk Hükümeti’nin amaçları asla gerçekleşmeyecektir”

İngilizlerin çok saygı duydukları, yaşlı Başbakanları Gladstone, 19.yüzyıl sonlarında Türkler için şunları söylüyordu: “İnsanlığın tek insanlık dışı tipi Türklerdir.”

1919 yılında İngiltere Başbakanı Lloyd George’un görüşleri ise şöyleydi: “Türkler, ulus olmak bir yana, bir sürüdür. Devlet kurmalarının ihtimali bile yoktur… Yağmacı bir topluluk olan Türkler, bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri toprakların etine işlemiş bir yaradır.”

Konrad Adenauer Vakfı’nın Türkiye Danışmanı, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın finanse ettiği Alman Doğu Enstitüsü’nün Müdürü Udo Steinbach, 15 Eylül 1998 günü Lingen Akademisi’nde verdiği konferansta şunları söyledi:

“Sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk Devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizm’in ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur. Olmadığını Türkiye’de yaşayan Türk–Kürt, Müslüman–laik, Alevi–devlet çatışmalarında görmekteyiz. Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu? Önce Ermenileri yok ettiler, sonra da Rumları. Kürtleri bugüne dek neden yok etmediler bilinmez.”

“CIA İstasyon Şefi” Paul Henze, 1993 yılında bir rapor hazırlıyor : “21. Yüzyıla Doğru Türkiye”. Ve şu “Sav’ları ileri sürüyor:

“Atatürk ilkeleri soğuk savaş döneminde görevini yapmıştır; ama “yenidünya düzeni” ile birlikte gerekliliği de kalmamıştır. “Klasik Atatürkçülük” ölmüştür. Aydınların imam-hatip okulları konusundaki endişeleri yersizdir. İran ve Arap parası ile desteklenen köktendincilik, Türkiye için ciddi bir tehlike değildir.

Atatürk’e “deccal” diyen Said-i Nursi ve Nurcular ilericidir. Nakşibendiler geriye dönük değillerdir; Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayabilirler…”

İngiliz derin devletinden Andrew Duff, Eylül 2005’te şöyle demiş: “Türkiye Avrupa’nın gerçek partneri olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizm’le mücadele etmelidir. Devletin gücü azaltılmalıdır. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Türkiye artık Kemalizm’de değişme gereğiyle yüzleşmeli. Sadece yasalar, anayasa değil, Kemalizm kültürü ve felsefesi de değişmeli. Türkiye’nin, merkeziyetçi yönetim yapısından adem-i merkeziyetçi (yani federatif yapı) yapıya geçmeye ihtiyacı var. Diyarbakır’da bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının değişmesi iyi olur. Bunu sadece Güneydoğu için değil diğer bölgeler için de öneriyorum.”

Emperyalizmin sözcülerinden Reiner Albert, Almanya’nın Mannheim kentinde Katolik Teoloji Fakültesi’nde “dinler ve kültürler arası diyalog” dersleri verirken şöyle diyor: “Türklerin Almanya’ya uyum sağlayamamalarının en büyük sorumlusu, Türkiye’de aldıkları Kemalist eğitimdir. Farklılıklara karşı son derece hoşgörüsüz bir ideoloji olan Kemalizm insanları ister istemez, Almanya’ya karşı mesafeli, hatta düşman yapıyor”.

Eski CIA Türkiye şefi Graham FullerBugün Türk devletinin bir sorunu varsa, bu da aslında Kemalizm’in değişmez bir değerler paketi olarak var olmayı sürdürmesidir. Gerekli olan devletin liberalleşmesi ve zaman ve uzam içinde birçok imparatorluğu yönetmiş Türk halkının tarihsel dehasının önünün, kendisini çağdaşlaştıracak şekilde açılmasına izin verilmesidir.

Kemalist “devletçilik” anlayışı da eskide kalmıştır. Dışardan kurum ithal etme politikası ile Türkiye on yıllar boyunca biraz işlevsel bir altyapı kurmayı başardı, ancak ergenlik çağında olan bu ekonomi liberalleşme yönündeki gerçek önemli adımı, 1980’li yıllarda Cumhurbaşkanı Özal’ın özelleştirme ve ekonomiyi yabancı sermayeye açma politikaları ile birlikte atabildi. Nerdeyse Türklerin hepsi devletçi ekonomiyi ulusal pazar ekonomisine dönüştürme ihtiyacını görüyorlar. Aynı şekilde bir zamanlar köklü kültürel devrimin pederşahi programında yer alan “devrimcilik” ve “reformculuk”, bugün sivil toplumun sürekli gelişmesi ve devletin liberalleşmesi olarak anlaşılıyor.

Ufuk Güldemir' in CIA eski Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller' la yaptığı ve 26 Şubat' ta Cumhuriyet' te yayımlanan söyleşisinde en çarpıcı sözler şuydu:"Kemalizm' e son, Osmanlı ile öğünün, Fethullahçı olun!"

Kurt Ziemke Alman asıllı Ortadoğu uzmanı, 1930 yılında ‘Die Neu Türkei’ (Yeni Türkiye) adında bir kitap yayımlamıştır. Bu kitapta Almanya’nın Türkiye’ye yönelik uygulaması gereken politika ve stratejisi anlatılmaktadır. Bu strateji ve politikalara göre: ‘İngilizler Musul’da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken bir yandan Atatürkçü akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuşlardır. Yapılması gereken Laik Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını ortaya atıp işlemektir.’ Ziemke'nin bu projesi doğrultusunda dış ve iç Türkiye Cumhuriyeti düşmanları "dinsiz Atatürk" propagandasına 1930'larda başlamışlardır.

Amerika 2. Dünya Savaşı'ndan sonra,1945'lerde,  Almanya ve siyasetine el koyduğunda, 1930'ların bu Alman stratejisini hemen Türkiye' de uygulamaya başladı. Denebilir ki, Türkiye' de Kürt ayrılıkçı hareketinin tohumları 1945' ten itibaren Amerika ve yerli işbirlikçileri tarafından atılmıştı...

Güneydoğu' da daha önce Atatürk' ün parçaladığı aşiret yapısını yeniden kurmak üzere, Atatürk döneminde Batı' ya sürülen aşiret reislerini, şeyhleri yeniden Güneydoğu' ya aşiretlerinin başına gönderilmesini ve DP' den milletvekili olmalarını sağlayan ABD, milletvekili olan bu aşiret reislerini işbirlikçi haline getirerek kendi politikalarının Türkiye’deki sözcüleri haline getirmişti.

   NATO' ya alınır alınmaz, dönemin Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, 2. Mahmud döneminde kaldırılan Mehter Takımı'nı 1952' de yeniden kurdurtmuştu!

 ABD Dışişleri Bakanı J. F. Dulles 1956' da ; "Din ve siyaset birbirinden ayrılmaz. Dünya işlerini çözümlemekte seçeceğimiz yol dini görüştür " demecini veriyordu. Bu demeçten hemen sonra Menderes' in buyruğuyla partide "Anayasa'dan laik yönetim ilkesi atılarak yerine din devleti ilkesi konulması" çalışmaları başlatılmıştır.

Son olarak 2006 yılında Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu'nda kabul edilen raporda yer alan Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için öne sürdüğü ön koşullara bakalım.

1. Ermeni soykırımı koşulsuz kabul edilmeli,  aynı zamanda Türkler  "Pontus ve Süryani" soykırımı yaptıklarını da kabul etmeli. 3-  Lozan’da azınlık olarak sayılmayan Alevi ve Yezidiler ve diğer tüm halklara azınlık hakları tanınmalıdır;  4.Başta Üniversiteler olmak üzere tüm eğitim ve kamu kurularında kılık kıyafet serbestliği tanınmalı (türbanın) 5.Kıbrıs Rum tarafına liman ve havaalanları koşulsuz açılmalı, Kıbrıs'tan Türk askerleri hemen çekilmeli; 6. Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlı Ruhban Okulu'nun açılmalı.

Joe Biden’in Türkiye ye niçin geldiğini bir kez daha kendimize soralım? Biden’in çantasında baştan beri sıraladığımız AB-ABD emperyalizminin sözcülerinin istemleri dışında farklı bir şey yoktu ve olamazdı.

Bakın Biden kendisi ile görüşmek için kuyruğa giren iktidar, Muhalefet Partileri ve Sivil Toplum örgütleri temsilcilerine verdiği talimatlar nelermiş.

1.    -Suriye'ye kendi başınıza müdahale edemezsiniz!

2.     PYD –YPG bizim Ortadoğu’daki kara gücümüzüzdür. Bu nedenle bizim Kürt koridoru işimizi baltalamaya yönelik ve bu güçleri hedef alan operasyon yapamazsınız!

3.    Kendi başına yeni terörist gruplar oluşturamazsınız. İncirlik in denetim ve kontrolü NATO dolayısıyla ABD ye aittir. Buraya müdahale edemezsiniz.

4.    Irak'ta, ABD’den habersiz inisiyatif almaz, Barzani, Nuceyfi, Abadi ile bizim bilgimiz dışında bir görüşme, uzlaşma, antlaşma yapamazsınız! . Musul ve Kerkük ABD için yaşamsal önem taşımaktadır. Bu bölgelere müdahaleniz söz konusu değildir!

5.    -Güneydoğu ve Kandil'e operasyonlarını bitireceksiniz. “çözüm masası” yeniden ve ivedilikle oluşturulmalı, PKK'nın istekleri karşılanmalı.

6.    Yeni Anayasa’da  “Atatürkçülük” ve “Türk Milleti ”  yer almamalı.

7.    İhvan ve/veya IŞİD konusundaki kararlar, İsrail ile işbirliği ve İsrail in önerileri doğrultusunda alınmalıdır.

Joe Biden, tüm bunları isterken NATO'dan çıkartmaya kadar varan çok sert tehditler savurmayı da ihmal etmedi. .

Bu küstahlık içeren tehditlere kendilerinin iktidara getirdiği işbirlikçileri, muhalefet Partileri ve Sivil Toplum örgütleri temsilcileri yani bizim yerli uşaklar topuk selamını çakıp “emredersiniz efendim”, diyerek, kendilerine düşen görevi yerine getirme sözü verdiler.

Biden’in bu küstah istemlerine topuk selamını çakıp “emredersiniz efendim” diyenlerden yalnızca siyasal parti temsilcilerinin kimler olduğunu bilmemiz çok şeyi bize açıklamış olacaktır sanırım.

Joe Biden’in düzenlediği “yuvarlak masa” toplantısına, HDP’den Leyla Zana, Ayhan Bilgen ve Altan Tan, MHP’den Oktay Vural, AKP’den Galip Ensarioğlu ve Orhan Miroğlu ile CHP’den Fikri Sağlar ile Sezgin Tanrıkulu katıldılar.

Aynı isteklerin daha sert ve acımasız bir yöntemle Mustafa Kemal Atatürk ‘ e dayatılmaya çalışıldığını biliyoruz.

Peki, Mustafa Kemal Atatürk nasıl bir tavır almıştı. Şimdi ona bakalım.

Büyük Taarruz’ un hazırlıklarının sürdüğü günlerde, 3 Mart 1922’de Batının saldırgan devletleri için şunları söylüyordu: “İstilacı ve saldırgan devletler yerküresini kendilerinin malikânesi ve insanlığı kendi hırslarını tatmin için çalışmaya mecbur esirler saymaktadırlar. Sonuç olarak Dünya iki guruba ayrılmaktadır. Birincisi Doğu ki, kendi varlığını, bağımsızlığını artık kavramıştır, bu bilinçle el ele vermiştir. Diğer bir gurup daha var ki bunlar, sırf kendi hırslarını tatmin için çalışmaktadır. Bunların amacı zulüm ve baskı olduğu için, onları lanetle anmakta kendimizi haklı görüyoruz”.1

Biz Batı emperyalizmine karşı, yalnızca kendi kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batılı emperyalistlerin, bütün güçleri ve bilinen bütün imkânlarıyla, Türk ulusunu emperyalizmin aracı olarak kullanmak istemelerine engel oluyoruz. Bununla bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz”.2

1921 yılında, silah gereksiniminin üst düzeye çıktığı savaş günlerinde ise şunları söylüyordu: “İlkbahara kadar üç ay içinde bu silahları elde edemezsek, diplomasi kanallarıyla bir çözüm yolu aramak zorunda kalacağız. Bunu arzu etmiyorum. Biliyorum ki Batı ile uyuşma Türkiye’nin kaçınılmaz olarak köleleştirilmesi anlamına gelecektir”.3

Olanaksızlıkların çaresizliğiyle, Batının manda ve himayesini kabul etmek isteyenler için 1919 yılında; Ahmaklar memleketi Amerikan mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk bağımsızlığını feda ediyorlar”7 deyip manda önerilerini kesin bir biçimde reddediyordu.

Bu açıklamaların en çarpıcı olanlarından birini, 29 Ekim 1930 yılında Ankara Türk Ocağındaki Cumhuriyet Bayramı kutlamasında yapmıştır. Amerikan Associated Press Muhabiri Miss Ring, Atatürk’e; Türkiye’nin ne zaman Batılılaşacağını, Amerikanlaşacağını sorduğunda şu yanıtı almıştı: “Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir”.4           28 Ocak 2016 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK

1“Reis Paşa Doğru Görmüştü”, Atilla İlhan Cumhuriyet, 18.02.2002
2 “Milli Kurtuluş Tarihi”, Doğan Avcıoğlu, İstanbul Matbaası ,1974, 2.Cilt, sf.846
3 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu, İst. Mat., 1974, 1.Cilt, sf.265
4 “Türkiye; 29 Ekim 1930, Türkiye; Mart 2002” Turgay Tüfekçi, Orkun Dergisi, Mart 2002, Sayı 49, sf.4


26 Ocak 2016 Salı

Atatürk’ü indiren CHP'li MYK'da/ UNUTULUR MU SANIYORSUNUZ



CHP’de MYK’nın açıklanması sonrasında parti karıştı. Adı “Odasındaki Atatürk resmini indiren milletvekili” olarak anılan Zeynep Altıok’un MYK’ya alınması, “Altıok ödüllendirildi” şeklinde yorumlandı. CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan “Sözün bittiği yerdeyiz” ifadelerini kullanırken eski CHP Milletvekili Şahin Mengü net konuştu: O kişi Zeynep Altıok!

‘KILIÇDAROĞLU BİLİYOR’
CHP 16-17 Ocak’ta yaptığı kurultayın ardından yeni oluşan Parti Meclisi ilk toplantısını yaptı. Parti Meclisi toplantısı sonrasında Kılıçdaroğlu yeni MYK’yı belirledi. MYK üyelerinin açıklanması ile birlikte CHP içinden tepkiler de gelmeye başladı. Bazı partililer ve milletvekilleri MYK üyeleri arasında yer alan Zeynep Altıok’u hedef aldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM’deki odasında bulunan Atatürk resmini indiren milletvekilinin kim olduğunu bildiğini kaydeden CHP’liler, buna rağmen Zeynep Altıok’un MYK’ya alınmasının “ödüllendirme” olduğunu söylediler.

ÖZCAN: MEYDAN OKUMA
CHP MYK’nın açıklanmasından sonra CHP Bolu milletvekili Tanju Özcan da odasından Atatürk resmini indiren CHP milletvekili ile ilgili sert açıklamalarda bulundu. Özcan, Twitter’da yaptığı açıklamada “Atatürk ile sorunu olanın CHP Milletvekili olarak benimle de sorunu vardır... Kim olursa olsun!” mesajını paylaştı. “Nedense içimden geldi bu gün...TBMM’deki odama bir Atatürk fotoğrafı daha asacağım. Benim kitabımda görmemezlikten gelmek yok” diyen CHP’li Tanju Özcan şunları söyledi:
“Artık bence sözün bittiği yerdeyiz... Nereye kadar susacağız... Bu gün yaşananlar açıkça meydan okumadır... İnceldiği yerden kopar... Benim tabana karşı sorumluluğum var sadece.”
Özcan’ın bu açıklaması CHP kulislerinde tartışma yarattı. Özcan’ın, Meclis’teki odasından Atatürk resmini indiren bayan milletvekilinin MYK üyesi yapılmasına tepki gösterdiğini kaydeden CHP’liler şöyle dediler:
“TBMM’de CHP milletvekilleri de danışmanlar da sekreterler de herkes odasındaki resmi hangi milletvekilinin indirdiğini biliyor. Elbette Sayın Kılıçdaroğlu da o ismi biliyor. Buna rağmen MYK’ya atadı. Tanju Özcan’ın isyanı da bundan. Cezalandırılması gereken milletvekili ödüllendirilince dayanamadı isyan etti. Kılıçdaroğlu partide krizleri çözeceği yerde sürekli kriz yaratıyor. Bu koşullarda adı Atatürk’ün resmini indiren milletvekili olarak anılan birini cezalandıracağın yerde, MYK’ya alırsan parti tabanını ayağa kaldırırsın. AKP ile mücadele etmemiz gerekirken iç mücadeleye düşeriz. Daha önce Sezgin Tanrıkulu vardı, şimdi başka birileri... Sanki partiyi köklerinden koparmak için özel bir çaba yürütülüyor.”

TANJU ÖZCAN’IN TWİTLERİ



‘KENDİSİ DE ZATEN İKRAR ETTİ’
“Parti içinden Atatürk resmini indiren ismin Zeynep Altıok olduğuna ilişkin çok sayıda bilgi aldım. Milletvekilleri de kendi aralarında Atatürk resmini indirenin Zeynep Altıok olduğunu konuşuyorlar. Zaten ‘resmi değiştirmek için indirdim’ diye ikrar da söz konusu.”

ATATÜRK’E SAYGISIZLIK EDENLERE KONTENJAN MI AYRILDI?

Aydınlık / Ankara
Eskİ YARSAV Başkanı CHP’li Ömer Faruk Eminağaoğlu, “CHP MYK’sında, Atatürk’e saldıranlar, saygısızlık edenler için artık her dönemde bir kontenjan mı ayrılmaktadır” diye sordu.
Eminağaoğlu, Atatürk’ün resmini odasından indiren milletvekilinin MYK üyesi yapıldığı yönündeki haberlerle ilgili bir yazılı açıklama yaptı.
Eminağaoğlu, “ CHP Tüzük ve Programında da vurgulandığı üzere Atatürk ve de Atatürk ilke ve değerlerine bağlılık, CHP yönünden ayrıca özel bir öneme sahiptir. Atatürk resminin indirilmesi konusunun soruşturulması için tarafımca disiplin başvurusu yapılmıştır. Aylin Nazlıaka’nın yanında gerçekleştiği ifade edilen bu konuda kamuoyuna yansıyan bilgilerde eylemi gerçekleştiren kişi olarak Zeynep Altıok ismi sıklıkla geçmektedir. Zeynep Altıok’un da içinde yer aldığı CHP MYK, Genel başkan tarafından açıklanmıştır” dedi. Genel Başkanın, bu konuyu Yüksek Disiplin Kurulu’na önlemli sevk yönünden Parti Meclisi gündemine almadığına işaret eden Eminağaoğlu, “Bu durum, Zeynep Altıok sorusunun yanıtsız kalmasına ve adı geçenin MYK’da görev alabilmesine yol açmıştır.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere, yapılan görevlendirmelere ve açıklanan MYK’ya bakıldığında, ‘CHP MYK’sında, Atatürk’e saldıranlar, saygısızlık edenler için, artık her dönemde bir kontenjan mı ayrılmaktadır’ sorusu sorulur olmuştur” ifadelerini kullandı.
***
UNUTULUR MU SANIYORSUNUZ /
MUSTAFA YILDIRIM
Atatürk'ün fotoğrafını indiren kadın!
Babanı yaktılar diye milletvekilliği armağan edilenlerden birisin!
Seninle birlikte YT-CHP'nin Parti Meclisine giren Şeriaticiye, Humeyncilerin vekili savcıya sor; yakanları sana anlatsınlar!
Babanı yakanlar da Atatürk'e düşmandı, sen de.. .
Atatürk'ü indirdin diye sana saldırıyorlar!
Hiç üzülme!
Gün gelecek senin fotoğrafını da asacaklar!
Hem de her yere ve hiç indirilmemecesine!
Muharrem!
Sana gelince...
"Partime zarar gelebilir" diyerek zamanında adını vermeyerek onun CHP yönetimine girmesini sağladın!
Artık partinize zarar gelmez!
Zaten sen ve senin gibiler, Atatürk'ü hiç sevememiştiniz ki!
Aslında sen görevini 4+4 yasasının maddeleri birer birer geçerken vekil arkadaşlarını susturarak yerine getirmiştin!
Hatta "Genel merkezin talimatı" diyerek kendini savunmuştun!
Atatürk'ün resmi işte o anda paramparçaydı...
Partini kurtarmakta senden beceriklisi bulunabilir mi?
KADINLAR VE ÇOCUKLAR VARDI...
Kumandan Mustafa Kermal'in gerillalarının istihbaratçısı, gerçek asker, Kavakalanlı Dudu Kadın: Ermeniler ve Yunanlar sır vermediği için evini yakıp onu ateşe atmışlardı.
Dudu Kadın'ın yardımcısı, Akıncıların kuryesi Molla Hasbi: Yaşı hep 12 kaldı; çünkü Yunan subayı dipçikle onun başını parçaladı.
Dudu Kadının kızı Nazife': 8 yaşındaydı. Olayların tanığıydı; kaçmayı başardı.
Sevgi-selam onlara!
Bize onların örnek savaşı yeter!
İhanete, dönekliğe aldırmadan yüreğinde ateş, ufka bakan gözlerinde o mavi ışık, dağları savunanlar! Size de selam!
Ankara, 24 Ocak 2016


Yeni Anayasa egemenliğimizi sinsice elimizden almanın adı



Yeni Anayasa egemenliğimizi sinsice elimizden almanın adı; egemenlik yoksa gelecek de yok…
Eşit-vatandaşlık, AKP-HDP etiketli, ulusu etnisitelere bölme siyaseti...
Özgürlükçü demokrasi, CHP'nin AKP-HDP siyasetine eklenmesinin adı...
Bunlara karşı mücadeleyi "istemezükçülük" diye aşağılamaya kalkışan ise, bu çorbanın tuzu...
*
Eleştiriye tahammülü olmayan bu küreselleşme zamanesi hiper-demokrat, reddiyeyi duyunca ne yapmaz ki? Reddiyeye hiç ama hiç tahammülü yok. Çünkü dayatmalarını uygulayabilmek için bizim çorbaya kuş üzümü olmamıza, yani meşruiyete muhtaç…
Muhtaç, ama meşruiyeti hiçbir uzlaşmaya yanaşmadan ve kendi dışındaki herkesin kafasına vura vura sağlayacağı katılımcılıkla sağlama peşinde koşuyor. Bunun için de pek “pratik zekâ”sı ve Metis –kurnazlık tanrısı- ruhuyla iş görmeye çalışıyor.
*
Her şey bu kurnazlığın, aldatma, kandırma hastalığının farkına varmamızla değişecek. Ardı ardına sıralanan sözlerin ve paylayıp küfürle bezdirmenin bir metis’ten ibaret olduğunu görmek…
Bu dayatma ve sürükleme siyaseti, bu küçük fark edişle çökertilebilir. Bilirsiniz dolandırıcılar, dolandırmaya kalkıştıkları kişi neyle karşı karşıya olduğunu fark ettikleri anda ortadan kaybolurlar.
Metis’li saldırganlığın ideolojik siyasetine karşı söylenecek söz “Sana Geçit Yok” ise, paylayıp azarlamalarına karşı söylenecek söz de İsmet İnönü’nün o veciz sözüdür: Hadi canım sen de!

Metis 1 -  (μῆτις) Antik Yunancada "kurnazlık" veya "hüner, beceri" anlamına gelir.
2-Yunan mitolojisinde, Okeanos ile Tethys'in kızı, Hikmet tanrıçasıdır. Metis, tanrıların başı olan Zeus'un ilk karısı ve akıl tanrıçası Athena'n ın annesi olarak anılır.
 
BİRGÜL AYMAN GÜLER

24 Ocak 2016 Pazar

Masonların bilinen taktiği ve ADD Isparta



2012 Yılı başlarında ADD Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek’e karşı başlatılan gerçek dışı iddialar, suçlamalar, iftiralar, çamur atmalar ve  kumpaslarla toplumda bir itibarsızlaştırma algısı oluşturma operasyonu yargı kararları ile  birer birer çökertiliyor
Bilindiği üzere;  ADD içine sızmış, "Atatürkçü (!) geçinen", deşifre edilmemiş utangaç AB'cileri ve masonları belgeleri ile deşifre etmemiz, Maskelerini indirmemiz kimi odakların, şiddetli tepkilerine neden olmuş, karalama, iftira, "çamur at izi kalsın" gibi bilindik yöntemlerle ADD Isparta Şube yöneticilerine saldırmalarına neden olmuştur.
ADD'yi devrimci, halkçı, tam bağımsızlıkçı, antiemperyalist, özünden arındırarak "Uysal-uyumlu" duruma getirmekle görevli "icazetli Atatürkçüler", Isparta da kimliği ve kişiliği kullanılmaya elverişli, kimi şaibeli isimlerin ürettiği dedikodu, karalama, iftiraları kendilerine dayanak yaparak, önce Şube başkanı Mahmut Özyürek i, ardından da   ADD Isparta Şube yöneticilerini görevden almışlardı
Gerek Türk Medeni Kanununda, gerekse Türk Ceza Kanununda  “İddia sahipleri bu iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür” , “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”
Peki ya “gerçek dışı iddialarını, suçlamalarını, iftiralarını ispat edemeyenler”?  TCK’nın 125 ve devamı maddelerde yazılan cezalara çarptırılıyorlar, TAZMİNAT ÖDEMEYE MAHKUM EDİLİYORLAR…
Ancak, üzerine iftira atılanların üzerlerinde o iftira karalama çamurunun izleri kalıyor. İşin kötüsü, hakkımızda bu dedikoduyu üretenlerin, “yaşadıkları iddia edilen ve deşifre olmuş gayrimeşru ilişkilerinin” üzerini örtme amacıyla, kiminle konuşmuş, sohbet etmişlerse, hakkımızda kendi ürettikleri dedikoduları ortaya koyarak, kendilerini gündemden düşürme çabasına girmeleridir. 
Halkımızın söylemi ile "Dedikodu; nefret edenler tarafından çıkarılır, aptallar tarafından yayılır, geri zekâlılar tarafından inanılır".
Fazla söze gerek yok sanırım..
ADD Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek ve yönetim Kurulu üyelerinin görevlerinden alınma yöntemi Masonların bilinen taktiği ile gerçekleşmiştir.  Senaryo'yu ADD Genel Başkanlığına atanan Mason Tansel Çölaşan kurgulamış ve kişiliği kullanılmaya elverişli, kendi çevrelerince “provokatör” olarak tanınanlar uygulamıştır.  
Daha önce bu Kumpasın Isparta ayağını oluşturan, Hacer ÇİMENLİ  Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmak” suçunu işlediği sabit görülerek 4 000TL manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmişti.
Bunlardan bir diğeri olan Mehmet Pınar ise önce Isparta 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2014/188 sayılı kararı ile Mahkûm olmuş, ardından da Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/423 sayılı kararı ile “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmak” suçunu işlediği sabit görülerek 4 000TL manevi tazminat ödemeye mahkûm olmuştur.. 
BU KUMPASA “İNANAN”LARIN, BU KUMPASI “YAYAN”LARIN, “ÜRETEN”LERİN BİLGİLENMESİ DİLEĞİ İLE ISPARTA2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/423 sayılı kararının Giriş ve HÜKÜM bölümünü yayınlıyoruz…
Mahmut ÖZYÜREK