Sümerbank, bugünlerde
bir ayağı çukurda olan, cumhuriyetimizin ilk kamu yatırımıydı. 1933
yılında kurulan iştirakin Kayseri’deki ilk fabrikası 1935 senesinde Sovyetler
Birliği’nin teknik ve maddi desteğiyle
açılmıştı. Ülkemizin sanayileşmesi ve büyümesi için atılmış en önemli
adımlardan biri olan Sümerbank, sadece iktisadî değil sosyal ve kültürel olarak
da ilerici bir projeydi.
Mesela Sümerbank
fabrikaları işçilerine kütüphane, sinema binası, spor sahası, lojman (vazife
evleri denirdi), çay bahçesi ve hastane dahil her türlü sosyal imkanı
sunardı. Hepsini geçtim, fabrikanın hamamı
dahi vardı. Nazilli basma fabrikasında işçiler Beethoven dinlerdi;
kasetten değil ha, yine işçilerin kurduğu klasik müzik korosundan, canlı
olarak… Orkestrası ya da bandosu olmayan diğer fabrikalarda işçiler çalışırken
radyodan klasik müzik yayını yapılırdı; tıpkı SSCB’de, Romanya’da, Küba’da
olduğu gibi.. Bazen hünerli bir işçi çıkar, mikrofondan fıkra anlatır veyahut
iş arkadaşlarını eğlendiren taklitler yapardı. Oysa şimdilerde şartları
kölelikten hallice olan modern fabrika ve plazalarda çalışıyor işçiler.
Bir ulusu giydirmek…
Bizim kuşak için Eylül
ayı Sümerbank ayı olurdu. Okul önlüğümüzden, pantolonumuza, defter kalemden,
beslenme çantamıza kadar her şeyi Sümerbank’tan aldık biz. Anneannemin
patiskaları, dedemin bayramlık mendilleri, annemin hâlâ kullandığı porselen
takımı, babamın martı gibi Beykoz köselesi kunduraları… Herkesin,
sonraları Gaffur pijaması diye ayyuka çıkan, çizgili pazen pijaması muhakkak
vardı. Kışın Sümerbank pijamamı yine Sümerbank çorabımın içine sokup öyle
yatardım.
Memur çocukları, kumaş
kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler.
Çünkü devlet, memurlarına ve devlete bağlı kurumlarda çalışan işçilere yıllık Sümerbank
istihkakı verirdi. Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu.
Sümerbank, yatılı öğretmen okulunda okuyan öğrencilere her yıl birer çift
ayakkabı yollar, Kredi ve Yurtlar kurumunun çarşaf ve nevresimlerini üretirdi.
Hatta maddi durumu olmayan başarılı öğrencilere burslar verip onları
yurtdışında eğitime de gönderirdi.
Bir dönem Galatasaray’ın
parçalı formalarını da yine Sümerbank dikmişti. Merserize trikotaj veya
keten dokuma bu formalara futbolcular canları gibi bakar, her maç sonrası
evinde yıkayarak bir sezon boyunca giyerlerdi.
Anadolu kadını için
adeta bir basma devrimi yapmıştı Sümerbank. Rengarenk, püfür püfür,
desen desen emprime basmalar üretti yıllarca. Rahşan Ecevit’in dallı
güllü basma elbiseleri, Karaoğlan’ın mavi gömleği hep Sümerbank’tandı.
Ben de Sümerbank’a gittiğim zaman tezgâhtardan Ecevit mavisi gömlek
isterdim ekseriyetle. Dünya güzeli seçilen Azra Akın’ın o nefis elbisesini
bile Oscar de la Renta filan değil Sümerbank dikmişti. Fakat bugün Emine Hanım,
6000 dolara ayakkabı satan, Christian Louboutin’den aşağıya giyinmiyor
maşallah.
Ne komünist ülkeymişiz…
O zamanlar Sovyet kredisiyle
başlayan bu küçük macera peyderpey büyüdü. İpliğinden tutun, nihai ürünün
nakliyatına kadar çoğu işi kendi bünyesinde yapmaya başladı. Sümerbank mensucatla
kalmadı; porselendir, kırtasiyedir, halıdır, kilimdir, tuğladır, aklınıza ne
geliyorsa üretmeye ve satmaya başladı. Kendi finansmanını bile kendi bankacılık
faaliyetlerinden sağlıyordu. 40 binden fazla çalışan, 500’e yakın mağaza, 41
fabrika ve 43 banka şubesiyle Türkiye’nin en büyük holding teşekküllerinden
biri haline geldi. Eğer istenseydi bir ülkenin tüm üretimini yapacak bir yapıya
ulaşabilirdi. Bizatihi bir işçi kooperatifi olmasa da Bask bölgesindeki Mondragon
kooperatifiyle biçimsel benzerlikler gösterirdi. Tüccara ayrı, nakliyeciye
ayrı, perakendeciye ayrı kâr fırsatı vermeden halka aracısız satış yaptığı için
fiyatları uygun olurdu; bundan ötürü de özel şirketler vatandaş segmentinde
Sümerbank’la pek sıkı rekabet edemiyordu.
Fakat dar gelirli ve
mütevazi vatandaşın bayramlık giyim-kuşam ihtiyacını Sümerbank’tan karşılaması Özal’ın
çok zoruna gitti. IMF ve Dünya Bankası her geldiğinde “halkın sırtındaki
kambur” diyerek Sümerbank’ı şikayet etti. Neymiş, fabrika işçisi çok
para alıyormuş… Rahmetli çok tontondu ama hiç sevmezdi çok para alan
işçiyi. İşçi dediğin az para alır, hatta mümkün olsa almadan çalışır, değil mi?
Önce Sümerbank’ın bir
kısmı işçi düşmanı Garipoğlu’na, bir kısmı da hepimizin yakinen tanıdığı
Albayraklara haraç mezat satıldı. Hatta araya güzelim TÜMOSAN ihalesi de
sıkıştırıldı. Sonra Merinos, Beykoz, Bergama ve Malatya başta olmak üzere
fabrikalar teker teker kapatılmaya başlandı. Emekçi şehri olan Nazilli,
bir gecede emekli şehri oldu. Daha sonra rüzgâr hafiften yön değiştirdi;
Garipoğlu Sümerbank’ın kaynaklarını zimmetine geçirmek ve nitelikli
dolandırıcılık suçlarıyla açılan davalardan, mahkeme kararları bozula bozula,
sadece 2 yıl 2 ay hapis cezasıyla yırttı. Yani bir halkın 80 yıllık ortak
emeği 2 yıl hapis karşılığında birkaç haramiye aktarılmış oldu. Acaba biz
de 2 yıl yatsak geri verirler mi Sümerbank’ı?
14 yıl önce bugün, 11
Ocak 2002’de, Türkiye halkının iftihar vesilesi olan Sümerbank’ın son
fabrikasına da kilit vurdular. Geriye Sümerbank’ın sadece adı kalmıştı. Bu da
dönemin peşkeşten sorumlu maliye bakanı Unakıtan’ın çok gücüne gitti. “Sümerbank’ı
bitirdik, yakında tarihten siliniyor” diye resmen halka nispet yaptı.
Sonraları da çıkıp “Satıyoruz satıyoruz bitmiyor, ne komünist ülkeymişiz” diye
zevzek zevzek konuşmuştu.
En son geçen sene Sümerbank lojmanlarının TÜRGEV’e devredilmesi
gündemdeydi. Ayakkabı kutularını doldurduk ama gözlerini doyuramadık bu
zındıkların…
Halkın halk için
ürettiği Sümerbank’tan geriye bize Bershka, bize Collezione, bize
Mango kaldı.. İstiklâl Caddesi’nde masa açıp kızıl dergi satanlara “hesapta
komünist ama ayağında Converse var” diyen gevezelere sormuş olayım:
Kardeşim, Sümerbank
ayakkabı üretiyor da biz mi giymiyoruz?!
Alıntı: http://sendika8.org/2016/01/komunist-bir-masaldi-sumerbank-anil-aba/