Hz.
İsa’dan 667 yıl önce, yani MÖ 667’de, günümüz İstanbul’un bulunduğu yerde
Bizans adlı bir şehir devleti kuruldu.
MÖ
196’da Romalılar Bizans’ı işgal etti.
11
Mayıs 330 tarihinde, Roma İmparatoru I. Konstantin, Bizans’ı imparatorluğunun
yeni başkenti seçti. Bu tarihten sonra şehre “Konstantin’in Şehri” anlamına
gelen Konstantinopolis adı verildi.
Osmanlılar,
Yunanca özel bir isim olan Konstantinopolis’e, yine aynı anlamda, Osmanlıca
Konstantiniyye dediler.
29
Mayıs 1453 tarihinde Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet, Konstantiniyye’yi
ele geçirdi.
Fatih
Sultan Mehmet, tarihte yeni bir çağın başlangıcı olarak gösterilen
Konstantinopolis’in fethinden sonra şehrin Yunanca ismini değiştirmedi, şehre
İstanbul adını vermedi!
Yalnız
Fatih Sultan Mehmet değil, ondan sonra gelen tüm Osmanlı padişahları döneminde
de şehrin resmi adı Yunanca Konstantinopolis, Osmanlıca Konstantiniyye
değiştirilmedi!
29
Mayıs 1453 tarihinden Osmanlı yıkılıp gidinceye kadar geçen dönemde İstanbul’un
resmi adı hep Konstantiniyye olarak kaldı!
Yani
Osmanlı, 470 yıl resmen Konstantiniyye dedi, İstanbul demedi!
Bu
demektir ki, Osmanlı hiçbir zaman “İstanbul” adını benimsemedi, resmen hiçbir
zaman kullanmadı.
Osmanlı’nın
İstanbul adını benimsemediğini, yalnız dış ilişkilerde değil, içte de sürekli
olarak Konstantiniyye adını kullandığını gösterir bir örnek sunacağım.
Osmanlı
tahtında Padişah II. Mahmut oturmaktadır.
1811
yılında Osmanlı-Rus savaşı başlar.
Osmanlı
savaştan yenik çıkar. Büyük toprak kayıpları yaşar.
28
Eylül 1812 tarihinde Ruslarla, Bükreş Antlaşması imzalanır. Bu anlaşmaya göre
Osmanlı Rusya’ya 30 milyon altın savaş tazminatı ödeyecektir.
Ancak
anlı şanlı Osmanlı’nın hazinesi tam takırdır, bu tazminatı ödeyecek parası
yoktur!
Yalnız
paraya ihtiyacı olduğunda Anadolu halkını hatırlayan Osmanlı, savaş tazminatını
ödeyebilmek için tüm Anadolu’da “yardım kampanyası” başlatır.
Yoksulluğuna
rağmen Anadolu Türk halkı devletine sahip çıkar, elde avuçta ne varsa vererek
devlet borcunun ödenmesine katkıda bulunur.
İşte
bu yardım kampanyası sırasında en büyük parasal katkı, günümüz
Afyonkarahisar’ın ilçesi Sandıklı’dan gelir.
Rusya’ya
savaş tazminatının ödenmesinden sonra Padişah II. Mahmut, Sandıklı’yı
ödüllendirmek için “Sandıklı Altını” bastırır.
Çifte
(3,5 gram), tam (1,75 gram) ve yarım (0.85 gram) olarak bastırılan altınların
bir yüzünde “Gazi Mahmut Han”, diğer yüzünde ise altınların bastırıldığı yer
olan “KONSTANTİNİYYE” yazılıdır.
İstanbul
değil, Konstantiniyye!
Öyleyse,
İstanbul’a Konstantiniyye demek bir Osmanlı geleneğidir.
Osmanlı’nın
bu geleneğini bozan, Atatürk Cumhuriyeti olmuştur.
28
Mart 1930 tarihinde çıkarılan “Türk Posta Hizmet Kanunu” ile Konstantiniyye adı
resmen değiştirilerek İstanbul adını almıştır.
Bu
tarihten sonra yabancıların da İstanbul adını kullanması talep edilmiştir.
Yurtdışından
gönderilen mektuplarda adres olarak Konstantinopolis yazılı olanlar geri
gönderilmiştir.
Değerli
Dostlar,
Şimdi
benim başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu olmak
üzere, tüm Osmanlı Sevdalısı yazar, çizer, televizyon programcılarına,
üniversitelere, üniversite hocalarına, Osmanlı Ocakları türünden sivil toplum
örgütlerine bir önerim var:
Hemen
bir yasa çıkarılarak İstanbul’un adı Konstantiniyye yapılmalıdır.
Yeniden
Osmanlı geleneğine dönülmelidir.
Böylece
Atatürk Cumhuriyeti ile yapılan hesaplaşmada bir aşama daha yaşanmış olacaktır.
Şimdiden
kutluyorum.
Artık
İstanbul yok, Konstantiniyye var!
Türkiye’ye
ve tüm İslam Âlemi’ne hayırlara vesile olur inşallah!
Amin!..
Yılmaz
Dikbaş
9
Ocak 2015, Cumartesi
dikbas@kalinka.com.tr
0532
233 31 52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder