6 Kasım 2015 Cuma

Bu fotoğraftaki kişileri unutmayın!



Bu fotoğraftakiler ve bu fotoğrafa eklenmemiş Sena Kaleli- Bülent KUŞOĞLU-  ve diğerleri
Bunlar CHP yi Halkçı devrimci köklerinden ve Kemalist geleneğinden koparanlardır.
Alt Ok’u CHP arşivine kaldıranlardır.
Ulusal kimliği red ve inkar ederek yok ederek  yerine “etnik, dinsel, ideolojik cemaatler” kimliğini koyanlardır.
CHP’nin  antiemperyalist ilerici, devrimci  Kemalist- kimliğinin  yok edilerek, Partinin  küresel emperyalizme uyum sağlama planının mimarlarıdır.
Bu gün dinci faşist çetenin iktidarda olmasının ve iktidardan uzaklaştırılamamasının  nedeni, CHP yi Halkçı devrimci köklerinden ve Kemalist geleneğinden kopararak AKP düzeninin payandasına dönüştüren anlayışın CHP üst yönetimine egemen olmasıdır.
  
Birkaç örnek verelim…
Sena Kaleli:Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Çünkü bekçilik dönemi tarihe karıştı. Bilirsiniz eskiden mahallelerde elde düdük dolaşan bekçiler vardı. Şimdiyse mobese kameraları var”.
Binnaz Toprak:CHP artık CHP değil. Milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlanamayacağı kesin! Toplumu ayrıştıran sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk Vatandaşlığı tanımının “yurttaşlık” olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. Ruhban Okulu açılmalı, ekümeniklik tanınmalı. İki dile sıcak bakıyorum. AKP Hükümeti ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı.
Sezgin Tanrıkulu, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıda Kürt bölücülerin taleplerini dile getiriyor: “Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. Kürtçe’nin öğretilmesi devlet tarafından üstlenilmeli. Demokratik özerklik hakkı tanınmalı."
Kemal Kılıçdaroğlu: “Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz.”



Atatürk’e kefere dediği kaydedilen ve “Lazca eğitim dili olmalı” diyen Mehmet Bekaroğlu gibi bir siyasal İslamcı CHP’ de ikinci adam

SEÇİMLERİN KAZANANI, KAYBEDENİ…



Çok sayıda dostum, okurum telefon ederek ve e-posta göndererek 1Kasım seçim sonuçlarını değerlendirmemi istediler.
Onları kıramadığım için bu yazıyı yazıyorum.
1 Kasım 2015 milletvekili genel seçimlerinde tek bir parti kesin yenilgiye uğramış ve tek bir parti kesin galibiyet kazanmıştır.
1 Kasım seçimlerinde kesin yenilgiye uğrayan parti AKP’dir.
Hesap ortada, kanıtlayayım:
AKP, seçimlerden önce, 400 milletvekili çıkaracağını söylememiş miydi?
Peki, kaç milletvekili çıkardılar?
Ancak 317 milletvekili çıkarabildiler.
Demek ki, hedefledikleri 400’ün altında kaldılar, 83 eksik milletvekili çıkardılar.
83 milletvekili kaybetmiş olan AKP, 1 Kasım seçimlerinde, yenilginin ötesi, hezimete uğramış tek partidir!
1 Kasım seçimlerinin tartışmasız tek bir galibi vardır, o da Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sidir!
Hesap ortada, kanıtlayayım:
CHP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde 11 milyon 518 bin oy almış, 132 milletvekili çıkarmıştı.
Peki, 1 Kasım’da ne oldu?
CHP, 12 milyon 109 bin oy aldı, 134 milletvekili çıkardı.
Yani, beş ay içerisinde, CHP oylarını 601 bin artırdı, fazladan 2 milletvekili çıkardı.
Bu, görülmemiş bir başarıdır!
CHP, 1 Kasım’da tarih yazmış, seçimlerden büyük bir zaferle çıkmıştır!
Şimdi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hiç vakit geçirmeden, anayasaya uymalı ve CHP Genel Başkanı Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’nu Saray’a davet etmeli ve hükümeti kurma görevini ona vermelidir!
Haydi, sözde Atatürkçüler ve sözde Ulusalcı aydınlar hemen sokaklara dökülün, CHP’nin bu tarihi zaferini havai fişekler fırlatarak, davullar çalarak, halaylar çekerek, sloganlar atarak sabahlara kadar kutlayın!
Büyük zaferiniz kutlu olsun!
Yılmaz Dikbaş
3 Kasım 2015, Salı
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 5
“CHP'den tüm Kemalistleri, Atatürkçüleri, gerçek Ulusalcı aydınları KOVAN; partiyi ABD vesayteçileri, AB Mandacıları, NATO'cular, Kürtçüler, FETÖ'cüler, Deşifre olmuş CIA ajanları ve Masonlarla DOLDURMUŞ olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu” kutluyoruz. YD.

CHP yönetimi istifa etmelidir!



Cumhuriyet Halk Partisi’nde olağanüstü kurultay çağrıları sürerken, YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu; CHP’nin yönetim kadrosunun oluşan tablodaki başarısızlıkta büyük payı olduğunu ve etkin muhalefet yapılmaması sebebiyle AKP’nin yeniden iktidara kavuşmasına sebep olduklarını belirterek, derhal istifa etmeleri gerektiğini söyledi.

İşte Eminağaoğlu'nun ÇağdaşSes sitesine yaptığı o açıklama:

*  7 Haziran Genel Seçimlerinden ortaya çıkan sonuçlara uygun hareket edilmeyince, halk çaresizlik içinde bırakılmış, seçeneksizliğe yöneltilmiş, 1 Kasım’da kendi mahkümiyet kararına imza attırılmıştır.

*  7 Haziran'da halk, Ulusça bütünlük içinde bir araya gelinmesini istediğini ve AKP iktidarını istemediğini açıkça ortaya koymuşken, muhalefet partileri bir bütün olarak halkın bu isteğine hizmet etmemiştir. Süreçte CHP yönetimi, iktidar hedefinden de uzak olduğunu eylemsizliği ile ortaya koymuş, etkin muhalefet yapamamakla iktidarda kalmasına neden olduğu AKP'nin, bu sefer de iktidarı kaybetmesine rağmen iktidarı terketmemesine, daha sonra da kaybettiği iktidara tekrar kavuşmasına yol açmıştır.

*  Demokratik, hukuksal ve siyasal sorumluluk bir tarafa, mevcut CHP yönetiminin savunduğu “siyasi etik” yasası bile kuşkusuz bu tabloda kendi istifalarını gerektirmektedir. Yönetim de bu durumları gözetip derhal istifa etmek zorundadır.

*  Bugün CHP’de yaşanılan süreç, sadece Kılıçdaroğlu ve ekibinin değil, geçmiş yönetimlerin de, tabandan kopuk, örgütü gözetmeyen, halkla kucaklaşmayan anlayışlarının ortaya çıkarmış olduğu kaçınılmaz bir sonuçtur.

*  Şu an CHP'de konu ve ana gündem, genel başkan dahil mevcut yönetimin değişmesi ve parti değerlerine bağlı yeni bir yönetimin gelmesidir. Bu gereklilik, kimin genel başkan olacağı tartışmalarına girmek ve kişisel hesaplarla hareket edilmesi olmamalıdır. Ancak gözlenen ve hissedilen bunun tam tersidir. Hemen herkesin köşesinde veya bireysel çalışmalarıyla genel başkanlık düşünce ve beklentilerine göre biçimlenen bir süreç yaşanmaktadır. Böyle bir süreç, güç birliğinin önündeki en büyük engel olup,  bölünme sonucunda da mevcut yönetime yola devam olanağı sağlayacaktır.

*  Parti örgütünden veya çeşitli meslek örgütlerinden kişilere genel başkanlık için gelebilecek her türlü öneri ve baskı, kişisel hesaplar yaratmaması, CHP’ye yeni bir bedel daha yaşatmaması ve ülke yararı için göğüslenmeli ve reddedilmelidir.

*  Herkesin “ben” demeden, bir araya gelip, “bizi” yaratarak, eşitlik içinde yer alacağı bir kadro hareketi ile ortaya çıkacak yönetimin, halkla bütünleşmesi gerekmektedir.

*  Bu bağlamda, çeşitli kişi ve gruplarca tarafıma da genel başkanlık konusunda yöneltilen önerilere yanıtımda, yapılması gerekenin “bizi” oluşturmak zorunluluğu olduğu belirtilmiştir. Bu süreçten çıkışın tek yolu, tüm ilgililerin CHP ilke ve değerleri adına, asla kişisel beklenti içinde olmadan bir araya gelmesi ile doğacak birliğin kuvvet ve hareketidir. Hiç kimse bireysel bir hareketin içinde olmamalı, ortak akıl ve sağduyu ile hareket edilmeli, CHP hepimizin denilebilmelidir. Bu tabloda bile “biz” diyemeyip bir araya gelemeyenlerin ve kendi beklentilerinin hesapları ile hareket edeceklerin, bugünkü yönetim ve geçmiş yönetimler kadar Türkiye yarınları bakımından tarih önünde sorumluluğu ağır olacaktır.

*  Halkın görmek istediği CHP, birlik olan bir yapıdır.

*  Zaman “ben” değil, “biz” deme zamanıdır.

*  “Biz” denildiğinde, yeni bir Genel Başkan,  bu ortak akılla doğal ve güçlü biçimde ortaya çıkacak ve CHP’nin ilkeleri yaşama geçecektir.

*  Türkiye için CHP, CHP için “biz” diyenler geleceğin güvencesidir.

5 Kasım 2015 Perşembe

CHP’NİN KENDİNİ İNKÂR TARİHİNİN GİZLİ OLMAYAN BELGELERİ


“Sakın kapıyı aralık bırakmayın,
farkına varmadan, ardına kadar açılır.”
Mustafa K. Atatürk 


 

- Mustafa Kemal Atatürk: Benim iki büyük eserim vardır, biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi'dir.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimi rehber edinenler mânevî mirasçılarım olur.

***
-1945-47 yılları… CHP iktidarda… Cumhurbaşkanı İsmet İnönü…  Sivil ve asker Amerikan heyetleri, savaş gemileri Türkiye’de. CHP Hükümeti ABD’den borç istiyor. Türkiye IMF ve Dünya Bankasına üye oluyor. Türkiye ve ABD arasında askerî ve ekonomik temaslar başlıyor. Dostluk derneği kuruluyor. Türk subayları Amerikan tipi üniformalar giymeye başlıyor.
CHP Hükümeti Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin: “Türkiye, kaderini ancak Amerika ve Büyük Britanya’ya bağlarsa, esenliğe kavuşabilir.”

12 Temmuz 1947… İsmet Paşa, ünlü “Beyannamesi”ni yayınlar ve “müjde”yi verir: Türkiye demokrasi rejimine geçecektir. Demokrasinin önündeki engeller kaldırılacaktır. Aynı gün ABD ile bir antlaşma imzalanıyor.
ABD ile 1947 Antlaşması (Truman Doktrini)… “ABD’nin dünya egemenliği” doktrini olan Truman Doktrini ile başlayan Amerikan “yardımı” ülkemizi Kemalist Yol’dan saptırıyor. Türkiye Amerikan emperyalizminin gereklerine uygun şekilde yeniden yapılandırılıyor. 1923-1938 Türkiyesi’nde, Atatürk zamanında ne yapılmışsa yıkılmaya başlıyor, ters yüz ediliyor: Bağımsızlığımızın yitirilmesine karşı yükselebilecek sesler susturuldu. ABD ile ikili antlaşmalar yapıldı. Bunlarla siyasal ve ekonomik bağımsızlığımız törpülendi, giderek yok edildi. Türkiye ABD için bir hammadde deposu ve pazar haline getirilmeye başladı. Millî eğitimimiz ulusal olmaktan çıkarıldı, Ona Amerikan çıkarlarına uygun bir yapı kazandırıldı. Atatürk Devrimlerinin birinci güvencesi olan köy enstitüleri kapatıldı. Yerine imam-hatip okulları açılmaya başladı. Ekonomi politikası olarak devletçilik sulandırıldı. Türkiye IMF’nin kıskacına sokuldu. Dış borçlanma başlatıldı. Ulaştırmada demiryolları terk edildi, karayoluna ağırlık verildi. Türkiye’nin sanayileşmeden vazgeçmesi yönünde telkinler yapıldı. İrtica yeniden harekete geçti.
- CHP Meclis Grubu kararı (10 Şubat 1948): İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulacak.
-3 Ocak 1949… Okullarda din eğitimi verilmesi sorunu, TBMM’de ateşli tartışmalara neden oluyor. CHP siyasal amaçlarla bu konudaki talepleri yerine getirme eğiliminde...
-1 Mart 1950… CHP Hükümeti 30.11.1925 tarihli Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Yasa’yı yürürlükten kaldırdı. İşte gerekçe: “Bugün cehalet nedeniyle yer yer kimi batıl itikatlara rast gelinse de, bunlar artık halkın yolunu şaşırtacak bir etkiye sahip değildir.” Hükümet, seçimlerin tarihini de aynı gün ilan ediyor!
- Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi (1950 seçimlerine sadece birkaç ay var,  CHP Hükümeti’nin Başbakan Yardımcısı Nihat Erim’e kaygılarını iletiyor): “Seçim, demokrasi, çok partili hayat, evet, bunlar güzel şeyler. Fakat Devrimler ne olacak? Atatürk’ün temelini attığı uygarlık düzeni bir kez sarsılırsa, demokrasiyi yürütmek için gerekli ortam daha başlangıçta elimizden kaçmaz mı? Seçim tarihi yaklaştıkça gericiliğe ödün verme eğilimi günden güne artıyor. Vaktinde kontrol altına alınmazsa, bu; ilerde çok tehlikeli gelişmelere yol açabilir. CHP Hükümeti’nin bu konudaki durgunluğu anlaşılır gibi değil.” İşte Nihat Erim’in yanıtı: CHP her zaman olduğu gibi Atatürk Devrimleri’ne bağlıdır. Gericiliğe ödün vermek söz konusu olamaz. Ne var ki seçimlere şunun şurasında pek az bir zaman kaldı. Şimdiden harekete geçilir de Devrim ilkelerine atıp tutanlara karşı sert önlemler alınırsa, bu; CHP’nin toplayacağı oy sayısını düşürebilir. İlkin seçimler kazanılsın; ondan sonra Devrim ilkelerinin ne büyük bir güçle korunacağını gözlerimizle göreceğiz!
-Çetin Yetkin: Ne acıdır ki, çok partili düzene geçilmekle birlikte, Türkiye’nin bağımsızlığı üzerine ABD’nce ipotek konulacaktır. Türkiye’nin, bugün sömürgeleşme sürecinde nerdeyse son noktaya gelmesinin temeli, 1945-1950 arasında atılmıştır. Türkiye’yi ABD’nin yörüngesine sokmakta o zamanın iktidarı da, muhalefeti de -CHP de, DP de- tam bir görüş birliği içindeydi.

***
- 16 Haziran 1950… TBMM ezanın Arapça okunması yasağını kaldırdı. Meclis görüşmeleri, dışarda toplanmış olan halka hoparlörle dinletildi. Muhalefet (CHP) de değişikliğin lehinde konuştu. Karar, mollaların tekbirleri ile karşılandı.
-2 Eylül 1951: Necdet Evliyagil Cumhuriyet gazetesinde, her iki partinin seçim propagandası sırasında dini nasıl politikaya alet ettiklerini örneklerle yazdı: Bilecik’de CHP, türbeleri biz açtık derken, DP’liler de Arapça ezanın, din derslerinin ve radyoda Kur’an okutulmasının, DP’nin eseri olduğunu” ileri sürüyordu!
-1954 seçimlerinde uğradıkları ağır yenilgi üzerine CHP’de su koyuverenler (oportünistler) görüldü, şöyle diyorlardı: Parti laiklik ve devletçilik ilkelerinden vazgeçmelidir. Seçmen önünde demokratlarla ancak böyle yarışılabilir.
26-30 Temmuz 1954… CHP’nin XI. Kurultay’ında kimi Halk Partililer; partinin –halk tarafından benimsenmemiş olduğundan- laiklikten ve devletçilikten vazgeçmesini önerdiler. Genel Başkan İsmet İnönü; bu konuda DP ile asla yarışamayacaklarını söyleyerek, bu görüşe karşı çıktı.
-Nadir Nadi (1962): Yazık ki olaylar Nihat Erim’in dediği gibi gelişmedi. 1946’dan, hattâ daha öncelerden başlayarak, Atatürk ilkeleri bugüne değin her alanda ihmale uğradı.  
-CHP Parti Meclisi toplantısında Bülent Ecevit ile Turan Güneş, birer konuşma yaparak arkadaşlarını uyarıyor: “Çok partili yaşama geçildiğinden beri, CHP eski devrimci yönünü yitirmiş, seçimlerde oy toplamak kaygısıyla ödün vere vere fikir bakımından zayıflamıştır. Oysa Parti’nin ‘devrimcilik, halkçılık, devletçilik’ gibi ulusumuzu kısa sürede kalkındıracak ilkeleri vardır. Politik hesaplarla, bu ilkelerin bir köşeye itilmesi doğru değildir. CHP kuruluş amaçlarını göz önünde tutarak kendine bir yön seçmeli ve ona doğru cesaretle yürümelidir. Bu uyarı parti Meclisi’nde tepkiyle karşılanır. 
-Başbakan İsmet İnönü Küçük Kurultay toplantısında konuşuyor: Arkadaşlar! Koalisyon Hükümeti’ni yaşatma olanaklarını sürdürmeliyiz.  Bu, karşılıklı uzlaşma ve hoşgörü koşuluna bağlıdır. Beni örnek alın, sabırlı olun. Nadir Nadi’nin İnönü’nün bu tutumuna getirdiği yorum: Koalisyon hükümetlerinin ancak uzlaşma yoluyla kurulabileceği açık bir gerçektir. Bununla birlikte, bir devrimin ürünü olan, hayatı doğrudan doğruya o devrime borçlu sayılan bir rejimde, temel ilkeler asla tartışma konusu edilmemelidir. Anayasa’nın mahkûm ettiği bir yönetimin özlemi içinde, öç duygularını gizlemeyenlerle nasıl uzlaşılabilir? Devlet’in laiklik ilkesini hiçe sayarak, yasaları çiğnemek pahasına öğretim birliğini bozanlar hoş görülebilir mi? Vicdan sömürücülüğüne açıkça karşı koymanın Koalisyon Hükümeti’ni dağıtacağını, ya da gelecek seçimlerde oy kaybına yol açacağını düşünerek eller böğründe ‘Ya sabır!’ çekmek olumlu bir politika mıdır?
-14 Ekim 1962… Manisa Milletvekili ve Ulus Gazetesi Başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu CHP’den istifa ediyor. Gerekçesi şu: CHP Atatürk ilkelerinden, birçok noktalarda ödünler vererek uzaklaşmış bulunmaktadır.
-8 Ağustos 1963… Partinin politikasından düş kırıklığına uğrayan çok sayıda genç üye, CHP’den istifa ediyor. İstifalar için gösterilen sebepler arasında şunlar var: “Atatürk ilkelerinden ödün verilmiştir. Partinin genel ilkelerinden, özellikle halkçılık ve laiklik ilkelerinden ödün verilmiştir. Halkevleri ve köy enstitülerinin açılması için hiçbir girişimde bulunulmamıştır.”
- 26 Ocak 1974… Millî Selamet Partisi, genel seçimlerden 48 milletvekiliyle çıkarak anahtar parti konumuna geldi. CHP, MSP ile koalisyon hükümeti kurdu, böylece dinci bir parti ilk kez iktidar ortağı oldu. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, dinci siyasetçilere ülkenin içişlerini, adalet hizmetlerini ve ekonomisini teslim etti.
-Dinciliğe göz yumma, tarikatlara şirin görünme yarışına, sonunda Bülent Ecevit de katıldı. Gerçekleşmesi için büyük çaba gösterdiği CHP-MSP koalisyonu ile, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, siyasal İslam’ı iktidara taşıyan, devlet olanaklarına kavuşturan Ecevit; 1986 ara seçimlerinden önce Manisa’da köylülere şöyle sesleniyordu: “Bir insan şu veya bu tarikattan olur, ama aynı zamanda ilerici de olabilir. DSP kimsenin dinine, tarikatına, başörtüsüne karışmaz.” Daha sonra köylülere şöyle diyordu: “En büyük Allah, sonra halk...” (Evet doğru, ancak Allah’ın kutsal adı, kirli siyasete âlet yapılır mı? cd)
-CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay (Bugün AKP hükümetinin bakanlarından): Devletin, gençleri Atatürkçü ve laik doğrultuda yetiştirmesi, imam-hatip lisesi mezunlarının Harbiye’ye girişinin engellenmesi haksızlıktır.
-CHP'yi tekrar açan Deniz Baykal bir ara '3- D' modelini geliştiriyor: 'Değişim, Dönüşüm ve Demokrasi'... CHP'nin Altı Ok'u hakkında söylediği: “O babaannemizin sandığındaki çeyizdir.
***
-16 Haziran 2000Gazete Müdafaai Hukuk ’ta bir haber: CHP nereye? Atatürk’ün partisi böyle mi olacaktı?  CHP’nin yeni tüzük tasarısı, bu partinin, köklerinden ve Atatürkçü geleneğinden koptuğunu gösteriyor. Tasarıda Atatürk İlke ve Devrimleri’nden tek bir söz yok. Alt Ok’un hiçbirinden söz edilmediği gibi, “irtica” tehlikesi de görmezden geliniyor. Ulusal kimlik yok sayılıyor; yerine “etnik, dinsel, ideolojik cemaatler” geçiriliyor. Yeni tüzük, CHP’nin küresel emperyalizme uyum sağlama planından ibaret.
-Cumhuriyet gazetesi, 24.8.2002… Bir fotoğraf… Deniz Baykal, beşuş bir çehre, muzaffer bir eda ile, “Dünya Bankalı” Kemal Derviş’in elini havaya kaldırıyor. Fotoğrafın altında şu yazı var:
Deniz Baykal: “Derviş’i CHP’ye getirmek için dağlar, denizler aştık.”
-26 Nisan 2008… Bu satırların yazarı: TV’den CHP’nin 32.Olağan Kongresi’ni izledim. Deniz Baykal’ın konuşmasını dinledim. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Eski tas eski hamam, tellaklar bile değişmemiş, değişmeyecek de. Baykal bence Atatürk’ün CHP’sinden ziyade sağ bir partiye yakışan bir siyasetçi. Yıllardır takip ediyorum, ta baştan beri gözü hep sağda olmuştur. Zaten CHP’nin sağa kaymasında en büyük sorumluluk -sanırım- ona aittir. Bu partinin ilerici, devrimci -hattâ diyebilirim ki Kemalist-  karakterinin bozulmasında, yok olmasında katkısı çok büyüktür.
-Bülent Ecevit’in “Ortanın Solu” (Kim Yayınları, Ank., 1966) kitabından:  Ortanın Solu anlayışına uygun ve demokrasiyle bağdaşabilen teşebbüs özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakkı; Anayasa’mızın da belirttiği gibi kamu yararı ile sınırlıdır. “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olmamalıdır” ve özel teşebbüsün “milli iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesi” devletçe sağlanmalıdır. Ortanın solunda bir devletçilik anlayışı, ekonomik gelişmeyi, ulusal kalkınma amaçlarına ve sosyal adalet ilkelerine uygun olarak hızlandırmanın gerektirdiği ölçüde devlet işletmeciliğini öngörür. CHP’nin devletçiliği bu anlam ve ölçüde bir devletçiliktir.” 
-Ben, bu satırların yazarı, Bülent Ecevit’in sonraki yıllarda yaptıklarını düşünüyorum: Tam bir “devletçilik” düşmanı kesilmişti. Bir ara Devlet Bahçeli (MHP) ve Mesut Yılmaz’la (ANAP) bir koalisyon hükümeti kurmuştu. 2002 krizi bastırınca, Kemal Derviş’in kılavuzluğunda,  özelleştirmeleri hızlandırmaya çalışmıştı.
-11.10.2008… CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Küresel ekonomik kriz “dünya çapında tefecilikten” kaynaklanmaktadır. Tarım ve üretim ekonominin temelidir. Hani sınırların kalktığı, paranın her yere transfer olduğu global ekonomi, her yerde zenginliği, refahı sağlayacaktı? Birdenbire, bu ekonominin dünya çapında çöktüğü ortaya çıktı. Sıkıntının temelinde ekonominin paraya dayanması var. Ekonomi, üretime dayanır. Fabrikaya dayanır, tarlaya dayanır. Zenginlik neyle artıyor? Faizle, repoyla... Bütün bunlar, dünya çapında tefecilikten başka bir şey değildir. Türkiye yeni bir yol haritasına gereksinim duyuyor.  
-Bu satırların yazarı: Bir zaman böyle konuşan Baykal acaba 22 Temmuz 2007 seçiminden önce neler söylüyordu? Buyurun, okuyun ve tutarsızlığı görün: Türkiye’de siyasi partilerin uygulayacakları ekonomi politikalarının belirli bir çerçevesi vardır. Herkes bu çerçeve içinde kalacaktır. CHP’nin uygulayacağı politikalar da bu doğrultuda olacaktır. Kurallar bellidir. Piyasa ekonomisi gerçeğini değiştirmeye gerek yoktur. Türkiye'de siyaset piyasa ekonomisi kurallarını işletmekle görevlidir. Bir ülkeyi bir ada gibi,  dünya ekonomisinin kuralları dışına çıkarmak mümkün değildir. O kurallar içinde yarışacağız.  Ekonomi giderek küreselleşmektedir. Sermaye hareketleri ekonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ticaret giderek serbestleşmektedir. Bu saydığım koşulları göz önüne alarak bir politika ortaya koymalıyız.
***
-19.4.2011… Aydınlık gazetesinde bir yorum: CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun geleceğinin 3 yıl önce kendisine bildirildiğini söyledi. Amerika-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü temsilcilerince sunulan bir raporda Deniz Baykal’ın istifaya ikna edilip, yerini Kemal Kılıçdaroğlu’nun alacağından söz ediliyor. Rapor’da Baykal’ın istifasıyla, Kılıçdaroğlu CHP’sinin yeniden Avrupa tarzı ve merkezî bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacağı belirtiliyor. 2008 tarihli raporun CHP’nin yenilenmesi söylemi ile, Kılıçdaroğlu’nun günümüzdeki “Yeni CHP” sloganı arasındaki örtüşme anlamlı değil mi?
-CHP Bursa Milletvekili Sena Kaleli: Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Çünkü bekçilik dönemi tarihe karıştı. Bilirsiniz eskiden mahallelerde elde düdük dolaşan bekçiler vardı. Şimdiyse mobese kameraları var.
-Nisan 2011… CHP Parti Meclisi üyesi Binnaz Toprak: CHP artık CHP değil. Milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlanamayacağı kesin! Toplumu ayrıştıran sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk Vatandaşlığı tanımının “yurttaşlık” olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. Ruhban Okulu açılmalı, ekümeniklik tanınmalı. İki dile sıcak bakıyorum. AKP Hükümeti ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı.
-CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum: Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkarılmasına karşı değilim. Türk tanımı kaldırılıp 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denilebilir. Eğitim dili Türkçedir. Ana dilde öğretim seçmeli derstir. Ana dil dememizin nedeni, biri ben Çerkezce de öğreneceğim derse buna izin vermek için. Türklük yerine ’yurttaşlık’ kavramını öneren Süheyl Batum’un ardından CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu daha da ileri gitti: Türklük çıkarılsın; etnik kimlik/dini inanç/siyasi düşünce vurgusundan arınmış bir vatandaşlık tanımı getirilsin.
- CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıda Kürt bölücülerin taleplerini dile getiriyor: Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. Kürtçe’nin öğretilmesi devlet tarafından üstlenilmeli. Demokratik özerklik hakkı tanınmalı."
-CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu: Tekke ve zaviyelerin kapatılması toplumu yozlaştırdı, yeniden açılmalı.
-CHP PM Üyesi Muhammed Çakmak: Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum.
- CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün: Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir. Atatürk de bu olaylardan haberdardı.
-CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz. Çekincelerin tamamına karşıyız. Kürt kimliği ve Kürt dili önündeki tüm engelleri kaldıracağız. CHP iktidarında genel af çıkartacağız. Profesyonel orduya bir an önce geçmeliyiz. Türkiye'de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Türban sorununu çözeceğiz. Siyasallaşmayan tarikatlara saygımız vardır. ("Yargıda cemaat yapılanması var" iddiaları üzerine) “Yargı içinde böyle bir kadrolaşma vardır” demeyi doğru bulmuyorum. (Atatürk'ün CHP'siyle ilgili soruya yanıtı:) "Ben o zaman yoktum."
-Bu satırların yazarı: Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmalarda Atatürk’ün adını anmamayı kural haline getirmiştir. Çok zorda kalırsa “Mustafa Kemal” der. Benzetme gibi olmasın ama, Atatürk’ün düşmanları da, o yüce insandan yalnızca “Mustafa Kemal” diye söz eder.
CHP'nin, AKP'den ne farkı kaldı? Vural Savaş "Atatürk'ün Kemiklerini Sızlatan Parti CHP" diye bir kitap yazmıştı. Yerden göğe kadar haklıymış meğer. Ne oldu bunlara, bir parti böylesine mi değişir? İçlerinden biri "bizim ideolojimiz yoktur" anlamında bir laf etmişti, itiraf diye herhalde buna denir.
- Yalçın Küçük: Soros'un parmağına bakın, Abdullah Gül'ün ve Fethullah Gülen'in parmağına, iki gün sonra Kılıçdaroğlu'nun işaret edeceği adresi saptayabilirsiniz. İsmet Paşa ilk önce, Celal Bayar için söylemişti, devletin üst katlarına “bu kadar ümmîsi gelmemişti”, bu sözünü unutmuyorum. CHP'de de Kemal Bey kadar bir ümmî hiç olmamıştı; son derece bilgisiz, Deniz Baykal'ın hediyesidir. Kılıçdaroğlu'nun sadece vücudu CHP'dedir. Elverişlidir. Kılıçdaroğlu, AKP'nin yaptıklarının hepsini tasdik etmekte ve çok zaman fazlasını istemektedir. Kafası AKP'dedir.
-Şubat 2012… CHP Kurultayı’nda muhalifler adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök: Bizim tabanımız soldur, devrimcidir. CHP, geçmişini hatırlamak zorundadır. Kuvayı Milliye’yi, Halk Fırkası’nı hatırlamak zorundadır. Yeni bir yol çizilmesinden bahsediliyor. Bu yol mutlaka CHP’nin DNA’sına uygun olmalıdır. Bunun aksi CHP’yi sağcılaştırır, AKP’lileştirir. Sağın alternatifi sağ olamaz. Kılıçdaroğlu konuşmalarında yalnızca "Mustafa Kemal" diyor, "Atatürk"  demiyor. Atatürk soyadı O’na özel bir kanunla verilmiştir. Kendisinden naçizane istirhamım: lütfen ‘Mustafa Kemal Atatürk’ deyin.
***
Ve Mustafa Kemal Atatürk: Bir zaman gelir, beni unutmak, unutturmak isteyen gayretler belirir. Fikirlerimi, öğretimi inkâr edenler, beni çekiştirenler, karalayanlar çıkar. Hatta bunu yapanlar benim yakın bildiklerim, inandıklarım da olabilir. Fakat benim ektiğim tohumlar o kadar özlüdür, o kadar kuvvetlidir ki, fikirlerim, öğretim Çin’den döner, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir; feyizli neticeleri kalpleri doldurur!