28 Kasım 2014 Cuma

Uyuyan Türkiye Vatandaşını Uyandıran İstatistikler SİLİ ÖZERDİM



Bugün bizim memleketi hiç tanımayan, içinde yaşadığı yeri Alsancak, Ümitköy, Nişantaşı, Bağdat Caddesi, ya da ne bileyim Cihangir’den ibaret sanan değerli dostlar için bir kaç istatistik derleyeyim istedim.
Bunları derleyip toparlamak konusunda bana Serdar Kuzuloğlu‘nun blogu ve Startup Turkey konuşması çok ilham verdi doğrusu. Kendisinin yazısından alıntılar da yaptım.
Türkiye İstatistikleri :
Öncelikle Serdar Kuzuloğlu’nun kendi blogunda verdiği rakamları güncelleyerek tekrar bakalım.
  • 2013 nüfus sayımına göre 76 milyon 667 bin 864 kişilik bir ülkeyiz.
  • Kişi başı gelirimiz 10 bin 782 dolar. (Türkiye İstatistik Enstitüsü)
  • 20-24 yaş arası 6 milyon 214 bin genç var. (Wikipedia)
  • 25-29 yaş arası 6 milyon 286 bin genç var.
  • Okul çağında 18 milyon 857 bin genç var.
  • Üniversiteye girebilmek için 2014 Ocak yılında YGS sınavına 2 milyon 7 bin 69 öğrencibaşvurdu. (Egitim Tercihi.com)
  • Değişik puan türlerine göre, 518 bin ila 218 bin arasında aday barajı geçemedi bu sınavda. (ÖSYM)
  • Her yıl liselerden 730 bin143 üniversiteden 430 bin genç mezun oluyor.
  • Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 17,5 !!! (Yine TUİK)
  • 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfus, toplam nüfusun yüzde 67′sini oluşturuyor. (TUİK)
  • Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 9! . (Resmi İstatistik Portalı)
Bitmedi. Yine Serdar Kuzuloğlu’nun Startup Turkey konuşmasında değindiği devlet istatistiklerinden;
  • Türkiye’de aynı kaptan yemek yiyen kişilerin sayısı yüzde 63.9!
  • Türkiye’deki toplam 19 milyon hane var, bunlarda ev başına ortalama 4 kişi yaşıyor.
  • Türkiye’deki internet abonesi sayısı 32 milyon kişi.
  • Yabancı dil bilenlerin oranı yüzde 9.
  • Üniversite mezunlarının nüfus içindeki payı yüzde 12.
  • Türkiye’nin yüzde 67’si ailesiyle birlikte yaşıyor.
  • Tek başına yaşayan kişilerin nüfusa oranı yüzde 2!.
Bir de aşağıdakileri ekleyelim (TUİK) :
  • Ortalama hane gelirinin yüzde 69’u, gıda, kira, ulaşım ve ev giderlerine harcanıyor.
  • Eğitime harcanan hane bütçesi yüzde 2.
  • Restoran ve hazır yemeğe harcanan hane bütçesi yüzde 6.
  • Kültüre harcanan hane bütçesi yüzde 3, buna karşın alkol ve sigara yüzde 4!
  • 2013’te toplam 8 milyon kişi yurtdışına çıkmış.
  • Bunların 5 milyonu komşu ülkeler ve Türki cumhuriyetlere gitmiş.
  • 2013’te en çok gidilen ülke, 1 milyon kişi ile Gürcistan (!).
Şimdi bu rakamları Türkçe’ye çevirelim mi?  
1.   Çok ama çok kalabalık bir ülkeyiz.
2.   Zengin değiliz.
3.   İnanılmaz büyüklükte bir genç nüfusumuz var.
4.   Eğitim kalitemiz düşük ve eğitime neredeyse hiç para harcamıyoruz. 
5.   Birçokları için umut kaynağı olan üniversite aslında hiçbir şeyin garantisi değil.
6.   Her sene yüzbinlerce mezun yaratan genç nüfusun neredeyse altıda biri işsiz.
7.   Bütün işsizlere iş bulabilme gibi bir seçenek matematik olarak yok.
8.   İnternet ve diğer teknolojileri sadece eğlence amaçlı kullanıyoruz.
9.   Dünyayı görmek güzel ama komşulardan öteye gitmiyoruz.
10.              Ailemizle yaşıyor, aynı kaptan yemek yiyor, yabancı dil öğrenmiyor, kendini geliştiren bir toplum olamıyoruz.
Son bir istatistik ile bitireyim. OECD tarafından yapılan, tüm üye ülkelerdeki eğitimin kalitesini ölçmeyi amaçlayan PISA eğitim yeterliliği testi sonuçlarına göre, Türkiye’de öğrenim gören öğrenciler 65 ülke arasında :
  • Matematikte 44’ncü
  • Okuduğunu anlama ve anlatmada 42’nci
  • Fen Bilgisinde 43’ncü
oldular. Birinci Çin, beşinci Kore… Bunun anlamı şu : geleceğimizi şekillendirecek çocukları ve gençleri rekabette avantaj sağlayacak şekilde eğitemiyoruz.
O zaman soralım mı, bu toplumla, bu çocuklarla, bu üretkenlikle nasıl gerçekleşecek o 2023, 2053, 2071 hedefleri? Cevap basit, gerçekleşmeyecek.
Okuduğunuz için teşekkürler.

24 Kasım 2014 Pazartesi

İtirazım Var!... Figen ÖZEN



İtirazım Var, bir çok şeye itirazım var.

Önce Ermenek şehidi Tezcan Gökçe’nin babasının ayağındaki yırtık kara lastiklere itirazım var.
Ak mıdır, kara mıdır belli değil, Atatürk’ün Türk milletine miras bıraktığı Atatürk Orman Çiftliği’nde inşa edilen bin odalı saray bozuntusuna itirazım var.

Karaman valisinin şehit babası Recep Gökçe’ye sadaka verir gibi gönderdiği kara lastiklere de itirazım var.

 Ve “Ben büyük ülkeyim, sosyal devletim” diyenlerin varlığına itirazım var.

Milli gelirden kişi başına düşen 14.000 dolardan Recep Gökçe’nin payına,  bir kara lastiğin düşmesine itirazım var.

Vahşi kapitalizmin kanlı dişleri arasında öğütülen on sekiz yiğide de;

 Soma’da yandaş patronun madeninde hayatlarını yitiren  madencilerimize de HES’lere de, kesilen zeytin ağaçlarına da, güvenlikçilerin dövdüğü köylülere de;

Utanmadan sıkılmadan “Ölüm madenciliğin fıtratında var.” diyene de, yalandan üzülmüş gibi yapan bakanlara da itirazım var benim.

Kısacası yolsuzluğun, teslimiyetin üzerine kurulmuş bu düzene; “Dersim için devlet özür dilesin” diyen kendini bilmezlere itirazım var benim.

Halaskar Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, yapılan her hakarete, yakılan, yırtılan bayrağıma;

Atatürk ve Türk düşmanlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne göz diken leş kargalarına;

Dini siyasete, ticarete ve hatta yabancılarla işbirliğine alet edenlere itirazım var benim.

NATO’ya, ülkemdeki ABD üslerine, Patriotlara, füze kalkanlarına, vatanımda konuşlandırılmış yabancı askerlere;

 İkiz Yasalara, Kalkınma Ajanslarına, Vakıflar Yasası’na, Birleşik Şehirler Yasası’na, torba yasalara, İstinaf Mahkemelerine ve daha sayamadığım tüm bölücü yasalara itirazım var.

PKK’nın siyasi uzantılarının TBMM’de boy göstermelerine ve bu milletin verdiği vergilerle onlara maaş ödenmesine;
Peşmergelerin ABD’nin emir ve talimatlarıyla ülkemi yol geçen hanına çevirmelerine;
Öcalan gibi bir bebek katilinin adam yerine konulmasına, “Baş müzakereci” yapılmasına, PKK ile mütareke yapılmasına;

Eşkıyaların devlete ültimatom vermesine, Güneydoğu’da kendi “kamu düzeni”ni kuran üç buçuk teröriste, Amerikan boğalarının dölleyip çayıra saldığı işbirlikçilere gerekli dersi vermeyen iktidara da itirazım var benim.

 “Amerika’yı Müslümanlar keşfetti” deyip, Türkiye’yi dünyaya rezil eden, karikatürlere konu olmasına neden olan kişinin varlığına da;
Zorbaların haklı, yurtseverlerin haksız kabul edildiği bu düzene de itirazım var.

Türk milletinin önünü kesen, Mustafa Kemal’in (19/Mayıs/1919- 23/Nisan/1920) on bir ay gibi bir sürede teşkilatlanmasını yineleyemeyen oluşumlara da itirazım var benim.

“Bordo Bereliler eğitecek

 Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı Kuzey Irak’ta mücadele eden Peşmerge’nin eğitilmesi için Türkiye de askeri destek veriyor. Peşmerge’ye askeri eğitim programında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı ’Bordo Bereliler’ olarak da bilinen Özel Kuvvetler görev alacak. Peşmerge’ye bağlı Kuzey Irak’taki kampta verilecek eğitim için yaklaşık bir aydır çalışma yürütülüyor. Bir grup ’Bordo Bereli’nin kampa intikal ettiği belirtiliyor. Türk askerinin Peşmerge’yi eğitim programı, Irak’a resmi ziyaret gerçekleştiren Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da soruldu. “Türk askerinin Peşmerge’yi eğitme süreci başladı mı’ sorusuna Davutoğlu,” Irak’ın bir bütün olarak güvenliği Türkiye için hayatidir. Kürt bölgesi sınır olduğu için aynı ırak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin öneme sahiptir. Türkiye Kürt bölgesinin güvenliği için gereken her türlü desteği verecektir. Bu tarihi, insani ve stratejik bir konudur. Eğitim konusunu da ele aldık. Bu da dahil olmak üzere vereceğimiz destekler artarak devam edecek “ dedi. Başbakan, Türkiye’nin Peşmerge’nin  Kobani’ye geçişine izini vermesinin iki taraf arasında oluşan güven ilişkisinin en çarpıcı örneği olduğunu söyledi.”  Yeniçağ Gazetesi
Yukarıdaki haberi okuduktan sonra vaz geçtim. İtirazım var demiyorum. İsyan ediyorum.

Türk ordusunu böylesine zelil bir duruma düşürenlerin varlığına, doğduğu tarihe, aldığı her nefese ve buna ses çıkarmayan omzu kalabalık üniformalılara itiraz ne kelime isyan ediyorum.

Türk askerine böyle bir görev vermek, onu ettiği yemine ihanete sürüklemektir.

 Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde; milletime ve Cumhuriyet’ime doğruluk ve muhabbetle hizmet, kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve ASKERLİĞİN NAMUSUNU, TÜRK SANCAĞININ ŞANINI CANIMDAN  AZİZ BİLİP, İCABINDA VATAN, CUMHURİYET, VAZİFE UĞRUNDA SEVE, SEVE HAYATIMI FEDA EYLEYECEĞİME NAMUSUM ÜZERİNE AND İÇERİM.”

 Namus üzerine edilen yemin mukaddestir. Ancak kanun, nizam ve amirlerine itaat eğer vatana ihanet ve düşmanlara hizmet noktasında askeri işbirliğine götürüyorsa; ne kanuna ne nizama uymak ne de amirlere itaat etmek doğru değildir.

 Bir Harbiyelinin, bir askerin eşi, ordusunu gözünden sakınan bir Türk anası olarak Mustafa Kemal Paşa’nın Afyon’da subaylara yaptığı konuşmanın son bölümünü okumalarını önermekten başka bir şey gelmemektedir elimden.

 “Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebalı subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve fesaretleriyle, giriştiğimiz Bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür. Onları aşağılar ve hor görürler.

 Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü hu muamelelere katlanamaz.

Dolayısıyla subay için "Ya İstiklâl, Ya Ölüm!" vardır Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!

Hayır, artık itiraz etmiyorum, her şeye özellikle Türk askerinin şerefinin ayaklar altına alınmasına isyan ediyorum.

Çünkü “Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü hu muamelelere katlanamaz.”



Figen ÖZEN

23/11/2014

22 Kasım 2014 Cumartesi

“24 Kasım Öğretmenler Günü” - “Emperyalizmin ve beslemelerinin iştahları kursaklarında kalacak! ”



BASIN AÇIKLAMASI
Emperyalizm ve beslemelerinin iştahları kursaklarında kalacak!
“24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlamalarının yapılmaya başlandığı günlerdeyiz. Türkiye’de 5 Ekimler-24 Kasımlar artık kutlama günleri değil, Kemalist,  devrimci, yurtsever, demokrat ve namuslu öğretmenlerimizin ve eğitim çalışanlarının ortaçağ karanlığına, işbirlikçiliğe ve emperyalizme karşı mücadele azim ve kararlılığının bilendiği günlerdir.
Günümüzde 5 Ekimler 24 Kasımlar, Eğitim emekçilerinin emek, ekmek, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin, kazanımlarının, eğitimci ve eğitim sorunlarının tartışıldığı günler olmaktan çıkartıldı. Bu günlerin devrimci Özü, aydınlık yüzü, ne yazık ki öğretmenlerin bir kısmının hediye beklediği  (takı, kravat, çiçek) akşamları ise düzenlenen yemeklerde eğlendiği bir gün haline dönüştürüldü..
Ülkemiz 2014 yılında, ABD Emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda Ortaçağ karanlığına hızla yol almaktadır.
Asıl amacı küçücük kızlarımızı okuldan uzaklaştırmak, çocuk gelinler yapmak; küçücük bedenleri Para babalarına ucuz işgücü olarak pazarlamak, İmam Hatipleri çoğaltmak, soran, sorgulayan değil itaat eden, kulluğa rıza gösteren bir kuşak yetiştirmek olan, 4+4+4 ucube modelinin öğretmeni öğretmenlikten, öğrenciyi de öğrencilikten çıkardığı,
Milli Eğitime bütçeden ayrılan payın Cumhuriyet döneminin en düşük seviyesine indirildiği, Eğitim alanına hiçbir yatırım yapılmayarak sınıfların eğitim yapılamayacak kadar kalabalıklaştırıldığı,  çocuklarımızın okulsuz ve bin bir güçlükle okuyup öğretmen diploması sahibi olmuş yüz binlerce öğretmeni atamayarak öğrencilerimizin öğretmensiz bırakıldığı, atanamayan onlarca genç öğretmenimizin intihara sürüklendiği,
Kadının özgürlüğü değil, esaretinin simgesi olan türbanı ilkokullara kadar sokan, TEOG uygulamasıyla halk çocuklarını, gençlerimizi İmam Hatiplere mahkûm ederek Bilimsel ve Laik eğitimin zerresini dahi bırakmak istemeyen, eğitimde özelleştirmenin önünü fütursuzca açan hainane politikaların uygulandığı,
   7 bine yakın okul müdürünün görevine son vererek, yerine yandaş (Eğitim-Bir Sen’li) müdürleri getiren, okul yönetimlerini ele geçirip, okulları da şirketleri gibi yönetmenin yolunu açan; aday öğretmenlere sözlü mülakatın uygulanacağı, başarılı olunamazsa mesleklerinin ellerinden alınacağı, yandaş öğretmen seçmenin taşlarının döşendiği; öğretmenlere de rotasyon uygulamasının bir nevi cezalandırma sistemi olarak kullanılacağı Torba Yasa’ların çıkartıldığı, 
Köy Enstitülerinin günümüzdeki son izi olan Öğretmen Liselerinin kapatıldığı; bakkal dükkanı açar gibi Eğitim Fakültelerinde devşirme personelle “öğretmen eğitimi” yapıldığı; öğretmenlik mesleğinin hiçbir şey yapma becerisi ve yetisi olmayan herkesin yapabileceği bir iş konumuna indirgendiği, böylece eğitim sisteminin iğdiş edildiği,
Bir sürecin yaşandığı bir ülkede “24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlaması yapmak Kemalist,  devrimci, yurtsever, demokrat ve namuslu öğretmenlerimize yapılabilecek büyük bir değerbilmezlik olduğu kanısındayız.

Bu nedenle 24 Kasım’da;
Her çocuğun kaliteli, devletçe finanse edilen, laik, demokratik ve uluslararası normlara sahip eğitim hakkının güvence altına alınması,
Her yurttaşın eşit ve özgürce yararlanacağı bir eğitim ortamının sağlanması,
 Eğitimin pazar odaklı değil insan odaklı olması,

Eğitime daha çok yatırım yapılması, kaliteli öğretmen yetiştirilmesi ve her öğretmene kalıcı iş garantisi verilmesi,
Öğretmenlerin kendi mesleğinde özgür davranmasını kısıtlayan yasaların kaldırılması ve eğitimle ilgili kararların alınmasında öğretmenin ve sendikasının aktif katılımını sağlayan yeni yönetmelik ve yasaların çıkartılması, mücadelesinde “örgütlü öğretmen örgütleri” ile omuz omuza olduğumuz bilinmelidir.
Tüm dünyada Emperyalizm, hakimiyet kurmaya çalıştığı ülkelerde toplumsal gericiliğin en büyük destekçisi olarak öne çıkar. Böylelikle sömürgeleştirilmeye çalışılan ülkelerde emperyalist hegemonyaya karşı çıkacak bir milliyetçi direniş, Şeriatçılığın kozmopolit, ulus düşmanı ve vatan savunmasını umursamayan anlayışı sayesinde engellenmiş olur. Bu nedenle Eğitim alanını iğdiş eden AKP faşizminin en  büyük destekçisi emperyalizmdir.
AKP faşizminin Şeriat hayallerinin önünde en büyük engel olarak gördüğü eğitim alanı tümüyle ele geçirilmiştir. AKP faşizminin bu pervasız hayallerini durduracak ve engelleyecek gerçek örgütlenmenin  temel programı;  dinci gericilikle mücadeleyi, emperyalizmle mücadelenin olmazsa olmaz gereği sayan Atatürk’ün Altı Ok programıdır. 
Bizler, hainin korkak olduğunu, haklı bir mücadeleyi veren gerçekten örgütlü bir gücün eninde sonunda kazanacağını  7 düvel’e karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşımız da gördük.
Biz bu topraklarda “Sömürü, İşgal Varsa; Ya İstiklal Ya Ölüm diyen de vardır” sözünü haykıran ve bu uğurda kan ve can verenleri gördük. Mustafa Kemal’i gördük. Kubilay’ı gördük. Tonguç’u, Baykurt’u, Apaydın’ı gördük.
Emperyalizm ve beslemesi siyasal iktidarlara,  emperyalizmin oynaşı sömürge aydını zavallılara bir kez daha hatırlatalım,
Biz biliyoruz ki,  Emperyalizmin ve beslemelerinin iştahları  kursaklarında  kalacak!... Yürekleri şayak kalpaklı yüz binlerce Kemalist  eğitim emekçisinin bilincinde çoğalan  tam bağımsızlık meşalesi  ülkemizin üstüne abanan karanlıkları aydınlatacaktır.… BİZ YİNE  İYİ BİLİYORUZ Kİ ; KEMALİST DEVRİM MUTLAKA KAZANACAKTIR  BU TOPRAKLARDA!..22.11.2014


YÖNETİM KURULU ADINA:                                                      Mahmut ÖZYÜREK
                          ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

Yeni Anayasa düşünenlere uyarı ! - APEC toplantısı / Orhan AYBER



Geçtiğimiz günlerde Pekin’de toplanan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü Zirvesi yapıldı. Bu zirveyi önemsediğim için gelişmeleri, bizim medyadan takip ettim, öncelikle gördüm ki, bizim medyamız, işine gelmediği için mi bilinmez, bu zirveyi magazinleştirdi.
Obama ciddiye almaz bir umursamazlıkla çiklet çiğniyormuş. Putin Çin’in First Lady’sine şal vermişte, bu Çin halkı için kabul edilemez bir gelenekmiş falan filan.
Tabi ki uluslararası basından takip ettim.
Öncelikle tespitlerim:
1) ABD’nin Çin’i kuşatmak için planladığı projesi iflas etti. Çin bölgede her an gerilim yaşadığı Güney Kore ve Japonya ile çok önemli anlaşmalar yaptı. 
2) ABD ise Çin ile askeri düzeyde iki anlaşma yapmak zorunda kaldı.
3) Asya-Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi (FTAAP) anlaşması yaptı ve bölgede ki 21 ülke destekledi. (Böylece ABD’nin, Rusya ve Çin’in dışlandığı Trans-Pasifik ortaklığına alternatif gümrük birliği çökecek)
Bu sonuçlar gösteriyor ki, çok kutuplu dünyanın bütün ayakları tamamlandı.
a)Askeri güç dengesi
b)Rezerv para birimleri (doları dengeledi)
c)Ekonomik kurumlar
d)Sosyal kurumlar
O halde artık dünyaya, çok kutuplu dünya olarak bakmalıyız
    
Çok kutuplu dünyanın avantajları
Sovyetler blokunun çöküşü sonunda tek kutuplu oluştu. Bunun adı batılılarca ABD yüzyılı idi. Bundan böyle ABD’nin karşısına hiçbir güç ve blok oluşamazdı ve oluşmamalıydı. 
Tek kutuplu dünya yani ABD’nin hakim olduğu süreçte, tüm ülkeler ABD’nin çıkarlarına göre tasarlanmalıydı. Bu süreçte dünya kan gölüne döndü. Önce Somali, Sudan daha sonra Afganistan ve Irak bu ülkeler yerle bir edildi. Bugün bile nelerin yaşandığını görüyoruz. Tek kutuplu dünyanın son darbesini Libya da gördük. Kaddafi acımasızca katledildi. AB bankalarındaki paralarını, petrolünü yağmaladılar ve şimdi Libya’nın acı sonunu görebiliyoruz. Ancak sıra Suriye’ye gelmişti ki, diğer kutup müdahale yaptı ve Suriye’nin parçalanmasına izin vermeyeceğini yüksek bir sesle duyurdu. Bu müdahale olmasa idi şimdi çoktan Esad, devrilmiş ve belki de komşu bir ülkenin girişimi ile Emevi camiinin önünde asılmış bütün zenginliği yağmalanmış, sadece İsrail’in güvenliği için bütün bilim adamaları yok edilmiş olurdu. 
Hatta sıra Lübnan’a gelmiş, o da İsrail’in çıkarlarına göre yeniden tasarlanmış olurdu ve sıra İran ve Türkiye’ye gelmiş olurdu.
Tek kutuplu dünya: Kan, acı ve gözyaşıdır. Silah ve petrol baronlarının çıkarıdır. Mehmet Akif’in dediği gibi; tek dişi kalmış canavardır. Conderalla Rice’in dişleridir. 
Çok kutuplu dünya özellikle jeopolitiği önemli olan ülkeler için fırsatlar demektir. Ülkemizde jeopolitiği çok çok önemli bir ülkedir. Daha geçen günlerde Rusya'nın, Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi başkanı "Bağımsız Kürdistan istemiyoruz" dedi yani Türkiye'nin bütünlüğünden yana görüş açıkladı.

G-20 Toplantısı
APEC toplantısının ardından G-20 toplantısı başladı. 
Bu toplantının ardından geriye, uluslararası ilişkileri etkileyecek herhangi bir karar oluşmadı.
Aslında G-8, G-20 ve G-77 gibi gruplaşmalar, dünya bankasının tasarımları. Bu grupları oluşturan ülkeler farklı ekonomik oluşumlara dağıldılar. Bu nedenle ne G-8 ne de G-20 Zirvesi’nden hepsini bağlayıcı karar bundan böyle çıkmaz. G-77 ise önümüzdeki yıl sosyal bir devrim planlıyor ki, dünyada etkisi güçlü olabilir. 
Son söz: Yeni Anayasa düşünenlere uyarı
Son yılların ülkemizdeki dış politika uygulamalarının tek bir kişinin yanlışları ile düzenlenmesinin bedelini ulusça ödüyoruz. Milyarlarca dolarlık ekonomik, yüzlerce yıllık itibar kaybı.
Bu nedenle yeni Anayasamızda dış politikanın, Büyük Millet Meclisi’nde 2/3 çoğunlukla, sınır komşumuz olan ülkelerde ise 3/4 çoğunlukla onaylanmasını dikkate almanızı öneriyorum.   21.11.2014
KAYNAK. http://www.gozlemgazetesi.com/HaberDetay/251/126092/apec-toplantisi.html#.VHB-4MncDct