Türkiye’nin
Asya kıtasında yer alan kısmına Anadolu adı verilmiştir.
İsa’dan önce,
M.Ö 2.000 yılından günümüze kadar Anadolu’da başlıca şu büyük devletler
kurulmuştur:
Hititler, Frigyalılar (Frigler), İyonyalılar (İyonlar), Lidyalılar,
Urartular, Sümerler, Akadlar, Babiller, Asurlular, Persler, Karyalılar,
Likyalılar, İskender İmparatorluğu, Doğu Romalılar, Bizanslılar, Büyük Selçuklu
Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti.
Değerli
Dostlar,
Yukarıda
adlarını saydığım devletlerin tarihi, bugün Anadolu’da yaşayan Türklerin
tarihidir.
Günümüz
Türkleri geçmişlerin öğrenmek istiyorlarsa, tarihlerini çok iyi bilmelidirler.
Yukarıda
adlarını saydığım devletlerden kalma, yeraltı ve yeryüzündeki tüm zenginlikler,
maddi değerler yanında tarihsel ve sanatsal yapıtların tümü, Türklere
bırakılmış mirastır.
Anadolu
topraklarında yer alan bütün yapıtlar Türklere aittir, bizlere aittir.
Değerli
Dostlar,
1300’lü
yıllarda Avrupa’da, daha önce hiç görülmemiş boyutta değişimler, yenilikler
yaşandı. İtalya’da başlayıp önce İngiltere, Portekiz ve Hollanda gibi büyük
ülkelere, daha sonra tüm Avrupa’ya yayılan bu büyük değişime Rönesans,
yani Yeniden Doğuş adı verildi.
Rönesans
döneminde; bilimde, sanatta, tarihte, edebiyatta, felsefede, insan sevgisinde
(hümanizm) ve kültür alanında çok büyük ve önemli yenilikler, buluşlar ve
atılımlar yaşandı.
Osmanlı
padişahlarının Avrupa’daki Rönesans’tan haberi olmadı!
Osmanlı
medreselerindeki “müderris” adı verilen hocaların da Rönesans ile ilgili
hiç bilgileri olmadı!
Tamamına yakını
okuma yazma bilmeyen okulsuz ve eğitimsiz bırakılmış yoksul Anadolu Türkleri de
Rönesans’ın ne olduğunu hiç bilemediler!
Yaklaşık 600
yıl süren Osmanlı döneminde Anadolu’da, Rönesans, yani bir Yeniden Doğuş
yaşanmadı!
Anadolu
Türkleri yeniden doğuş, uyanış ve bilinçlenme için Büyük Devrimci Mustafa Kemal
Atatürk’ü ve onun başlattığı Cumhuriyet dönemini bekledi.
Değerli
Dostlar,
Osmanlı,
Anadolu topraklarında kurulmuş eski uygarlıkların geride bıraktığı mirası
sahiplenmedi!
Osmanlı, 1071 yılı
öncesinde Anadolu’da üretilmiş eserleri “bizden” saymadı! Başta kiliseler olmak üzere, farklı inançların tapınaklarının
çoğunu ya yıktı ya da eklemelerle camiye çevirdi. Ve bunlar dışındaki
arkeolojik ve mimari değerlerle ilgilenmeye hiç gerek duymadı.
Osmanlı,
Anadolu’daki tarihi mirasına sahip çıkmayınca, bu topraklarda yeşeren
uygarlıkların ürettiği eserleri büyük bir iştahla yağmalamaya hazır yabancılara
kapıyı açmış oldu.
Osmanlı,
yağmacılara kapıyı açmakla da kalmadı; bazı padişahlar, sadrazamlar, vezirler,
valiler ve komutanlar yabancı yağmacılara yardımcı oldular!
Aydın ili, Söke
ilçesi Balat köyünde ilk arkeolojik kazılar 1896 yılında Almanlar tarafından
yapıldı. Eski adı Miletos, günümüzdeki adı Milet olan yerde yapılan
kazılarda ortaya çıkarılan çok değerli eserleri Sultan 2. Abdülhamit,
Almanlara hediye etti!
Sultan
Abdülhamit, Avrupa tarihini bilmiyordu.
Sultan
Abdülhamit, Anadolu tarihini de hiç bilmiyordu.
Sultan
Abdülhamit, tarih bilgisine ve bilincine sahip değildi.
1885 yılında,
yine Sultan 2. Abdülhamit döneminde, Avusturyalılar Efes’te kazılara
başladılar. Çıkardıkları çok sayıda ve çok değerli eserleri ülkelerine
götürdüler ve Viyana’da Efes Müzesi’ni kurdular.
1912–1914
yılları arasında, yani Osmanlı padişahı Sultan Reşat döneminde, İngilizler
de Karkamış eserlerini Londra’daki Britanya Müzesi’ne taşıdılar.
Osmanlı,
Birinci Dünya Savaşı’na Almanlarla beraber olarak girdi ve savaştan yenik
çıktı. Galip devletler; İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan Anadolu’ya
asker çıkardılar, işgallere başladılar.
16 Mart 1920
günü İngilizler İstanbul’u işgal ettiler.
1922 yılında
başbakan olacak, 1922–1923 yıllarında Lozan görüşmelerinde İngiliz heyetine
başkanlık yapacak Lord Curzon, İngiliz askerlerinin İstanbul’u işgal ettikleri
gün, İngiliz hükümetinin gizli oturumunda, Anadolu ile ilgili aldıkları
kararları şöyle açıklıyordu:
“Paris’ten
arkeoloji uzmanları getirilerek Anadolu’daki bütün tarihi eserlere kıymet
konulacaktır. Kıymet tespit heyeti şu kişilerden oluşmuştur: İngiltere adına
Kumandan Hogarth, Fransa adına Prof. Cagnat, İtalya adına Sinyor Parabeni,
Amerika adına ise Mr. Butler. Tarihi ve sanat değeri olan mallar alınıp
götürülecektir.”
Çok açıkça
görülmektedir ki, Büyük Devrimci Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirilen
kurtuluş savaşı eğer başarıya ulaşmasaydı, Anadolu’nun tarihi ve kültürel
zenginlikleri bu dört emperyalist ülke; İngiltere, Fransa, İtalya ve Amerika
Birleşik Devletleri tarafından yağmalanarak kendi ülkelerine taşınacaktı.
Anadolu’daki en
çok ve en değerli tarihi ve kültürel değerlerimizi yağmalayanların başında
Almanlar gelmektedir.
Evet, Almanlar
yağmaladılar ancak “çaldılar” diyemeyiz! Çünkü tüm yağmalamayı Osmanlı
yetkililerinin gözleri önünde, onların sözlü ve yazılı izinleriyle yaptılar.
Almanların
Anadolu’da görevlendirdiği en ünlü yağmacı, Carl Humann’dır. Bu kişi
arkeolog değil, inşaat mühendisiydi, kazma işinde uzmandı.
Carl Humann,
Alman İmparatoru’nun Sultan 2. Abdülhamit üzerindeki etkisini kullanarak 1884
yılında kazılara başladı.
Carl Humann,
Anadolu’nun her yanında yaptığı kazılarda ortaya çıkardığı binlerce tonluk
tarihi ve kültürel eseri, yüzlerce sandığa yerleştirip Osmanlı yetkililerin
gözleri önünde gemilere yükleyerek Almanya’ya kaçırdı.
Carl Humann, 12
Nisan 1896 günü, 57 yaşındayken, İzmir’de öldü. İzmir’deki bir kilisenin
bahçesine gömüldü.
Bakın, sonra ne
oldu.
Türkiye’de 14
Mayıs 1950 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerini Demokrat Parti
kazandı, Celal Bayar cumhurbaşkanı, Adnan Menderes da başbakan oldu.
1950’lerin
ortalarında Alman başbakanı Ankara’ya geldi. Başbakan Adnan Menderes’ten, Carl
Humann’ın Bergama’ya taşıtılmasını rica etti. Bergama, Car Humann’ın en çok
tarihi ve kültürel eserleri yağmalamış olduğu bölgeydi.
Başbakan Adnan
Menderes emir verdi, Carl Humann’ın mezarı Bergama’ya taşıtılarak Zeus
Sumağı’na gömüldü!
Başbakan Adnan
Menderes, Anadolu’nun tarihsel ve kültürel çok değerli eserlerini yağmalamış
olan bir Alman mühendisini ödüllendiriyor, akıl almaz bir biçimde onurlandırıyordu!
Başbakan Adnan
Menderes, tarih bilgisinden ve tarih bilincinden yoksundu!
Başbakan Adnan
Menderes tıpkı Osmanlı sadrazamları gibi, Anadolu’nun tarihsel ve kültürel
değerlerini sanki bir yağmayla elde etmiş gibi, bir başka yağmacıya hediye
ediyordu!
Anadolu’daki
tarihi ve kültürel eserlerimizi yağmalayanlardan ilk İngiliz, Charles
Fellows’dur.
Charles
Fellows, yağmaladığı eserleri topluca gemilere yükleyip İngiltere’ye götürdü.
Yağmaladığı eserler arasında öylesine değerli olanlar vardı ki, İngiltere
Kraliçesi Victoria, Charles Fellows’u “Sir” unvanıyla ödüllendirdi.
Charles
Fellows, tarihi eserlerimizi yağmalamak üzere yola çıktığında, Rodos Limanı’nda
Osmanlı paşası tarafından 17 pare top atışıyla selamlanmıştı.
Rodos’ta
kazılar yapmak için Charle Fellows’a verdiği izin belgesinde Rodos Paşası Hacı
Ali Paşa şunları yazmıştı:
“ İngiltere
Kraliçesi ve Padişah uygun gördü ve mademki kardeşiz, dostuz bu nedenle ne
istiyorsanız alabilirsiniz.”
Charles
Fellows, içine yağmaladığı tarihi ve sanatsal eserleri koyduğu sandıkları, Türk
köylülerinin yardımıyla gemilere yükletmişti
Anadolu’daki
tarihi ve kültürel eserlerimiz en çok şu üç padişah döneminde yağmalanmıştır: Abdülmecit,
Abdülaziz ve 2. Abdülhamit.
Bu Osmanlı padişahlarından yaklaşık yüz yıl sonra, Türkiye’nin yer
altı ve yer üstü madenlerinin, fabrikalarının, işletmelerinin, bankalarının,
limanlarının ve tarım topraklarının, kendilerini “Osmanlı’nın Torunları” olarak
adlandıranlar tarafından “özelleştirme” adı altında yabancılara peşkeş çekmiş
olması bir rastlantı olabilir mi?
Amerikalılar,
Anadolu’nun tarihi ve kültürel eserlerini yağmalamaya Avrupalılardan daha geç
başladılar. Yağmalamada başka yöntemler uyguladılar.
Bu yöntemlerden
birisi; tüccar, emekli asker ve gözükara adamlarını konsolos olarak tayin edip
onlar aracılığıyla tarihi eserleri toplamaktı. Çanakkale’de, Manisa’da ve
Kıbrıs’ta bu yöntemi uyguladılar. Ayrıca bol para vererek eser toplamada hiçbir
sınır tanımıyorlar, kazı alanına devlet adına gönderilen denetçiler, çıkan
eserleri el altından kazı heyetine satmayı teklif ettiğinde memnuniyetle kabul
ediyorlardı.
Değerli
Dostlar,
Anadolu
topraklarının kimler tarafından kazıldığını, kimler tarafından yağmalandığını
ayrıntılarıyla ve belgeleriyle okuyup öğrenmek istiyorsanız, sizlere şu kitabı
öneririm:
Yaşar Yılmaz,
“Anadolu’nun Gözyaşları-Yutdışına Götürülmüş Tarihi Eserlerimiz”, Yem Yayın,
İstanbul, Haziran 2015
Değerli
Dostlar,
Anadolu’da
tarihi kazı yapanların tamamına yakınını yabancılar oluşturmuştur.
Ve bu durum
bugün için de aynıdır.
Bizim
üniversitelerimizden Türk arkeolog yetişmiyor mu?
Bu soruyu
sorduğumuzda, “Toprak altındaki eserler insanlığın ortak mirasıdır”
propagandasını yapıyorlar.
Peki,
yabancıların topraklarından Türklerin de kazı yapmasına izin veriyorlar mı?
Anadolu
toprağının altındaki de üstündeki de tüm tarihi ve kültürel eserler, insanlığın
ortak mirası değildir! Sadece ve sadece Türklerin mirasıdır!
Eğer günümüz
Türk arkeologlar bu tür kazıları yapmakta henüz deneyimli değilse, hazır
değilse, bekleriz, ne zaman deneyim kazanırlarsa biz de o zaman kazmaya
başlarız.
Binlerce yıldır
Anadolu toprağının altında bekleyen eserler, varsın biraz daha beklesin.
Torunlarımız bu konuda daha bilinçli olacak daha cesur, daha onurlu, daha
bilinçli ve kişilikli bir duruş sergileyeceklerdir.
Anadolu
toprağının yabancılar tarafından kazılmasına izin verenlere vatansever diyebilir
misiniz?
Yılmaz Dikbaş
24 Ocak 2018, Çarşamba
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52