“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri
eğitimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce Türkiye'nin
bağımsızlığına, kendi benliğine milli geleneklerine düşman olan bütün
unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.
Dünyada, uluslararası duruma göre böyle bir
mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte
kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur.” 1922
“Efendiler ulusal
eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir türlü karışıklık kalmamalıdır.
Bir de ulusal eğitim ilke olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da
ulusal kılmak zorunluluğu tartışma götürmez.
Ulusal eğitim ile
geliştirilip yükseltilmek istenilen genç kafaları bir yandan da paslandırıcı,
uyuşturucu, düşsel gereksizliklerle doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir.”
"Uygar
uluslar önünde saygınlık kazanmak isteyen Türk ulusu, evlâtlarına vereceği
eğitimi, mektep ve medrese namında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma
teslim etmeye hâlâ katlanabilir miydi? Eğitim ve öğretimimi birleştirmedikçe
aynı fikirde, aynı zihniyette bireylerden oluşan bir ulus yapmaya imkân aramak
abesle iştigal olmaz mıydı?"
Mustafa
Kemal 27 Ekim 1922’de Bursa’da öğretmenlere
“Bir toplumun
hastalığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, ilerletip aydınlatan güçler vardır:
düşünce güçleri ve toplumsal güçler.
Düşünceler
anlamsız, mantıksız uydurmalarla dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Bunun
gibi toplumsal yaşam akıl ve mantıktan yoksun, yararsız ve zararlı bir takım
inançlar ve geleneklerle dolu olursa kötürüm olur.
Önce düşünce ve
toplum güçlerinin kaynaklarını temizlemekle işe başlamak gereklidir. Ülkeyi,
ulusu kurtarmak isteyenler için, yurt sevgisi, iyi niyet, özveri en zorunlu
olan niteliklerdendir. Ama bir toplumu çağın gereklerine göre ilerletebilmek
için, bu nitelikler yetmez: Bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir.
Bilim ve teknik
girişimleri için okul gereklidir. Okul adını hep birlikte saygıyla, ağırlayarak
analım. Okul genç kafalara insanlığa saygıyı, ulus ve ülkeye sevgiyi, şerefi,
bağımsızlığı öğretir... Bağımsızlık tehlikeye düştüğünde onu kurtarmak için
izlenmesi uygun olan en iyi yolu belletir.
Ülke ve ulusu
kurtarma ya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve
birer bilgin olmaları gerekir. Bunu sağlayan okuldur...
Ulusu yetiştirmek
için asıl olan okullarımızın üniversitelerimizin kurulmasında (bilim ve teknik
ilkelerini kılavuz yapacağız). Ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında düşünce
eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve teknik olacaktır... Okulun vereceği bilim ve
teknik sayesindedir ki Türk ulusu, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve
edebiyatı, bütün güzel yaratımlarıyla gelişir.
Bir ulusun gerçek
kuruluşu ancak böylece olur... Bence (eğitim) programımızın temel noktaları
ikidir.
1- Toplumsal yaşamımızın gereksinimlerine
uyması
2- Çağın
gereklerine uygun düşmesi.
Hiçbir mantıksal
kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inançların korunmasında direnen ulusların
ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz.
İlerlemede kayıtları, koşulları aşamayan
uluslar yaşamı akla uygun ve işlemsel olarak gözlemleyemez. Yaşam felsefesini
genişliğine gören ulusların egemenliği ve tutsaklığı altına girmeye mahkûmdur.”
“Efendiler eğitim
sözcüğü yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince amaçlanan bir anlayışa
gider. Ayrıntıya girişilirse eğitimin hedefleri türlülenir. Örneğin dinsel eğitim,
ulusal eğitim, uluslararası eğitim,... Bütün bu eğitimlerin hedefleri başkadır.
Ben burada yalnız yeni Türk
Cumhuriyeti’nin yeni kuşağa vereceği eğitimin ulusal eğitim olduğunu kesinlikle
belirttikten sonra öbürleri üzerinde durmayacağım.
Ne yazık gerçek
durum şudur ki yeryüzündeki üç yüz milyonu aşkın Müslüman yığınları şunun ya da
bunun tutsaklık ve düşkünlük zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak onlara bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek
insanlık niteliğini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerini hedefi ulusal
değildir.
Efendiler ulusal
eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir türlü karışıklık kalmamalıdır.
Bir de ulusal eğitim ilke olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da
ulusal kılmak zorunluluğu tartışma götürmez.
Ulusal eğitim ile
geliştirilip yükseltilmek istenilen genç kafaları bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu,
düşsel gereksizliklerle doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir.
Ömrünü medreselerde din bilimleri öğrenip
öğretmekle geçiren bir kimse bir kitabın bir satırını (Kur’an’daki “vettini
vezzeytuni...” cümlesini, Türkçe anlatabilmek için böyle bir gereksinim (yarım
saat düşünmek) belirtirse ulus, ulusun üyeleri ne desin? Onun için efendiler,
genç kuşağın kafasını yormadan, onun her şeyi alıp yutmaya açık levhaları gerçeğin
izleriyle süslenmelidir”.
Sakarya Savaşı
sırasında 16 Temmuz 1921’de, Ankara’da
toplanan ‘Eğitim Kongresi’ni açış konuşmasından
“Yüzyıllar süren
derin bir yönetsel savsaklamanın devlet yapısında yol açtığı yaraları
iyileştirmek için harcanacak emeklerin en büyüğünü hiç kuşkusuz eğitim ve ekin
alanında göstermemiz gerekir...
Ancak geniş ve
yeterli koşul ve araçlara sahip oluncaya değin geçecek savaş günlerinde bile
yetkin bir dikkat ve özenle işlenip çizilmiş bir ulusal eğitim programı ortaya
koymaya ve var olan eğitim örgütümüzü bugünden verimli bir etkinlikle
çalıştıracak temelleri hazırlamaya bütün gücümüzle çalışmalıyız.
Şimdiye değin izlenen öğretim ve eğitim
yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli bir etken olduğu
kanısındayım. Onun için bir ulusal eğitim programından söz ederken eski dönemin
boş inançlarından ve doğal özelliklerimizle hiç de ilişki olmayan yabancı
düşüncelerden, Doğudan ve Batıdan gelebilen her türlü etkilerden tümüyle uzak,
ulusal ve tarihsel karakterimize uygun bir ekini anlatmak istiyorum. Çünkü ulusal
dehamızın gelişimi ancak böyle bir ekinle sağlanabilir. Gelişi güzel bir
yabancı ekini, şimdiye değin izlenen yabancı ekinlerin yıkıcı sonuçlarını
yineleyebilir. Ekin (düşünsel yol, töre) ortamla ilişkilidir. O ortam ulusal
karakteridir.
Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken
onlara özellikle varlığı ile hakkı ile birliği ile çatışan tüm yabancı öğelerle
mücadele gereği ve ulusal düşünceleri her şeyi bir yana bırakarak her karşı
düşünce önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir.
Yeni kuşağın bütün ruhsal güçlerine bu niteliklerin ve yeteneğin mal edilmesi
önemlidir. Sürekli ve korkunç bir mücadele biçiminde beliren uluslararası
yaşamın felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her ulus için bu
nitelikleri şiddetle istetmektedir”.
DERLEYEN: Mahmut ÖZYÜREK
TÜM
ÖĞRETMENLERİMİZİN "ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ” YÜREKTEN KUTLUYORUZ..