XIV.
yüzyılda Aşık Paşa, saltanatçılığa yönelen Osmanlı’nın asıl
dayanağının Türk halkı olduğunu unutmasını ve yönetimden, eğitimden,
sanattan …
Türk dilini dışlayıp onu Arapça ve Farsçaya tutsak etmeğe çalışmasını şu acı yakınmayla dile getirmişti:
Türk dilini dışlayıp onu Arapça ve Farsçaya tutsak etmeğe çalışmasını şu acı yakınmayla dile getirmişti:
“Türk
diline kimseler bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi!”
Türklere hergiz gönül akmaz idi!”
Mesihi takma
adıyla yazan bir başka ozan da :
“Mesihi,
gökten insen sana yer yok,
Yürü var gel Araptan ya Acemden!”
Yürü var gel Araptan ya Acemden!”
diye
yakınmıştı.
Osmanlı
böylece kendi yıkımını da hazırlayıp çöküş noktasına vardığında, “Osmanlıca”,
yani Osmanlı’nın yönetim, yasa, bilim, sanat, .. “dili” de çoktan şu anlaşılmaz
karmaşaya dönüşmüştü:
“Kimesne
avretini ecnebi ile mülabaa ve mübaşere ederken görse”
(Osmanlı Ceza Kanunnamesi, 15. yüzyıl)
(Osmanlı Ceza Kanunnamesi, 15. yüzyıl)
ya da
“Âlâm-ı
ben-i nev’i ile kesb-i melâlet etmek” (Ziya Paşa, 19. yüzyıl)
Türk Devrimi, Dil
ve Yazı Devrimleriyle, Türk dilini yönetim, yasa, tüze, bilim,
sanat, uygulayım … dili yapmayı pek büyük ölçüde başarmıştır.
Ancak Türk
ulusunun oylarıyla onu yönetme konumuna gelip, tıpkı Osmanlı saltanatçıları
gibi Türk ulusuna sırtını dönerek bu ulusal özgürleşme ve bağımsızlık devrimini
bu alanda da baltalamak isteyenler ve dilin öneminin bilincinde olmayanlar,
“yabancı dilde eğitim ve öğretim” uygulamasıyla sömürgeciliği yeniden hortlatıcı bir yola girmişlerdir.
bu alanda da baltalamak isteyenler ve dilin öneminin bilincinde olmayanlar,
“yabancı dilde eğitim ve öğretim” uygulamasıyla sömürgeciliği yeniden hortlatıcı bir yola girmişlerdir.
Oysa Türk Dil Devrimi, Atatürk‘ün
de özlü biçimde dile getirdiği şu toplumbilimsel gerçeğe dayalıdır:
- “Ulusal duygu ile
dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması ulusluk
duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir.
Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin.
Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de
yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Türk ulusu
saltanatçı Osmanlının yüzlerce yıllık dışlamasına karşın, basımevi yasağını da YUNUS EMRE ve benzeri Halk Ozanlarının şiir ve
müzik eşliğindeki deyişleriyle
bir ölçüde aşarak, varlığını sürdürebildi. Cumhuriyet’in Dil ve Yazı Devrimleriyle de
tüm engel ve baltalamaları aşmayı başardı.
bir ölçüde aşarak, varlığını sürdürebildi. Cumhuriyet’in Dil ve Yazı Devrimleriyle de
tüm engel ve baltalamaları aşmayı başardı.
“Yabancı
dilde eğitim”in saçmalığı da, yine bu dil ve yazı devrimlerinin kazanımları
yardımıyla sergilenebilmiştir.
Dil
Bayramımızı, bu devrimle tüm ulusumuza ulaşabilen baş ozanlarımızdan
YUNUS EMRE‘nin, hem “SÖZ”ün -demek ki dilin- önemini vurgulayan, hem de herkesin, özellikle de ülkemizi yönetme sorumluluğunu taşıyan siyaset insanlarının
kulağına küpe olması gereken uyarı niteliğindeki dizeleriyle kutluyoruz:
YUNUS EMRE‘nin, hem “SÖZ”ün -demek ki dilin- önemini vurgulayan, hem de herkesin, özellikle de ülkemizi yönetme sorumluluğunu taşıyan siyaset insanlarının
kulağına küpe olması gereken uyarı niteliğindeki dizeleriyle kutluyoruz:
SÖZÜNÜ
BİLEN KİŞİNİN
YÜZÜNÜ AĞ EDER BİR SÖZ.
SÖZÜ PİŞİRİP DİYENİN
İŞİNİ SAĞ EDER BİR SÖZ
YÜZÜNÜ AĞ EDER BİR SÖZ.
SÖZÜ PİŞİRİP DİYENİN
İŞİNİ SAĞ EDER BİR SÖZ
Prof. Dr.
Özer Ozankaya