Bundan 16 yıl
önce Antalya yerel gazetesi Yeni İleri’de yayınlanmış olan köşe yazımı önemi ve
güncelliği nedeniyle aşağıda bilgilerinize sunuyorum.
………………………………………………………………………..
BİR CUMHURİYET
DÜŞMANI
İlk kez onu
televizyonun dinci kanallarında gördük. Başında beyaz sarık, sırtında kara
cüppe, cami minberlerinde vaaz veriyordu. Adı Fethullah Gülen olan bu vaizin
ünü çok geçmeden tüm Türkiye’ye ve daha sonra yurtdışına yayıldı.
Ve artık herkes
ondan sadece “Hocaefendi” diye söz eder oldu.
Fethullah
Gülen’in televizyonda yayınlanan vaazlarını izlerken görülen şuydu: Hocaefendi,
Kuran’dan yaptığı alıntıları, eğitim düzeyi en fazla ortaokul olan cemaate
Arapça söylüyor, konuşmasının tamamında bol miktarda Arapça, Farsça sözcükler
kullanıyor, ama söyledikleri ile önce kendisi coşuyor, sümüğünü çeke çeke
ağlıyor, din duyguları güçlü olan cemaati da coşturup ağlatıyordu.
Cemaat,
Fethullah Gülen’in söylediklerinin çok büyük bir bölümünü anlamıyordu! Nasıl
anlasınlar ki, kullandığı sözcükleri değil ortaokul mezunları, değme üniversite
mezunları bile bir sözlük yardımı olmadan anlayamazdı! İşte, Hocaefendi’nin
kullandığı sözcüklerden bazıları:
Mümaşat,
telaffut, ihvan, hilm-ü silm, tevarüs, itmi’nan, tenezzüh, ukbalar, tahşidat,
ifsad, ervah-ı habisiye, Sahabe-i Kiram, tereddüp, hacr koymak, tezyifkâr,
müstebit, tedai, teir-i meşru, tasadduk etmek, alil ruhlar, inhiraf, hamakat,
temadi, ferd-i ferid, ulum-u akliyeye, tavağğul etmek, emraz-ı kalbiye, müptela
olmak, hırs-ı marazi, İ’la-yı Kelimetullah, serfiraz, ihlasa mazhariyet,
taalluk sahası, davayı nübüvvet, iktida etme, kavli leyin, fütühat neşideleri,
inkılabat, kahtı rical, asfiya, berzah, avraü ezkar, livaül hamd, yevmil beter…
Peki, Fethullah
Gülen cemaatin bu sözcüklerden hiçbir şey anlamadığını bilmiyor muydu? Elbette
çok iyi biliyordu. Ama onun asıl amacı din bilgisi vermek değil, din duyguları
yoğun olan cemaati ileride istediği gibi güdebilmek için yönlendirmekti!
Tüm şeriatçılar
gibi Hocaefendi; felsefeye, filozoflara ve matematik, fizik, kimya, biyoloji,
astronomi gibi fen bilimlere karşıdır. Demokratik sistemin tüm olanaklarından
yararlanarak cumhuriyeti yıkıp yerine şeriata dayalı bir din devleti
kurulmasını amaçlayan tüm şeriatçılar gibi, Fethullah Gülen de demokrasiye
inanmaz! Açıkça “Biz İslam’ın demokratik bir
sistem olduğu düşüncesine karşıyız!” der. Biraz sıkıştırılınca “Demokrasi ile uğraşmaya gelince; daha önceleri de
çeşitli vesilelerle ifade ettim. Bırakın böyle şeyleri, bunlar bize ait
meseleler değil!” deyip işin içinden sıyrılır.
Hepimizin
yaşamında anamız, bacımız, eşimiz, kızımız gibi çok önemli yeri olan kadını “şeytan” sayan Fethullah Gülen’in
gözünde kadın, basit bir seks öğesidir ve dolayısıyla günah simgesidir!
Fethullah
Gülen’in en büyük kini ve nefreti ise Atatürk’e, Cumhuriyet Devrimlerine ve
Kurtuluş Savaşımıza karşıdır! Verdiği vaazlarda hep üstü örtülü bir şekilde,
gizli ve simgesel söz ve tutumuyla cumhuriyete ve cumhuriyeti kuran Atatürk’e
karşı kin ve nefret kusar! Bağımsızlık savaşımızın şehit ve gazilerinin kanı ve
canı pahasına çizilmiş yurdumuzun sınırlarını belirleyen Misak-ı Milli’yi alaya
alır!
Sümüğünü çeke
çeke ağlayıp vaaz vererek, eğitim düzeyi düşük cemaatin din duygularını sömüren
Hocaefendi, ulusal varlığımızın temeli olan bağımsızlık bilincimizi,
devrimlerin kazanımlarını yok sayar! Böylece cumhuriyetin kazandırdığı ulusal
temele dayalı Türk kimliğini reddeder!
1991’e kadar
İzmir Kestane Pazarı camisinde, ‘Tanrı’nın aciz kulu bir vaiz’ olan Fethullah
Gülen, bir de bakarız ki, Türkiye’de bir biri peşine liseler, kolejler, fen
liseleri, hatta üniversiteler açar! Bununla da kalmaz, eğitim seferberliği adı
altında başta Avrasya olmak üzere çeşitli ülkelerde okullar açar! Peki, bütün
bunları nasıl başarır?
Dünyada ulusal
devletleri yıkmayı hedefleyen Amerika, Türkiye’de ulusal birliği bozup ulusal
bilinci yok etmek için “Ilımlı İslam” adı altında sistemli bir propaganda
yapmaktadır.. Açıktan açığa Atatürk düşmanlığı yaymaya çalışan CIA’cı Paul
Henze, Graham Fular ve Samuel Huntington’a Fethullah Gülen gibi cumhuriyet
düşmanı işbirlikçiler gerekmektedir.
Osmanlı’nın son
padişahı hain Vahdettin’e hayran olan Hocaefendi, Vahdettin nasıl İngilizlere
sığınmış ve onlara sığıntı olmayı yeğlemişse, kendisi de Amerikalılara sığınır,
onların kucağına oturur.
İslam’ın
öncülüğüne soyunan, kendisini Mesih sanan Fethullah Gülen, bakın Amerika’ya
nasıl yalakalık yapar:
“Amerika
şu anda bütün konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir” diyerek Washington’un önünde secdeye gelir.
“Amerika
hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır” diyerek yaltaklanır.
“Amerika bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak
işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle veya böyle
Amerikalılarla dostça geçinmeden destek almak değil, dostça geçinmeden
Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş
yaptırmazlar” diye vaaz verirken gerçek
Kâbe’sinin Mekke değil, Washington olduğunu ilan eder.
Bir cumhuriyet
düşmanı olan Fethullah Gülen, tam arkasını Amerika’ya dayamış olmanın
rahatlığıyla at koştururken, 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik
Kurulu, siyasi İslam’ı bir iç tehlike olarak saptayınca tüm oyunlar bozulur.
Tehlike çanlarının kendisi için çaldığını sezen emekli vaiz cüppesini kaptığı
gibi soluğu Amerika’da alır.
Türkiye’de
şeriatçılığın hangi boyutlara ulaştığını, dışarıdan nasıl destek aldığını tüm
ayrıntılarıyla öğrenmek zorunda olan cumhuriyetçiler, azılı bir cumhuriyet
düşmanı olan Fethullah Gülen’i çok yakından tanımak zorundadırlar.
Laik cumhuriyet
yanlısı tüm okuyucularımıza, bir cumhuriyet düşmanı olan Fethullah Gülen
hakkında yazılmış, derin bir araştırmanın eseri olan şu kitabı öneriyorum:
M.
Emin Değer
“Bir
Cumhuriyet Düşmanının Portresi ya da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Derin
Misyonu”
Cumhuriyet
Kitapları, Nisan 2000, İstanbul
Unutmayınız,
bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz.
M. Emin
Değer’in kitabını okuduğunuzda önce bilgi sahibi olacaksınız.
Cumhuriyeti
ancak bilgi ve fikir sahibi olanlar savunabilir, koruyabilir.
Yılmaz Dikbaş
Antalya, Yeni
İleri Gazetesi
19 Mayıs 2000
……………………………………………..
Değerli
Dostlar,
Size bu
bilgileri neden şimdi anımsattım?
9 Eylül 2016
tarihli Sözcü gazetesinde “Hafız” Soner Yalçın şunları yazdı:
“Fethullah Gülen
Cemaati ile ilgili zorlu mücadeleyi ilk Aydınlıkçılar yaptı.
Fethullah
Gülen’in yanında bulunan Nurettin Veren’in anlattıklarına kapıyı sadece
Aydınlıkçılar açtı. Kapıyı Emin Çölaşan 14 Kasım 2004 tarihinde araladı ve
Nurettin Veren’le ilgili ilk makaleyi yazdı.”
Değerli
Dostlar,
“Hafız” Soner
Yalçın’ın yazdıkları doğru değildi!
Yukarıdaki
yazımda da gösterdim, Fethullah Gülen’le ilgili ilk ciddi araştırma kitabını
Nisan 2000’de M. Emin Değer yazmıştı.
M. Emin
Değer’in “Bir Cumhuriyet Düşmanı Ya da Fethullah
Gülen Hocaefendi’nin Derin Misyonu” adlı kitabının arka kapağında
şunlar yazılıydı:
“Fethullah Gülen'in örgütü, devleti, içinden ele geçirme
planlamasını, uzun yıllardan beri sinsi sinsi yürüttüğü için tehlikelidir.
Dini, siyasete alet ettiği halde, Başbakan Bülent Ecevit gibi bir yandaş
bulabildiği için tehlikelidir. Sırtını, dünyanın egemen gücü Amerika'ya
dayanmak stratejisini ustalıkla uyguladığı için tehlikelidir. Fethullah Hoca
üstüne bir çalışmayı içeren elinizdeki kitabın önemi, bu nedenlerle büsbütün
artıyor; daha önce ilgi çekici kitapları ve yazılarıyla bildiğimiz ve
tanıdığımız Emin Değer'in incelemesi, Fethullah Gülen olayını en gerçekçi ve
dürüst açıdan ayrıntılı biçimde gözler önüne seriyor. Emin Değer'in yaptığı bir
iş de bu coğrafyanın atlasını dolaylı yoldan okura sunmaktır. Elinizdeki kitap,
Fethullah Hoca'nın kimlik cüzdanı gibidir.”
Değerli
Dostlar,
M. Emin
Değer’in kitabı, “Hafız” Soner Yalçın’ın parlatmaya çalıştığı Aydınlıkçıların
yazılarından DÖRT YIL ÖNCE yayımlanmıştı!
Aydınlıkçıların
değil, M. Emin Değer’in kitabı bu konuda yayımlanmış İLK KİTAP idi.
“Hafız” Soner
Yalçın’ın parlatmaya çalıştığı Emin Çöalşan’ın Fethullah Gülen ile ilgili ilk
yazısı 14 Kasım 2004’de yaınlanmıştı.
Oysa benim Yeni
İleri gazetesindeki köşe yazım 19 Mayıs 2000’de, yani Emin Çöalşan’ın
yazısından DÖRT YIL ÖNCE yayınlanmıştı!
Sözcü
ve “Hafız” Soner Yalçın, “gerçekleri nasıl olsa halkımız bilmez, biz
istediğimiz palavraları yutturabiliriz” görüşüyle yazıp çizmektedirler.
Sizlerin,
bu konuda gerçekleri bilmenizi istedim.
13 Eylül 2016,
Salı
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder