Bilinenlerin yinelenmesi olabilir
ama Kemalist devrimcilerin, yurtseverlerin bilincinde yer etmesi, unutulmaması,
unutturulmaması yaşamsal önemdedir. Eğer bu gün Türkiye işgal altında ise bu
noktaya nasıl geldiğimiz/getirildiğimiz anlaşılmadan sorunlara çözüm bulamayız.
Amerikan Derin Devleti’nin
kontrolünde olduğu iddia edilen ABD Johns Hopkins Üniversitesi’ne bağlı
Amerikan-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü tarafından Ekim 2008 Ekim ayında 75
sayfalık bir “Türkiye Raporu”
hazırlandı.
75 sayfalık raporun altında Svante
E. Cornell ve Halil Magnus Karaveli imzaları var
Halil Magnus Karaveli’yi,
Cumhuriyet Gazetesi’nin 2. sayfasında yayınlanan yazılarından hatırlıyoruz.
Karaveli, aynı zamanda İsveç’te bir gazetenin de başyazarı. Enstitü’nün
İsveç’teki Türkiye çalışmalarını o yönetiyor.
Svante E. Cornell ismine ise;
İsrail’de yayınlanan sağ eğilimli The Jerusalem Post Gazetesi’nde sıkça
rastlamak mümkün... Cornell, bu gazetede makaleler yazıyor.
İlginçtir; zaman zaman The
Jerusalem Post’ta Halil Magnus Karaveli’nin de yazıları yayınlanıyor.
Cornell ve Karaveli ikilisinin
ortak özellikleri, İsrail’e yakın ilişkileri!
“CHP’den istifa etmeye ikna
edilecek Deniz Baykal’la, yolsuzluklar konusunda kamuoyunun dikkatini çeken
Kemal Kılıçdaroğlu yer değiştirecek. CHP, yeniden Avrupa tarzı bir sosyal
demokrat parti olarak ortaya çıkacak.”
O günlerde “Baykal istifa edecek ve yerine
Kılıçdaroğlu gelecek” şeklindeki bir düşüncenin akla gelmesi bile
mümkün değil.
Ama Silkroad Enstitüsü’nün 2008
Yılı’nda hazırladığı rapor(kehanet), 2010 Yılı’nda 16 gün içinde
gerçekleşiveriyor.
Birileri, CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal’ın uygunsuz kasetlerini internet sitelerine servis ediyor. Yaşanan
çalkantının ardından Baykal istifaya “ikna”(!) ediliyor!
2008 Yılı’nda hazırlanan, 2010
Yılı’nda gerçekleşen Silkroad Raporunda, bugün CHP’de ciddi tartışmalara yol
açan bir başka kehanet daha var...
Enstitü, Kılıçdaroğlu’nun “Yeni
CHP” dediği, azımsanamaz sayıdaki CHP’linin; “CHP, CHP olmaktan uzaklaştırılıyor”
ifadeleriyle özetlediği, partinin bugünkü yapısını da o günden görmüş!
Raporda aynen şöyle deniliyor: “CHP,
yeniden Avrupa tarzı ve merkezli bir sosyal demokrat parti olarak ortaya
çıkacak.”
Bütün bunlar bir rastlantı
olabilir mi?
Baykal, “komplo kaseti”nin ortaya
çıkmasından sonra, “genel başkanlıktan istifa ettiğini” açıkladığı basın
toplantısında, şöyle demişti:
“Bu komplonun hedefi sadece ben değilim, aynı
zamanda CHP’dir! CHP de bu kirli tezgâhlar karşısında yolunu açmak zorundadır.” “……Benim istifa kararım, hem Türkiye
siyasetini, hem CHP’yi yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkân tanıyacak,
hem de CHP’ye bu komplo ile hesaplaşma fırsatı verecektir.”
Bu tasarım, “Amerikan-İsveç yapımı, İsrail
patentli bir operasyon”du. Ama üzülerek belirtelim ki; ADD’li delegelerin
Atatürkçü Düşünce Derneğine 1998 ve 2006 yıllarında düzenlenen operasyonlarla
hesaplaşamadığı gibi, CHP’li delegeler de
bu komplo ile hesaplaşmak yerine, içlerine sürülen “Truva Atı”nın yedeğine
takılıp gittiler.
Bu operasyon Emperyalizmin
Türkiye’den talep ve beklentilerinin gerçekleştirilmesine yönelikti. Türkiye
sağının parti ve örgütlerini neredeyse bir bütün halinde kendi beklenti ve
öngörüleri doğrultusunda hizalandırmıştı. Türkiye sağını Milliyetçi, muhafazakâr,
dindar söylemleri ile yeniden yapılandıran AKP’nin kuruluşu/kurduruluşu sağın
ana gövde partisi haline getirilmesi ve iktidara yerleştirilmesi operasyonu
tamamlanmıştı. Şimdi sıra Türkiye’nin merkezi politik birliğinin dağıtılması,
Türkiye cumhuriyetini tasfiye girişimlerine karşı direnç oluşturabilmesi olası
güçlerin teslim alınmasına gelmişti.
Önceleri merkez solun en sağında konumlanmış,
bu nedenle de emperyalist mihrakların seçenek olarak hep yedekte tuttuğu Deniz
Baykal, BOP ile Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi girişimlerine karşı, CHP
tabanının da basıncı nedeniyle takındığı tutum ve davranışları onu
emperyalistler açısından işlevsel olmaktan çıkardı.
Deniz Baykal’ın 2010 yılında
alaşağı edilmesinin, Soros’un Türkiye ayağı, misyon örgütü TESEV’in rahle-i
tedrisatından geçmiş Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına getirilmesinin
gerçek nedeni budur.
Peki, bu operasyonu tertipleyen emperyalist mihraklar Kılıçdaroğlu’ndan
beklentileri nelerdi?
Öncelikle AKP
tarafından yürütülmekte olan emperyalist programı CHP tabanından gizlemesi,
perdelemenin olanaksızlaştığı noktada da ise, sert tepki vermesini engellemesi,
direnç gösteren, göstermesi olası örgüt yöneticilerini partiden ihraç ederek
etkisizleştirmesi, tabanın aktif, eylemsel değil pasif izleyici konumunda
kalmasını sağlamasıydı.
Emperyalist mihrakların kontrol ve denetimine giren Kılıçdaroğlu’nun
bize tutarsız gelen davranış ve söylemleri ne onun politikadaki acemiliğinden
ne de dar görüşlülüğünden kaynaklanıyordu. O, net fikirlere sahip, bir
stratejisi olan ve bunu sonuna kadar götürecek kararlılıkta “seçilmiş”
bir liderdi.
Bu nedenle Türkiye emperyalist mihrakların elinde oyuncak
olmaktan kurtulacaksa, ulusal uyanış gerçekleştirilecek, ulusal güçlerin
dizüstünden ayağa kalkması sağlanacaksa öncelikle “seçilmiş”, “ özel görevli”,
“Truva atı” liderlerden kurtulması gerekir. 19.10.2014 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK