Ey Ehali! R.T.
Erdoğan’ın en büyük tutkusu tarihe geçmek!
Başbakan, cumhurbaşkanı olarak zaten
ve doğal olarak tarihe geçti ama o bununla yetinmiyor. Adının Osmanlı
sultanlarıyla, Cumhuriyet’in kurucu babalarıyla birlikte anılmasını istiyor…
Beştepe’deki Akkondu, İstanbul Kanalı, Üçüncü Köprü, Üçüncü Havaalanı, Çamlıca
Camii, Marmaray, tüneller ve daha başka şeylerle tarihe adını kendi eliyle
kazımak istiyor. Bunlardan, Marmaray ve tünelin dışında geriye kalanlarının
tamamının gereklilikleri tartışmalı. Özellikle de bir doğa ve yerleşim
felaketine yol açacak olan İstanbul Kanalı’nın gereklilik ve zorunluluğu…
Aslında tasarlanmış bir cinayet! Halkın hazinesinin milyarlarca lirası R.T.
Erdoğan’ın büyüklük kompleksini tatmin için sokağa atıldı. Atılıyor ve
atılacak!
Tarihte bu
komplekse kapılan bütün muktedirlerin iktidarı felaketle sonuçlanmıştır. Kendi
sonları felaketli olsa neyse yönettikleri ülke de aynı felaketin altında
perişan olmuştur.
Demokrasi
öylesine bir rejimdir ki hiçbir yöneticinin 'büyüklük kompleksi'ne kapılmasına
ve bu kompleksi tatmin etmesine izin vermez. Zorlamalar, tepeden inmeler
demokrasiyi yok eder.
Bu kompleksin
larva ya da mikrobunu taşıyan yöneticiler amaçlarına ulaşmak için önce
demokrasiyi yok ederler. Sonunda, süvari birliği eşliğinde makam otomobile
binerler. Oysa normal düzende otomobil motosiklet takımı birlikte yürür;
Birleşik Krallık’ta olduğu gibi, atların çektiği arabaya da süvari takımı eşlik
eder.
***
TARİHE GEÇMEK
R.T. Erdoğan’ın
tarih ve toplum bilgisi herhangi bir akademik birikim ve özel okuma çabasından
kaynaklanmıyor. Ne biliyorsa, cumhuriyet karşıtı, karşı devrimci şeyh, hoca,
mürşit ve ağabeylerin konferans ve sohbetlerinden kulağında kalan şeyler.
Bunlar,
doğruluk ve gerçeklikleri; akıl ve mantığın süzgecinden geçirilmeden, biat ve
itaat kültürü içinde kabul edilmiş dogmalar ve tevatürler.
Bu derme çatma
bilgimsileri, bilimsel bilginin mihenk taşına vurmadığı için, ilk gençliğinden
bu yana tam anlamıyla bir fanatik 'yanılan insan', 'anakronik'.
Necip
Fazıl Kısakürek’in İdeolocya Örgüsü’nü (Büyük Doğu Yayınları) baştan sona
altını çizerek okuduğunu da sanmıyorum. Necip Fazıl, kitabını bilimsel bir
yapıt olması için değil göz küllemek için yazmış. Bir tür Hitler’in Mein
Kampf’ı… Yani Kavgam… Necip Fazıl’ın Davam’ı…
R.T.
Erdoğan’ın, son 6-7 yıllık hal ve gidişinden, İdeologya Örgüsü’ndeki Başyüce
figüründen etkilenmiş olduğunu söyleyebiliriz. R.T. Erdoğan bir Başyüce olarak
tarihe geçmek istiyor. N.F.Kısakürek döktürüyor:
[-“Başyüce”,
kaba ve umumî mânasiyle herhangi bir Miri reisi değil, derin ve girift, içtimaî
bir remzdir. Bir timsal…
-Bütün
selâhiyetler beşerî haddin en üstünüyle eline teslim edilmiş kâmil ferdin,
Allah’ı, vicdanı ve milleti arasında terkibleştirmeye memur bulunduğu kâmil
ahenk uğrunda, nefsini selâhiyetsizlikte son mertebeye indirmesi… “Başyüce”nin
heykelleştirdiği remz, işte bu mânanın temsilciliği ve şahıslandırıcılığıdır.
-“Başyüce”,
milletini tek şahıs içinde yekûnlaştıran bir örnek… Onun içindir ki,
selâhiyeti, hak ve hakikate karşı bu yekûna eş, kendi öz nefsine karşı da bu
yekûnun en ufak parçasından daha küçük…
-“Başyüce”nin
kendi öz lisanından başka her edası ve işi “ben milletimin görünürde en
ahlâklı, en bilgili ve en akıllı ferdiyim!” diye ilân edecektir.
-“Başyüce”,
“Yüceler Kurultayı”nın her şubede lif lif örülmüş kanunlar manzumesine aykırı
emir veremez ve vermez; fakat her emri, kanunu tamamlayıcı ve belirtici ayrı
bir kanundur. Kanunun bir şey söylemediği yerde “Başyüce”nin emri, kat’îdir.
-“Başyüce”nin
bir emriyle hükümet değişir.
-Bütün hükümet
manzumesi, en büyüğünden en küçüğüne kadar onun adına iş görür...
-Kaza cihazı
onun adına işler ve adalet onun adına dağıtılır.
-“Başyüce”,
bütün icra vasıtalarının ve bütün şubeleriyle ordunun başıdır. Başbuğ, doğrudan
doğruya “Başyüce”nin vekilidir.
-Anlaşılıyor
ki, “Başyüce”, İslâmın “ulülemr” diye isimlendirdiği, büyük içtimaî irade ve
icra makamını, bu makama en küçük nefs ve hırsı karıştırmamak ve kendi öz
nefsaniyeti bakımından mâdum kalmak borcu altında, şahsiyle dolduran ideal
ferttir. “Başyüce”, temsil ettiği iman ve hakikat kutbunun, en ileri hürriyet
içinde her şeyi ve her şeyi köleleştiren mânasına karşı mukaddes mîzan önünde,
her şeyden ve herkesten fazla köleleşecektir… “Başyüce”de pırıldayan kudret ve
haşmet ifadesi, onun değil, bütün milletiyle bağlı olduğu mânalar âleminin; ve
oradan aksederek, milletinindir.
-Cemiyetin,
hangi sahada olursa olsun, en dertli ve ıstırablı unsuru,”Başyüce”yi kendisi
kadar dert ve ıstırab içinde olup olmadığını ve derdinin çaresini elinde tutup
tutmadığını anlamak bakımından, her ân hesaba çekmeye muktedir, kanunî bir
imkân sahibi olacaktır. En küçük suistimale karşı, cüret edicisine en büyük
cezayı davet edecek olan bu imkan, her vatandaşın evinde, keyf için çekilmesi
yasak bir imdat işareti koludur.
-“Yüceler
Kurultayı” beş yıl için seçtiği “Başyüce”yi tekrar intihab edebilir.
-Tekrar
seçilmeyen “Başyüce”, yaş haddini aşmamış bulunuyorsa “Yüceler Kurultayı”ndaki
yerine avdet eder.
-“Başyüce” için
bütün yüceler gibi, makamını temsil gücünü muhafaza ettikçe yaş haddi yoktur.
-“Başyüce’lik
makamı üzerinde Kurultaya karşı en tesirli irşad, ölüm, hastalık, çekilme
isteği gibi hallerde, “Başyüce”nin kendi yerine bizzat göstereceği namzet veya
namzetlerdir. (S.291-293)]
Okuduğunuz
metnin en büyük hatası, bir yasa metni olmasına karşın, hukuk söylemiyle
(discours) değil yazınsal (edebi) söylemle yazılmış olmasıdır. Bir anayasanın
hukuk söylemiyle değil de Necip Fazıl’ın üslubuyla yazıldığını düşünün, ne
kadar eğlenceli olur.
“Başbuğ” ile
“Başyüce” tiplerinden sadece Başbuğ’un Orta Asya Türk kültüründe bir karşılığı
var. Necip Fazıl’ın Başyüce’si kurgusal (fictif) bir tip…
Necip Fazıl,
“Büyük Doğu” mefkûresi gereği olarak, “millet meclisi”ne “Yüceler Meclisi”
adını veriyor. Yani, böylece, milletvekilleri de “Yüce” oluyor.
“Yüceler Kurultayı”,
“milletin; dinde, fikirde, sanatta, ilimde, siyasette, müsbet bilgilerde,
ticarette, askerlikte, iradede, işde, hülasa insan kafasının arayıcı
hamlelerini ve idrak çilelerini planlaştıran her sahada, eser, keşif, görüş,
terkip ve dava sahibi (aksiyon)cu güzidelerden örülüdür.” (S.285)
“Güzide” şu
anlama gelir: Seçkin, elit, kalantor!
Şimdi titreyip
kendinize gelin:
-“Yüceler
Kurultayı” âzası, halkın değil, Hakkın seçtikleridir. (S.288)
-“Yüceler
Kurultayı”nın cephe duvarında şu levha ve şu ölçü pırıldar: “Hakimiyet
Hakkındır.” (‘S.285)
-Başyüce,
“Kendisi ve kendisini murakabe eden yine kendisi olarak, bir insanda iki cephe
veya iki cephede bir insan…” (S.289)
R.T. Erdoğan,
Başbakan olarak, “İki tane ayyaşın yaptığı yasa...” cümlesini ağzına
aldığı gün, 28 Mayıs 2013 günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada,
gene Necip Fazıl’dan söz eder: “ Nesillere istikamet çizmekle geçen
ömründe sadece teoriyle meşgul olmamış eğilmeden, bükülmeden hayatını da bir
miras olarak bize devretti. Zor zamanlarda, zor şartlarda yaşadı. Tehditlerle
hapiste geçen bir ömre rağmen hak bildiği yoldan geri dönmedi. Bize rehber oldu
yolumuza ışık tuttu.”
Okuduklarımızdan
aklımızda kaldığına, tanıklıklarımızdan edindiğimiz bilgilere göre; kılavuzu
Necip Fazıl olan R.T. Erdoğan bir Başyüce olarak “kendi kendisini
denetlemekte”, bunun dışında bir denetim istememektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder