17 Ocak 2018 Çarşamba

Tam Bağımsızlıktan, Tam Bağımlılığa (1)



II. Dünya Savaşı'nın sonlarına yaklaşıldığı bir dönemden başlayarak Türk hükümetlerinin Atatürk'ün yeni Türk Devleti'nin kuruluşunda temel olarak tavizsiz uyguladığı ilkelerden yavaş yavaş fakat imzalanan her yeni ikili anlaşmada biraz daha fazla olmak üzere uzaklaştıkları bir gerçektir. Başlangıçta değişik adlar altında yapılan ikili anlaşmaların sayıları az olduğundan bağımsızlığımızı kısıtlamaları ve yabancıların içişlerimize karışmaları da o ölçüde az hissedilmiştir.
Fakat zamanla anlaşmaların sayıları ve getirdikleri ağır şartlar arttıkça bozulan iktisadi durumun da etkisiyle Türkiye, yardım perdesi arkasında yabancının dolarına, buğdayına, silahına, yedek parçasına, kredisine, teknik elemanına ve aklına muhtaç bir duruma gelerek, siyasi, iktisadi, adli, askeri ve kültürel bağımsızlığını bir hayli yitirmiştir.
23 Şubat 1945 Tarihli TC Hükümeti ile ABD Hükümeti Arasında imzalanan, 11 Mart 1941 Tarihli “Ödünç Verme ve Kiralama Kanunundan Yararlanmak için Yapılan Anlaşma”
 Yabancı bir devlete verilecek bazı imtiyazların tohumlarını taşıyan ilk anlaşmanın 23 Şubat 1945 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'yle imzalanmış olduğunu görüyoruz. Bu anlaşmayla Amerika'nın 11 Mart 1941 tarihinde çıkardığı "Ödünç Verme ve Kiralama" kanunundan yararlanan ülkeler arasına, savaşın sonuna yaklaşıldığı bir sırada, Türkiye de alınmış oluyordu.
4780 sayılı1 kanunla TBMM'nin onayından geçen bu anlaşmada, Türkiye Cumhuriyeti savunmasının, ABD savunması için hayati öneme sahip olduğu belirtilerek, 1. maddesinde; "ABD Hükümeti TC Hükümeti'ne, ABD Cumhurbaşkanı'nın devir veya tedarikine yetki vereceği savunma maddelerini, savunma hizmetlerini ve savunma bilgilerini vermeye devam edecektir" denilmekteydi. Genel terimlerle ifade edilen savunma maddelerinin cinsleri, nitelikleri, eski veya yeni mi olacakları, sayıları, nerede ve ne zaman teslim edilecekleri hakkında bilgi olmadığı gibi, Amerikan Hükümeti'ni bu konuda bağlayıcı bir hüküm de yoktur. Anlaşmanın 2. maddesinde Türkiye'nin yükümlülükleri şöyle sıralanmış:
"TC Hükümeti, sağlayabilmek vazifesinde bulunduğu ve müsaade edebileceği maddeleri, hizmetleri, kolaylıkları veya bilgileri, ABD'ye temin edecektir."
Bu maddeye göre; Türkiye de, Amerika'ya onun ihtiyaç duyduğu maddeleri, hizmetleri, bilgileri ve kolaylıkları sağlayacaktır. Bu maddede "savunma" sözü de kullanılmadığına göre, savunma dışındaki hizmet, bilgi, kolaylık ve maddelerin de sağlanmasını, ABD Türkiye'den isteyebilecektir. Ayrıca bu maddedeki "kolaylıklar" sözü, Türkiye'nin hava meydanlarıyla, limanları ve yollarının Amerikalılar tarafından kullanılmasından, Türkiye'de Amerikalıların üs ve tesisler kurmalarına varıncaya kadar çok değişik anlamlar taşır. Bu maddeyle Türk Hükümeti, nerede başlayıp nerede biteceği belli olmayan çok geniş bir yükümlülük altına girmiş bulunmaktadır.
Anlaşmanın diğer bütün maddeleri, Türkiye'ye verilmesi düşünülen ve neler olduğu henüz bilinmeyen savunma malzemelerinin; nasıl kullanılacağından geri verilmelerine patent ve haklarından doğması muhtemel ödemelerin Amerikan Hükümeti'ne nasıl yapılacağına kadar, büyük ve zengin Amerika'nın haklarının korunması için, Türkiye'nin uyması gerekli şartları kapsıyor. Bir örnek olarak anlaşmanın 5. maddesini buraya aktaralım:
 “TC Hükümeti ABD Cumhurbaşkanınca tayin edileceği veçhile, şimdiki olağanüstü hal son bulduğu zaman, işbu anlaşmaya uygun olarak kendisine devredilmiş olan savunma maddelerinden yok edilmemiş, kaybolmamış veya kullanılmamış olan veya ABD Cumhurbaşkanı tarafından ABD veya Batı Yarım Küresi savunmasına elverişli olduğu veya ABD'nin başka bir şekilde işlerine yarayacağı tespit edilecek olanları, ABD'ye geri verecektir”.
 Türkiye ve Amerika gibi bağımsız iki ülke arasında "eşitlik" ilkesine göre yapılan bu anlaşmada, Türkiye çok ağır yükümlü-lükler altına girmiş olmasına rağmen, anlaşmada, Türkiye'nin hak ve çıkarlarını koruyan tek bir kelimeye bile yer verilmemiştir. Buna mazeret olarak o günün zor şartları ileri sürülebilirse de bunu kabule asla imkân yoktur. Çok daha zor şartlar altında, bağımsızlığımız ve hükümranlık haklarımızla bağdaşmayan anlaşmalar kabul edilmemiştir.
Kaldı ki bu anlaşmanın Türkiye açısından ne kadar devam edeceği de belli değil, çünkü "olağanüstü hal", burada tarif edilmediği için, ne zaman sona ereceğinin kararlaştırılması da ABD'ye bırakılmıştır. Bu anlaşmada ABD karşılıklı yardım anlaşması içerisinde kendi şartlarını açıkça ortaya koymuş, Türkiye ise hiçbir sınır ve karşı şart koymadan Amerikan şartlarını aynen kabul etmiştir. Türkiye'nin bu tutum ve davranışından çok iyi bir şekilde yararlanmasını bilen Amerika'nın bu anlaşmayı basamak yaparak, bundan sonraki anlaşmalarda daha fazla imtiyazlar, haklar ve tavizler kopardığı ve bir plan içerisinde amacına varmak için seçtiği yolda sabırla ilerlediği görülecektir.
Haydar Tunçkanat “İkili Antlaşmaların İçyüzü”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder