Cumhurbaşkanı Erdoğan, Osmanlı padişahlarını “ecdadım” diyerek
sahiplenmektedir. “Ecdad”, Arapça bir sözcük olup Türkçe anlamı şudur:
Atalar, dedeler.
Yani, Erdoğan tüm Osmanlı padişahlarını ataları olarak görmektedir.
Hiç kuşkusuz Osmanlı tarihi de Türklerin tarihini bir parçasıdır.
Ancak, özellikle Fatih Sultan Mehmet ve sonraki padişahlara Türklerin ataları
demek söz konusu bile olamaz.
Bakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan kimlere “ecdadım” diyor:
Taht kavgasında kardeşlerin bir birini öldürmesini yasalaştıran Fatih
Sultan Mehmet’e “ecdadım” diyor.
Tüm saltanatı süresince hiç “Kâfire kılıç sallamamış”, hep
Türkleri ve Müslümanları öldürmüş olan Yavuz Sultan Selim’e “ecdadım”
diyor.
Anadolu’da yoksul 40 bin Alevi Türk’ü kılıçtan geçirmiş Yavuz
Sultan Selim’e “ecdadım” diyor.
Öz üç oğlunu öldürten, bunlardan birini gözünün önünde boğdurtan ve
bunu izleyen Kanuni Sultan Süleyman’a “ecdadım” diyor.
Tahta çıkar çıkmaz 19 öz erkek kardeşini ve 20 öz kız kardeşini
boğdurtan seri katil III. Mehmet’e “ecdadım” diyor.
Tüm ülke düşman işgali altındayken işgalci İngilizlerin bir savaş
gemisine binerek İstanbul’dan kaçan Vahdettin’e de “ecdadım” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ecdadım” dediği 36 Osmanlı padişahından
birisini, Sultan II. Abdülhamit’i kendisine “Rol Model” olarak seçmiştir.
Devlet başkanlarına ve önemli siyasetçilere “aktör” denildiğini
hepimiz biliyoruz. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir aktördür.
Aktörler rol yapar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendisine Rol Modeli olarak seçtiği Sultan
Abdülhamit rolünü oynamaktadır.
İşte bu nedenle Sultan Abdülhamit’i biraz yakından tanımamızda çok
yarar vardır.
ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE BASKI REJİMİ
Abdülhamit tahta geçtikten dört ay sonra, “Kanun-i Esasi”
denilen anayasa yayınlandı. Bu anayasanın 12. maddesinde “Basın, yasalar
çerçevesinde özgürdür” denilmekteydi. Ancak, Abdülhamit anayasanın
çerçevesi içinde basın özgürlüğünü işlemez hale getirmeyi başarmıştır.
Söz konusu anayasaya göre Abdülhamit şu yetkilere sahipti: Meclis’i
toplamak, kapatmak, yeniden seçim yaptırmak.
YORUM: Eğer
16 Nisan’da yapılacak anayasa referandumunda “Evet” oyları çoğunluğu sağlarsa,
Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı yetkilere sahip olacaktır.
Nisan 1877’de Osmanlı-Rus savaşı başlar.
Sultan Abdülhamit, bu savaşın çıkmasına Meclis’in neden olduğunu
ileri sürerek Meclis’i kapatır. Yine anayasanın başka bir maddesine dayanarak
Bakanlar Kurulu’na bir sıkıyönetim kararnamesi yayınlatır. Bu kararnamede şöyle
denilmektedir:
“Sıkıyönetim hükümeti, gerekli görülen kişilerin gece ve
gündüz evlerini aramaya; şüpheli ve sabıkalıları tutuklamaya, konutları olmayan
kişileri başka bir yere uzaklaştırmaya, kafaları karıştıracak yayın yapan
gazeteleri hemen kapamaya ve her tür toplantıları, kurumları ve dernekleri
yasaklamaya yetkilidir.”
YORUM: Eğer
16 Nisan’da yapılacak anayasa referandumunda ‘Evet’ oyları çoğunluğu sağlarsa,
Cumhurbaşkanı Erdoğan da tıpkı Sultan Abdülhamit gibi aynı yetkiye sahip
olacak, istediği zaman istediği konuda Kanun Hükmünde Kararname (KHK)
çıkarabilecektir.
Evleri basmak, kişileri sürmek, gazeteleri kapamak, toplantıları
yasaklamak gibi eylemlerle 33 yıl sürecek ve gittikçe şiddetlenecek olan baskı
yönetimi, Abdülhamit’in tahta çıkışından bir yıl sonra işte böyle başlamış, toplumun
özellikle aydın kesimini kasıp kavurmuştur.
Değerli Dostlar,
Genelde baskı yöntemleri korkuya dayanır ve korku ile sürüp gider.
Peki, korkuyu doğuran nedir?
Korkuyu doğuran, güvensizliktir.
İşte, Abdülhamit’in kurduğu baskı yönetiminin temelini de halka
güvensizlik oluşturuyordu. Abdülhamit, halkı çocuk düzeyinde görüp çocukların
yönetilmesi gibi yönetilmesine inanıyordu. Bu görüşünü şöyle açıklıyordu:
“Ana baba ve çocuk eğiticileri, nasıl çocukların elinde zararlı
kitaplar bulunmaması için özen gösterirlerse, hükümet de halkın fikirlerini
zehirleyecek şeyleri ondan uzak tutmak zorundadır.”
Peki, halkın fikirlerini zehirleyen şeyler nelerdir?
Sultan Abdülhamit’in fikirleri dışındaki tüm fikirler zehirlidir!
Öyleyse Abdülhamit, baskı rejimini sürekli sürdürebilmek için,
kendi fikirlerine karşı fikirler içeren her sözcüğü yasaklatmalı, her tür
kitabı yasaklatıp yakmalıdır.
İşte, Abdülhamit de öyle yaptı!
Sansür kurumunu, jurnalcileri, hafiye örgütünü bu nedenle
oluşturdu.
Değerli Dostlar,
Bu çok önemli ama uzunca konuyu sizlere üç bölümde sunacağım.
İkinci bölüm, yarın.
Yılmaz Dikbaş
15 Mart 2017, Çarşamba
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder