2 Ocak 2017 Pazartesi

Tarikat nedir? Cemaat neye denir?



Cemaat ve tarikatlarla ilgili yaygın bazı kanaatler kimi eksiklik ve hatalarla malûldür. “Sonuçta hepsi gerici” önermesi son tahlilde doğru olsa da, aralarında böyle geçiştirilemeyecek önemli ayrımlar ve farklar bulunuyor.
Tarikatlar, İslam tarihinde ve Osmanlı toplumunda hep var oldu. Özetle, bir şeyhe bağlanma yoluyla örgütlenen tarikatların her birinin kendi tarihi, gelenekleri var. Kapitalist modernleşme ile birlikte değişen yaşam, tarikatları da değişmeye, çağın getirdiği soru ve sorunlara yanıtlar üretmeye zorladı. Bir kısmı içe döndü, daraldı ve geleneğini korumaya çalışan kültürel/dini gruplara dönüştü.
Ancak büyük çoğunluğu, Türkiye örneğinde özellikle Nakşibendi koluna bağlı tarikatlar, cemaatleşme yoluna gitti.
Cemaat burada, ticari, toplumsal ve kimi zaman siyasi ilişkiler geliştiren, çıkar gruplarına benzer ağları ifade ediyor. Görece kapalı bir cemaat olan Fatih-Çarşamba merkezli İsmailağa cemaati, okullar, yurtlar, hastaneler açan ve holdingler kuran İskenderpaşa cemaati, Süleymancılar, Erenköy cemaati, Menzil cemaati, İhlas Holding’le anılan Işıkçılar gibi cemaatler örnek olarak verilebilir.
Buna ek olarak, bu türden geleneksel bağları zayıf ya da hiç olmayan yapılar da bulunuyor. En bilinen örneğini Fethullahçıların oluşturduğu bu türden yapılar geleneksel dini temalar (ibadet, zikir vs.) yerine proaktif ve yayılmacı bir yorumu benimsiyor.
Türkiye’de dinselleşmenin bir diğer aktörü ise, irili ufaklı örgütler, dernekler ve partileriyle “siyasal İslamcılar”. Tasavvuf geleneğinden gelen tarikatlara şiddetle karşı çıkan ve bir tür “kaynağa dönüş”ü savunan selefistleri, İHH gibi kuruluşları ve daha pragmatik ve muhafazakâr (AKP’nin kurucu kadrolarının da parçası olduğu) Adil Düzen geleneğine kadar pek çok aktörü bu kümeye dahil edebiliriz.
Burada akılda tutulması gereken, söz konusu ayrımların yöntemsel olduğudur. Türkiye’de cemaatler ve siyasal İslamcı hareketler, kendi aralarında kimi zaman çatışmaya varan bir rekabet içinde oldukları gibi, aralarındaki geçişkenlik de üst düzeydedir.
Söz gelimi, Milli Selamet Partisi’den AKP’ye uzanan çizgi ve Özal/ANAP, Nakşibendi cemaatlerle hep organik bir ilişkiye sahipti. Oy verme, ihale alma gibi ilişkilerin ötesinde, kurucu kadroları çoğunlukla bu geleneğe meyletti. Öte yandan, örneğin, 90’lı yılların sonlarında aynı ailenin parçası büyük bir cemaat olan İskenderpaşa’nın lideri Esad Coşan ve dönemin en büyük iki cemaatinden biri Süleymancılar, RP çizgisine muhalefet ediyordu. Yine o dönemden günümüze, Fethullahçılar ile diğer cemaatlerin ilişkilerine açık ya da örtük hep bir gerilim damga vurdu. Bu türden çekişmeler günümüzde de sürmekte ve AKP iktidarı, cemaatlerle ilişkilerini siyasi çıkarları doğrultusunda belirlemektedir. Ancak esas önemli nokta, 15 Temmuz’a kadar iktidarın cemaatleşmeyi bir bütün olarak desteklemesidir. Hükümetin, Fethullahçıları tasfiye ederken, diğer cemaatlere dokunulmayacağını söylemesi bunun en bariz örneği.
Alıntı: https://www.kp.org.tr/sites/default/files/boyun-egme/be

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder