Başbakan Davutoğlu,
"Türkiye'nin bu yeni dönemde en önemli önceliği yeni bir anayasadır. Artık
Türkiye, demokrasi ruhuna uymayan, darbe anayasası ile yönetilemez. Güçler
ayrılığı prensibine, insan onuruna dayalı, özgürlükçü bir anayasa en büyük
ihtiyacımızdır. Türkiye'nin değişim şartlarıyla uyumlu yeni bir anayasa
hedefini bu dönemde inşallah gerçekleştireceğiz" dedi.
CHP Genel Başkanı
Kılıçdaroğlu de Türkiye’nin en önemli ihtiyacının yeni bir Anayasa olduğu
konusunda Başbakan Davutoğlu ile hemfikir. O da Demokratik, birinci sınıf bir
Anayasadan söz ediyor.
Yeni Anayasanın
öncelikli ihtiyaç oluşu nereden geliyor? Önce ona bakalım.
ABD, her ne kadar 500
bin çocuğu öldürerek (ABD Dışişleri eski bakanı Madeleine Albright’ın
itirafıdır) Irak savaşında zafer kazandıysa da boyunun ölçüsünü gördü. Uzak
ülkelerde askerini savaştırmak hem çok maliyetli, hem de iç politikada
sıkıntıya yol açan bir işti. Üstelik askerinin uyguladığı vahşet dünyada
Amerikan karşıtlığını da körüklüyordu. Buna çare olarak da işi taşerona vermeyi
seçti. Bugün, bölgede savaşan güç olarak PKK/PYD’yi seçen ABD’nin, bölgedeki
çıkarlarını korumak, politikalarını yürütmek için de bölgesel güç olabilecek
bir devlete ihtiyacı vardı. Bu güç Türkiye olabilirdi. Ama üniter yapısıyla
kuruluş ilkelerine bağlı Türkiye Cumhuriyeti asla olamazdı…
Central Asia-Caucasus
Institute & Silk Road Studies Program (Orta
Asya-Hazar Enstitüsü İpek yolu Çalışmaları programı) tarafından
hazırlanan (Ekim 2008) “Prospects for a ‘Torn’ Turkey: A Secular and Unitary
Future?” (Parçalanmış ( Türkiye üzerine öngörüler: Laik ve üniter bir
gelecek mi?) başlıklı raporda yeni bir Anayasanın gerekliliği açıklanmış: “Turkey’s
role as a regional force will depend on whether the country will be able to
overcome its two existential divides – the issues of religion and ethnicity.” Türkçe’si:
Türkiye’nin bölgesel bir güç olabilmesi için kendisini bölen din ve
etnisite konularının üstesinden gelmesi gerekir.
Raporda, sekülarizmin
(laiklik yerine kullanılıyor) ve ulus milliyetçiliğinin Türkiye’yi bölgesel bir
güç olma yolunda sınırladığını ve “To become a true regional power, Turkey
will have to overcome that limitation.” Bu sınırlardan kurtulması gerektiği
yazılı.
Sınırlamaya gerekçe
olarak da Kemalizmin, laikliği ve ulus milliyetçiliğini topluma dayatarak
“doğuştan çoğulcu ve özgürlükçü” olan toplumda “tarvma” yarattığı, din ve etnik
milliyetçilik karşıtlarını yarattığı gösteriliyor.
Raporu hazırlayanlar
son noktayı koyup Kemalizmi ve cumhuriyetçiliği baskıcı idare yanlılığı ilan
ediyor: “Not least the liberal intelligentsia has come to perceive the
republican conception as innately synonymous with authoritarianism.”
(Bu raporu okurlarımız
hatırlayacaktır. Bu raporda Baykal’ın CHP Genel Başkanlığını bırakmaya ikna
edilmesi ve Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel başkanı olması gerektiği de
yazılıydı.Türkiye için kullanılan “Torn-parçalanmış” ifadesi de Samuel
Huntington’a aittir.)
İsveç’de yaşayan Halil
Magnus Karaveli’nin başında bulunduğu Orta Asya-Hazar Enstitüsü İpek yolu
Çalışmaları Programı kurumunun hazırladığı rapor, Türkiye’nin birinci
önceliğinin neden yeni bir anayasa olduğunu böyle ortaya koyuyor.
Türkiye’nin geleceği
konusundaki senaryo’da Türkiye’nin nasıl bölgesel güç olacağı, hatta diğer
ülkeler için nasıl model olabileceği de yazılmış: “ In a second scenario,
the 100-year old republic has managed to reconcile conservatism and secularism.”
Türkçe’si: Muhafazakarlık (ulus devlet ve ulus milliyetçiliği
kastediliyor) ve laiklik sorunlarını halletmiş 100 yaşındaki Cumhuriyet…
Bu cümlede Erdoğan’ın
2023 hedefini de açıkça görüyoruz.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan
ve Davutoğlu da dahil pek çok siyasetçinin, Türkiye üzerine ahkam kesen
aydın geçinenlerin Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti konularındaki tarih
yorumlarının kaynağı olan Center for American Progress (Amerikayı
Geliştirme Merkezi) The United States, Turkey, and the Kurdish Regions (ABD,
Türkiye ve Kürt Bölgeleri) (Temmuz 1014) Başlıklı rapor da “Atatürk,
toplumdaki inanç ve etnik zenginliği göz önüne almadan milliyetçi ve seküler
(Laik) bir cumhuriyet kurdu. Bu seküler ve milliyetçi cumhuriyet, “inanç ve
etnik çoğulculuktan yana olan” halkın üzerinde baskı kurdu. Bu durum
Türkiye’nin gelişmesinin önünde büyük bir engeldir. O halde çözüm için, tüm bu
azınlıkların kendilerini ifade etme şansı bulacağı bir ortam yaratmak gerekir.
Bu da ancak “Demokratik birinci sınıf bir anayasa yaparak (birinci sınıf
Kılıçdaroğlunun tanımı)” mümkün görünüyor. Bu anayasa, Türklük ve Türk
milleti kavramlarından arındırılmış, vatandaşlığın tüm etnik azınlıklarla
tanımlandığı bir anayasa olmalı. Tüm azınlıklar ancak bu şekilde siyasi hayata
dahil edilebilir. Bu da Türkiye'nin gelişmesinin önünü açacaktır.”
İfadeleri yer alıyor. (http://www.guncelmersin.com/haber/siyaset_2/chp-pkk-ile-masaya-neden-oturur/1254.html
)
Görüldüğü gibi, yeni
bir Anayasa ihtiyacı vatandaşın talebi değil, ABD’nin Türkiye’den
beklentisidir. Türkiye vatandaşlığı veya etnik kökene dayalı vatandaşlık,
Türkiye’nin bölünmesinin, özerk bölgelerin veya kantonların kurulmasının önünü
açacaktır. Bu şekilde “federatif” bir yapıya dönüşecek Türkiye
Cumhuriyetinin yönetimi de kaçınılmaz olarak “Başkanlık sistemi”
olacaktır.
Yeni Anayasa, bir
Amerikan projesidir. Sevr’in hayata geçirilişidir.
Sevr anlaşmasının 149.
Maddesini hatırlayalım: Bu Maddenin özeti: Osmanlı devleti tüm etnik
toplulukların eğitim, özerk yönetim vb. haklarına uyacak, gereken yasal
düzenlemeleri yapacak. (Kaynak: Nihat Erim, Devletlerarası
Hukuk ve Siyasi Tarih, Türk Tarih Kurumu Basımevi 1953)
:
20 Kasım 2015 Cuma 13:17
Alıntı: http://www.guncelmersin.com/haber/guncel/yeni-anayasa-bir-amerikan-projesidir/1297.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder