Metin AYDOĞAN aradı: "Bu tarihi bir yazıdır..." Dedi. Hangisi değil ki dedim. Kuramsal Aktarım'ı takip edin. BANU AVAR,
ORTADOĞU’DA NE OLUYOR; TÜRKİYE NE YAPIYOR
“Türkler bize ihanet etti... Kürtler
bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır. Kurulacak
bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu
devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke
olacaktır”.
Ralph Peters -American Enterprise
lnstitute Üyesi
Armed Forces Journal
Seçimlerden hemen
sonra Türkiye’de yeni bir tartışma kampanyası başlatıldı. Yazılı ve görsel
basının seçim öncesi uyguladığı yayın politikası başarılı olmuş; “yaşamsal
önemde”, “kırılma noktası”, “özgürlük umudu” gibi yaymacayla
(propagandayla) seçime gidilmiş, seçmen etkilenerek, Kürt ayrılıkçılığının
yasal kolu HDP’nin barajı geçmesi sağlanmıştı. Seçimden sonra; Diyarbakır’da
patlatılan bomba, Doğu ve Güneydoğu’daki seçim güvenliği ya da seçmenlere Doğuda uygulanan sandık terörü hiç konuşulmadı.
Seçim
hedefine kolay ulaşanlar; şimdi Suriye’nin
Kuzeyini, İŞİD’i, PYD’yi, ABD’nin tavrını tartışıyor. Kitle etkileşiminde
uzmanlaşmış profesyonel televizyon konuşucuları, halkın kafasını karıştıran düzeysiz
yorumlar yapıyor. Dış isteklerin tümünü kabul edip uygulayan, bu nedenle
gelinen noktanın sorumluluğunu taşıyanlar,
inandırıcılığı olmayan açıklamalar yapıyor.
Yandaş basın milliyetçi olmuş, ülke çıkarlarından, sınırdaki tehlikelerden söz ediyor.
Suriye sınırına askeri araçlar gönderiliyor. Yapılanlar ABD’ye bildiriliyor, olası
girişimler için izin isteniyor.
Bunlar ne
anlama geliyor? Ortadoğu’da neler oluyor? ABD’nin amacı ne? Medyada söylendiği
gibi, ABD İŞİD’le mücadele edip bölgeye istikrar mı getiriyor? Bölgede geçici
olarak mı bulunuyor?
Soruların
tasarlanmış ilkelliği nedensiz değil. Gerçeği gizleyip yanlışı yaymanın etkili
bir yöntemi bu. Ortadoğu’da olanları ve olacakları görmek için,
televizyonlardaki kahvehane sohbetlerine gerek yok. Fazla bilgili olmak
ya da “stratejist” olmak da gerekmiyor. Yaşananları izlemek yeter.
Amerikalılar,
Ortadoğu’ya nasıl baktıklarını ve ne yapacaklarını yirmi yıldır açıklayıp
duruyor. 1997’de hazırlanan ve gelecekteki yüz yılı kapsayan, “Yeni Bir
Yüzyıl İçin ABD Ulusal Stratejisi” (azgelişmiş
ülkelere ulusçuluğu yasaklayanlar kendilerine yüz yıllık ulusal strateji
hazırlıyor), Ortadoğu ve Pasifik’e yaşamsal düzeyde önem veriyor. ABD’nin (ve AB’nin) Ortadoğu’ya yönelik
tutumu, yüzyıllık emperyalist politikanın günümüzdeki versiyonunu oluşturuyor.
Şimdi belgenin içi dolduruluyor ve tasarımlar izlenceye (programa)
dönüştürülüyor.
ABD
yöneticileri, Ortadoğu’ya yönelik görüşlerini, özellikle 2003’ten sonra ard
arda açıkladılar. Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice’ın 7
Ağustos 2003’te, Washington Post’ta yayımlanan yazısı, Dışişleri Bakanı Colin
Powel’in 3 Kasım 2003’te yaptığı açıklama, Başkan George W.Bush’un 6
Kasım 2003’te yaptığı, “Ortadoğu’yu Özgürleştirme Stratejisi” adlı
konuşma ve Dick Cheney’in Davos konuşması; uygulamalarına
başlanmış olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin dünyaya duyurulmasıydı.
Açıklamalardaki
ortak görüş; “özgür olmayan, geri kalmış ülkelere demokrasi götürmek,
sınırlardaki hukuk ihlallerini ‘önlemek’”, “dinsel ve ulusal
azınlıkların kendi kaderini belirlemesini sağlamak”, “bölgeyi zehirleyen
yanlış ideolojileri bastırmak” ya da “geri kalmış ülkelerde eğitimi
geliştirmek”1 gibi, yaymaca amaçlı, bilinen Amerikan
söylemleriydi. Ortadoğu’ya refah ve uygarlık götürülecek, böylece
dünya barışına katkı sağlanacaktı.
Cheney’in söylemine göre; Ortadoğu’da
etnik kökenli yeni bölge ve devletler oluşturulacak,“Suudi Arabistan,
Suriye, Irak’ın bir bölümü ve Lübnan’ı” içine alan ve “Haşimi Krallığı”
adı verilen yeni bir “krallık” kurulacaktı. Sünni Ortadoğu Arapları bu
devlet içinde toplanacaktı. “Birinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenen
yapay sınırları” ortadan kaldıran ve nüfusunun tümü Sünni olan bu türdeş
(homojen) devlet aynı zamanda “etnik sorunların çözme yeteneğinde”
olacaktı.
“Irak
Kürdistanı”’nda (Kuzey Irak) ilk aşamada etnik türdeşliğe sahip bir “Kürt
devleti yaratılacak”, bu devletin sınırları daha sonra “Suriye ve
İran’ın içlerine dek” uzanacaktır. İsrail, “olması gereken
sınırlara dek genişleyecek” yeni sınırlar içinde kalan Araplar,
kurallara uymak koşuluyla yerlerinde kalabilecek ya da “Haşimi Krallığı’na
giderek onun vatandaşı olacaklardır”2.
Suudi
Arabistan, Katar ve Türkiye’nin Ortadoğu politikası, özellikle Suriye’ye
yönelik tutumları, Cheney’in sözünü ettiği Sunni Krallık ereğiyle
anlam bulmaktadır. BOP Eşbaşkanlığı, Sunni terör kümelerine yardım, bunları
eğitme, Esad’ı devirme türünden girişimler; ABD’nin bölge için çizdiği
etnik haritanın gerçekleştirilmesinde görev almanın göstergeleridir.
“Ortadoğu'ya
Hızlı Müdahale”
ABD Savunma
Bakanlığı Müsteşarı Douglas Feith, 2 Temmuz 2004’te yaptığı açıklamada,
Ortadoğu’ya daha çok askeri güç ayıracaklarını söyleyerek, yalnızca İran ya da
Suriye’ye değil, başta Türkiye olmak üzere yardımını istediği bölge ülkelerinin
tümüne gözdağı verdi. Feith, Asya’ya yeni hava ve deniz birlikleri
getirileceğini, var olan birliklerin Avrupa’dakilerle birlikte özel olarak
eğitileceğini ve bunların tümünün Ortadoğu’ya yönlendirileceğini açıklıyor,
şunları söylüyordu: “Asya’ya ek deniz ve hava yetenekleri getirmeyi
planlıyoruz. Japonya ve Kore’deki karargah ve üslerimizi, etkinliklerini
arttırarak, bölgesel ve küresel hareketlere katılacak biçimde sürelerini
uzatmayı tasarlıyoruz. Avrupa’daki konumlanmamız; daha hafif ve kolay
konuşlanabilir kara yeteneklerini, öncü hava ve deniz güçlerini, gelişmiş
eğitim yeteneklerini ve güçlendirilmiş özel operasyon güçlerini kapsamaktadır. Bunların
tümü, Ortadoğu ve diğer sıcak noktalara hızla ulaştırılabilecek biçimde
konumlandırılacaktır. ‘Sonsuz Özgürlük ve Irak’ın Özgürleştirilmesi’
operasyonunda, ABD güçlerine yeni olanaklar sağlayan Ortadoğu ülkelerinden
sağladıkları olanakları genişleterek sürdürmelerini istiyoruz”3.
“Türkiye
Merkez Üs”
Türkiye’nin
BOP için giderek artan önemi, birçok ABD yetkilisi tarafından kerelerce dile
getirilmiştir. Bunlara 2004’te, NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea
da katıldı. Shea, 29 Haziran 2004’te Türk askeri yetkililerinin Büyük
Ortadoğu Projesi’ne yönelttiği, “Türkiye hedef ülkelerle değil, Avrupa
ülkeleriyle birlikte değerlendirilmelidir”4 eleştirisine yanıt
niteliğinde bir açıklama yaptı. Açıklamada, Türkiye’nin, “cephe ülkesi”
değil, “köprülerin inşa edildiği” bir yerde “merkez üssü” bir
ülke olduğu ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin “Türkiye’siz kurulması”
nın mümkün olmadığı söyleniyordu. Shea şöyle diyordu: “Türkiye’ye ‘cephe
ülkesi’ demek, bölünmüş bir dünyanın ucunda olduğunu söylemektir. Bunun doğru
bir benzetme olduğunu düşünmüyorum. Türkiye için merkez üssü kavramını tercih
ederim. Türkiye, bölünmüşlük ifade eden duvarların sınırında bir ülke değil,
köprülerin inşa edildiği yerde bulunuyor. NATO’nun (ABD’nin diye
okuyunuz y.n.), dünyanın gerisiyle kurmak istediği köprüleri, Türkiye’siz
kurması mümkün değildir”5.
Emperyalizmin
Ereği
ABD’nin
amacı enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını ele geçirmek, bunun için Ortadoğu’ya,
bağlı olarak da dünyaya egemen olmaktır. Sözcüklerle gizlenmeye artık gerek
duyulmayan bu amaç, yarattığı sonuçlarla yaşanan gerçeklik durumuna gelmiştir.
Washington’un “nükleer füzyon ve elektrikle işleyen arabalar petrolü
tahtından indirene kadar stratejik önemini koruyacak” dediği Ortadoğu’ya,
ABD’nin kesin olarak gereksinimi vardır. Bu nedenle, Ortadoğu’ya egemen olmak
için her yolu deneyecek, şiddetin her türünü kullanacaktır.
ABD,
Ortadoğu’ya olan gereksinimin 2050 yılına dek süreceğinin açıklamıştır. Yeniden
çizilen haritalar, savaşlar ve kitlesel kırımlar bölge ülkelerini nelerin
beklediğini göstermektedir. Ortadoğu’ya; “diplomatik antlaşmalarla”,
olmazsa “askeri yöntemlerle” ve “işbirlikçi ülkeler ya da kümeler” kullanılarak
egemen olunacaktır. “Demokrasi ve insan haklarını geliştirme”, geri
kalmış Müslüman ülkelere “eğitim ve uygarlık götürme” söylemleriyle
yapılacak yıkıcı girişim, yüzlerce yılda oluşan toplumsal dengeleri bozacak,
yeraltı yerüstü varsıllığına elkonulan ülkelere, yoksulluk ve acıdan başka
birşey getirmeyecektir. Tasarlanan egemenlik gerçekleştirilirse, bu ülkeleri
işbirlikçiler aracılığıyla yönetmek, onlar göre Amerika’yı
yönetmekten daha kolay olacaktır.
İşbirlikçi olmayan
ve ekonomik bağımsızlığı amaçlayan ülke yöneticileri, ABD’ye göre,
etkisizleştirilmesi gereken “istikrarsızlık unsurları” ya da “terör
destekçileridir.” İstihbarat örgütlerince el altından desteklenip beslenen
ve gerektiği zaman kullanılan “terör”, büyük devlet politikalarındaki
önemli yerini korumakta ve azgelişmiş ülkelere saldırı gerekçesi olarak
geliştirilmektedir.
İsrail ve
Türkiye
Amerikalı
yetkililer, Türkiye’yi o denli dirençsiz, kendilerini o denli egemen
görmektedirler ki, Ortadoğu’ya, bağlı olarak Türkiye’ye yönelik düşüncelerini
açıklamaktan çekinmemektedirler. Gerçek
amaçlarını diplomatik söylemler içinde artık gizlemiyor, olduğu gibi
söylüyorlar. ABD Başkanı George W.Bush’un danışmanı, ünlü stratejist James
Blackwel bunlardan biridir.
Blackwel, ABD Senatosu’nda Ortadoğu ile ilgili yaptığı konuşmada, buradaki ülkelerini Güliver (büyükler) ve
Liluputlar (cüceler) benzetmeleriyle ikiye ayırıyor ve şunları söylüyor: “Baylar,
Büyük Ortadoğu Projesi’ni size hepimizin bildiği bir masaldan esinlenerek
anlatacağım. Ortadoğu Güliver ve Liluput ülkelerden oluşmaktadır. Liluput
ülkeleri; korku ve endişe içindeki Katar, Küveyt, Bahreyn, BAE ile arzu ve ümit
sahibi Suudi Arabistan, Libya, Fas, Tunus, Cezayir olarak ikiye ayrılır.
Ortadoğu’daki Güliver ülkeler ise; İsrail, Türkiye, Mısır, Suriye, İran ve
Irak’tır. Birleşik Devletlerin menfaatı için bölgede tek bir Güliver
bırakılmalı, o da İsrail olmalıdır. Mevcut diğer beş Güliver ülkesi etnik ve
dini temelde bölünmeli ve ana gövdeleri ikinci gurup ülkeler, parçaları ilk
gurup ülkeler haline getirilmelidir"6.
“En
Amerikan Yanlısı Devlet” : Kürdistan
Kürt devletinin kurulmasına Batının verdiği desteğin amacı ve beklentisi
konusunda pek çok açıklama ve uygulama vardır. Bunlardan yalnızca Ralph Peters’ın
açıklamalarına bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik Kürt politikasını görmek
için yeterlidir.
Ralph Peters, sıradan bir Amerikalı değildir. ABD hükümetlerine danışmanlık yapan,
Pentagon’un resmi yayın organı Armed Forces Journal’da araştırmaları
yayınlanan, American Enterprise lnstitute üyesi emekli bir subaydır. “Türkler
bize ihanet etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti
kurulmalıdır”7 diyen Ralph Peters, Armed Forces
Journal’da Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen ünlü haritayı yayınlıyor ve “Kanlı
Sınırlar” başlıklı bir yazı kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin
niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak bağımsız Kürt devleti;
Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu devlet Bulgaristan’dan
Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır”8.
Türkiye ve Gelecek
Türkiye,
yalnızca yakın çevresi ve bölgesi için değil “küreselleşen dünya” için
de önemli bir ülkedir. Coğrafyası ve sahip olduğu değerleriyle, Doğu-Batı
ilişkilerine, geçmişte olduğu gibi bugün de yön verme konumundadır. Güçlü bir
ülkedir ancak gücünü kendisi için kullanamamaktadır. ABD ve AB, bu gücü en ucuz
biçimde kullanmanın peşindedir. Batı, son bin yıldır kendisi için “sorun
olan ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan” Türklerin
Anadolu’daki egemenliğinden kurtulmak istemektedir. Bu istek basında, “Türkiye
Türkler’e bırakılmayacak kadar değerli bir ülkedir” diye yer almıştır.9
Sözdinlerlik
ve tek yanlı bağlılık Batıya artık yetmemektedir. Türkiye’nin, 776 bin kilometrekare
toprağı ve ulus-devlet yapısıyla varlığına son verilmek istenmektedir. Bu amaç
yönünde oldukça yol alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde olduğu
gibi, parçalanma koşulları olgunlaşmaktadır. Dağılmanın en zahmetsiz olacağı
anda uygulamaya geçilecektir. Büyük Ortadoğu Projesi, bu gidişin en önemli
aşamasıdır.
Ülkeyi
Yönetenler
Parçalanmanın
ön uygulamaları başlamıştır. Türkiye Washington ve Brüksel’den yönetilen bir
ülke durumuna gelmiştir. Dış istekler, sorgulanmadan ve tümüyle yerine
getirilmektedir. Ulusların kaderlerini tayin hakkı yerine halkların
ve toplulukların kaderlerini tayin hakkı yasalaştırılmıştır (İkiz Yasalar).
İktidar ve muhalefet AB Özerklik Şartındaki çekincenin kaldırılacağını
söylemektedir.
Doğu ve
Güneydoğu adeta terkedilmiş, ordu kışlasından çıkamamaktadır. Kurmaca bir seçim
yapılmış, milyonlarca insan silahlı korkutmayla sandığa götürülmüştür. Limanlar
ve hava alanlarında yabancıların silahlı güç bulundurması kabul edilmiştir.
Suriye’yi kana bulayan terör kümeleri eğitilmekte ve silahlandırılmaktadır.
Yabancıların toprak satınalması hızla sürmektedir.
Ayrılıkçı
devinim siyasileşmiştir. Doğuda mahkemeler kurulup vergi toplanmaktadır.
Ordunun küçültülmesi, yerel yönetimcilik, “Ilımlı İslam”, devlet
biçiminin değiştirilmesi tartışmaları, gelinen yeri açıkça ortaya koymaktadır.
Türkiye, eğer önlem alınmazsa, kısa bir süre içinde, ulusal direncini tümüyle
yitirecek ve belki de dış karışmaya bile gerek kalmadan kendiliğinden
dağılacaktır.
Sorunu
Yaratan Sorun Çözemez
Büyük
Ortadoğu Projesi’ne destek
vermenin Türkiye’nin karşısına çıkaracağı sorunlar, sorumluluğunu hiçbir kişi
ya da kurumun yüklenemeyeceği kadar ağırdır. Türkiye’nin gücünü, hangi
gerekçeyle olursa olsun, ABD ve İsrail politikalarına alet edenler, Türk halkının
olduğu kadar bölge halklarının da nefretini kazanacaktır. Türkiye, Ortadoğu’nun
yoksul Müslüman halklarına yönelen emperyalist saldırıya katılır ya da destek
olmayı sürdürürse, yalnızca toplumsal değerlerini değil, onunla birlikte,
emperyalizme karşı savaşımıyla elde ettiği ulusal varlığını da yitirecektir.
Son günlerde
dile getirilen; “Türkiye’nin Güneyinde devlet kurulmasına bedeli ne olursa
olsun izin vermeyiz” türünden sözlerin bir değeri yoktur. Yandaş medyadaki
söylem değişikliği, sınıra araç gönderme ve hatta sınır dışı küçük bir eylemce
(harekat) iç politikaya yönelik göstermelik girişimlerdir. Mecliste azınlığa
düşen AKP, olası bir yolsuzluk soruşturmasından kurtulmak için, sınırdışı bir eylemceyi gündeme getirmektedir. Oysa gelinen
noktanın sorumlusu AKP'dir. Bitirilmiş olan ayrılıkçı terörü canlandıran
politikalar yürütmüş, askeri kışlasına kapatmış, çözüm süreci adını verdiği
uygulamalarla bugünü hazırlamıştır. Sorunu yaratan, sorun çözücü olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu çok tehlikeli
bir durumdur.
Türkiye, varlığıyla ilgili ağır bir tehdit altındadır. Batının, özellikle
ABD’nin Ortadoğu’dan uzak durması mümkün değil. Bu bölgede bağımsız ülke olarak
politika yürütmek, güçlü olmayı ve ödünsüz yurtsever olmayı gerektirir. Bölge
ülkeleriyle birlikte davranmayı zorunlu kılar. "Ülkeyi satmakla
mükellefim" diyenlerin, iç politika unsuru olarak girişeceği ABD'den
izinli bir dış karışma, üniter devlet yapısı için sonun başlangıcı olacaktır.
Ulusal eylem, özellikle askeri girişim, niteliğine uygun önderlik gerektirir.
Emperyalizme direnmek ve politikasını geçersiz kılmak, yüksek yurt sevgisi,
kararlılık ve anti-emperyalist bilinç ister. İşbirlikçinin, işbirlikçiliğini
yaptığı güce karşı direnmesi, şimdiye dek görülmedi. Türkiye’yi içinde bulunduğu
tehlikeden, günümüz koşullarını bilen, Atatürkçülüğü kavramış kadrolar
kurtarabilir. Sorun çözecek dış eylemi ancak onlar başarabilir.
DİPNOTLAR
1 “Büyük
Ortadoğu Projesi” K.Evcioğlu, 2.Bas., Umay Yay., İzmir-2005, sf.115
2 a.g.e. sf.
116
3 “Washington
Dünyayı Kontrol Edecek” a.g.g. 03.07.2004
4
Cumhuriyet, 07.04.2004
5 “Türkiye
Merkez Üs” Nilgün Cerrahoğlu, a.g.g. 30.06.2004
6 httb: //
www.İnternetajans . com/default.asp NİD
7 “Parçalama Planı”,
Cumhuriyet 07.07.2006
8 a.g.g. 07.07.2006
9 Posta
Gazetesi, 13.01.2000
Alıntı: http://kuramsalaktarim.blogspot.com.tr/2015/07/ortadoguda-ne-oluyor-turkiye-ne-yapiyor.html?m=1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder