Bazen anlatmak
zorlaşır, en basit şekliyle bile anlatsanız, anlaşılmaz kelimeleriniz.. Karşı
tarafın içinde bulunduğu hal.. zaman-mekan ilişkileri, geçim standardı, fikri
alt yapısı ve daha pek çok şey belirler, yazar ile okur arasındaki ilişkiyi..
ne derseniz deyin.. ne anlatırsanız anlatın, bu değişmez kuraldır.
Bugüne
uyarlayacak olursak, a partili okur, başka anlar.. b partili okur, başka.. ya
da geçim derdinde olan ile, pek o sıkıntılarla haşır-neşir olmayanların çok
başka mesajlar çıkarması gibi..
Kişinin kiracı
iken başka konuşması.. ev sahibi olduğunda başka konuşması gibi bir şey..
yani sorun ‘yazar’ sorunu değildir! ‘yazar’ derken ‘gerçek’ olanlarından
bahsediyoruz elbette; yoksa sermayenin kucağına oturup ‘evrenselcilik’ ya da
‘ulusalcılık.. ya da günün modası ‘Atatürkçülük’ oynayanlardan dem vurmuyoruz..
Sorun;
insanoğlunun, içinde bulunduğu şartlara göre hal ve tavır belirliyor olması ve
çoğu zaman bu belirlemelerin ‘kişisel çıkar’ bağlamında sonuçlanıyor
olmasıdır.. ‘fıtrat’ında var, doğasında var.. ya da kanı bozuk, duyarsız,
bencil nitelemeleri bunun içindir. Bir sorun olduğunda -misal- elli kişi hep
bir ağızdan konuşur; ancak, iş ciddiyete bindiği zaman ‘kişi’ genellikle yalnız
kalır.. bırakılır yani..
hayatım boyunca
başıma gelen hep bu olmuştur.. şikayetçi değilim elbette…
Bu yüzden
kalabalıkların ‘tarih’ belirlediği bir ‘an’, yoktur tarihte.. halk her
zaman, zafer yakınken ‘devrim’lerin yanında yer alır.. bu tespitim, kendi kurtuluş
savaşımızla da yakından ilgilidir.. fransız ihtilalinin bilinmeyenleri ve de
anlatılmayanlarıyla da..
Tarih bilimiyle
ilgili ‘pandora’nın kutusu’ açılmış ve gerçek olmayan ne varsa ortaya
saçılmıştır.. yani uzun zamandır egemen olan ‘yalan’dır.. ve ‘yalan’ın
koruyucusu ‘insan’dır!..
Kendisiyle ilgili
adalet anlayışını üst seviyede tutan ve talep eden ‘insan’, kimliğinin belli
olmayacağı alanlarda bu talepleri dile getirmez.. ya da üzerinde yeterince
durmaz, buna gerek duymaz.. günümüzde sosyal medya denen ‘iki yüzlü’lüğün
esareti altında; ‘hayvansever’, ‘duyarlı’ ve de oldukça ‘evrensel’ portre
çizenler.. geri kalan günlük hayatında bam-başka birileridir aslında..
Sistem karşıtı
‘yazar’.. ‘sanatçı’.. daha ince tabirle ‘edebiyatçı’, ‘artist’, ‘şarkıcı’ ve
daha pek çok üst model; yine sistemin getirdikleriyle haşır-neşir olmaktan..
selfi çekip paylaşmaktan.. paris’te bir akşam yemeği fotoğrafını servis
etmekten, imtina duymamaktadır.. ‘hayran’lık denen ucube kültüre esir
edilmiş toplum, yine bu ‘tezat’ı yargılamaktan aciz.. yine yanlış yönde
‘kalabalık’ etmekte olduklarından habersizdir.. bana dostlarım arada sorar;
‘sorun nerede?’ diye..
Sorun buradadır!.
Sorun; ‘iki-yüzlülük’ ve tam tersi olduğunu iddia etmektir..
Tüm dünya
toplumları aslında ‘iki-yüzlüdür’; çünkü ‘insan,’ bendeniz de dahil!.
çıkarlarımız işin içine girinceye ve mevzu çıkarlarımızın iptali noktasına
gelinceye değin ‘özgürlükçü’ ve ‘çağdaş’.. tersi durum ve sahip olduklarımıza
yönelen en yakın tehdit anında ‘faşist’!.. bu belki birilerince çok ağır
bir itham olarak algılanacaktır; ve ben eminim ki, bu algıya kapılan kişi ya da
kişiler.. tehlike anında gemiyi ilk terk edecek olanlardır..
Azıcık tarih
bilgisi olan bunu bilir..
Toplumsal
olayları ‘show’ haline getirenler bunlardır.. ve dünya nüfusunun büyük bir
çoğunluğu maalesef bu ‘yarı aydın’ ve gerisinden müteşekkildir.. vahim olan
budur!..
Yoksa ‘işgal’
sonlandırılır!.
Yoksa sömürgeci
zihniyet al-aşağı edilir..
Yoksa emperyal
batı tarihe gömülür..
Ve lakin
toplumların büyük bir kalabalığını teşkil eden ve son elli yılın ürünü olan bu
‘yarı aydın’ denen organizma ve türevleri.. ‘göya’ sistemin karşısında durur
gibi yaparken; aslında sistemden beslenen soytarılardan başka bir şey
değildir!..
Sosyal medya
denen ve ‘maalesef’ zorunluluklarımızdan dolayı bizim de içinde
bulunduğumuz bu tımarhanenin ‘asli’ hizmetkarları.. dağıtıcıları..
paylaşıcıları.. fotoğrafçıları.. her şeyidirler..
Hacetini
giderdiği ‘an’ hariç.. ki ses dosyasını paylaşabilir.. her anını paylaşmaktan
zevk alan.. özeli dediğiniz en az elli kişi olan; bu yeni model insan tipi,
-biz ona ‘yarı aydın’ diyoruz- hayatı boyunca semtine uğramadığı ‘işçi’
ölümleri için -bu sefer genelden- ağıtlar yakarken.. fazla değil, akşamına
‘Cihangir’ sokaklarına akmakta bir beis görmez..
Bakmayın öyle
‘ritm’ tuttuklarına.. mikrofon uzatın, içleri kan ağlamaktadır.. ne yapsınlar;
hep öğretilen bu değil mi zaten.. hayatını yaşa.. dünyaya bir kere
geliyorsun!..
diğerleri birkaç
defa geldiğinden, haklı galiba bizim ve dünyamızın ‘yarı aydın’ı..
Tabi bizim-benim
öncelikli konumuzun özü ‘milli mücadele’ ve ‘nasıl’ı olduğu için, çokta
ayrıntıya girmiyorum; yoksa ‘evrensel’cilik oynamanın kodlarını.. felsefe
girizgahı, sosyo-ekonomik tahliller ve daha neleri… anlayacağınız uğraşmıyoruz
şimdilik bunlarla; zira ‘devlet’ düşmanlığı ile -hele ki dünde kalan devlet-
hükumet düşmanlığını ayıramayacak yetkinlikteki üniversite mezunları ile;
sorunun sadece akp ve tayyip’ten ibaret olduğunu sanan ve inanan ‘şaşkın’larla
kaybedecek vaktimiz yok açıkçası..
Açıkçası milletin
yarısından çoğunu ‘aptal’ sayan ve kendilerini akıllı sanan ‘şaşkın’
kalabalıkla işimizin olmadığı gibi.. oysa ‘aptal’ ise, mevzu bahis olan..
insanoğlunun yüzde doksan dokuzu, önde gidenidir.. bütün bir suç bir millete
ihale edilemez..
Acımasızlıksa
mevzu bahis olan.. bütün bir insanlık arsızlık yarışındadır! ‘medeniyet’
dedikleri ‘büyük yalan’, kos-koca Afrika’yı açlığın, yoksulluğun ve de deneysel
hastalıkların merkezi yapmıştır..
sizce kimsenin
umurunda mı..
abd’nin köpeği
olmuş ‘göya’ özgürlük savaşçıları, organımın sol yanı ‘liberal sol’cuların
gözbebeği..
liberalliğin solu
olur mu!. olursa, o sol olur mu.. sağın mayası, solda tutar mı!.. ayrıca
konuşuruz..
tayyip’i seçenler
aptal ise -kimilerine göre-.. kılıçdaroğlu’na oy verenler deha mı!.. kılıçdaroğlu
son on yılda iktidar olsaydı, uçağımızı kendimiz mi yapmış olacaktık!..
veya bahçeli
başta olsaydı, bütün Türk Cumhuriyetleri birleşmiş mi olacaktı!..
işte avanaklık
buradadır.. yani karşı tarafın ‘aptal’lığından ziyade, kendinin ne olduğuna bakmak..
görmek.. bilmek.. ve anlamaktır asıl olan!..
tayyip ve
diğerleri ve öncekiler.. hepsi aynı fabrikanın ürünü! Birini ber-taraf etmeniz,
düşündüğünüz ya da hayal ettiğiniz günlerin müjdecisi olmayacaktır.. bunu
anlamak bu kadar mı zor! desem olmayacak; zira daha da zor! Yoksa son elli
yıldır aynı ‘tezgah’a gelir miydi insanlar!..
A.Necdet Sezer’in
bu ülkeye nelere mal olduğunu bilmeyen.. anlamayan.. ve hala.. ve şu an, bu
satırları okurken bile.. tayyip.. tayyip..
tayyip! bir
sonuçtur .. 12 Eylül’ün.. 28 Şubat’ın.. ve hatta İsmet İnönü’nün bir
sonucudur!.. A.Necdet Sezer’in fırlattığı anayasa kitapçığının bir sonucudur!..
Çevik Bir denen, ‘the general’in bir sonucu..
Uğur Dündar çok arzu
etmişti Çevik Bir’in Cumhurbaşkanlığını.. yazık olmadı..
İşte çok ‘böyük’
Atatürkçü -kimilerine göre- Uğur Dündar’ın 28 Şubatçılara verdiği
destekten bir bölüm:
‘’ Çağdaş
başarıda büyük payı olan komutanların bir bölümü, 30 Ağustos’ta silahlara veda
edecekler. Bu değerli komutanlardan biri, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çevik Bir…
Çevik Paşa, tartışılmaz askeri başarısının yanı sıra, cumhuriyet rejimine
yönelen tehditler karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri adına tavır almaktan
çekinmeyen ve bu uğurda yıpranmayı göze alan cesur bir komutandı.’’ (1999)
(Bu konunun asıl
detayı yakında yayınlanacak olan ‘Tezgah’ isimli kitabımda işlenmiştir..
(28 Şubat-Çevik Bir)
ki bu destektir
‘tayyip ve akp’yi yaratan.. ama gel de sen bunu, o ‘yarı aydın’a anlat.. o da
anlasın!..
çünkü onun
Atatürkçülüğü; Mustafa Kemal’in fikirleri değil, çatalı nasıl tuttuğu.. nasıl
poz verdiğiyle ilgilidir.. ona göre ülke ‘laik’ olsun da.. ingiliz mandasında
olsun, çokta önemli değil..
oysa defalarca
yazdık; asıl olan tam bağımsızlıktır, ‘laik’lik gerek olandır!. diye..
var mı burada anlaşılmayacak bir şey..
yok işte.. ben de
onu anlatıyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder