[Bu
yazıyı, bizler “MASON BUNLAR” dedikçe,
-Ne
var bunda?!!! Kadın “Ben
Atatürkçüyüm! diyor,
-“Emperyalizme karşıyım” diyor! “Mason olması
Atatürkçülüğe engel değil!” diyen, ve hatta bazılarının bu nedenle
bizimle yollarını ayıran ADD üyeleri ve Şube yöneticisi dostların okuması
dileği ile..]Mahmut Özyürek
Küresel
Emperyalizmin sömürmek üzere hedefe koyduğu ülkeleri soymak üzere değişik
stratejiler uygularlar. Öncelikli olarak ülkeyi içerden fethetmek için
işbirlikçiler yetiştirirler. Emperyalizmin
baronları şunu çok iyi bilirler ki bir ülkede milli bilinç yıkılmadan ya da zayıflatılmadan
kansız işgal yapmak mümkün olmaz. Bunun için de direnç
gösterecek milli güç odaklarını zayıflatmak gerekiyor. Aksi halde sömürülmek
istenen ülkeye diz çöktürülemez…
**
Şimdilerde
sömürgeleştirilmek üzere Türkiye Cumhuriyeti hedefe oturtulmuştur emperyalizmin
baronları tarafından… Atatürk’ün vefatından sonra, 1940’lardan itibaren Türkiye
bu amacın hedefindedir. Bu bağlamda Türkiye’de işbirlikçi olabilecek
kadrolar oluşturulmuş, yetiştirilmişlerdir. Devletin tüm kurumlarına,
zaman içinde, idari katmanlarına sömürücülere
hizmet için “itaatkâr” işbirlikçiler sızmış/sızdırılmışlardır.
Sivil
toplum kuruluşlarına, medya gruplarına, gazete köşelerine, işçi
sendikalarına yeterince işbirlikçi sızmış, emperyalist amaçlara
hizmeti gaye edinmişlerdir. Bu amacın nasıl gerçekleştirileceği çeşitli basın
organlarında yayınlanmıştır.
İlginç
olarak; Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk
düşmanlığını temel kabul eden Batı emperyalizmi; sömürmek için hedefe koyduğu
bu Ülkede, emperyalist güçlere hizmet edenler arasında kendilerine ‘Atatürkçüyüm!’ diyen
kişilerin de olması dikkat çekicidir.
Bunların
büyük bir kısmı üye oldukları kuruluşların ne kadar Atatürk düşmanı bir felsefe
üzerinden işlev yaptığını bilmezler. Çoğu samimi ve özenti nedeniyle üyedirler,
işin farkına varan ise “çıkmak” isteseler de bir türlü ayrılamadıklarını ifade
ederler… Bağlayıcı güç (??) bilinmiyor…
Bunlar arasında Batı emperyalizminin en
sadık kurumlarının maskeli örgütlerine üye olup bununla gururlananların olması
son derece ilginç bir durumdur. Bunlardan
kimisi masumane “özentili” duygularla bu örgütlerin çemberine girer, kimisi de
“hainlik damar akrabalığı” ile bilinçli olarak bulunur.
**
Bulunduğum
ilde, moda deyimle ‘sosyal sorumluk projeleri’ ile ilgilendiklerini söyleyen bazı
dernekler, kulüpler vardır. Bunların başında da sosyal statülerini belirlemek
ve biraz da işini geliştirmek için çevre yapmak amacıyla, Liyons, Rotary kulüpleri
var. Tanıdığım epey arkadaşım da bu kulüplere üye. Son 1-2 seneden beri
bendenizi bu tip derneklerin özgün toplantılarına vesileli olarak konuk
konumuyla bulundum ve bu dostluğa dayanarak beni “bilgi edinme konferanslarına”
davet etmektedirler.
Bu
kulüplerin davetlerinde sorduğum bekli sorulardan biri, hangi fikri temsil
ettikleri ve faaliyet alanlarının ne olduğu yönündedir. Bunların çoğunluğu
şöyle cevaplar verdiler: “Ben
Atatürkçüyüm! Emperyalist devletlere sonuna kadar karşıyım. Rotaryen olmanın bu
görüşle çeliştiğini düşünmüyorum!” demeleri son derece ilginçti…
Bazı
yazılarımı okuduysanız küresel emperyalizmin Türkiye üzerindeki emellerini ve
yeni haçlı seferlerinin nasıl başladığını hatırlayacaklardır. Bu kulüplerden 1-2
tanesinde sunduğum konferanslarımda emperyalist güçlerin tek hedeflerinin,
dünyayı sömürmek olduğunu ve buna karar verenlerin de küresel çete olduğunu,
bunun en üst kuruluşu ise, CFR (Council on Foreign Relations; Dış İlişkiler
Konseyi) olduğunu, bunlardan örnek olarak Bilderberg,
Trileteral verilebileceğini hatırlattım…
Türkiye’deki
çoğu Rotaryen
vatandaşımız, bu kulüplerin Batıdaki ‘Guvernorler’ine
(Guvernörler) teşkilatına bağlı olduğunu bilmiyor olabilir.
Bu
kuruluş ve benzerleri Devletler ve hükümetler üstü bir örgütlenmenin sadece
yüzlerce, belki de binlerce şubesinden biri olduğunu da bilmiyorlar; belki de bu
örgütlenmenin ‘enternasyonalist’ ağının bir üyesi olduklarını da bilindiğini
de…
Dahası
var; Türkiye’deki
Rotary ve benzer kurumların esas amacının milli ve millici olan her şeyle
çeliştiğini de bilmiyor olabilirler… Aslında bu ‘enternasyonalist’
örgütlenmenin özelliği ve üstünlüğü, kendini bu haliyle gizleyebiliyor
olmasıydı…
**
Kendini
güya ‘sosyal sorumluluk proje’ uygulayıcısı
olarak tanıtacaklar; bir iki okula bilgi sayar hediye ederek, duvarlarını
onararak, sınırlı öğrenciye burs vererek, düzenli olarak çok lüks otellerde,
özel giysilerle ‘elit’ toplantılar yaparak dünyaya uyum sağladıklarını sanmak
da işin gizli ajandasını anlaşılmasına yardımcı olmaz… Benzer kuruluşlara
bilerek ya da bilmeden ya da ‘özenti’ teşvikle masumca katılan
sevgili vatandaşların bilmesi gereken çok özel durumlar vardır, hatırlatalım…
Şöyle
ki; ana hedef, Dünyayı
egemenliklerine almak, doğal kaynakları sömürmek, karşı çıkan ülkeleri küçük
parçalara ayırıp kendilerine bağlı sömürgeler yapmak, milli ve millici olmayı
ret eden, bu akıma karşı plan ve stratejiler geliştiren bize göre ‘organize suç
örgütü…’ Ulus devlet fikrine karşı, millici olanı da yok etmeye yönelik önlem
alıyor içinden… İşte CFR bunun için kurulmuştur…
**
Dış
İlişkiler Konseyi, Bielderberg ve benzerleri küresel sermaye tarafından
kurulmuş en üst örgütlerdir. Küresel sermayenin kuruluşlarıdır.
Bunlar
aynı zamanda Rotary kulüplerinin de kurucularıdırlar. Örneğim “Rotary
İnternational” örgütün perde arkasındaki kurucular, “İnternational
Bilderberg Group” kurucularındandır. Bir isim de verelim: Prens Bernhard of Lippe Biesterfeld… Bu
zatın isminden de anlaşılacağı üzere bir prens yani bir “derebeyi”... Bu zat
şimdiki Hollanda Kraliçesi Beatrix’in babası olduğunu da belirtelim. Merak
edenlere bir hatırlama daha yapalım; kendiniz Wikipedia’dan gerekli bilgilere
ulaşabilirsiniz… Eğer; ‘Ne var bunda!’ diyorsanız, diyeceğim olmaz! Siz sağ ben
selamet…
**
Avrupa’nın
ortasında küçücük bir ülke olan Hollanda’nın dünya ekonomisinde etkin rol
almasını sağlayan kurumların başına adam yetiştirtmeleri son derece ilginç ve
önemlidir. Nitekim Prens Bernhard, 2004’de ölene kadar bu kurumun başında yani
küresel emperyalizmin baronlarının olduğu kuruluşun önde gelen isimlerinden biri
olması dikkat çekiyor. Sadece Rotary ve Bilderberg kuruluşların kurucusu olmak
kalmayıp, aynı zamanda şimdi “Al Gore”
olarak bilinen kuruluşun başkanlığında bulunmakta... Al Gore ne yapıyor diye
sorabilirsiniz…
Sömürülmesine
karar verilen ve hedef ülke olarak belirlenen her neresi ise orada ‘şirinlik maskesi takarak yeni yolsuzluklar, amiyane
tabirle ‘fırıldak’ çeviren kuruluşlar icat edip ön hazırlık yapmak…
Örnek
mi? Doğal
Hayatı Koruma (World Wildlife
Fund) Derneğinin de kurucu başkanıydı Prens Bernhard... Diğer
bir parlak görevi ise ikinci Dünya Savaşında ‘kahraman’ olarak
tanıtılmış olmasıdır Prens Bernhard... Ayrıca adı bir skandala da karışmıştır; “Lockheed”
rüşvet skandalının ortasında yer aldığından kenara çekilmeye mecbur edilmiştir.
**
Dikkatiniz
çekti mi bilmiyorum; pek çok ülkede (iddiaya göre yüzlerce ülkede,20-30 bin
civarında şubesi olan) “insani yardım” görüntü ile kurulmuş, aslında
dünyayı yönetmeye yönelik bir hedefe kilitli “derin devlet” örneğine nazire
niteliğinde “derin dünya” denilebilecek
bir örgütlenme var… Bu örgütlenmelerden bir ayağı da “Rotary İnternational”
kuruluşu olduğu söylenir.
“Rotary”
örgütü, küresel emperyalizmin ekseninde yer alan sömürgeci dev şirketlerin
yaygınlaşması ve etkin olmaları için faaliyet gösteren bir örgüt olup Birleşmiş
Milletler ile derin ilişkiler yürüttüğü bilinen bir gerçek… Bir örnek olsun
diye söyleyelim; yıl 1945, San Francisko, BM toplantısı, katılan
delegelerden 50 kadarı “Rotaryen” danışman... Dünyaca bilinen bir başka örgüt
UNESCO bile Rotary konferansı sonucunda kurulmuştur.
**
“Rotary İnternational” temsilcilerinin
neler yaptıklarını merak edenler, açıklıkla ifade edilen belgelerden
anlaşıldığı kadarıyla, dünya kapitalizmine hizmet bağlamında bilgi
akışını sağlayan ve kontrol eden küresel emperyalizmin baronlarına (elit
konseyine) hizmet ettiklerini görürler.
“Rotary
İnternational” üyelerinin nüfuz ettikleri şu
kuruluşlar öndedir; BM Çevre Programı, Avrupa Konseyi, Dünya
Gıda Programı, Afrika Birliği Örgütü, Dünya Bankası, IMF, Unesco
gibi küresel emperyalizmin amaçlarına hizmet eden kuruluşların kalbinde ‘görev’ yaparlar...
Şimdi
bir hatırlatma yapalım; emperyalizmin emrinde çalışan, ‘derin dünya’ denilen bu
örgütün amaçlarına hizmet eden bir örgüt, kendi amaçlarına tamamen ters düşen “millici”
bir düşünceye taraftar bulabilirler mi?
Örneğin
Türk
Kurtuluş Savaşına taraf olabilirler mi?
“Bağımsızlık benim karakterimdir”
diyen Mustafa Kemal’i severler mi?
Mustafa
Kemal, böyle ‘derin dünya’ örgütleriyle
nasıl aynı kazanda pişen çorbaya kaşık sallayabilir ki?
O
zaman “ben Atatürkçüyüm” diyen Rotaryan dostlarımız büyük bir yanılgı
içinde olmalılar…
Mustafa
Kemal, mülksüz bir kahramandır. Bütün hayatı, emperyalistlerle savaşmakla
geçmiştir… Batı emperyalizminin Mustafa Kemal’e ve Türk milletine olan kinleri
ve hınçları bundan dolayı devam etmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkiye’deki “mason” derneklerini
bu dünya emperyalist güçlere hizmet ettiği gerekçesiyle kapatması bir mesaj
değil midir?!
**
Mustafa
Kemal Atatürk’ün yırtıp attığı Sevr’i yeniden hayata geçirmek için, yani “Büyük
Kürdistan” ve “Batı Ermenistan” hayallerini
gerçekleşmesi için, Batı emperyalizminin kurguladığı plânlar ve stratejiler
aşamalar halinde uygulanmaktadır. Servin bir başka versiyonu olan BOP denilen proje,
aslında Orta Doğu’daki enerji ve su kaynaklarının paylaşım projesi olduğunu
bilelim ve uyanalım.
Emperyalizmin yeni stratejisi, işgal
edeceği ve sömüreceği ülkelerin kalelerine artık bayrak çekmiyorlar, burçlarına
flama dikmiyorlar…
Askerlerini de harcatmıyorlar…
İçerden fethediliyor
ülkeler…
Kukla idareciler bulup iş
başına getirerek…
Köşe kapıcısı, eşik
bekçisi hainlere makam, yetki, söz ve yazı hakkı tanıyarak…
Artık uyan ey Türk halkı uyan…
Vatanına, bayrağına, cumhuriyetine,
iffetine sahip çık…
Yarın uyandığında iş işten geçmiş
olabilir…
Bu haykırışa kulak ver…
PROF.DR.RAMAZAN DEMİR
rdemir@akdeniz.edu.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder