“ISPARTA ULUSAL GÜÇ BİRLİĞİ “
3 MART “DEVRİM YASALARI”NIN 90. YILI
ORTAK BASIN AÇIKLAMASI
3.Mart 1924 günü
Türk Devriminin özünü oluşturan, Laik
Demokratik Atatürk Cumhuriyetinin temel yasaları TBMM’de kabul edildi. 429 sayılı yasa ile yüzyıllardan beri
süregelen ve Bağımsızlık Savaşı yıllarında Mustafa Kemal ve arkadaşları
hakkında ölüm fetvası veren Şeyhülislamlık
kurumuna son verilmiş, 430 sayılı yasa ile
“Eğitim ve Öğretim Birliği”
gerçekleştirilmiş, 431 sayılı yasa ile de “Halifelik
” kaldırılmıştır.
Bu yasalarla,
Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlarından birini,
emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşını, bir millileşme
ihtilali neticesi emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan
yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran yüce Türk ulusunun yeniden
emperyalizmin güdümüne girmemesinin, yeniden bağımsızlık
savaşı vermek zorunda kalmamasının,
bir daha emperyalizmin piyonlarının yeniden yönetme yetkisi ile iş başına gelmemesinin, güvencesi sağlanmıştı. Ama ne yazık ki ; Ülkemiz
Küresel Çetenin sınırsız egemenliğini sağlamak için, yobazlığın pençesinde
karanlığına sürüklenerek boğuldu. Kemalist Cumhuriyeti kötürümleştirmek için
bencillik, çıkarcılık, köle ruhu, teslimiyetçilik, işbirlikçilik, sömürücülük
yüceltildi. Kemalist Devrim, Kemalist aydınlanma, tam bağımsızlık, demokrasi,
özgürlük, toplumsal eşitlikçi halkçı-devrimci siyasal anlayış, ulusalcılık,
ulusal değerler, ulusal kültür her araç ve gereçle sürekli kötülenerek erozyona
uğratıldı. Kısaca Türkiye’ye deli gömleği giydirildi.
03.03.2008 günü saat: 13.00 sıralarında 3
Mart Devrim Yasalarının 84. yılı nedeniyle yaptığımız BASIN AÇIKLAMASINDA ;”Ne
oldukları, ne yapacakları, ne yaptıklarından belli olan Atlantik Denizindeki
" Velinimet"leri ne derse onu yapan, Cumhuriyetin laik, demokratik
kimliğini açıkça değiştirmeyi, yok etmeyi amaçlayan ılımlı İslamcı çete, "
Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok" "ben Laik
değilim" diyebilen el Kadının kefilleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız
Laik Çankaya’sını Mustafa Kemal'in makamını ele geçirmişlerdir! ...
"Devrim ile karşı devrim Çankaya'da karşı karşıyadır", "Meşru
olan devrimin Çankaya'sı AB-ABD GÜDÜMLÜ devşirmelerin işgali altındadır "
"Ülkemizi satılık vatan konumuna düşürenler Türkiye’yi Parçalama projesi BOP’
un eş başkanlığını yürütenler yargıda hesap vermektense Çankaya Köşkünün duvarları
arkasına saklanmışlardır" DEDİK. BURADA AKTARDIĞIMIZ SÖZLERİMİZ
NEDENİYLE DE 11 Ay 20 Gün Hapis Cezası İLE CEZALANDIRILDIK. O Günlerde Söylediklerimizin
Bu Gün Gerçekleşmiş Olması Ne Kadar Acı. Keşke Yanılmış Olsaydık.
Geldiğimiz bu günde artık Türk devriminin omurgası olan “3 MART
DEVRİM YASALARINI” korumak ve kollamaktan değil, yeniden inşasından söz
edebiliriz. Çünkü son 60 yılda ve özellikle AKP faşizmi döneminde Türk
Devriminin tüm dayanakları, varlığı ortadan kaldırılmış, kanla irfanla kurup
yücelttiğimiz Cumhuriyet Faşist bir diktatörlüğe dönüştürülmüştür. İşin acı
olan yanı bu dönüşüm topla tüfekle değil, parlamentonun çalıştığı, sözde demokrasi içinde yapılmıştır.
Faşizm her zaman
darbeyle gelmez, seçimle de gelir. Faşizmi ille gamalı haçla, darbeyle gelecek
diye bekleyenlere, AKP Faşizminin sandıktan çıkıp gelmesi ders olmuştur umarız.
Bu faşizm türünde
ortada tanklar, toplar, tüfekler, askerler dolaşmaz, görülmez. Onların yerini;
iktidar siyasetçileri ve her alandan sivil yandaşları almıştır.
Bu faşizm türünde;
seçimle başa gelen siyasal parti ya da kişi kendisine mutlak itaat edilmesini
ister ve yasaları, hukuku, demokrasiyi, özgürlükleri, sorumlulukları,
kuralları, hakları da buna göre düzenler. Onlar için önemli olan; demokrasinin
kendisi değil seçimden aldıkları oy miktarıdır, oranıdır, sayısıdır.
Gerici dinci
faşizmin TBMM içinde, Demokratik kurallarla engellenebileceği beklentisi, ”yasama”
çalışmalarına katılarak, ülkenin siyasi gerçekliğinin
değişeceğine/değiştirilebileceğine, faşizmin engellenebileceğine inanmak tam
anlamıyla siyasal körlük ve saflıktır. Bu anlayış, bir yandan dinci faşizmin
geniş halk yığınları gözünde meşruluğunu sağlarken, diğer yandan ayağa kalkması
gereken toplumsal muhalefetin afyonlanması, böylece etkisiz kılınması,
yatıştırılması işlevi görmektedir.
Faşizmin evrensel
gerçekliğinde ve özünde var olan bu tuzak mücadelenin, faşizmin kendi zeminine
çekilerek etkisizleştirilmesine ve var olan gelişmeleri daha başından bu
zeminde boğulmasına yol açmaktadır. Bu tehlikeye karşı özellikle Kemalist
örgütlenmelerin uyanıklığı yaşamsal önemdedir.
Eğer bu gün
Türkiye, işbirlikçi-İslamcı Faşizmin cenderesinde kıvranıyorsa, AKP halen
ensemizde boza pişiriyorsa, bu, AKP’ye, AKP diktatörlüğüne karşı olduğunu
söyleyip, emperyalizme karşı olduğunu söyleyemeyenlerin aymazlığı yüzündendir.
Emperyalizmin
mengenesi altında ezilen, emeği dışında pazarlayacağı başkaca bir seçeneği
olmayan milyonlar, böylesi yani emperyalizmle bağlantısı olmayan bir
faşizmle(tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir) karşı karşıya oldukları
“aldatmacası” ile kandırıldılar.
Böylece Kemalist
hareketin stratejik öncelikleri değiştirildi. Faşizme karşı savaşımın aynı
zamanda Emperyalizme karşı savaşım olduğu gerçeği ötelendi. Savaşımın ana
merkezi yalnızca laik-Anti laik/AKP baskısına kaydırıldı.
Demokrasi
oyununun bittiği yere geldik. Çünkü Devrimin de, Karşı
devrimin de yasaları vardır. Dünyada hiçbir karşı devrim varlığını demokrasi
ile sürdürmez/sürdüremez.
Faşizm,
demokrasinin tüm olanaklarını kullanarak güçlenir ve bir süre sonra onu yok
eder.
Faşizme karşı “Birleşik
Cumhuriyet Cephesini” örgütlemek yerine, “Faşizmin niteliği”
konusunda bitip tükenmez tartışmalarla zaman ve enerji harcamak, bir yandan
antifaşist cephe içinde yarılmalara, ayrışmalara neden olurken, diğer yanda
faşizmin güçlenmesi, gelişip serpilmesi dışında bir yarar da sağlamamaktadır.
Mustafa
Kemal Atatürk; “-Biz bu hakkımızı saklı tutmak, bağımsızlığımızı emin
bulundurmak için genel kurulumuzca, ulusal kurulumuzca bizi mahvetmek isteyen
emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı kavga vermeyi uygun
gören bir yolu izleyen insanlarız.”
“-Biz Batı
emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla
yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistlerin güçleri ve bilinen her aracı
ile Türk ulusunu emperyalizme araç yapmak istemelerine engel oluyoruz. Böylece
bütün insanlığa hizmet ettiğimiz kanısındayız”
Ulusun Emperyalizmde zarar gören tüm kesimlerinin
Kurtuluş savaşında olduğu gibi ortak eyleme, ortak, birleşik bir örgütlenmeye
giremeyişi, faşizmin iktidara tırmanmasını ve iktidarı ele geçirmesinin yolunu
açmıştır.
Her ne kadar Atatürkçü görünseler de, bugüne kadar bu düzenin
nimetlerinden faydalananlarla, Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalizmini,
halkçı-devrimci özünü daha 1940’larda unutanlarla, emperyalizmle uzlaşmayı
önerenlerle (AB’ci, NATO’cu) Mandacılarla antifaşist, antiemperyalist bir
mücadele verilebileceğini ve önderliği onlardan beklemek ham hayaldir.
Eğer önderlik
Atatürk Maskeli mandacılara bırakılırsa, mücadele Antifaşist, Kemalist cephenin
bölünmesi ve oldukça önemli bir kısmının Batıya bağlanması ile sonuçlanır ki bu
da teslimiyetin bir başka adı olur.
Faşizmi yaratan emperyalizm bataklığı kurutulmadan
ulusal bağımsızlığın ve özgürlüğün elde edilemeyeceğini gerçeğini her koşulda
ve her ortamda, bıkmadan, usanmadan halka anlatmak, örgütlemek biricik kurtuluş
yoludur. İşte Bu nedenle ile Antiemperyalist, halkçı, devrimci bir düşün
sistemi olan Kemalizm’i özümsemiş donanımlı kadrolara gereksinimimiz var.
Emperyalizmin ve
kapitalizmin Türk ulusuna giydirdiği deli gömleğini yırtıp atmak için,
toplumsal kurtuluş için antiemperyalist, halkçı-devrimci, bir örgütlenmeye yani “Birleşik Cumhuriyet
Cephesine” yaşamsal gereksinim vardır. Bu örgütlenmeyi ancak Kemalist
Devrimi özümsemiş kadrolar gerçekleştirebilir.
Gerici Faşist diktatörlüğün, yıkılmayacağı/yıkılamayacağı, propagandası
ile faşizme karşı direnişe geçecek kitleleri engellemeye çalışan, “bu halktan bir şey olmaz, bir şey çıkmaz” diyerek,
köşesine çekilip faşist düzenin kuruluşunu izleyen ve bu sistemle uyumlu
yaşayabilmenin yollarını arayan Atatürk maskeli kişilerin son tahlilde faşizmin
gelişip serpilmesine hizmet ettikleri asla akıldan çıkarılmamalıdır. “Bir
adam ki memleketin kurtulamayacağı kanaatinde bulunur; bu, adam değildir.” (Mustafa
Kemal-1908)
Zaman ağlama,
sızlanma, teslimiyet değil, küllerinden
yeniden doğma, yeniden Mustafa Kemal olma zamanıdır. Türk ulusu “Ulusal
Kurtuluş Savaşı” ile emperyalizmin zincirlerini kırarak nasıl bağımsızlığını
kazandıysa, bugün de aynı bilinç ve kararlılıkla zincirlerini kıracak,
kuşatmayı yaracaktır. Bundan kimse kuşkusu duymasın.
Çünkü “Devrimin
kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki
cereyanı boğmadıkça, başladığımız yenilikçi devrim bir an bile durmayacaktır.
Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır.” (Mustafa Kemal
Atatürk)03.03.2014
1. Demokratik Sol Parti Isparta İl
Örgütü
2. İşçi Partisi Isparta İl Örgütü
3. Eğitim- İş Isparta Şubesi
4. Alevi Kltr. Dern. Isparta
Şubesi
5. Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği
Isparta Şubesi
6. Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şubesi
7. Türkiye Gençlik Birliği Isparta Şubesi
8. Y.Kuşak Köy Enst. Dern. Isparta
Şubesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder