Cumhuriyet sonrası yapılan devrimlerin
yerleşmesiyle ilgili sorunlar yaşanmıyor değildi. Mustafa Kemal'in de
Harbiye'den öğretmenliğini yapan Esat Mehmet, Milli Eğitim Bakanlığı sırasında
1931 yılında, kız öğrencilerin kısa çoraplarının, yine kısa eteklerinin tepki
çektiğini ifade etmiştir. Reşit Galip ise; “yanlış
düşünüyorsunuz, bu geriliktir, kadınlara verilen haklardandır, devrimler
devrimci anlayışla yapılır ve yürütülür” diyerek, açıkça tavır
koymuştur. Mustafa Kemal ise, Reşit Galip'in bu katı tavrını eleştirince, Reşit
Galip; “devrimleri
korumak için sizden izin istemiyorum”
diyerek, o güne kadar Mustafa Kemal'e en sert yanıtı veren kişi
olmuştur.
***
TBMM tarafından 1921 yılında ilk ulusal bayram
olarak ilan edilen 23 Nisan günü, 1923 yılında ulusal egemenlik bayramı adıyla
kutlanmaya başlanmıştır. 1927 yılında ise Çocuk Esirgeme Kurumu, 23 Nisan'ı
Çocuk Bayram'ı ilan etmiştir. Çocuk Bayramı niteliğiyle devlet töreni ise ilk
kez 1933 yılında yapılmış ve daha sonra da devam etmiştir. Çocuk Bayramı
niteliği ile kutlamalar resmiyet kazanmadan sürmüştür. 23 Nisan'ın bu iki
özelliği ile birlikte resmen bayram yapılması ise, 12 Eylül ki bir yasa
değişikliği ile olmuştur.
Konuya dönersek Reşit Galip aynı duruşla
çalışmalarını sürdürünce, süreçte 1932 yılında 38 yaşında Milli Eğitim Bakanı
yapılmıştır! Reşit Galip, 1933 yılı 23 Nisan günü öğrencilerle bayramlaşmış,
onlara bir and söylemiş, Çankaya Köşkü'ne gittiğinde de "Türküm,
doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu,
budunumu, özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım
Türk varlığına armağan olsun." sözlerini içeren andı,
Mustafa Kemal'e sunmuştur.
1933 yılı Mayıs ayında Milli Eğitim Bakanlığı,
Mustafa Kemal'in beğendiği andın, ilköğretim okullarında her sabah öğrencilere
okutulması yolunda bir genelge yayınlamıştır.
1972 yılında and içeriğinde değişiklik
yapılmış, "budunumu" sözcüğü "milletimi" olarak
değiştirilmiş, son cümle olarak ise "Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu
Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan
yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene." ifadesi
eklenmiştir.
1997 yılında and içeriğinde yine değişikliğe
gidilmiş, "yasam" sözcüğü "ilkem" olarak,
"varlığım" sözcüğü ile başlayan bölüm ve sonrası
ise "Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan
yürüyeceğime ant içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. Ne Mutlu
Türküm Diyene!” olarak değiştirilmiştir.
08 Ekim 2013 tarihli resmi gazetede yayınlanan
yönetmelik değişikliğiyle, 2003 tarihli İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin
12’nci maddesi kaldırılmakla, tam 80 yıl süren and uygulamasına son
verilmiştir. Gerekçe, ırkçılık olmuşsa da, gerekçeye hak verilebilmesi için, bu
eğitim ve and uygulamasının, uygulandığı 80 yıllık süreç de gözetildiğinde,
ırkçı bir model yaratması gerekirken, böyle bir tablonun gerçekleşmediği de
açık seçik ortadadır.
Danıştay
8’inci Dairesi, 2009/6614 Esas, 18 Şubat 2011 tarih ve 982 sayılı kararıyla,
and ve anddaki kavramların, ulusal eğitimin temel amaçlarına ve Anayasa'ya
uygun olduğunu, ırkçılık içermediğini ifade etmişse de, yine de andın
kaldırılması yoluna gidilmiştir.
Atatürk döneminde andın içeriğinde Atatürk'ün
adı geçmezken, O'nun ilke ve değerlerinin gelişmesini sağlamak yerine, O'nu
sömürenler içerik değişikliğiyle kolaycılığa kaçıp, içerikte adına yer
vermişler, bununla O'na ve anda saldırılara da ayrıca zemin yaratmışlardır.
Değişmez nitelik taşımayan and içeriğinde, süreçte
birkaç kez değişiklik yapılmıştır. Hipokrat yemininin bile sonradan değiştiğini
düşündüğümüzde, andın yazıldığı dönem yaşanmayan demokrasi ve sonradan gelişen
insan hakları gözetilerek, ulusal eğitimin temel amaçlarına uygun içerik
değişikliğine gidilebilecekken, nedense bundan uzak durulmuştur. Amacın dışına
çıkılarak, andı dogmatik bir metin gibi görüp içeriğine dokunmamak da,
eleştirileri hep gündemde tutmuş, sonuçta içeriğini ya Atatürk'e saldıranlar ya
da sömürenler, değiştirmiş veya kaldırmıştır. Bugünkü tablo böyle ortaya
çıkmış, kimse Atatürk'ü anlayarak, çağdaş eğitim değerlerine uygun, güncel bir
içeriği her zaman var etme arayışına yönelmemiştir. Her zaman olduğu gibi konu
ve içerik değişikliği, uzmanların, pedagogların tartışmasına açılmayıp,
kolaycılığa yönelinmiştir.
And içeriğinde geçen Türk sözcüğü, bir ulus devlette ırk olarak
algılanamayacakken, hep bu algının üzerinde durulmuş, bu algıyı ortadan
kaldıracak ve ulus bilincini geliştirecekken atılmayan adımlar, yine bu algıyı
yaratan adım ve saldırılar, andın kaldırılmasında fırsatçılık olarak
kullanılmıştır. Bu dayatmalar ve uygulamalar karşısında and kaldırılmakla da,
Türk adının kökenlerle ilgilenmeyen bir Ulus adı olduğu, ırk algısı
yaratmadığı, birliğin adı olduğu söylemleri zayıflatılmış, ırk adına
özgülendiği tartışmalarına ortam yaratılmıştır.
YENİ AND
Öte yandan ulusal eğitimin temel amacına uygun
hareket edilmeyip and tamamen kaldırılırken, yerine yeni aynı amaca uygun bir
and da konulmamıştır. Ancak her şeyi kağıt üzerinde aramaya ve kağıt
üzerindekilerle yetinme yanlışlığına da düşülmemelidir. Tabloya baktığımızda
mevzuat ve uygulama karşısında, yaşanan fiili bir and vardır. Üstelik bu konuda
kimse de ağzını açamamaktadır!
Nedir o and! 12 Eylül öncesi din bilgisi
dersi seçmeli iken, 12 Eylül sonrasında din kültürü ve ahlak öğretimi dersleri
birleştirilmiş; bu yolla ahlak, dinin tekeline sokulmuş ve bu ders, zorunlu
ders haline getirilmiş, dersin içeriği de fiilen sadece bir dine ve bir mezhebe
özgülenmiş, bu uygulama pekiştirilerek sürdürülmüştür.
Bu yetmezmiş gibi yakın zamanda ilköğretim
okulları 5’inci sınıfından başlamak üzere, Kuranı Kerim, Hazreti Muhammed'in
Hayatı, Temel Dini Bilgiler dersleri seçmeli dersler arasına eklenmiş, seçmeli
ders listelerinde alfabetik dizin de yapılmayarak, bu derslere listenin en
başında yer verilmiştir. Artık bu derslerin hepsinin fiilen zorunlu ders
haline geldiği, öğrencilerin büyük çoğunluğunun uygulama itibarıyla bu dersleri
aldığı, tüm okulların fiilen imam hatipleştiğinin ortaya çıkması için de,
sadece istatistiklerin açıklanması yeterlidir.
O halde, andı kağıt üzerinde aramaya gerek yok
artık... Önemli olan güdülen amaç ve o amacın elde edilmesi... İşte ulus
devleti hedef alanlar, bu yöntemlerle yeni andı yaratıp uygulamaktalar ve kimse
de ağzını açamamaktadır... Yeni and da, artık ulus kimliğinin pekiştirilmesini
değil; yine bu kimlik içindeki farklılıkların tam bir eşitliğinin işlenmesini
değil, yalnızca ümmiliği esas almaktadır...
25.4.1997 tarihli Milliyet Gazetesinde Azer
Bortaçina, o dönemdeki Refah Partisi ve uygulamalarını esas alarak yaptığı bir
analizde, seçim yasalarında bir değişiklik yapılmayıp, eğitimin o anlayışla
sürdürülmesi durumunda 2005 yılında bir İslami partinin % 62 oy alacağını
ortaya koymuştur. Süreçte Refah Partisi'nin kapatıldığını, o tablodaki analize
etken konularda hiç bir şey yapılmadığını ve yaşanan kesintiler gözetildiğinde,
o oran % 62 değil, % 52 olmuştur. Buna rağmen iktidar partisi her türlü sömürü
de yaratıp boş durmayarak, uygulamalarını giderek artırmaktadır.
***
Sonuç olarak, yeni andın söylenen değil yaşanan
bir and olduğunu artık görelim ve görmekle de kalmayıp gereğini, güne uygun
Reşit Galipleri de yetiştirerek, hukuk ve demokrasi içinde yapalım.
Ömer Faruk Eminağaoğlu
Odatv.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder