“Ben Atatürkçüyüm” Diyebilmek İçin!...
1) “Ben Atatürkçüyüm”
diyen biri, aşağıda sıraladığım kavramları çok iyi bilmeli,
başkalarına da rahatlıkla anlatabilmeli, somut örnekler vererek
öğretebilmelidir. Eğer bu kavramları gereğince bilmiyorsa, bir dakika
gecikmeden öğrenmeye başlamalıdır. “Yoksa “ben Atatürkçüyüm” sözü,
temelsiz, boş bir iddiadan ibaret kalır.
İşte Atatürkçü düşüncenin, kesinlikle bilinmesi gereken temel kavramları:
-Bilimin
yol göstericiliği (gerçekçilik), -Sosyal ahlak (millet ve insanlık
sevgisi), -Millî Egemenlik (İçe karşı), -Tam Bağımsızlık (Dışa karşı),
-Cumhuriyetçilik (Yönetim, rejim), -Laiklik (özgürlük), -Milliyetçilik
(Ulusalcılık), -Halkçılık (halkla hemdert olmak), -Devletçilik
(Ekonomide), -Devrimcilik (Zamana uyum, değişim)
2) Atatürk aramızdan ayrılalı 75 yıl oldu. Bu süre içinde güçlenen ise Atatürkçülük değil, Atatürk karşıtlığı oldu, neden acaba?
Çünkü
Atatürk’ün duygu ve düşünce dünyası, bütün derinliği ve genişliğiyle
hiçbir zaman bilinmedi, anlatılmadı; anlaşılmadı, uygulanmadı,
öğretilmedi. Atatürk’ten sonra gelen yöneticilerin görüş ve eylemleri
Atatürkçülük sanıldı. Hem böyle bir aldanış, hem de insanı kahreden
–günümüze kadar gelen- çok tehlikeli bir bilgisizlik var hepimizde. Ve
trajik olan da Atatürk öğretisini bildiğimizi sanmamız! Hayır,
bilmiyoruz; bu korkunç eksikliğimizi kabul etmeli, bugünden tezi yok,
her türlü özveriyi göstererek telafi etmeye koyulmalıyız. Gerçek bir
Atatürkçünün ilk görevi budur. Kuru övgülerle, geçmişi tekrarlayıp
durmakla, birbirimize hep aynı şeyleri anlatıp tekrarlamakla hiçbir yere
varamayız.
Önce
bilgili olmalıyız, önce bilinçli olmalıyız. Atatürkçü olmak da bir heves
işidir, yetişme ister, uzun çabalar gerektirir. Onu öğrenme süreci de
–bir benzetme ile anlatmam gerekirse- çıraklık gerektirir, kalfalık ve
en sonra ustalık gerektirir. “Ben Atatürkçüyüm” demekle, Atatürkçü
olunmaz.
Eğer bu
uzun yolun gerektirdiği meşakkatlere katlanırsak, bir zaman sonra
önünüzde bambaşka bir dünyanın, insana huzur veren yepyeni bir dünyanın
açıldığını görürüz. Bir insana görevini yerine getirmek kadar, faydalı
ve semereli bir iş yapmak kadar mutluluk veren başka bir şey var mıdır?
Hele, hele bir Atatürkçü için?...
Başkalarının Fikriyle Hareket
1)
Türkiye’nin temel sorunlarından biri de “başkalarının fikriyle hareket
etmek” alışkanlığıdır. Oysa Atatürk bize başkalarının aklı ile, nasihatı
ile bir yere varılamayacağını öğütlememiş midir?
Bu davranış, iki yoldan kendini gösterir: “Zor”la veya “kendi isteğimiz”le...
Tarihimizdeki
en çarpıcı örneği, Tanzimat döneminde gerçekleşmiştir. İngiltere kendi
ideolojisi olan “Liberalizm”i zorla kabul ettirmiştir Osmanlı
yöneticilerine. Arkasından “altı ekonomik silahlı sömürü mekanizması”nı
uygulatmıştır. Sonuç, devletin çözülmesi olmuştur; tabiî Avrupa’nın
hizmetinde, onun çıkarlarına hizmet etmek üzere…
Kendi fikrimizi ilk ifade eden, bunu tek kurtuluş yolu olarak gösteren ise Atatürk’tür.
Atatürk ideolojisi bizimdir, başkalarının değildir, bize özgüdür.
2)
İnsanın temel eğilimlerinden biri gerçeği aramak, yaşamını o gerçekler
üzerine kurmaktır. İşte bu gerçek arayışında insan başkalarının görüş ve
buluşlarından da faydalanır. Burada iki durum söz konusudur:
-Başkalarından aldığı şey gerçektir, doğrudur, bu takdirde sorun yoktur. Bu alış faydalıdır.
-Başkalarından aldığı şey gerçek (doğru) değildir, gerçek kılığına sokulmuş yalandır. Bu alış zararlıdır.
Söz
konusu durum bir birey için olduğu kadar, bir toplum, bir millet için de
geçerlidir. Konuyu millet örneğinde irdeleyelim. Birinci alış
tartışılmaz. İkinci alışta ise, genellikle milletin kendi içindeki
çıkarcı bir kesim başı çeker. Bunlara “işbirlikçiler”, Atatürk’ün
tanımıyla “iç bedhahlar” denir. Türkiye bu büyük hataya ilk kez Tanzimat
döneminde düşmüştür. Batı’nın kendine özgü olan ideolojisini,
liberalizmi gerçek kaygısına düşmeden olduğu gibi almıştır.
Atatürk
işte bu tutuma karşı çıkmış, hayatı boyunca önlemeye çalışmıştır. Ne
var ki İsmet Paşa hükümetleri ile yanlış yola yeniden dönülmeye
başlamıştır. Özellikle 1980 sonrasında süreç tam bir teslimiyete
dönüşmüştür. Oysa Liberal sistem tamamen Batı lehine çalışıyor, çünkü bu
sistem Batı’nın ihtiyaç ve hedeflerinden doğdu, onlarla uyumlu… Türkiye
ise kaybediyor, çünkü aslında kendine yabancı olan, temel sorunlarına
çözüm getirmeyen bir ideolojiye göre hareket ediyor.
O zaman
yapılacak tek şey vardır: Başkasının aklını terk ederek, kendi aklına
dönmek, yani Atatürk Öğretisi’ne dönmek... Atatürkçülük gerçekçidir,
bizim için oluşturulmuştur, bize özgüdür; bizi iyiye, doğru ve güzele
ancak o götürür. Bizim olduğu için de birleştiricidir.
Çirkin
Batı, yaptığı her müdahale ile bizi temel eğilimden, kendi
gerçeklerimizden uzaklaştırdı, uzaklaştırıyor. Bizim, kendi lehimize
olarak yaşamamızı, düşünüp davranmamızı, iş yapmamızı engelliyor.
Biz
Türkler uzun çağlar boyunca, kendi gerçeklerimizden hareketle kendi
lehimize çalışan bir öğreti kuramadık, geliştiremedik, ta ki Atatürk’e
kadar! Kendi gerçeklerimizden doğan bir öğretiden yoksunluğumuz, iç ve
dış bedhahlar için fırsat oldu, onların işini kolaylaştırdı.
Atatürk
bize özgü, bizim ihtiyaç ve hedeflerimizden kaynaklanan öğretiyi kurdu,
10 ilke olarak… Şu sözünde o öğretiye işaret eder: Benim manevi
mirasım akıl ve bilimdir. Benim yaptıklarım ortadadır. Bu temel eksen
üzerinde, akıl ve bilimi rehber edinenler manevi mirasçılarım olur.
Biz Türkler bu ilkeler (Bilimcilik,
Sosyal Ahlak, Devrimcilik, Laiklik, Milli Egemenlik, Tam Bağımsızlık,
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik) üzerinde
çalışır, kafa yorar, iş yapar ve onlar çerçevesinde düzenimizi kurarsak,
ancak o zaman iç ve dış bedhahların sömürüsünden kurtulabiliriz.
Atatürkçülük
dünyanın belki de en sağlam, en “yaşağan” ideolojisidir. Çünkü
gerçekçidir, devrimcidir, değişimcidir. Onun bu özelliği hiçbir
ideolojide yoktur.
|
---|
6 Ekim 2013 Pazar
NEDEN VE NASIL ATATÜRKÇÜ OLMALIYIZ?
http://cihandura.com/ataturk-yazilari/266-neden-ve-nasil-atatuerkcue-olmaliyiz.html
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder