22 Temmuz 2018 Pazar

‘Acilen Atatürk’ün yolunda bağımsızlığı yaratmalıyız yoksa hepimizi öldürecekler’


'Saklı Seçilmişler' kitabını, başımıza nelerin geldiğini öğrenmemiz için yazdığını söyleyen usta kalem Soner Yalçın, başlıktaki uyarıyı yaptı ve ekledi: Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı tek cephede vermedi. Acilen Atatürk’ün yolunda, ulusal tarım ve sağlık politikasına ihtiyaç var.
RÖPORTAJ: Nil SOYSAL
Soner Yalçın diyor ki; “Bir film düşün. İlk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın. Dehşete kapılırsın. Film biter. Etkisinden kurtulamazsın. Korkarsın. Bu kitabın yazım sürecinde ben bunları yaşadım.” İşte bu sözlerin altına imzamı atarım!…
DOĞU'DA TARIMSAL İŞLETMELER KAPATILDI
– Kitabın sayfalarını çevirdikçe, ABD ve AB'nin Türkiye pazarını kendi endüstriyel tarımsal ürünlerine açmak için neler yaptıklarına şaşırıp kalıyoruz. Bunlar niye gündeme getirilmedi?
Çünkü köylüyü düşmanlaştırdılar; bütçe üzerindeki yük gösterdiler. Köylünün sahibi kalmadı. Üretici yıkıma sürüklendi. Sosyal demokrat partiler bile küresel baronların neoliberal finans ekonomisini savunur oldu. Köylü yalnızlaştırıldı. Siyaset Ankara demeçlerine-laf sokmalara sıkıştırıldı. Örneğin, köyden kente göç olgusu salt terörle ilişkilendirildi; tarımın çökertilmesi hiç gündeme getirilmedi. Oysa köylü zarar ettirilerek toprağından koparıldı, hayvancılıktan uzaklaştırıldı. Bakın, ABD-AB teröre salt silah-kamuoyu-medya desteği vermedi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki tarımsal kamu işletmeleri kapattırıldı; hayvancılık, dünya değerlisi tütün gibi tarım ürünleri bitirildi. Örneğin, Güneydoğu'da 66 bin 123 aile tütün üretimini bırakmak zorunda kaldı.
TOHUMU BİLE İTHAL EDİYORUZ
– Bugünlerde ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray maceralarını anlatan “Fire and Fury” kitabı çok popüler. Siz de Beyaz Saray ile gıda baronlarının ilişkisini anlatıyorsunuz…
Daha düne kadar dünyada en rezil küresel tarım şirketi Monsanto idi. Monsanto'nun maddi olarak desteklediği Tommy Thompson,  2001-2005 yıllarında oğul Bush'un Sağlık Bakanı oldu. Diğerleri farklı mı: Obama'nın FDA Gıda Güvenliği Dairesi Başdanışmanı olarak atadığı Michael R. Taylor, Monsanto'nun ikinci adamıydı! İlk icraatı ne oldu dersin: Süt ürünleri etiketlerinde (süt ineklerinin verimini artırmak için kullanılan kansorejen ürün) “rBGH içerir” gibi bilgi bulunmasını yasaklamak! Obama, Monsanto gibi kimyasal zehir üreten şirketlerin desteklediği Tom Vilsack'ı Tarım Bakanı yaptı!
– Ya tohumlar, hibrit tohumlar…
Aklıma gelenleri söyleyeyim, çünkü liste uzun: Şili'den, Çin'den, Tayvan'dan fasulye tohumu alıyoruz! Tanzanya'dan barbunya ve hıyar tohumu, Peru'dan, Pakistan'dan patlıcan tohumu, Hırvatistan'dan arpa, yulaf tohumu Zimbabve'den bezelye tohumu, Sudan'dan ve Yunanistan'dan bile mısır tohumu alıyoruz. İsrail'den; biber, turp, marul, soğan, domates, kabak, ayçiçeği, buğday, kavun, karpuz, çiçek tohumları alıyoruz… Sadece ABD'den aldığımız tohumlar kitapta bir sayfa tuttu! Tohum çok önemli ama insanlarımız bunun farkında değil. Rockefeller danışmanı H.Kissinger'ın yanında çalışan Paul Bremer, Irak Geçici Koalisyon Güçleri'nin başına getirildi. İlk yaptığı Irak'ın tarımına el atmak oldu. Iraklı köylülerin elindeki son doğal tohumları denetimlerindeki Norveç'teki “Svalbard Tohum Deposu”na taşıdı! Irak, tohumlarını “Ebu Gureyb Tohum Deposu”nda saklıyordu. İşgalden önce Irak Tarım Bakanlığı, bu tohumların bir bölümünün yedeklenmesi için Suriye Halep'teki, “Tarım Araştırmaları Merkezi”ne gönderdi. Suriye iç savaşı çıkınca Halep'teki değerli tohumlara ne oldu?  Norveç'teki “Felaket Ambarı'nın ilk tohumları oldu? Ne tesadüf!

KÖYLÜ TOPRAĞINDAN KOPARILDI, HAYVANCILIKTAN UZAKLAŞTIRILDI
Soner Yalçın, “Saklı Seçilmişler” adlı son kitabında Türk tarımının içinde bulunduğu duruma da dikkat çekti ve şu tespiti yaptı: “Köylü zarar ettirilerek toprağından koparıldı, hayvancılıktan uzaklaştırıldı. Köylü yalnız kaldı.”
KURTULUŞ İÇİN İLK ADIM ÖĞRENMEKTİR…
– O kadar çarpıcı olaylar anlatıyorsunuz ki şu net olarak görülüyor: Kimyasal gıdalar sonucu genetiği darmadağın edilen insan bir felakete sürükleniyor. Küresel şirketleri elinde tutan “dünya efendilerinin” bunu salt para kazanmak için yapmadığını ispatlıyorsunuz. E biz ne yapacağız bu durumda? Nasıl kurtulacağız?
Konunun politik atağını bilmek zorundayız. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı bir dönem Türkiye'de çok aktifti. “Kemalizm'i bırakın… Ilımlı İslam'a sarılın… Kürdistan açılımı yapın” diyen sivil toplum kuruluşu! Bakın konu nereden nerelere geliyor. Sorunuza gelirsem, biz ne mi yapacağız? İlk adım, öğrenmek. “Saklı Seçilmişler” bu amaçla yazıldı. Sonra bu politikalara cesurca karşı çıkacak, Türk tarımını global hegemonyadan kurtaracak bir iktidar inşa edeceğiz. Bakın; ABD'li Tugamiral  Mark Lambert Bristol Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilişki kurmak için Ankara Milli Hükümeti'ne bir isim önerdi. Dedi ki; “Ticari destek almak için Rockefeller size yardımcı olabilir!” Ankara Hükümeti, Rockefeller'ı iyi tanıyordu; 1905 yılından itibaren Osmanlı topraklarında petrol arıyordu. 24 Nisan 1923 tarihinde şu cevabı verdiler: “Rockefeller'ın memleketimize daveti uygun görülmemiştir!” Türkiye, Kurtuluş Savaşı'nı sadece tek cephede vermedi. Menderes, Özal ve Erdoğan'dan Atatürk'ün farkı budur. Acilen ulusal tarım politikasına ihtiyaç var. Acilen ulusal sağlık politikasına ihtiyaç var. Acilen Atatürk'ün gösterdiği yolda ulusal tam bağımsızlığı yeniden yaratmaya ihtiyaç var. Yoksa hepimizi öldürecekler!
BİZİM TÜTÜNÜMÜZ TAM 30 YILDIR BU TOPRAKLARDA YETİM
– Bir de tütün meselesi var. Tütün üretimini yok etmek için iç ve dış odakların elbirliği ile neler yaptıklarını da kitabınızdan öğreniyoruz. İktidarların TEKEL'i kaldırıp, ABD'yi nasıl tekel yaptıklarını rakamlarla yazmışsınız!

İthal tütünün önü sonuna kadar nasıl açıldı yıl yıl rakamlarla yazdım. Bizim tütün ise 30 yıldır bu topraklarda yetim. Tütün üretici sayısı, 2002'de 405 bin 882 iken, 2015'de yüzde 86 azalarak 56 bine geriledi! Hâlâ Adıyaman'daki bir avuç tütün üreticisiyle uğraşıyor AKP! Tütünün hangi boyutunu anlatayım: Bugün sigara tüketicisi düne göre en sağlıksız sigara kağıdını içiyor. Yabancılar ucuz sigara satmak için buna mecburlar. Türkiye büyük bir sigara pazarı, kaybetmek istemiyorlar. Sigaranın içine bırakmayı zorlaştıracak kimyasallar koyuyorlar!
GDO'LU TÜTÜN İÇİRİYORLAR
Dünya Sigara Sağlığı İle Savaşanlar Örgütü Başkanı İngiliz  David  Simpson gerçeği yüzümüze vuruyor: “Biliniz ki, ABD'de ve İngiltere'de sigara içenlerin sayısı azalıyorsa, Türkiye'de içenlerin sayısı mutlaka artacaktır.” Bu kadar net. Sadece kimyasal maddeler de değil.1983'de antibiyotiğe dayanıklı ilk genetiği değiştirilmiş GDO'lu tütün elde edildi. 1985'de virüs, bakteri ve böceklere dayanıklı genetiği değiştirilmiş tütünün tarla denemeleri başladı. 1990'da ABD'de herbisite/otlara dayanıklı genetiği değiştirilmiş tütünün üretimine izin verildi. Sigara artık sağlığa bin kez zararlı. Bir de mentollü sigaralar var. Mentolün serinletici ve ağrı kesici yönleri sigarayı daha hafif ve tiryakiler için çekici hale getiriyor! Bunlar normal sigaralara göre daha zararlı. Bu sebeple AB ülkelerinde yasak. Ancak sigara düşmanı Erdoğan'ın gücü yetmedi; 2020'ye kadar satışı serbest bırakıldı!
– Sigaradaki katkı maddelerinin sayısını 120 olarak yazmışsınız. Siz içiyor musunuz sigara?
(Gülüyor) Hayır. Tiryaki olmadım.


ANAVATANI ANADOLU OLAN MERCİMEĞİ DE YOK ETTİLER
– Geldik “Çikita Muz” serüvenine…
Rockefeller'ın Latin Amerika'yı gırtlağından nasıl ele geçirdiğini bu örneklerle yazıyorum. “Muz Cumhuriyeti” isminin sebebi Rockefeller. Hatırlarsınız: Turgut Özal'ın Türk tarımını gıda emperyalizminin emrine açma projesinin simgesi idi “Çikita Muz!” O yıl, yani 1984 yılında ABD'li “United Fruit Company” adını, “Chiquita Brands International” olarak değiştirdi. “Çikita” adı buradan geliyor.
– Beni mercimek şaşırttı!
Kimi şaşırtmaz! Anavatanı Anadolu olan mercimeğimizi yok ettiler. 1990'da 846 bin ton mercimek üretimi ile dünya ihracatının yüzde 47'sini karşılayarak ilk sırada yer alan Türkiye, bugün ithal mercimek alıyor! Kanada, 1970'lerde Türkiye'den götürdüğü kırmızı mercimeğin genleriyle oynayarak dünyanın en büyük ihracatçısı oldu. Yılda 300 bin ton mercimeğin önemli miktarını Kanada'dan alıyoruz!
TARIMSAL ÜRETİM ALANLARI DARALTILDI
Özal politikalarına rağmen 1990'da 2 milyon 13 bin tonu aşkın bakliyat üretimi gerçekleştirdik. 2015'te üretim 1 milyon 79 bin tona düştü. Bugün 1 milyon tonun altına düştük. Son 25 yılda dünyada baklagiller ekim alanı 61 milyon hektardan 82 milyon hektara; baklagiller üretimi 40 milyon tondan 70 milyon tona çıktı. Türkiye'de ise baklagillerin ekildiği alanlarda yüzde 66, üretim miktarında ise yüzde 47 gerileme yaşandı. Türkiye,1980 yılında 7 bin 600 ton kuru fasulye, 88 bin 500 ton nohut ve 102 bin ton mercimek ihraç edip, bu üç üründe bir gram ithalat yapmadı.1990'da 860 bin ton nohut üretimiyle dünya ihracatının yüzde 62'sini karşılayarak ilk sırada yer alan Türkiye, bugün 50 bin nohut ithal ediyor! Dış alım artsın diye gümrükleri sıfırlanıyor! Keza 50 bin ton kuru fasulye ithal ediyor. AKP'nin hediyesi: Ekim alanları yeşil mercimekte yüzde 94, kırmızı mercimekte yüzde 67, nohutta yüzde 60, kuru fasulyede yüzde 47 daraldı. Bugün, kuru fasulyeyi, nohutu, bezelyeyi, mısırı, pamuğu mercimeği ABD'den alıyoruz. Bunun adı “teslimiyettir.” Bize neler yedirdikleri ayrı konu. GDO'lu soya cenneti ABD, yılda 2.3 milyon ton soya ithal ediyor ve her yiyeceğe koyuyor. -BİTTİ-


https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/acilen-ataturkun-yolunda-bagimsizligi-yaratmaliyiz-yoksa-hepimizi-oldurecekler-2178494/


10 Temmuz 2018 Salı

Merak edilen bakan Ziya Selçuk hakkında bilmedikleriniz


Mahiye MORGÜL yazdı:

Eski Talim Terbiye başkanı yeni bakan Ziya Selçuk'la ilgili internette eksik -yanlış bilgiler dolaşıyor. Haber kanallarına çıkanlar ise onun icraatlarından haberleri yok.
"Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz" demek lazım ve 2003-2006 arasında neler yaptı bakmak lazım. Belgeler bende var.
Hüseyin Çelik bakan, Selçuk’un bacanağı Servet Özdemir İlköğretim Genel Müdürü, Amerikan SPAN eğitim danışmanlık şirketi Ankara'da YÖK Dünya Bankası Dairesinde, Eğitim fakülteleri ise yeni Çoklu Zekacılar yetiştirme peşindeydi ve bunun başını da Talim Terbiye başkanı Ziya Selçuk çekiyordu. Gazi eğitim Fakültesinde henüz profesörlüğü gelmemişken kapısındaki tabelaya Prof. eklemesiyle tanınmıştı. Ben de o dönem onun fakültesinde ve yöneticisi olduğu Vakıf İlköğretim Okulunda Drama Dersi ve Seminerleri verdim, oradan tanışırız. Çoklu Zekâcı ya da Gardnerci olmasıyla ünlüdür. Şimdi reddediyor, nedeni çok basit; kullan at ekonomisi uyguluyor, Çoklu zekâyı kullandı eskitti yeni model eğitim evde okuma yazma 9 mizaç stili, ev okulu /tablette öğrenme, onu savunuyor şimdi. Sonra neye geçecek sormuyorum. Ancak Evde İlmihal kitabının yazarı olan mevcut Talim Terbiye Başkanı Alpaslan Durmuş ile tam uyum içinde çalışacağından eminim.
Muhabir arkadaşların onun hakkında soru sormakta zorlanmaması için geçmişte yaptıklarıyla ilgili biraz belge sunacağım.

Ziya Selçuk 2003-2006 arasında Talim Terbiye'nin başına getirildiğinde SPAN Amerikan Eğitim Danışmanlık şirketiyle birlikte çalışıyordu. SPAN Amerikan Eğitim Danışmanları kendisine (Talim Terbiyedeki muhatabına/ Ziya Selçuk'a) teşekkür yazdı. mahiye.com sitemde Belgeler başlığı altında, 47 sayfalık "12 Yıllık Temel Eğitime Geçiş SPAN Programı" başlıklı belgenin son sayfasında bu teşekkürü okuyacaksınız.

Bkz:http://mahiye.com/…/2017/12/12yilliktemelegitimgecisprogram…

Hüseyin Çelik ile çalıştığını unutmayalım. Hüseyin Çelik'e 25.4.2005 tarihinde Emin Şirin tarafından mecliste bu şirket soruldu.
Önerge metnini yukarıdaki adreste SPAN kitapçığının en sonunda görebilirsiniz.
......
Talim Terbiye Kurulu başkanıyken 23-27 Haziran 2004 tarihleri arasında Ziya Selçuk'un TRT 4 televizyonu aracılığıyla öğretmenlere hitaben verdiği seminer mutlaka her vatandaş tarafından bilinmeli, tekrar tekrar okunmalı:
http://mahiye.com/…/…/milliegitimdemperyalistkusatma2006.pdf
Sh.15

"Piyasaya Göre Eğitim Modeline Geçiyoruz"
“Artık eğitimi piyasa belirleyecek. Bırakınız yapsınlar dönemi bitti. Eğitim toplumun ihtiyacına göre değil piyasanın ihtiyacına göre düzenlenecek. Piyasaya göre eğitim modeline geçiyoruz.”

Tüm derslerde müfredatı hafifletiyoruz. Bu kadar çok bilgi batıda üniversitelerde veriliyor. Bilgisayar ve İngilizce ağırlıklı olacak.” “Tüm dünyada müfredat ve eğitim yeniden düzenlenirken Türkiye bunun dışında kalmamalı. Şimdiye kadar dünyada yapılmış olan eğitim reformlarını ıskaladık, bu kez başaracağız.”

“Büyük bir projenin küçük bir parçasıdır bu anlattığımız. Büyük fotoğrafta olanları görmek lazım. Metodolojileri değiştiriyoruz. Bildiğiniz bütün doğrular değişiyor.“

“Öğrenci merkezli eğitim getiriyoruz. Görsel, işitsel, kinestetik ve dokunsal öğrenme stillerinin kullanıldığı etkinlik örnekleri hazırladık.”

 “İlköğretimde seçmeli ders sistemi getiriyoruz.“

“Ortaöğretimde sertifikalı diplomalılık getiriyoruz. Öğrenci birikmiş sertifikalarını getirip puan karşılığı diploma alacak.”

“Performans (öğretmenin başarısı anlamında kullanılmış) ölçme ve değerlendirme, maaş zammı, terfi ve derecelendirme değişiyor. Teftiş sistemi değişiyor, teftiş kurulu kalkıyor. Öğretmen sınıfta teftiş edilmeyecek Herkes birbirinin gözetleyeni olacak. Veli, öğrenci, müdür, belediye başkanı ve çevrenin ileri gelenleri sicil verecek Öğretmen çevresiyle iyi ilişki içerisinde olacak.”
“Terfi ve ödüllendirme için sınav, liyakat ve sicil puanları belirleyici olacak.”
.....
Ve Cumhuriyet gazetesi o zaman da Ziya Selçuk'a destek anlamında bir haber yapmıştı.
11 Aralık 2004 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan «MEB’den ürküten rapor; Ezber çok yorum yok » başlıklı haber incelendiğinde yapılacak değişikliği iyi bir şeymiş gibi sunma hazırlığı hissedilmektedir. "

Kitabımda bundan da söz ediyorum ve maalesef bugün Cumhuriyet gazetesi Ziya Selçuk'u Gezi destekçisi olarak olumlayarak yazdı, oysa iki kere soru işreti konacak haberdi.

İki twitle başka alkışlayanlar da var. Çok yazık. Oysa yaptıkları yapacaklarının göstergesidir. PİYASACI Hükümet kuruldu, hem de Küresel Piyasadan geldi bu demokratik görünüşlü darbe buyruk, kansız geçtiler diye sevindirik oluyorlar, Ziya Selçuk mu kamucu...

Her kesimden veliye göre twit atması onun için normal bir şeydir, her önünüze atılan haberi haber sanmayın.

Bir de kamucu devletten piyasacı devlete geçiş bu hükümetle tamamlandı bile. Biz niye bebek gak dedi bak gülücük verdi bak hallerine girdik?

2003 yılında Ankara ABD Büyükelçisi olan bir Amerikalı ne demişti, anımsatayım: "Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik, demokratik ve piyasa ekonomisine bağlı bir hukuk devleti olmasından yanayız." demişti. SOSYAL DEVLET tanımımız bitti işte. Piyasacılardan Milli Eğitim Bakanımız var, Amerika bu günü bayram ilan etmez mi?
10.7.2018

13 Haziran 2018 Çarşamba

"cübbe giymekle yargıç, fakülte bitirmekle hukukçu olunmaz."

Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şubesi olarak, SDÜ Doğu Yerleşkesine yaptırılan erkek öğrenci yurduna “BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ ÖĞRENCİ YURDU” adı verilmesinin “iptali istemi” ile 23.01.2018 günü ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ huzurunda dava açtık.
Açtığımız bu dava; ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ'NİN 27. 03. 2018 tarih - 2018/801 sayılı kararı ile "ehliyet yönünden" reddedilmiştir. 
Yani; 
a) UED Genel Yönetim Kurulunun "yetki devri" yok sayılmış,
b) UED Tüzüğünün bir öğrenci yurduna;
Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerine, kuruluşuna, kurucusuna, laik demokratik cumhuriyete ve cumhuriyet hukukuna karşı olduğu belgelerle sabit bir kimliğin  (Kürt Said)“BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ  adının verilmesi ile doğrudan bir bağlantısı yokmuş.
Ne diyelim; 
Tam bir akıl yitimi!

"Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerini, kuruluşunu, kurucusunu, laik demokratik cumhuriyeti ve cumhuriyet hukukunu" savunmak her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşına Anayasamız tarafından verilmiş bir "GÖREVDİR" Tüzükte yazıp yazmamasının hiç bir önemi de yoktur. 
Kaldı ki Ulusal Eğitim Derneği tüzüğü Bu değerleri korumak, geliştirmek, yaygınlaştırmak amacını temel almaktadır. 

ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ yargıçları hangi ülkede yaşıyorlar anlamakta zorlanıyorum..
Bu davanın Avukatlığını üstlenen saygın hukukçu Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun  5 yıl süresince yargılandığı ve beraat ettiği cümlenin tam da yeri "cübbe giymekle yargıç, fakülte bitirmekle hukukçu olunmaz."
  Bir ibret belgesi olan karar  aşağıdadır..
Saygılarımla 
Mahmut ÖZYÜREK
UED Isparta Şube Başkanı






12 Mayıs 2018 Cumartesi

Bu durum sürdürebilir mi (I)?


Bilindiği gibi üniversite, bilimsel yöntemlerle gerçeğin araştırılıp öğretildiği kurumlardır. Toplumsal yaşamın sürdürülmesi için gerekli olup neyi, nasıl ve niçin yapacağını sorgulayan hakimlerin, savcıların, öğretmenlerin, siyaset bilimcilerinin, … yetiştirildiği yerlerdir. Toplumun aklı ve vicdanı olup laik, demokratik sosyal hukuk düzeninin yaratıcısı ve güvencesi olan bir sistemdir.

Üniversite sisteminde, örneğin;

Ø İstanbul Üniversitesi, AKP liderine, medeniyetler ittifakına katkı nedeniyle, fahri doktora vermişse,

Ø Mardin Artuklu Üniversitesi, 2011-2012 öğretim yılına Kuran-ı Kerim ve dualar okuyarak başlamışsa,


Ø İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İslami kurallara göre çalışan faizsiz banka sistemlerini araştırıp bu kapsamda yeni bir uygulamaya geçeceğini açıklamışsa,

Ø AKP’nin TÜBA üyesi yaptığı felsefeci bir fen-edebiyat fakültesi dekanı,  “Üniversiteye medrese diyelim; tüm okulları imam hatiplere dönüştürelim” diyebilmişse,


Ø Artvin Çoruh Üniversitesi, tüm öğrencileri ve ailelerini 'Umre'ye çağırmışsa,

Ø Balıkesir Üniversitesi’nde Manevi Psikolojik Danışmanlık Uygulama ve Araştırma Merkez’i açılmışsa,


Ø İstanbul Teknik Üniversitesi, bir “helal gıda” firmasıyla anlaşarak helal gıdaya standart getirme çalışması başlatmışsa,

Ø İnönü Üniversitesi, 27-29 Nisan 2017 tarihlerinde, ‘Geleceğin İnşasında İmam-Hatip Okulları’ konulu uluslararası bir sempozyum düzenlemişse,


Ø İTÜ, harem-selamlık havuz uygulamasını benimsenmişse,

Ø Karabük Üniversitesi, II. Abdülhamit’e, ‘Türkiye'nin ilk Raylı Sistemler Mühendisliği'ni önerisi nedeniyle fahri doktora vermişse,


Ø Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Başbakan B. Yıldırım’a, “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında, Türk siyasal hayatı ve kamu yönetimine üstün katkılarından dolayı” fahri doktora unvanı vermişse,

Ø İstanbul Üniversitesi’nin bir öğretim üyesi, Nuh'un cep telefonu, insansız hava aracı ve füze kullandığını söyleyebilimişse,


Ø Üniversitelerarası Kurul, iktidarın aşırı şiddet uyguladığı gezi parkı eylemleriyle ilgili olarak yayımladı bildiride, 

Ø iktidarın yaşattığı vahşetten tek satır söz etmemişse,


Ø “Bölgesinde ve dünyada adalet ve huzur ortamı arayışıyla ağırlığı her geçen gün artan güçlü ve istikrarlı bir Türkiye”den söz edilebilmişse,

Ø “Türkiye’nin demokrasiyi içselleştirme sürecinde olduğunu” söyleyebilmişse,

Ø Dicle Üniversitesi’nde bir ilahiyatçı, derslere başı açık giren kızlara, “Sizin yüzünüzden melekler derse gelmiyor” diyebilmişse,


Ø Uludağ Üniversitesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Nilüfer İlçe Müftülüğü ile ortaklaşa 'Kuran ve sünneti merkeze alan bir hayat' adlı Kutlu Doğum Haftası etkinliklerini Üniversite Kampüsünde gerçekleştirmişse,

Ø Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, “Şeytanla mücadele edecek insan eğitimi üzerine çalışmaları bulunan" yardımcı doçent ilanı vermişse,


Ø Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, by-pass ameliyatlarıyla ilgili bir makaleyi, “Evrim teorisi ve evrimsel argüman çok fazla kullanılmış, sıkıntı yaşarız” gerekçesiyle reddetmişse,

Ø Harran Üniversitesi Biyoloji Bölüm Başkanı, “'Biyoloji kitaplarında ateizm öğretiliyor” diyebilmişse,


Ø Sağlık Bilimleri Üniversitesi rektörü, “Helal olmayan katkıları içeren ilaçların inançları tehdit ettiğini” söyleyebilmişse,

Ø Ege Üniversitesi’nin bir bölüm başkanı, uygulamalar dersinden kalan öğrencilerine, 15 Temmuz şehitlerine, gaziler vakfına ya da Kızılay’a 100 lira bağışladıklarını belgelediklerinde 100 puan vereceğini açıklamışsa,


Ø Gazi Üniversitesi'nde bir araştırma görevlisinin Ergun Göze hakkında hazırladığı fihrist tez olarak kabul edilmişse,

Ø Bingöl Üniversitesi’nde bir profesör, tahıl ıslahını cennetle anlatırken; bir matematik öğretmeni, sınavdaki matematik sorusunda, “Muhittin ile Barış’ın günah oranlarını” hesaplatmışsa,


Ø Necmettin Erbakan Üniversitesi’ne taşeron iççi alımında, “İslam’ın kaç şartı var? Kuran-ı Kerimin ilk suresi nedir? Tebbet suresinin anlamı nedir?” gibi sorular soruluyorsa,

Ø Artuk Üniversitesi rektörü, AKP lideri için, “Ben genel başkanımızın Mardin temsilcisiyim” ve
Ø "En iyi tedavi, ruhi tedavi ve namazdır” diyebilmişse,

Ø Ondokuzmayıs Üniversitesi, AKP liderinin Samsun'a gelmesi nedeniyle, sınavları ertelemişse,


Ø Ege Üniversitesi rektörü, 28 Nisan 2018 günü AKP kongresi için İzmir'e gelen AKP liderini, 382 akademisyeni yola dizerek karşılamışsa,

Ø 382 akademisyen, kente siyasal bir etkinlik için gelen siyasal parti liderini ya da bir cumhurbaşkanının karşılamak için yolda sıraya dizilmişse,


Ø YÖK, akademik ve/ya da toplumsal gereksinimlerle değil de, bir parti liderinin ya da cumhurbaşkanının  istekleri doğrultusunda hareket etmeye başlamışsa,

Ø yukarıda özetlenen eylem ve söylemlere, hemen her gün bir yenisi ekleniyorsa, üniversitelerimizin nereye sürüklendiğini sormak gerekmiyor mu? Bu gidişe dur demenin zamanı gelmedi mi? 11/05/2018 Cuma

Ø Rıfat Okçabol

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/rifat-okcabol/bu-durum-surdurebilir-mi-i-237249


CUMHURBAŞKANI ADAYLARINA 10 SORU



1. ABD'nin koyduğu "devlet sanayi yatırımı yapamaz!" yasağını tanımayacağım, fabrikalar kuracağım, yeniden Türkiye'yi "üreten" bir ülke yapacağım, DİYOR MU?
2. AB'nin tüm tarım ürünlerimize koyduğu "KOTA" sınırlamasını tanımayacağım, hangi üründen nerede ne kadar üreteceğimize Türkler karar verecek, DİYOR MU?
3. Türk çocuklarının eğitim planlarını yapan, Amerikalılardan oluşan Fulbright Komisyonu'nu hemen kapatacağım, Türk çocuklarının eğitim planını çağdaş cumhuriyetçi Türk eğitimcilerine yaptıracağım, DİYOR MU?
4. Türk çocuklarının ilkokul birinci sınıftan, üniversite son sınıfına kadar eğitimini parasız yapacağım, DİYOR MU?
5. Türk çocuklarına okullarımızda uygulanan tüm AB programlarını (Socrates Programı, Erasmus Programı) hemen iptal edecek, çocuklarımıza Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda çağdaş fen bilimlerinin öğretilmesini sağlayacağım, DİYOR MU? .
6. Özelleştirmeleri hemen durduracak, Türk halkının elinden alınmış tüm varlıklarımızı, parasını ödeyip geri alacağım, DİYOR MU?
7. Türk vatanı üzerinde hiçbir yabancı ülkenin askeri üslerine, askerlerinin varlığına izin vermeyeceğim, DİYOR MU?
8. Devleti tarikatçılardan temizleyeceğim, DİYOR MU?
9. Müslüman Türk çocuklarına, İslam'ın kutsal kitabı Kuran'ı papağan gibi Arapça ezberletilmesine izin vermeyeceğim, dinle ilgili tüm eğitimlerin yalnız Türkçe yapılmasını sağlayacağım, DİYOR MU?
10. Türk diline yapılacak saldırıları önleyecek, devletin radyo ve televizyonunda, reklamlar dâhil, Türkçe dışı sözcüklerin kullanılmasını yasaklayacağım, DİYOR MU? 
Bu sorular Araştırmacı – Yazar Sn. Yılmaz Dikbaş’ın Sn. Ferda Alka’nın yazısına yaptığı bir yorumdur. Yoruma aynen katılıyorum. Bu sorular RTE dışındaki tüm Cumhurbaşkanı adaylarına sorulmalı ve yanıtları tarihe “not” olarak düşülmeli. Saygılarımla..



9 Mayıs 2018 Çarşamba

KAMU BİNALARI DA SATILIYOR


Satılacak devlet işletmesi kalmayınca, Maliye Bakanlığı, geçmişte ve günümüzde örneği olmayan bir işe girişti. Kamu mülklerinin, devlet binaları dâhil, listesini çıkardı ve satılmaları için Hazine Müsteşarlığı’na gönderdi. Ankara ve İstanbul’daki toplam 22 devlet binasına, 15,5 milyar lira değer biçildi. Satışa çıkarılan kamu binaları arasında Başkent Ankara’nın simge yapılarından biri olan Milli Kütüphane binası bile var. Bu tarihi yapının satış fiyatı, 336 milyon lira olarak belirlendi. Satılacak kamu binalarının bazılarının adları ve fiyatları şöyle: Ankara Valiliği 234 milyon TL, Maliye Bakanlığı (2 bina) 850 milyon TL, Tarım Bakanlığı 819 milyon TL, Milli Eğitim Bakanlığı 209 milyon TL, Tarım Bakanlığı (AOÇ) 349 milyon TL, Vergi Denetim Kurulu 252 milyon 438 bin 29 TL.

“Çöpüne Kadar Satmak”

Maliye Bakanı Naci Ağbal, 13 Mart 2018 günü Meclis’te, son 15 yıl içinde satılan kamu mal ve işletmelerinin sayısını açıkladı. Açıklamaya göre; 101 sanayi kuruluşu 10 liman, 90 elektrik santrali, 40 işletme, 11 otel/sosyal tesis, 3 bin 703 taşınmaz, 37 maden sahası, 3 gemi, 6 bin 808 makine-teçhizat, 155 adet isim hakkı, marka ve araç muayene hizmeti elden çıkarılmış.1
Bakan’ın açıklamasına göre, 15 yıl içinde toplam olarak 10 958 kamu malı satılmış. Satılanlar dışında ve son iki yıl içinde aralarında; THY, Ziraat Bankası, TPAO, ÇAYKUR, Halk Bankası, PTT, TÜRKSAT gibi elde kalan 32 büyük işletme; ‘Varlık Fonu’ adı verilen bir anonim şirkete devredilmişti.

Sıra Binalarda

Satılacak devlet işletmesi kalmayınca, Maliye Bakanlığı, geçmişte ve günümüzde örneği olmayan bir işe girişti. Kamu mülklerinin, devlet binaları dâhil, listesini çıkardı ve satılmaları için Hazine Müsteşarlığı’na gönderdi. Ankara ve İstanbul’daki toplam 22 devlet binasına, 15,5 milyar lira değer biçildi.
Satışa çıkarılan kamu binaları arasında Başkent Ankara’nın simge yapılarından biri olan Milli Kütüphane binası bile var. Bu tarihi yapının satış fiyatı, 336 milyon lira olarak belirlendi. Satılacak kamu binalarının bazılarının adları ve fiyatları şöyle: Ankara Valiliği 234 milyon TL, Maliye Bakanlığı (2 bina) 850 milyon TL, Tarım Bakanlığı 819 milyon TL, Milli Eğitim Bakanlığı 209 milyon TL, Tarım Bakanlığı (AOÇ): 349 milyon TL, Vergi Denetim Kurulu 252 milyon 438 bin 29 TL.2
Satış listesine alınan devletin en pahalı mülkü, Ankara’nın merkezinde yer alan ve içinde Atatürk Kültür Merkezi’nin bulunduğu arsadır. Kültür Bakanlığı’na ait bu arsanın, 732 dönümünün satış bedeli 8 milyar 814 milyon 216 bin lira.3

Satış Yöntemi

Binaların ‘Sukuk’ adı verilen ‘İslami finans’ yoluyla satılacağı açıklandı. Sermaye Piyasası Kurumu; sukuku; “faizin yasak olduğu İslam dünyasında, faizsiz İslami yatırım araçları piyasasının temeli” biçiminde tanımlıyor. Görünüşte, faizden kaçınma uygulaması olarak getirilen bu Orta Çağ Arap uygulaması, gerçekte ne faizden kaçıyor ne de gelirden vazgeçiyor. Kendini kandıran bir yöntemle faizi dolaylı olarak meşrulaştırıyor.

Sukuk Nedir

Sukuk alıcısı, aldığı malın mülkiyetine sahip oluyor ve tam tasarruf hakkı kazanıyor. Aldığı malı, dilediği gibi kullanıyor. Satabiliyor, işletebiliyor, kirasından ve her türlü gelirinden yararlanıyor. Böylece faiz geliri elde etmemiş oluyor!
Sukuk, oluşturulan sertifikalar (bir kimsenin niteliğini ya da kendisine verilmiş olan bir hakkı belirten resmi belge) aracılığıyla, bina mülkiyetinin parası olanlara aktarıldığı bir süreç. Bu süreç, uzun vadeli taksitli alacakların paraya dönüştürülmesinden başka bir şey değil. İngilizler buna ‘securitization’ diyor. Securitization işleyişinin, doğal olarak ‘haram’! olan faiz geliriyle bir derdi yok ama sukukçular bunu kullanmakta bir sakınca görmüyorlar.

Vergiden Muaf

Satış İşlemlerini yürütmek için, Hazine Müsteşarlığı’na bağlı ‘Kamu Varlıkları Yönetimi AŞ’ adında bir şirket kurulacak. Çalışan sayısı 5’i geçmeyecek bu şirket, kamu taşınmazlarının kira işlemlerini takip edecek. İlgili bakan, gerek gördüğünde, bu takibi, bağımsız gayrimenkul ekspertiz şirketlerine yaptırabilecek.
Sukuk sertifikaları ve bu kapsamda çıkarılacak kâğıtlar; Kurumlar Vergisi haricinde her türlü vergi, resim, harç, fon ve diğer mali yükümlülüklerden muaf olacak. Menkul Kıymet veya Gelir Ortaklığı Senedi biçiminde düzenlenecek tahvillerde; otoyol, köprü ya da baraj gibi altyapı yatırımlarının satışı da yapılabilecek. Baraj, otoyol ya da köprünün gelirleri dikkate alınarak hazırlanacak olan tahviller, kâr-zarar sistemine göre satılacak.4

Devlet Kendi Ülkesinde Kiracı

Hazine Müsteşarlığı, ‘Kira Sertifikası’ ve ‘Gayrimenkul Ortaklığı Senedi’ adını verdiği uygulama taslaklarını Başbakanlığa yolladı. Taslağa göre, devlet kendi ülkesinde ve kendi binasında kiracı haline gelecek. Bina, arsa, otoyol, köprü ve baraj gibi gayrimenkuller, çıkarılacak sukuk sertifikaları ve yatırım ortaklığı senetleri ile Araplara satılacak. Böylece, ‘körfez sermayesi’, ‘faiz günahından arındırılmış’! kazançlarla, Türkiye’den devlet binaları alıp devlete kiraya verecek. Hesap bu.  İlk aşamada 1 milyar TL’lik kâğıt çıkarılması planlanıyor.
Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlanan çalışmaya göre, devlet kuruluşları her yıl oturduğu bina için belirli miktarda kira ödeyecek. Binaya bir kira bedeli belirlenecek ve bu bedel miktarında kira sertifikası çıkarılacak. Devlet bu bedeli ödeyecek.

Kent Arsaları, Turistik Araziler

Para toplama peşine düşen Maliye Bakanlığı, ‘vergi dışı gelirler artımı’ adını verdiği uygulamayla, çok değerli şehir içi arsalar da satacak. Satışlar, Özelleştirme İdaresi tarafından hızla satışa sunulacak ve devlet mülkiyetindeki değerli kent içi arsalar elden çıkarılacak. Hazine Müsteşarlığı, Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere, değişik kentlerde tam 1667 değerli arsa saptamış.
Satılacak araziler içine, Varlık Fonu’na aktarılan ve sahil kesimlerinde turistik niteliğe sahip 2 milyon metrekare değerli arazi de ekleniyor. Bu araziler, ‘proje geliştiren yatırımcılara uygun teklif vermeleri durumunda’  satılabilecek.
Metin Aydoğan

DİPNOTLAR

1       https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201803131032604761-maliye-naci-agbal-ozellestirilen-kurumlar/
2       https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/sata-sata-doymadilar-840645/
3       https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/sata-sata-doymadilar-840645/
4       http://www.yapi.com.tr/haberler/devlet-gayrimenkulunu-korfez-ulkelerine-satacak-kendi-binasinda-kiraci-olacak_65062.html