20 Şubat 2018 Salı

İŞTE, ZAFERMİŞ GİBİ GÖSTERİLMİŞ BİR YENİLGİ DAHA




Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bir Osmanlı sevdalısıdır. Osmanlı padişahlarına “Ecdadımız” der, gerçek dışı öykülerle Osmanlıyı övüp göklere çıkarır ve Osmanlı padişahları içinde Sultan 2. Abdülhamit’i kendisine “Rol Model” olarak alır.

Değerli Dostlar,

“Osmanlı, Yenilgilerini de Zafermiş Gibi Gösterdi” başlıklı yazımda, birkaç örnekle, Osmanlı’nın yenilgileri de allayıp pullayıp, marşlar besteletip halka nasıl zafermiş gibi yutturmaya çalıştığını göstermiştim.
“Ecdadının” izinden giden Recep Tayyip Erdoğan’ın da aynı yöntemi nasıl uyguladığını bir kez daha, çok kısa olarak, sizlerle paylaşmak isterim.

29 Ekim 2004 tarihinde, Avrupa Birliği (AB) anayasası, Roma’da AB üyeleri tarafından imzalandı.
AB üyesi değil, “aday üye” bile olmadığı halde, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsilen dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, dönemin dışişleri bakanı Abdullah Gül ile birlikte AB anayasasını Roma’da imzaladı.
AB anayasasını imzalayan 25 üye devletten biri de The President of The Republic of Cyprus, yani Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı idi.
Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı, Rum’du.
Türkiye Cumhuriyeti devleti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bir Rum devleti olduğunu, attığı imzayla kabul ediyordu.
AB anayasasının açıkça bir “Hıristiyan Anayasa” olmasını da dindar Recep Tayyip Erdoğan hiç umursamamıştı.
Hepsi bu kadar değil.

17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de AB ile Türkiye arasında çok önemli bir sözleşme imzalandı.
AB’nin hazırladığı “Başkanlık Kararlarını”, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kabul etti ve imzaladı.
Türkiye için çok ağır şartlar içeren bu anlaşmayla Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs’ı Rumlara verdi.
Erdoğan, böyle bir kararın Türk halkında büyük tepki yaratacağından önce çekinmiş, bu çekincesini de toplantıda açıkça söylemiş ve bir ara imza atmaktan kaçınmıştı. İşte, tam o sırada, İngiltere Başbakanı Tony Blair devreye girmiş, Erdoğan ile baş başa bir görüşme yapmış ve bu ağır yenilgiyi Türk halkına nasıl yutturacağının formülünü vermişti!
Tony Blair, Recep Tayyip Erdoğan’a şunu önermişti:
“Brüksel’de sadece bir ticari anlaşma imzaladığını ısrarla söyleyecek ve Türk kamuoyu önünde yüzünü böyle kurtarabileceksin.”
Erdoğan bu öneriyi çok beğendi, imzayı attı, Kıbrıs’ı Rumlara verdi.
Buna karşılık, AB ile Türkiye arasında “Üyelik Müzakerelerinin” başlayacağı sözü verildi.
Sıra, AKP medyasının bu ağır yenilgiyi allayıp pullayıp Türk halkına yutturmasına gelmişti.
Bakın, AKP destekçisi medya haberi halkımıza nasıl duyurdu:

Sabah Gazetesi: “Avrupa İhtilalı”
Hürriyet Gazetesi: “Başardık”
Star Gazetesi: “70 Milyon Coşku”
Vatan Gazetesi: Bambaşka Bir Dönem”
Zaman Gazetesi: “Yeni Türkiye”
Yeni Şafak Gazetesi: “Başardık”
Vakit Gazetesi: “Hayırlı Olsun”
Posta Gazetesi: “Büyüksün Türkiye”
Radikal Gazetesi: “Kolay Gelsin Türkiye”
Milliyet Gazetesi: “Biz de Varız”

Kıbrıs’ı Rumlara veren Başbakan Erdoğan, yurda dönüşünde Ankara’da, gündüz vakti havi fişeklerle, davullarla, zurnalarla, halaylarla tam bir zafer bayramı görünümünde karşılandı.
İşlem, tamamdı.
Kıbrıs’ın Rumlara verilmesi Türk halkına sanki bir zafermiş gibi yutturulmuş, Osmanlı geleneği sürdürülmüştü.
Erdoğan ile kendisine “Rol Model” aldığı Sultan 2. Abdülhamit arasında önemli bir ortak nokta bulunmaktaydı.
Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han da Kıbrıs’ı İngilizlere vermişti!

Yılmaz Dikbaş
19 Şubat 2018, Pazartesi
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

17 Şubat 2018 Cumartesi

“Zülfü yâre dokunmayan" iyi solcular



Kemalizm’in, sol ve devrimci düşüncenin yorumu, pratikte yeniden üretimi ve yaşam geçirilmesi konularında ülkemiz âdeta “köpeksiz bir köydür.” Kemalizm, sol ve devrimcilik adına istediğin kadar ahkâm kesmek serbesttir. Bu yolda devrilen çamların hesabı/kitabı kimseye sorulmaz…”
Zihinsel melekelerini kullananların/kullanabilenlerin sayısı ve nitelikleri azalmıştır. “Hâl ve gidişat” böyleyken, bu türden işleyen ve her durumda karşı devrimin ekmeğine yağ süren bu düzeneğe karşı tavır alan, gerçeği olduğu gibi ortaya koyanlar, yani zülfü yâre dokunanların ise vay ki vay hallerine. Karşı devrimci yobaz sürüsünün bile yapıp, söylemeye cesaret edemeyeceği karalama, itibarsızlaştırma, hatta su katılmamış kumpaslara hazır olmak gerekir.  
“Tehlikesiz”  ve tutarsız şeyler söyleyip incir çekirdeğini doldurmayan türden ezberlenmiş birkaç kelimeyi yan yana getirmeyi zor başarabilenler, hasbelkader boş zamanlarında bu işle ilgilenmiş, sistemin yasal sınırlarını bir milim bile zorlamamış, zülfü yâre dokunmayan" herkesİYİ SOLCU-İYİ DEVRİMCİ- ATATÜRKÇÜ”  sayılır ve her biri roket hızıyla örgütlerin üst yönetimine getirilirler.
Davası uğruna çok büyük bedel ödeyenlerin, yıllarını bu kavga ve savaşım içinde örgütlenme mücadelesine adamış, devrimci bir siyasî terbiye içinde eleştiri/özeleştiri mekanizmasını işletenlerin, bu mücadelede ilkeli, dürüst, samimi, tutarlı bir tavır sergileyenlerin ötekileştirildiği, “zülfü yâre dokunmayanların” yüceltildiği bir siyasal ortam öncelikle kendi kendini çürütmüş olur.
Sonra dönüp “ya kardeşim bu halk adam olmaz”, “bizden bir halt olmaz”  diyerek şikâyetçi olmuyorlar mı?   İşte o anda en uygun yanıt “HASSİTTİRİNİZ” olmalı diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum? 17.02.2018
Mahmut ÖZYÜREK
Zülfü yâre dokunmak; Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak.2. Birine zarar veya sıkıntı vermek.3. Sıkıntı verecek, sorun olacak konulara girmek

16 Şubat 2018 Cuma

Şekerde büyük satış! 14 tane stratejik fabrika birden satılacak!



Geçtiğimiz Aralık ayında Olağanüstü hal kapsamında hazırlanan 696 sayılı KHK ile Şeker Kurumu kapatılmış ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na bağlanmıştı.
Şubat 2018 başında Bakanlara sunulan “Cargill Raporu” ve ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın 14- 15 Şubat 2018 de Türkiye ziyaretinin hemen ardından  20 Şubat'ta yapılacak ihaleyle 14 şeker fabrikası özelleştirilmesi planlanıyor.
Şekerde büyük satış! 14 tane stratejik fabrika birden satılacak!
Hükümet, ülkenin en milli fabrikalarını yangından mal kaçırır gibi tek kalemde satacak. Satılacak 14 şeker fabrikası belli oldu. Hükümet, 20 Şubat'a kadar satış ilanına çıkacak. Şeker fabrikalarının kamuoyunda hiç tartışılmadan ABD'nin küresel şirketi Cargill Raporu'nun* ardından satışa çıkarılacak olması da manidar bulunuyor.
(*ABD'nin küresel gıda şirketi Cargill, Bakanlara 'Şeker Piyasası Mevcut Durum ve Değerlendirme Raporu' sundu. Raporda mısır ön plana çıkarılırken, şeker pancarı aleyhindeki ifadeler ise dikkat çekti. İşte o raporun tamamı... https://www.tarimdanhaber.com/haber/tarim-gida-sirketleri/bakanlara-sunulan-cargill-raporu/)
Hükümet, şekerde yangından mal kaçırır gibi büyük bir satışa hazırlanıyor. Başbakan Binali Yıldırım’ın bölge milletvekilleri ile yaptığı görüşme sonrasında 14 tane şeker fabrikasının satışı için düğmeye basıldı. Buna göre, Afyon, Alpullu, Bor, Çorum, Elbistan, Erzincan, Burdur, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat ve Muş şeker fabrikaları satılacak. Özelleştirme adı altında yapılacak satışla birlikte Anadolu’daki bütün verimli şeker fabrikaları satılmış olacak. Bu büyük satış sonrasında Anadolu topraklarında şeker pancarı üretimi büyük bir tehlikeye girecek. Zaten önlenemeyen göç, bu fabrikaların satışıyla birlikte daha da artacak.
STRATEJİK RAPOR SAKLANIYOR!
Türkiye için böylesine önemli fabrikaların satışı için bütün hazırlıklar yapılırken, Özelleştirme İdaresi’nin fabrikaların satışıyla ilgili olarak Ak Yatırım’a hazırlattığı stratejik raporu ise sır gibi saklanıyor. Bu durum ise fabrikaların satışıyla ilgili farklı iddiaları gündeme getiriyor. Fabrikaların birçoğunun değerli arazisi ve şeker kotası için satılacağı iddia edilirken, bu satıştan sonra Orta Anadolu bölgesinde pancar üretimi büyük bir tehlikeye girecek. Avrupa’da pancar üretiminde söz sahibi olan Almanya, Fransa, Hollanda ve Polonya bile şeker fabrikalarını gözü gibi korurken, hükümetin hiç tartışmadan fabrikaları gözden çıkarması büyük bir samimiyetsizlik olarak görülüyor.
40 KERE DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
Şeker fabrikalarının kamuoyunda tartışılmadan ve sivil toplum örgütlerinin görüşü alınmadan yangından mal kaçırır gibi bir anda özelleştirilmek istenmesi Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın geçtiğimiz yıllarda yaptığı açıklamaları gündeme getirdi. Ağbal, şeker fabrikalarının stratejik önemine dikkat çekerek, “Türk Telekom’u, Tüpraş’ı özeleştirebilirsiniz ama iş şeker fabrikalarının özelleştirilmesine geldi mi bu konuyu 40 kere düşünmemiz lazım” demişti. Ağbal’ın bu sözlerine rağmen fabrikaların hiç düşünülmeden satışa çıkarılacak olması büyük bir samimiyetsizlik olarak değerlendirildi.
ŞEKER FABRİKALARINA BÜYÜK OPERASYON!
20 Şubat’a kadar satış ilanına çıkılması beklenen özelleştirme ihalesi ile kamunun elindeki 25 şeker fabrikasının 14’ü satılacak. Satılacak 14 fabrikadan yarısı özelleştirme sonrasında kapanacak. Çünkü mevcut bütünlük bozulduğu için Erzincan, Erzurum, Alpullu, Kastamonu, Muş ve Bor gibi şeker fabrikalarının üretimi sürdürmeleri mümkün görünmüyor.
ANKARA VE ESKİŞEHİR SONRA...
Henüz satışa çıkarılmayan diğer 11 fabrika ile ilgili de farklı iddialar gündeme geldi. Bu fabrikaların içinde özellikle Eskişehir ve Ankara şeker fabrikalarının çok değerli arazisi bulunuyor. Bundan dolayı bu fabrikaların şimdilik elde tutulduğu kaydediliyor.
ADRESE TESLİM Mİ SATILACAK?
Diğer yandan Ereğli Şeker Fabrikası’nın da şimdilik satılacak fabrikalardan hariç tutulması da manidar bulundu. Çünkü Bor, Ereğli ve Ilgın şeker fabrikaları geçmişte yapılan portföy satışlarında bir arada değerlendirilmişti. Bor ve Ilgın şeker fabrikaları satılacak fabrikalar içinde yer alırken Ereğli Şeker Fabrikası’nın olmaması adrese teslim satış iddialarını kuvvetlendiriyor.


Kaynak: Millî Gazete--

http://www.milligazete.com.tr/haber/1503187/sekerde-buyuk-satis-14-tane-stratejik-fabrika-birden-satilacak