22 Şubat 2017 Çarşamba

CHP bu kararla AYM'siz bir Türkiye'nin önünü açtı



CHP'nin bu hakkından vazgeçmesi sadece Anayasa Mahkemesi'nden vazgeçmek değil, hukuktan da vazgeçmektir.
Ana muhalefet partisi CHP'nin, ülkenin altını üstüne getirecek anayasa değişikliği teklifinin Anayasa Mahkemesi'ne götürülmemesi kararı alması, Cumhuriyet'ten Çiğdem Toker dışında hemen tüm gazeteciler tarafından alkışlandı. “İsabetli oldu... CHP AKP'ye ters köşe yaptı” dendi. Çok acı bir gerçeği itiraf ettiğinin farkında veya değil, Başbakan Binali Yıldırım da CHP'nin kararını “isabetli bulanlar” kervanına katıldı.
Başbakan Binali Yıldırım'ın acı itirafından başlayalım; “Anayasa Mahkemesi'nden bir sonuç çıkmayacağını anlamış olmalı” dedi.
Acaba nasıl ve neden bu kadar emin konuştu? Daha geçen hafta CHP'nin AYM'yle gitmesiyle ilgili olarak, “Bu süreci durdurmaz. AYM kendi iradesinde kararını verecektir” diyen Yıldırım'ın, CHP'nin gitmeme kararının ardından söylediği bu sözden çıkartılacak üç sonuç vardır; “AYM ülkenin en ciddi meselesiyle ilgilenmiyor” veya “AYM'nin söz hakkı yok. Ne karar alırsa alsın sonuç değişmeyecekti” ya da “AYM bize tabi”... Ülke ve hukuk adına her biri diğerinden vahim değil mi?
Başbakan Yıldırım geçen hafta da, “Millet AVM'ye, CHP AYM'ye gider” diye çok veciz bir söz kullanmıştı. Milletin parka, bahçeye, sinemaya, tiyatroya değil AVM'ye gitmesiyle övünmek, nasıl da tüketim toplumu haline geldiğimizin/getirildiğimizin itirafıydı aslında.
Kılıçdaroğlu'nun kararına gelirsek;
Halkın iradesiyle korunamayan bir egemenliğin başka hiçbir güçle korunması mümkün değildir. Sandıkta kararın verileceği 16 Nisan'a kadar önümüzdeki 60 günü milletin hakemliğine emanet edeceğiz. Söz konusu olan milletin egemenliğiyse, bu konuda asıl yüce divan, halkın ve milletin divanıdır. İşte bunun için Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyeceğiz, başvurmayacağız. Biz, CHP olarak bu milletin ferasetine güveniyorum. Son söz, milletin divanıdır” dedi.
Öyle ya, sokağının, caddesinin adını değiştirirken, parklarını yıkıp, AVM'ler dikerken vatandaşa sorma gereği dahi duymayanlar, ülkenin rejimini, sistemini değiştirmeyi halka soruyor... O kadar milli iradeye saygılıyız yani!..
Öyle ya, o kadar demokratik şartlarda referanduma gidiyoruz ki!.. Sanırsınız, anayasa değişikliğine karşı çıkanlar da devletin tüm imkanlarından yararlanıp, millete doğruları rahat rahat anlatacak!.. Ve yine sanırsınız ki, “hayır” diyeceklere, “terörist, FETÖ'cü, darbeci” damgası Patagonya'da vuruluyor!.. 
Bunlar bir yana, CHP'nin bu kararı hem hukuk, hem yönetimin temel ilkeleri açısından çok yanlış olmuştur. Şöyle ki;
Birincisi; Anayasa Mahkemesi Anayasal bir kurum, buraya başvurmak da bir hak ve görevdir. CHP'nin bu hakkından vazgeçmesi sadece Anayasa Mahkemesi'nden vazgeçmek değil, hukuktan da vazgeçmektir.
İkincisi; Her ülkede en yüksek yargı organı olarak Anayasa Mahkemesi var. Var ki, Fransa'da “soykırım” iftiralarını durduruyor. Var ki, ABD'de Trump'ın Müslümanları biçmesini engelliyor. Bülent Arınç'ın hem de TBMM Başkanıyken, “Anayasa Mahkemesi'ni istersek kapatabiliriz” dediğini unuttuk mu? İşte CHP bu vazgeçişle, AYM'siz bir Türkiye'nin önünü de açmıştır.
Üçüncüsü; CHP bu kararıyla, Anayasa Mahkemesi üyelerini peşinen mahkûm etmiş, onlara inanmadığını ve güvenmediğini açıklamıştır. Yani “Ankara'da hakimler yok” demiştir. Acaba bunun vatandaşa etkisi hiç düşünüldü mü? Şimdi vatandaş, “Koca AYM bile iktidarın isteği dışında karar veremiyorsa, ben mahkemeye gitsem ne olur ki?” diye düşünüp, kendi hak ve hukukunu kendisinin sağlaması yollarını aramaz mı?
Dördüncüsü; CHP, iktidarın mahalle baskısına yenik düşüp, bu önemli hak ve görevinden vazgeçerek, başka vazgeçişlere de kapı aralamıştır. İktidar yarın “idamları da millete götürelim” derse veya “çözüm”den ne anladığını bildiğimiz için mesela, “CHP Kıbrıs'ta çözüme karşı... CHP Ege'de çözüme karşı... CHP Barzani'yle çözüme karşı” şeklinde kampanyalar düzenledikten sonra ülkenin bu milli meseleleri konusunda da kararı vatandaşın vermesini isterse, CHP yine, “Asıl yüce divan halkın ve milletin divanıdır” deyip, kabul mü edecek?
Eyy CHP, o kararı alırken, hiç bu maddi ve manevi sonuçları da hesapladınız mı?
Müyesser Yıldız
Odatv.com

21 Şubat 2017 Salı

Herkesin HAYIR’ı kendine…




Referanduma gidilirken, karşımızda adlı adınca bir cephe var: Evet cephesi. Erdoğan ile Bahçeli arasındaki işbirliğinin örtülü kısmını bilemem, kimisi şantajdan kimisi ödülden söz ediyor. Ancak siyasal ve ideolojik açıdan bu iki aktör ve onların temsil ettiği toplumsal kesimler arasında yakın bir bağ mevcut. Hatta diyebiliriz ki, Evet’ler Osmanlı düşkünlüğünde birleşiyor. Cumhuriyet düşmanlığı yani...

Buradan doğrultusu belli, düpedüz gerici bir cephe çıkıyor; bunun tartışılacak tarafı yok.

HAYIR’da ise böyle bir ortaklıktan hiçbir şekilde söz edemeyiz. Anayasa değişikliğini kabul etmeyen kesimleri birleştiren olsa olsa Erdoğan’a dönük öfke olabilir ancak biliniyor ki, HAYIR’cılar arasında birbirlerine Erdoğan’a karşı öfkelerini unutacak ölçüde nefretle bakan unsurlar var.

Öyle olsa da, sandığa gidip HAYIR’ı tercih edecek, sonra aynı duygularla sonuçların açıklanmasını bekleyecekler.

Burada şaşırtıcı bir şey yok. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkıp çıkmayacağına karar verilen referandumda da böyle olmamış mıydı? “Çıkalım” diyenler arasında ırkçı-milliyetçi odaklar vardı ve emekçi halkın çıkarları adına Avrupa Birliği’ne üyeliğe karşı çıkan sol unsurlarla aynı tavrı aldılar.

Aldılar almasına da, bu bir işbirliği filan değildi. Farklı nedenlerle, iki seçeneği olan bir kavşakta aynı tercihi yaptılar.

16 Nisan referandumunda da aynısı olacak. HAYIR’da elmalar, armutlar, ayvalar toplanacak.

Bunda yanlış ya da şaşırtıcı hiçbir şey yok.

Yanlış olan HAYIR tercihlerine ipotek konmaya kalkılması, HAYIR'ların kişiliksizleştirilmeye çalışılması.

Efendim, parti adına çalışma yapılmasınmış. Solcular sokağa çıkınca ters etki yaratıyor, Erdoğan’a fazla yüklenince onu sevenler gıcık olup Evet’e dönüyormuş. AKP dememeli AK Parti demeliymişiz. Hatta kimilerine göre doğrudan HAYIR propagandası yapmamalı, alıştıra alıştıra söylemeliymişiz kararımızı… HAYIR’ların Erdoğan’ı da kurtaracağı iddiasını da herhalde duymuşsunuzdur.

Evet, bu kafa yapısı ile birlikte HAYIR’ların artması için uğraşacağız.

Ancak “herkesin HAYIR’ı kendine” diyerek!

Sakın şimdi “ne gerek var HAYIR cephesini bölmeye” diye diklenilmesin. Olmayan bir şey bölünmez. 15 Temmuz’da AKP koalisyonu içinde sert ve kanlı bir hesaplaşma yaşandığında, Amerikancı-gerici Gülen cemaatine karşı koymanın bir sürü onurlu yolu varken Erdoğan’ın yardımına koşturup Yenikapı ruhu diye bir şey icat eden biz değiliz. Öncesinde cemaatle flört ederek sözüm ona derin stratejilere bel bağlayan da biz değildik.

Referandumda utanarak-sıkılarak değil, gür bir sesle HAYIR diyeceğiz. HAYIR derken neye HAYIR dediğimizi de anlatacağız. Gerekçelerimizden utanmayacağız. Bu gerekçelere 16 Nisan akşamı HAYIR çıktığında fazlasıyla ihtiyaç duyacağız. Asıl mücadele o zaman başlayacak. Olmadı Evet’ler üstün gelirse, dünyanın sonu gelmeyecek, mücadele daha da keskinleşecek.

Ne dedik, herkesin HAYIR’ı kendine.

16 Nisan’da oylanacak olan Tek adam yönetimi değildir. Tek adam yönetimi ilkelliktir, reddedilmelidir, tamam. Ama tek adam yönetimine dayanmayan kötülükler, zorbalıklar, eşitsizlik ve adaletsizlikler ne olacak?

16 Nisan’da oylanacak olan makineyi dağıtmış olan AKP’dir, onun şefi Erdoğan’dır. Doğru, Anayasa değişikliği ile birlikte, Erdoğan’ın kişisel otoritesi memlekette her şeye maydonoz olacak.

Lakin soru şu: Aynı icraatlar bir değil, beş kişinin imzasını taşısa, ya da parlamentonun iradesini arkasına alsa meşru mu olacak?

Bu soruya yıllarca “evet” dendiği için ülke bu hale geldi?

Hırsızlığın, talanın, eşitsizliğin, sömürünün, savaş çığırtkanlığının, bilim ve sanat düşmanlığının, cehaletin meşruiyeti olmaz.

Başkanlık dekorunun önünde sorgulamamız ve reddetmemiz gereken bunlardır.

“Bunlarla uğraşmayın, hele bir referandumu atlatalım” diyenler bir kez daha AKP’ye yardımcı oluyor. İnsanlar aç, insanlar mutsuz, insanlar kaygılı. AKP seçmenin bir bölümü ekonomik zorluklar nedeniyle partisini ve Erdoğan’ı sorguluyor. Yine AKP seçmeninin bir bölümü dinselleşmede ipin ucunun kaçırıldığını düşünmeye başladı.

Ama çok büyük sorun o ki, AKP tabanında bu sorgulama ve soğuma gözlenirken AKP’ye oy vermeyenleri seçeneksizlik ve çaresizlik hissi her geçen gün daha fazla teslim alıyor. Özelleştirmeleri sineye çek, zorunlu din dersini sineye çek, grev yasaklarını sineye çek, tek adam yönetimine itiraz et!

E, bu inandırıcı olmuyor.

Herkesin HAYIR’ı kendine. Herkes bildiği yoldan, kendi amaçları için HAYIR’ları çoğaltsın.
Kemal Okuyan

20 Şubat 2017 Pazartesi

18 Şubat 2017 SİVAS Buluşması Kararları "Referandum Sürecinde Mutlak İhtiyaç; “KUVAYI MİLLİYE Ruhu”…




 “BİR ŞEY YAPMALI…” Hareketi; “Cumhuriyetimiz ’in Temelinin Atıldığı SİVAS KONGRESİ” ve “KUVAYI MİLLİYE Ruhu” temalı etkinliğini, “Cumhuriyetimize sahip çıkıyoruz… Referandum’ da ‘HAYIR’ diyoruz…” şeklindeki yaklaşımları ve “Düşününce; HAYIR. Bir Şey Yapmalı…” şeklindeki sloganlarıyla, 18 Şubat 2017’de SİVAS’ ta, ADD Sivas Şubesi ile birlikte gerçekleştirdi.
Yurdun dört bir yanından gelen katılımcılar ile gerçekleşen program dahilinde; ATATÜRK Büstü’ ne çelenk konuldu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Şehitlerimiz için saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okundu. Takiben; bin kırmızı ve beyaz balon gökyüzüne uçurulurken, tarihi öneme sahip “SİVAS KONGRE Binası ATATÜRK ve Etnografya Müzesi” ziyaret edildi.
Aynı SİVAS Kongresi’nde olduğu gibi “KUVAYI MİLLİYE” Ruhu ile mücadele etmemiz gerektiğine inandıklarını ifade eden “BİR ŞEY YAPMALI…” Hareketi, toplantı öncesinde; “Bu Büyük Yangını ancak KUVAYI MİLLİYE Ruhu ile söndürebiliriz…” düşüncesiyle; CHP, Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi, Vatan Partisi SİVAS İl Başkanlıklarını ve Atatürkçü Düşünce Derneği, Cem Vakfı, Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu Kültür Vakfı ve Türk Ocakları SİVAS Şubelerini ziyaret ettiler ve değişik siyasi tercihlere sahip kanaat önderleri ile yoğun görüşmeler yaptılar.
Değişik illerden gelen temsilcilerin “ANAYASA Değişiklik Teklifi” ile ilgili konuşmaları SİVAS Sanayi ve Ticaret Odası Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
BİR ŞEY YAPMALI…” Hareketi’nin daveti üzerine; TBMM Eski Başkanları’ndan Hüsamettin CİNDORUK, Hikmet ÇETİN ve Ömer İzgi’nin gönderdikleri yazılı mesajlar toplantı sırasında okundu. “Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün henüz işgale uğramamış vatan toprakları bir bütündür ve birbirinden ayrılamaz. Bu topraklarda yaşayanlar öz kardeştir.” şeklindeki 11 Eylül SİVAS Kongresi kararı da hatırlatılarak; üç ayrı siyasi görüşten gelen, üç TBMM eski Başkanı’nın, “HAYIR” cephesindeki, “KUVAYI MİLLİYE” Ruhu ile yaptıkları bu ortak katkılar katılımcıların takdirine sunuldu ve büyük alkış aldı.
4-11 Eylül 1919’da, yurdumuzun dört bir yanından gelen temsilcilerin katılımı ile toplanan ve yaşamsal önemde kararların alındığı SİVAS Kongresi’nin; tüm Türkiye’nin ve TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin paha biçilmez ortak değeri olduğu vurgulandı.
Toplantı sırasında aşağıdaki 3 (üç) maddeden oluşan kararlar oybirliği ile alındı;
1 - Rejim Değişikliğine yol açarak; Cumhuriyetimiz, Demokrasimiz, Hukuk Düzenimiz, İş ve Sosyal Hayatımız açısından Siyasi Darbe niteliğinde olan bir anayasa değişiklik teklifi ile karşı karşıyayız. Bu noktada; tüm enerjimizi ve vaktimizi, söz konusu “Anayasa Değişikliği Teklifi ile ilgili Referandum” sonucunda “HAYIR” çıkması için tahsis etmeye karar verdik.
2 – Söz konusu rejim değişikliği; bir büyük yangın gibi, herhangi bir tercih veya farklılık tanımadan, herkesi yakabilecek niteliktedir. Bu büyük yangını ancak “KUVAYI MİLLİYE Ruhu” ile söndürebiliriz. Bu konudaki mücadelemizi; siyasi tercihlerimizi ve her türlü farklılıklarımızı bir kenara bırakarak, “İnsani Değerler” ve “Ahlaki Erdemler” ortak paydamızda buluşarak yapacağız.
3 - Cumhuriyetimize ve Demokrasimize sahip çıkıp, gereken duruş ve kararlılığı göstererek, bu tarihi sorumluluğu hep beraber yerine getireceğiz. “HAYIR” sonucuna ulaşacağımıza olan inancımızla, “Yok edin, insanın insana kulluğunu…” diyoruz.
Sivil toplum örgütleri, siyasi parti temsilcileri, sendikacılar, işçiler, sivil vatandaşların yoğun katılım gösterdiği toplantıya katılan bazı isimler; Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU, Nuh Tolga YARMAN, Melda ONUR, Mehmet Bedri GÜLTEKİN, Dursun ÇİÇEK, Cemal ÖZDEMİR, Ali Mutlu KÖYLÜOĞLU, Adnan ÇELİK, İsmail TÜMER, Ersin ERTÜRK, Doğan ALTINTAŞ, Ulaş KARASU, Macide ŞAHİN, Süreyya ÇİNİK, Muradiye ŞİT, Hayrettin ÖKÇEŞİZ, Mahmut ÖZYÜREK, İlkay BODUROĞLU, Cevriye BAYSAL, Ece ATAER, Selim KARAHAN, Cevriye BAYSAL, Oya DOĞAN, Esma NALBANTOĞLU ve İbrahim DENİZCİ katıldı. Yurdun dört yanından gelen katılımcılar ile yapılan toplantı çok hareketli, renkli ve dinamik geçti. Sanatçı Ekrem ATAER ve Halk Korosu’nun üyeleri de; hem katılımları, hem de türküleriyle hınca hınç dolu salona büyük heyecan ve coşku verdiler.