24 Şubat 2017 Cuma

DEVLETİN ŞİRKETLEŞMESİ: VARLIK FONU/Metin Aydoğan





Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Mart 2015 günü; “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” dedi. Bu açıklamadan 2 yıl sonra, Türkiye’nin kamusal varlığını oluşturan büyük işletmeler Varlık Fonu adı verilen bir şirkete devredildi.
Ziraat Bankası, TPAO, Borsa İstanbul, Türksat, Telekom, Halk Bankası, Eti Maden, Milli Piyango, İzmir Limanı, Çaykur, Türk Hava Yolları ve 2 milyon metrekareden çok sahil arazisinde kamu mülkiyetine son verildi. TRT, TOKİ, TMO, TKİ ve GAP’ında içinde bulunduğu 32 devlet kuruluşunun daha Fon’a devredileceği basında yer aldı.
Varlık Fonu AŞ.’nin yönetimine; uzmanlığı olmayan ve yandaşlığıyla tanınan 5 kişi getirildi. Sınırsız yetki ve yargı dokunulmazlığıyla donatılan bu kişiler; Türk ekonomisinin temelini oluşturan kamu malı işletmeleri, denetimsiz ve sorumsuz konumlarıyla özel şirketleri gibi yönetecekler. Devleti şirket haline getiren Varlık Fonu girişiminin amacı ve önemi nedir? Halk için ne anlam ifade ediyor? Uygulamanın sonuçları ne olacak? Geleceği nasıl etkileyecek?(x)
Durum

Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 416,7 milyar dolar (Eylül 2016) ve bu borcun milli gelire oranı yüzde 58,1.1 Borç yükü ağır ve hükümet borç faizlerini ödemede zorlanıyor. Türkiye’de günlük yaşamı sürdürmek ve dışarıya borç ödemek için para gerekiyor. Ancak yeterli para yok. Ekonomistlerin tanımıyla; yurt içinde ve yurtdışında finansman sıkıntısı var”.
Son on yılda, dışardan alınan 250 milyar dolarlık borç ve içerdeki özelleştirmelerden gelen 55 milyar dolarlık parayla hızlı bir kredi büyümesi (borç edinme olanağı) sağlandı. Bu olanak sonuna dek kullanıldı ve borç tutarı 416,7 milyar dolara çıktı. Hazırdan yenen her para gibi kaynak çabuk tükendi ve borç bulamaz duruma düşüldü. Borç ödemek için borç bulmak zorunda kalındı.
Ekonomist Uğur Gürses, dışardan borç bulunmasıyla Varlık Fonu arasındaki ilişkiyi, hükümete yönelik olarak şöyle açıklıyor; Şeffaf değilsiniz. Yolsuzluk konusunda hesap verebilir pozisyonda değilsiniz. Meclis’te değil hükümetin darbe girişimi karşısında ilan ettiğini söylediği olağanüstü hal kapsamında karar alıyorsunuz. Oysa darbe girişimiyle ilgili bir şey değildir bu. Bu yüzden (Varlık Fonu) meşruiyet açısından sorunlu bir adımdır... Bu mekanizma borçlanma piyasasına gittiği zaman potansiyel borç vericiler, yatırımcılar aynı soruları sormayacak mı?”2

Amaç

Hazine Müsteşarlığı’nın açıklamasına göre, Varlık Fonu girişiminin amacı; yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek” dir.3
Söylenenler doğru değildir ve gerçeği yansıtmamaktadır. Kamuya ait varlıklar” mevcut statüleriyle ekonominin şu anda içindedir ve ekonomiye kazandırılmış durumdadır. Yeniden ekonomiye kazandırmak gibi bir durum söz konusu olamaz.
Hükümet, yatırıma dönük dış kaynak değil, borç taksidi ödemek için dış kaynak aramaktadır.
“Büyük ölçekli yatırımlara iştirak” söz konusu değildir, çünkü bugüne dek gerçekleştirilen bütün “büyük ölçekli yatırımlar”, kaynak yaratarak değil, kefil olunarak ve işletme imtiyazı verilerek, yap-işlet-devret modeliyle yaptırılmıştır.

Türk Tipi Varlık Fonu

Varlık Fonu A.Ş girişiminin amacını anlamak için, bu işe girişenlerin yönetim anlayışını ve uygulama yöntemini bilmek gerekiyor. Karar vericinin yönetim anlayışı biliniyor. Bu anlayış, 14 yıllık uygulamalarda ve bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” tümcesinde ifadesini buluyor. Bu nedenle, Varlık Fonu A.Ş.’nin nasıl yönetileceğine ve yönetenlerin yetkilerine bakmak gerekiyor.
Varlık Fonu A.Ş., gerek kamu yönetimi ve gerekse ekonomik işleyiş bakımından dünyada örneği olmayan aykırı bir uygulamadır. Ekonomi bilimiyle ilgisi ve ilişkisi yoktur. Uygulayıcılarının söylemiyle, “Türk tipi başkanlık” tan sonra “Türk tipi fon oluşturma” dır.

İşleyiş ve Biçim

Varlık Fonu’nun kuruluş ve işleyiş koşulları 6741 sayılı yasayla belirlenmiştir. Buna göre;
• Varlık Fonu A.Ş, bünyesine katılan kuruluşlarla birlikte, Sayıştay başta olmak üzere devlet denetiminden bağışıktır (muaftır).
Özel şirket statüsündedir.
Gelirleri belli, giderleri belirsizdir.
Harcamaların hangi alanlara yöneleceği konusunda yasada açıklama yoktur.4
Fon’u yönetenlerin hukuki sorumluluğu yoktur.
Bağlı olduğu siyasi güç dışında kimseye hesap vermez, soru yanıtlamaz, bilgi vermez. Kamuyu zarara sokma nedeniyle soruşturulmaz. Sınırsız ve sorumsuzdur.
Fon, ulusal ve uluslararası düzeyde her türlü ticaret yapabilir, taşınmaz alabilir satabilir; hisse senedi, tahvil alıp borsaya girebilir.
Fon, Devlet İhale Yasası’na bağlı değildir. İhale yapmaz, teklif almaz; istediği işi istediği bedelle istediği kişiye verebilir. İstediği malı istediği fiyatla alıp satabilir.
Fon, Devlet Personel Yasası’na bağlı değildir. Dilediği kişi ve kişileri, dilediği sayıda işe alabilir, işten çıkarabilir, istediği ücreti verebilir.
Fon, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki vergilerin tümünden muaftır. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, damga resmi, gümrük vergisi... vb. vermez.5

Uygulama ve Sonuçlar

Varlık Fonu uygulamasının en kısa ve özlü tanımı şöyle yapılabilir; Varlık Fonu, devletin ekonomik gücünü oluşturan kamusal işletmelerin; sınırsız yetki ve yargı dokunulmazlığına sahip kişilere denetimsiz bir biçimde devredilmesidir. Ulusun tümüne ait değerlere el koyma girişimidir.
Bu girişimin anlamı ve doğuracağı sonuçlar şunlardır;
Büyük Proje denen yol ve köprü yatırımları, devletin kefaleti ve işletme imtiyazlarıyla yaptırılmıştır. Kredi kuruluşları, ekonomideki yetersizlik nedeniyle devletin kefaletini artık yeterince güvenilir bulmamaktadır. Gerek yurtiçi gerekse yurtdışındaki bankalardan, istenen finansman sağlanamamaktadır.6 Varlık Fonu, kefalet karşılığı teminat olarak kullanılacak; halkın malı bu işletmeler, kredi kuruluşlarına rehin olarak verilecektir.
• Uygulamalarda devlet denetiminin bulunmaması, yolsuzluklara açık bir ortam yaratacak; devlet varsıllığı bilinmezlikler içinde kişi ve grupların hesaplarına aktarılacaktır. Yargı dokunulmazlığı, yolsuzluğa yönelebileceklerin cesaretini arttıracak, başına buyruk davranışları olağan duruma getirecektir.
Fon’un her türlü vergiden muaf olması, bütçe gelirlerinin düşmesine yol açacaktır. Bunun kalka dönük sonucu, vergilerin artırılması ve yeni vergilerin getirilmesi olacaktır. Halk yoksullaşacaktır.
Fon’un; personel alımında, alım satımlarda ve ihalelerde herhangi bir yasaya bağlı olmaması; adam kayırma, siyasi ayrım ve adaletsizliği olağan hale getirecektir. Milyonlarca insanı etkileyecek olan bu tür uygulamalar,  kamplaşmayı yaygınlaştıracak, bölünmeye zemin hazırlayacaktır.

DİPNOTLAR

(x)    “Türkiye Anonim Şirket Gibi Yönetilmeli” www.milliyet.com.tr.

1       “Türkiye’nin Dış Borcu Belli Oldu” www.milliyet.com.tr
2       “Türkiye Neden Şirketlerini Varlık Fonu’na Devretti?”  www.bbc.com
3       “Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi’nin Kapsamı Nedir? Hangi Şirketler Varlık Fonu’na Aktarıldı?”  www.m.milligazete.com.tr
4       “Kamu Şirketlerinin Hazineye Ait Hisseleri Varlık Fonu’na Devredildi”, www.sozcu.com.tr
5       Prof.Dr.Yalçın Karatepe, Medyascape tv
6       “Türkiye Neden Şirketlerini Varlık Fonu’na Devretti?”  www.bbc.com


23 Şubat 2017 Perşembe

ABD'nin çavuşu olmaya HAYIR!



Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada Suriye'de ABD'nin daha fazla asker bulundurmasını talep ettiklerini açıkladı.  Konferansın “ABD’nin daha fazla özel kuvvet göndermesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Çavuşoğlu, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile Ankara'da görüştüklerine işaret ederek  “Evet, ABD’ye yerel ılımlı güçlere destek olunması amacıyla sahaya özel kuvvetlere bağlı askerler göndermeleri önerisinde bulunduk” dedi.

Halka sürekli Amerikan karşıtlığı ile bezenmiş demagojik söylemlerle yaklaşan, muhalifleri dış güçlerin maşası olmakla suçlayan ama bir yandan da Rakka operasyonunda ABD'nin askeri olmak için yarışa giren AKP iktidarının, Suriye'de ABD emperyalizminin askeri varlığını ve nüfuzunu arttırmak için gösterdiği çaba dikkate değer.
AKP'nin karşısında bir Amerikan muhalefetinin olduğunu biliyoruz. Solu ve işçi hareketini bu tür bir muhalefetin peşine takılmaması için sürekli uyardık, uyarıyoruz. Ancak AKP iktidarının da Amerikancı bir iktidar olduğundan hiç bir zaman şüphe duymadık ve her fırsatta bunu yazılarımızda ortaya koyduk, koyuyoruz. Bunda ne kadar haklı olduğumuz Çavuşoğlu'nun açıklamaları ile bir kez daha doğrulanıyor.

Çavuşoğlu, aynı toplantıda El Bab'ı geri almak üzere olduklarını sonrasında ABD ile birlikte Rakka'yı da geri alabileceklerini ifade etti. Erdoğan da geçtiğimiz günlerde Rakka operasyonu için ABD, Suudi Arabistan ve Katar'la mutabakat arayışı içinde olduklarını söylemişti. Bu sözler Suriyeliler için haklı olarak şu soruyu gündeme getirir: El Bab ya da Rakka DAİŞ tarafından işgal edilmeden önce ABD'nin, Suudi Arabistan'ın, Katar'ın ya da Türkiye'nin mi toprağıydı yoksa Suriye'nin mi? Dolayısıyla Suriye ile herhangi bir koordinasyon ve işbirliği içinde olmadan ve bu şehirlerin yönetimini Suriye'ye devretmeden yapılacak herhangi bir operasyonun adı "geri alma" değil işgal olacaktır. Dahası dünyanın bir numaralı terörist gücü olan ABD ordusunu Suriye'ye çağıranların terör ve terörizm üzerine söyledikleri ve söyleyecekleri herhangi bir sözü de kimse ciddiye almayacaktır.

Çavuşoğlu'nun komşu Suriye'de ABD emperyalizminin vesayetinde mezhepçi bir işgal gücünü tarif eden sözlerinin arasında Yurtta Sulh Cihanda Sulh ve komşularla sıfır sorun politikasından bahsetmesi ise trajikomiktir.
Türkiye'nin emekçi halkı ise ne Suriye'nin işgaline ortak olmaya ne de evlatlarının bu haksız işgalde ölüme gönderilmesine razı gelecektir.
Gerçek Gazetesihttp://gercekgazetesi.net/karsi-manset/abdnin-cavusu-olmaya-hayir