23 Ocak 2017 Pazartesi

BASIN AÇIKLAMASI (Başkanlık Dayatması Püskürtülecektir)



BASIN AÇIKLAMASI
(Başkanlık Dayatması Püskürtülecektir)
AKP’nin başkanlık dayatmasını içeren anayasa değişikliği teklifi MHP’li bir kısım milletvekilinin desteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirildi.
Böylece Meclis kendi yetkilerini kökünden budayan ve egemenliğin kullanılmasını tek kişiye bırakan “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”ne yol verdi.
Adı ne olursa olsun TBMM’de yasalaşan, Laik –Demokratik  Cumhuriyet rejimine karşı tertiplenmiş bir suikast eylemidir.
Yürütme yetkisini; Bakanlar Kurulunu ortadan kaldırarak tek başına cumhurbaşkanına bırakan,
Yasama yetkisinin; özünü omurgasını oluşturan  kısımlarını cumhurbaşkanına/Devlet Başkanına devreden,
Bağımsız olması gereken mahkemeleri;  cumhurbaşkanına bağlayarak ona yargı yetkisi de veren bu düzenlemeler, sonuç olarak,  kan bedeli kazanıp yücelttiğimiz  ulusal egemenliğin kullanılmasının tek bir kişiye devir edilmesidir..
Oysa, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi yürürlükte olan anayasaya göre de “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir” ve “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.” (Madde 6)
 Yalnız bu kadar da değil. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının değiştirilemez hükümler de çiğneniyor
Yürütme, yasama ve yargı yetkilerini cumhurbaşkanında toplayarak egemenliğin kullanılmasını tek bir kişiye bırakan bu teklif, yine aynı şekilde, Cumhuriyet döneminin bütün anayasalarında olduğu gibi, mevcut anayasada da bulunan “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” (Madde 1) ve “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” (Madde 2) hükümlerini de dolaylı/örtülü olarak ortadan kaldırıyor, çiğniyor. Üstelik, hatırlayalım ki, mevcut anayasanın bu iki maddesi de anayasanın “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükümleri arasında yer alıyor. (Madde 4)
Türk halkının iki yüz yıllık anayasa birikimine, bağımsız, demokratik, laik, sosyal hukuk cumhuriyeti mücadelesine açıkça aykırı bu karşıdevrimci dayatmayı durdurma görevi artık doğrudan doğruya halkımızın elindedir.
AKP-Saray Diktatörlüğü Halkın iradesini yok saymakta, iktidarını korumak için her yolu mubah görmekte, kendilerine muhalif olan tüm sesleri kesmek, muhalefeti korkutmak, bölmek, dağıtmak ve bunu başaramadığı yerde tutsak etmek için OHAL silahını elinde tutmakta ısrarlıdır.
Biliyoruz ve inanıyoruz ki; Türk halkı, iki yüz yıllık mücadeleyle kan ve can bedeli elde edilmiş egemenlik hakkından vazgeçmeyecektir.
 Bütün ulusal demokratik güçler emperyalizme ve uzantılarına karşı halkın birliğini sağlama hedefinden sapmadan başkanlık dayatmasını püskürtme ustalığını gösterecektir.
23 Ocak 2017   
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

21 Ocak 2017 Cumartesi

"Köprüden önce son çıkış”




Türkiye Komünist Hareketi’nin (THK) öncülüğünde kısa bir süre önce oluşturulan "Başkanlığa Hayır Komiteleri", yurt çapında birçok il ve ilçede ev, iş yeri, okul, meydan, semt kıraathanelerini dolaşarak halkı başkanlık sistemine karşı aydınlatıyor ve 'Başkanlığa Hayır Komiteleri’nde örgütlenmeye çağırıyor. 
Komiteler, bu bağlamda bir de Hayır gazetesi çıkarmaya başladı. İlk sayısı bugün yayınlanan gazete meydanlarda, otobüs durakları ve metro çıkışlarında halka ulaştırılıyor.
“YAPILACAK İŞ BASİTTİR…”
"Köprüden önce son çıkış” manşetiyle çıkan gazetede "Büyük bir yol ayrımındayız!" başlıklı bir bildiri yer alıyor. 
Bildiride şu ifadeler yer aldı:
“Ülkemiz başkanlık adıyla tek adam yönetimine doğru götürülüyor. Bunun anlamı açıktır: Yapılmak istenen bir rejim değişikliği ve diktatörlüğe geçiştir. Bu sürecin durdurulması TBMM’de mümkün değildir.
İş başa düşmüştür. Halkımız, ülkemizi diktatörlüğe götüren bu sürece dur demelidir. Diktatörlük girişimine karşı yapılacak iş bellidir: Ancak örgütlü olursak bu girişimi durdurabiliriz. Halkımız yaşamın her alanında meşru örgütlenme hakkını kullanmalıdır.
Diktatörlük girişimine karşı yapılacak iş basittir: Mahallemizde, iş yerimizde, okulumuzda, sokağımızda, apartmanımızda, akrabalarımız arasında, sosyal medyada yani yaşamın bütün alanlarında başkanlığa karşı yan yana gelinmeli, Başkanlığa Hayır Komiteleri kurulmalıdır. Kaybedecek zaman yoktur. Ülkemizin kaderi bugün tek tek bütün yurttaşlarımızın elindedir. Mart sonu ya da Nisan başında planlanan referandum, köprüden önce son çıkıştır."
İkinci sayfasında "Başkanlığa Hayır Komiteleri"nin ne olduğu anlatılan ve halkın komitelerde örgütlenmeye çağırıldığı gazetenin olası bir referanduma kadar belli aralıklarla çıkarılacağı belirtildi.

19 Ocak 2017 Perşembe

BÜYÜK BİR OYUN MU OYNANIYOR?



Türkiye cumhuriyeti anayasası MADDE 6. – “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Demek ki neymiş?
“Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamazmış
Peki, şu anda TBMM’de görüşülen yasa tasarısı nedir? . Egemenliğin bir kişiye devredilmesi.
Yani şu anda TBMM anayasayı ihlal suçu işliyor.
TBMM’NİN böyle bir yetkisi var mı? Anayasa bu konuda ne diyor?
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”
Demek ki TBMM “Kaynağını anayasadan almayan” bir yetki kullanıyor. Bu nedenle bu meclisten çıkacak yasa (Başkanlık sistemi) Anayasanın ilga edilmesidir. Türkiye’nin anayasasızlaştırılmasıdır. Hukukun tüm kurallarının "cebir" kullanılarak ihlal edilmesidir. Bu nedenle “başkanlık yasası” gayrimeşrudur.
Peki, tüm bunları CHP Genel başkanı bilmiyor mu? Biliyor, hem de bizden çok daha iyi biliyor.
Öyleyse bu gün (19.01.2017)  yaptığı açıklamayı nasıl anlamamız gerekiyor?
SORU:
İkinci tur oylamada farklı bir sonuç bekliyor musunuz?”
Kemal Kılıçdaroğlu:
 “Genel Kurul’un kararına saygı göstereceğiz”.
BÜYÜK BİR OYUN MU OYNANIYOR? Diye sormayalım mı?
Mahmut ÖZYÜREK

15 Ocak 2017 Pazar

Referandum da açık oylama ile yapılacak!


TBMM'de başkanlık sistemine geçişi öngören anayasa değişikliği oylamaları anayasadaki açık hüküm gereği gizli yapılması gerekirken AKP tarafından açık oylamaya çevrildi.

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki açık oy kullanan milletvekilleri bu davranışlarıyla iradelerini ortaya koymuş olmuyorlar, iradelerinin ipotek altında olduğunu ilan ediyorlar.

AKP grubunun rehin alınmış olduğu görülüyor. Bylock kullanan milletvekilleri üzerine ortaya saçılan dedikoduların ne kadar doğru olduğunu, kaç milletvekilinin bu durumda olduğunu bilemiyoruz.

 Ancak AKP'lilerin korkmaları için Bylock kullanmış olmaları gerekmiyor. 17-25 Aralık sürecine kadar geçen yıllar boyunca Fethullah Gülen cemaati ile içli dışlı olmamış, bu cemaatle "FETÖ üyesi" olmakla suçlanacak derecede irtibat ve iltisak içinde olmamış AKP'li milletvekili bulmak kolay olmasa gerek.

Sırf cemaatin sendikasına üye oldukları, cemaatin dershanesine gittikleri ya da Bank Asya'da hesapları olduğu için açığa alınıp ihraç edilen on binlerce kişi varken, haliyle AKP grubunda olup da "beni kimse FETÖ üyesi olmakla suçlayamaz" diyebilecek bir cengâver de yok. Dolayısıyla AKP milletvekili için anayasa değişikliğine ilişkin kanaati ne olursa olsun kabine girip gizli oy vermek bile büyük bir risk haline geliyor. Bir kişi bile kabin dışında oyunu kullanınca, evet oyu verdiğini belli edince, diğerleri de onun gibi hareket etmek zorunda...



AKP'liler isteyenin açık oy kullanmasında herhangi bir sakınca yoktur diyor. Hukukçuların üzerinde ittifak ettiği görüş ise gizli oylamanın feragat edilebilecek şahsi bir hak olmadığı yönünde. Bu görüş haklıdır. Üstelik gizli oy kullanmak kişisel bir hak olarak değerlendirilse bile durum değişmez. Zira tek bir kişinin bile açık oy kullanması diğerleri için "sen neden gizli kullanıyorsun" sorusunu gündeme getireceğinden ve baskı oluşturacağından oy veren diğer kişilerin hakkının ihlali anlamına geliyor. Tüm bu sebeplerden fiilen açık oylamaya dönüştürülen anayasa değişikliği oylamalarının geçersiz kabul edilmesi gerekiyor.



Ancak mesele sadece anayasa değişikliği oylaması ile sınırlı değil. Dahası bu tartışma özünde bir hukuk tartışması da değil. Anayasa değişikliği oylamaları Erdoğan ve AKP tarafından inşa edilmekte olan istibdat rejiminin ayak sesleridir. Eğer bu şekilde devam eder ve anayasa değişikliği bir şekilde referanduma götürülürse Türkiye bir daha burjuva demokrasisi sınırları dâhilinde bile hür bir seçim yapamaz. Evet, böyle giderse olası anayasa referandumu da açık oylama ile gerçekleştirilir! Daha sonra yapılacak genel, yerel, cumhurbaşkanlığı vb. tüm seçimler de açık oylama ile yapılır. Hatta daha ileri gidebiliriz ve diyebiliriz ki açık olması gereken oy sayımı da gizli hale gelir. Gizli oy açık tasnif ilkesi, açık oy gizli tasnife dönüşür.



Nasıl mı? AKP'li milletvekillerinin açık oy kullanarak yaptığı davranışın referandumda AKP seçmenleri tarafından gerçekleştirildiğini düşünelim. Normalde bırakın oyunu açık kullanmayı, oy kabinine cep telefonuyla girmek bile yasak. Sebebi de gayet açık. Seçmen iradesi üzerinde herhangi bir baskı oluşmasını engellemek. Sırf gizli oylamaya ilişkin yerleşik hale gelmiş bu uygulamaya bakmak bile meclisteki oylamanın baskı altında yapıldığını ve geçersiz olduğunu görmeye yeterdi. Ne var ki referanduma OHAL koşullarında gideceğiz.

AKP'lilerin mecliste yaşananlardan güç alarak "açık evet oyu kullanma" girişimine belki Şişli'de, Bakırköy'de, Kadıköy'de direnirsiniz ve bunu engelleyebilirsiniz. Peki ya AKP'nin yüksek oy aldığı geri kalan yerler? Ayrıca seçmenlerin bir referanduma gidildiğinde oy verip evine dönmek dışında ek olarak direniş yapmak gibi bir yükümlülüğü olabilir mi? AKP'nin baskın olduğu bir seçim bölgesini düşünün. Evet’ çiler sandığa gelip açık oy kullanıyorlar. Kabine girmeyi tercih edenlerin ise "hayır" verdiğine dair kaçınılmaz bir izlenim oluşuyor. Ve bu izlenim, Kanun Hükmünde Kararnamelerle sorgusuz sualsiz insanların ihraç edildiği, kitlesel açığa almaların gerçekleştiği bir OHAL ortamında oluşuyor! “Hayır” oyu vermek 12 Eylül'den beri hiç bu kadar zor olmamıştır herhalde! İşte size açık oy!

Aynı şeyi sayımda da göreceğiz. Oy sayımlarının şeffaf ve açık gerçekleşmesi kuraldır. Peki ya hayır oyuna sahip çıkmak isteyen insanlar gördükleri usulsüzlükleri gündeme getirdiklerinde, provokasyon yapmakla hatta terörist, PKK'lı, FETÖ'cü vb. diye suçlanıp baskıya uğrar, darp edilir hatta gözaltına alınırsa ne olacak? Öyle şey olmaz diyebilen var mı? Buyurun size gizli tasnif!



Bugün Türkiye, bir anayasa değişikliği oylamasına değil bir istibdat rejimi inşasına tanık oluyor. Burjuva demokrasisinin şekil şartları anlamında hür seçimler tarih olmak üzere. Bundan sonrası Erdoğan'ın çok eleştirdiği baba oğul Esad'ların yüzde 80'lerle, 90'larla kazandığı seçimler kabilinden olacak. Meclisteki burjuva muhalefeti bu gidişatı durduracak bir dirayet, kararlılık ve bilinç içinde değil.

 İhanet, diktatörlük gibi sözler havada uçuşuyorsa ortada meclis kulisinde çay içerek halledilmesi mümkün olmayan bir sorun var demektir.

Ülke son sürat istibdat rejimine doğru giderken, kuliste Binali Yıldırım'la çay içip espri yapan CHP'lilerin hiç de komik olmadıklarını söylemeliyiz. Türkiye'nin emekçi halkı daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun, bu istibdat rejimi inşasına dur demelidir. Bunun için de burjuva parlamentarizminin sefaletine değil kendi gücüne güvenmeye başlaması gerektiği tüm açıklığı ile ortadadır.