22 Kasım 2016 Salı

Amerikancıdırlar - NATO'cudurlar - İşbirlikçidirler



Sizi, “Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi” olarak niteleyince anında küplere biniyorsunuz. Ve bize saldırıyorsunuz, “Faşist”, “Irkçı”, “Kafatasçı”, “Kürt düşmanı” filan diye…
Peki, bunlar ne?
Daha dünün medya haberlerindendi:
“(DHA)- HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir, İstanbul’da gerçekleşen NATO Parlamenter Asamblesi 62’nci Genel Kurulu’nda, Alt Komite Başkan Yardımcılığına seçildi.
“İstanbul’da yapılan NATO Parlamenter Asamblesi 62’nci Genel Kurulunda dün NATO Parlamenter Asamblesi (PA) Alt Komitesi seçimleri yapıldı. Seçimler sonucunda, HDP’nin NATO PA üyesi Milletvekili Ziya Pir, alt komitenin başkan yardımcılığına seçildi.
“HDP’li Ziya Pir, Diyarbakır’da 3 Kasım’da HDP’nin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve bazı HDP’li Milletvekilleri ile birlikte gözaltına alınmış, 4 Kasım’da çıkarıldığı Diyarbakır Sulh Ceza Hâkimliğince yurt dışına çıkış yasağı ile serbest bırakılmıştı.
“OY BİRLİĞİ İLE SEÇİLDİ
“HDP’li Vekil Ziya Pir, alt komite başkan yardımcılığına aday olmayı çok önceden kararlaştırdığını ancak, HDP’nin Eş Genel Başkanlarının da içinde olduğu tutuklamalar ile gelişen süreç nedeniyle kendisi aday olmadan yabancı parlamenterler tarafından aday gösterildiğini belirtti. Pir, “Oy birliği ile yabancı parlamenterler beni aday gösterdi ve oy birliği ile beni başkan yardımcısı seçtiler. Bir seçim çalışması ve lobi yapmadım. Benimle ilgili mahkemenin verdiği yurt dışına çıkış yasağı kararını da biliyorlardı” dedi.
“TWİTTER’DEN PAYLAŞTI
“HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir, NATO PA Alt komitesinin başkan yardımcısı seçilmesi nedeniyle NATO Genel Sekreteri’nin hem TBMM Başkanlığına, hem de Adalet Bakanlığına yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması ile ilgili yazı yazacağını da söyledi. Pir, Alt komite başkan yardımcısı seçilmesini kişisel Twitter hesabında ise, “Hay Allah… görevim gereği sık sık yurtdışına çıkmalıyım ama yurtdışı yasağım var!!!” diye paylaştı.” (http://www.hurriyet.com.tr/hdpli-pir-nato-parlamenterler-asamblesinde-a-40284159)
Göründüğü gibi, NATO’nun gözde parlamenterlerindensiniz. Oybirliğiyle sizi aday gösterip yine oybirliğiyle seçiyorlar. Siz de övünüyorsunuz, yukarıda anlattığınızdan anlaşıldığına göre, NATO’nun size verdiği bu itibardan dolayı.
Ayrıca da özel toplantılarına katılıyorsunuz, NATO’cu Batılı efendilerinizin. Yine dünün haberlerinden:
“HDP NATO PA Milletvekili Ziya Pir ile HDP’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hişyar Özsoy’un da katıldığı toplantıda NATO PA Saymanı Marc Angel, HDP’li vekillere 15 Temmuz darbe girişimi öncesi ve sonrasında AKP ile Fethullah Gülen arasındaki ilişkilerin değişip değişmediği sorusunu yöneltti. Angel’in “15 Temmuz öncesinde Gülen’e dair bize iletilen pek şikâyet yoktu” ifadeleri dikkat çekti.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/633499/Dunyadan_elestiri_yagdi__Bu_toplanti_Erdogan_icin_yenilgi.html)
Yine görüldüğü gibi, Batılı efendilerinizle muhabbetiniz gayet koyu. Onların gözünde olağanüstü değerlisiniz. Tabiî sizin gözünüzde de onlar…
Hatırlanacaktır; Selahattin Demirtaş da tâ Diyarbakır İHD Başkanı olmazdan önce, 2005 öncesinde, devşirilip Amerika’ya götürülmüştü. Ve üç haftalık bir ajanlaştırma kursundan geçirilerek “Usta Ajan” statüsüne yükseltilmişti.
ABD, bu ajanlaştırma kurslarının adına ne diyordu?
“Uluslararası Liderlik Ziyaretçi Programı”, diyordu.
Biz, Demirtaş’ın bu ajanlaştırılma işini Wikileaks belgelerinde görüp okuduk.
Yine hatırlanacaktır; Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak ve Ahmet Türk’ten oluşan HDP heyeti, dört yıl kadar önce ABD’ye gitmiş, “Düşünce Kuruluşu” adlı CIA kuruluşlarında konuşmalar, görüşmeler yapmıştı. Ayrıca da, açıkça söylemişlerdi: “ABD’den Suriye’de bize rol vermesini istedik.”, diye.
Yani “Emret efendim, yapalım.”, diyorlar. ABD de zaten emretmişti: “Hadi bakalım BOP’u elbirliğiyle hayata geçirelim.”, diye.
Beş yıldan bu yana da bunu yapıyorlar Suriye’de. “ABD Özel Kuvvetleri”yle birlikte, insan öldürmekten özel bir zevk alan sapık cellatlar güruhundan oluşan “Black Water”larla birlikte, “ABD Hava Kuvvetleri”yle birlikte ve de ABD’nin kendilerine verdiği silahlarla savaşıyorlar, Suriye’nin Antiemperyalist Beşşar Esad liderliğindeki Baas İktidarına karşı.
Yine hatırlanacağı gibi, zaman zaman da ABD bayraklarıyla donatıyorlar, Suriye’deki PYD Kantonlarını.
Zaman zaman da Kürt gençlerine “Biji Serok Obama!” sloganları attırıyorlar.
Yine dünün haberleri arasındaydı: PYD Lideri Salih Müslim, İngiltere Parlamentosunda konuşacakmış. Görelim haberi:
“Salih Müslim İngiltere Parlamentosu’nda konuşacak
“İngiltere’de Kürt meselesi üzerine çalışmalarını sürdüren Centre for Kurdish Progress, Demokratik Birlik Partisi Lideri Salih Müslim ile İngiltere Parlamentosu’nda halka açık bir toplantı düzenliyor.
“PYD lideri Salih Müslim savaş sonrası Kürtlerin beklentilerinin ne olduğu ve bu geçiş sürecinin nasıl gerçekleşeceğine dair konuşacak.
“Centre for Kurdish Progress, Salih Müslim’in uluslararası güçlerin yeni Suriye’de ve bölgedeki rolünü değerlendireceğini; Rakka ve Musul Operasyonlarına dair görüşlerini paylaşacağını duyurdu.
“22 Kasım Salı akşamı gerçekleşecek toplantının ev sahipliğini İskoç Milletvekili Natalie Mc Garry üstleniyor.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/631896/Salih_Muslim_ingiltere_Parlamentosu_nda_konusacak.html)
Sözü uzatmayalım. Emperyalist Batı’nın Ortadoğu’daki gözbebeğisiniz artık. Siz de efendilerinizin size gösterdiği bu sevgiyi karşılıksız bırakmıyorsunuz. Eee, halkımız der ya; “Kalp kalbe karşıdır”, işte öyle durumunuz.
Kandil’den Karayılan dostluk ve sadakat mesajları gönderiyor, ABD’li efendilerine. Tabiî CIA ajanları, Kandil’e gelip ziyaretlerde bulunuyor. Birlikte durum değerlendirmeleri yapıyorsunuz.
Avrupa’dan da temsilciniz Zübeyir Aydar, aynı bağlılık ve sadakat mesajlarını iletiyor, ABD’ye, Avrupa Birliği’ne.
Gariptir, Ortadoğu’da da sadece Siyonist İsrail’i seviyorsunuz. Tabiî onlar da sizi…
Tertiplediğiniz, Ortadoğu’yu kapsayan Kadın Konferansına davetliniz olarak gelen, Filistinli savaşçı Leyla Halid’in İsrail zulmünden söz etmesi sizin anında çileden çıkmanıza sebep oluyor. Leyla Zana, “Ben İsrail’e söz ettirmem!”, anlamında çemkiriyor, Leyla Halid’e. Hem de misafiriniz olduğu halde ve hem de Kürt Halkının geleneklerini hiçe sayarak.
İsrail’in 60’ıncı kuruluş yıldönümünde kutlama mesajları gönderiyorsunuz Kandil’den.
Söylemiştik birkaç kez; Fidel on yıllar önceden görmüştü sizin savrulduğunuz kulvarı. Ve aynen şunu demişti:
“Türkiye’deki olayları yakından izliyorum. Umarım ve dilerim ki, sizin oradaki Kürt Hareketi, Yankee’nin (ABD’nin) petrol bekçisi olmaz. Ancak, gördüğüm kadarıyla bunlar ABD’ye bağımlı, ABD’nin kontrolünde hareket ediyorlar. Kürtlerin hareketi bağımsızlık değil, ABD’ye bağımlılıktır.” (Fidel Castro, 1994’te aralarında Esenyurt eski Belediye Başkanı Gürbüz Çapan’ın da bulunduğu bir heyet önünde söylediği sözler)
Evet, arkadaşlar. Ne yazık ki PKK-HDP-PYD önderliğindeki Burjuva Kürt Hareketi’nin izlemekte olduğu seyir ve varacağı son durak Ortadoğu’da yeni bir İsrail oluşturmaktır. Yani, ABD Emperyalistlerine Ortadoğu’da petrol bekçiliği edecek İkinci bir devlet oluşturmaktır. Bu konuda anlaşmışlardır. Hep söylüyoruz ya; 1991’de Sosyalist Kampın yıkılışıyla birlikte PKK dümeni ABD’ye kırdı ve Miami kıyılarına demir attı. Artık etle tırnak gibi kaynaşmış durumdadırlar ABD Emperyalistleriyle.
Abdullah Öcalan, daha önce de söylediğimiz gibi, 1990’lı yılların Gündem Gazetesi’nde yazdı uzun uzun. “ABD’nin Ortadoğu’da projelerini uygulayabilmesi için biz Kürtlerle işbirliği yapması gerekmektedir. Ortadoğu’nun kilidi biziz.”, diye. İşte en sıkı biçimde işbirliğine girmişlerdir.
Tabiî böylesine ABD yörüngesine girince bir hareket, onda devrimciliğin de, demokratlığın da, antiemperyalist ligin de zerresi kalmaz. O, tam bir ABD işbirlikçisi ve ABD hizmetkârı olur artık.
PKK ve PYD bu yönünü saklamamaktadır aslında. Siyasi uygulamaları da bunu apaçık şekilde ortaya koymaktadır. Köy ağası Ahmet Türk’ü, Ortaçağcı müteahhit Para babası Altan Tan’ı, yine Ortaçağcı Hüda Kaya’yı milletvekili yapmaktadır. Tabiî bütün bunlar ABD’ye “Bak artık devrimcilikle filan bir ilgim yok. Ben o işleri tümüyle bıraktım.”, mesajı vermeye yöneliktir. ABD de bilir zaten onların ne hale geldiğini ya da düştüğünü.
Söylediğimiz gibi, PKK-HDP, emperyalistler tarafından el üstünde tutulmaktadır.
Fakat Gerçek Devrimciler ve antiemperyalistler PKK-HDP’deki bu utanç verici işbirlikçiliği açıkça görmekte ve dile getirmektedirler. İşte Fidel Castro’nun sözleri meydanda.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun Filistinli Temsilcileri de, sendikacı yoldaşlarımıza söylemişlerdir açıkça: “PKK, ABD ve Avrupa Birliği’nin yörüngesinde ve hizmetindedir.”, diye.
Bütün bu anlattıklarımız, somut, olaycıl gerçekliklerdir. Bunların inkârı söz konusu değildir. Hatta herkesçe bilinmektedir bu gerçekler.
Durum bu denli açıkça ortada olmasına rağmen, bu vatandaşlar, biz kendilerini “Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi” diye tanımlayınca bir anda öfkeye kapılıyorlar ve bize karalayıcı sözcüklerle saldırmaktan kendilerini alamıyorlar.
İyi de biz sadece olanı, yani gerçeği söylemiş oluyoruz…
Olmayan bir şey mi söylüyoruz?
Bakın NATO’culuğunuzla, Amerikancılığınızla övünüyorsunuz, onlarla bir araya gelince. Zaman zaman Birleşmiş Milletler’ in, NATO’nun, Amerika’nın Türkiye’ye müdahale edip Kürt Meselesini çözmesini de istiyorsunuz.
Daha başka nasıl Amerikancı olunur?
Bunu siz de adınız gibi biliyorsunuz.
Bize niye kızıyorsunuz o zaman?
Ha şundan:
Siz, bizim dışımızdaki diğer tüm adı “sol” hareketlerin olduğu gibi bizim de sizin peşinize takılarak ABD yörüngesine girmemizi istiyorsunuz. “Bak onlar sessiz sedasız peşimizdeler. Bize tabiler. Biz ne dersek onu yapıyorlar. Siz niye onlar gibi değilsiniz?”, diyorsunuz bize.
İyi de biz Gerçek Devrimci Hareketiz. Onlarsa sadece lafta, görünüşte devrimci, gerçeklikte değil.
Devrimciliğin de abc’si, insan soyunun baş düşmanı Amerikan Emperyalistlerine ve Avrupa Birliği Emperyalistlerine karşı olmaktır.
Ortaçağcılığa, o çağın karanlıklarındaki Muaviye-Yezid Dini’nin Şeriat Düzenine karşı olmaktır. Dolayısıyla da laikliği kararlılıkla savunmakla yükümlüdür, bir Gerçek Devrimci.
Aynı zamanda da antişovenist olmaktır. Yani, Halkların Kardeşliğini, milletlerin eşitliğini savunmaktır.
Kürt Meselesi’nin de sizlerin savunduğu gibi Amerikancı çözümünü değil de gerçek anlamda Devrimci Çözümünü savunmak mecburiyetindedir, bir Gerçek Devrimci. Yani, gerçek anlamda eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelinde Kürt Meselesi’nin çözümünü savunmak demektir bu.
Sizin savunduğunuz çözümle bizim savunduğumuz Devrimci Çözüm, akla kara gibi, geceyle gündüz gibi, yerle gök gibi birbirinin karşıtıdır.
Siz, Amerika’ya hizmet edecek ikinci bir petrol bekçisi Kürt Devleti yaratmak istiyorsunuz. Bizse, ABD ve AB Emperyalistlerini ülkemizden, bölgemizden defetmek için mücadele edecek Devrimci bir iktidar oluşturmak için mücadele ediyoruz. Demokratik Halk İktidarı kurmak için mücadele ediyoruz.
Sizin bize düşmanlığınız işte bu farklılıktan kaynaklanıyor. Biliyoruz bunu.
Fakat unutmayın ki sonunda efendiniz ABD Emperyalistleri ve Avrupa Birliği Emperyalistleri ve onların yerli işbirlikçileriyle birlikte yani AKP’giller ve benzerleriyle birlikte sizler de yıkılıp gideceksiniz. Ve hep lanetle anacak insanlık, halklar ABD-AB Emperyalistlerini ve onların işbirlikçilerini.
En sonunda halklar kazanacak. Türk, Kürt, Arap, Acem Halkları kazanacak bölgemizde.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!      22 Kasım 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

20 Kasım 2016 Pazar

“TECAVÜZ YASASI” VE ESKİ TÜRKLERDE KADIN - Metin Aydoğan



Eski Türklerde; vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlardı ve cezası ölümdü. Türk hukuku, cinsel tecavüz ve ırza geçmeyi, bağlı atı çalmayla birlikte adi suç sayıyor ve bu suçları da ölümle cezalandırıyordu. Tecavüze uğrayan kadın toplumdan dışlanmıyor, ona sahip çıkılıyordu. Tecavüz nedeniyle çocuğu olursa, kadın ulu bir ağaçla evlendiriliyor, doğan çocuk bu yolla meşrulaştırılıyordu. Yaş farkı çok olan evliliklere izin verilmiyor; yaşlı kuşaktan erkek, genç kuşaktan bir kadınla evlenemiyordu. Evlilik, kesin olarak nikâha ve tek eşliliğe dayanıyordu.

Meclis ve Önerilen Yasa

AKP’li 6 milletvekili, çocuk yaştaki kıza cinsel istismar suçunu işleyenlere bir tür af getiren yasa önerisi verdi. Öneri, tecavüzcüyle küçük kızın “evlenmesi” durumunda, mevcut yasada belirtilen cezanın ertelenmesini ve geri bırakılmasını öngörüyor.
Toplumsal bozulmanın ve ahlaki çöküşün düzeyini gösteren bu girişim, Türkiye’nin nereye getirildiğini ve nereye götürülmek istendiğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Din adına Arapçılığı Türk toplumuna yamamağa çalışan siyaset bezirganları, ele geçirdikleri yetkiyle, karanlığa doğru yürümekte, topluma büyük zarar vermektedir.
Medeni Kanun ortadadır ve yürürlüktedir. Çıkarılmak istenen “yasa”, Medeni Kanun’u yani Cumhuriyet’in bir parçasını daha ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu girişim, ülkeyi, Osmanlı’nın son dönemindeki toplumsal kaosa sürüklemeyi amaçlayan yeni bir adımdır. Yapılanın ne dinle ne de insanlıkla bir ilişkisi vardır. Dini siyasi araç olarak kullanıp çıkar peşinde koşan haramiler, doymak bilmeyen açgözlülüklerini gidermek için; kendilerine, içinde serbestçe hareket edecekleri, geri ve ilkel bir alan yaratmaya çalışmaktadır. “Yasa” önerisi bu çabanın yeni bir aşamasıdır.

Savunma

Toplumda yükselen tepkiyi azaltmaya yönelik; “Önerge af getirmiyor, mağduriyet gideriyor” ya da “tecavüzcü ile evlenmek cezadan kurtulmayı içermiyor” türünden açıklamalar, “özrü kabahatinden büyük” davranışlardır. Tarih, söz sahiplerini, yüzlerine kara bir siyasi leke sürerek bugünden kayda geçirmiştir.
Türk toplumu, bunları hiçbir zaman unutmayacak ve her zaman tiksintiyle anacaktır. Türk töresi, bırakalım çocuğu, kadına tecavüzü en büyük suç olarak görmüş ve ölüm cezasıyla cezalandırmıştır. Türklerin kadına verdiği değeri anımsamak, önergeyi veren insanların ne kadar Türk olduğu konusunda bir fikir verecek ve Türkiye’deki Araplaşmanın boyutunu gösterecektir.

Eski Türklerde Kadın

Eski Türklerde kadının toplum içindeki konumu ve aile düzeni, hemen hiçbir toplumda görülmeyecek düzeyde uygar ve demokratik ilişkiler üzerine kurulmuştu. Türk ailesinde, babanın eşiyle paylaştığı, baskıcı olmayan eceliği (reisliği), baskıya dayanan ataerkil aile yapısından ayrımlıydı. Ev, Batılılar ve Araplarda olduğu gibi yalnız kocaya ait değil, kocayla karının ortak malıydı. Bu nedenle evin erkeğine evinecesi, evin kadınına da evin kadını denilirdi. Ailede babanın olduğu kadar, ananın da sözü geçerdi. Anasoyu ile babasoyu değerce birbirine eşitti. Eşitlik, babanın saygınlığının ve ona verilen değerin azalması anlamına gelmez; tersine ona, saygıya dayalı içtenlikli ve daha güçlü bir yetke kazandırırdı.

Nikah ve Tek Eşlilik

Nikâha ve tek eşli evliliğe dayanan1 aile düzeni, Türk toplumuna çok eski dönemlerde yerleşmiştir. Eski Türklerde nikâh, törenle gerçekleştirilen ve özellikle köy düğün geleneğinin tarihsel köklerini oluşturan, önemli bir olay, bir tür sözleşmedir.
Nikâh için ana ve babanın onayı koşuldur. Evlenen erkeğin, gelinin ana-babasına bir miktar mal vermesi gelenektir. Başlık adıyla günümüze dek süren bu gelenekte, verilen mala kalıng denirdi. Gelin, gittiği ailenin hak sahibi bir üyesi olur; kocasının ölmesi durumunda, malların ve çocukların velayeti ona kalırdı. Yaş ayrımı çok olan evliliklere izin verilmez ve yaşlı kuşaktan erkek, genç kuşaktan bir kadınla evlenemezdi.2

Türk Töresi

Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış ve hak tanımamıştır. Her iki cinsin kendilerine ait, karşı cinsin yerine getirmek zorunda olmadığı görev ve sorumlulukları vardı. Birbiri içine girmekle beraber, kadının ağırlıklı görevi aile içinde, erkeğin ise dışındaydı. Buna karşın, her cins aynı eğitimden geçer; cinsler arasında ayrım, toplumun tüm kesimlerinde yadsınırdı.
Kadının toplum içinde önemli bir yeri vardır. Bu önem Dede Korkut’ta; “kadın kendini överek adam olmaz; ancak güzel düşünür, güzel konuşur ve kocasına iyi öğütlerde bulunursa yücelir”, “kocası onu dinler” biçiminde anlatılmıştır.3
Irk Bitig’de; babanın emir annenin öğüt verdiği görülür, çocuk isteğine göre birine ya da ötekine uyardı.4
Kadın örtünmez, haremde kalmaz, erkeğin gittiği hemen her yere giderdi. Erkeklerle bayramlara, şölenlere ve içkili toplantılara katılır; onlarla birlikte kımız ya da şarap içebilir; kendisi de şölen düzenler, davetler verebilirdi. Erkek gibi ata biner, ok atar, öküz arabası kullanırdı.
Çin kaynaklarına göre; “kocaları dama oynarken onlar futbol oynar”, “pazara gittiklerinde, paketleri kocaları taşır”5 ve “açık bir kibarlıkları vardır”.6 Ama gerekirse ava ve savaşa da giderlerdi. Arap gezginci İbn Arabsah, Türk kadınları için; “erkekler gibi savaşıyor, kafirlerin üzerine dört nala at sürüyorlardı...”, diye yazar.7

Kadının Özgürlüğü

Kadınların bu denli özgür ve cinsler arasındaki ayrımın az olması, Türk kadınlarının kendilerine özen göstermediği, süs ve güzelliklerine dikkat etmediği, cinselliğe önem vermediği anlamına gelmiyordu. Giysileri son derece renkli ve süslüydü, zarafete ve alımlılığa önem verirlerdi. Beğenilmeyi severler ve güzellikleriyle ilgili övgüleri, “memnuniyetle kabul ederlerdi”. Serbestçe kullandıkları özgürlüklere sahiptiler ama son derece iffetliydiler.
Ünlü İtalyan gezgini Marco Polo, bir “seyahatname klasiği” olan İl Millione adlı yapıtında, Türk kadınlarının “ahlaki temizliğini” över ve onların “tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı” kadınları olduğunu söyler.8

Cinsel Suçlar, Cezalar

Tedirgin etme (taciz), kadına saldırganlık (tecavüz), evlilik dışı ilişki (zina) gibi cinsel suçlar Türk toplumunda yok denecek kadar azdı. Kadına saldırının Türk hukukundaki cezası ölümdü. Tecavüze uğrayan kadın toplumdan dışlanmaz, ona sahip çıkılır. Evlilik dışı çocuğu olursa kadın ulu bir ağaçla evlendirilir, çocuk bu yolla meşrulaştırılırdı.
Günümüzde töre cinayeti adı verilen olayların Türk töresiyle bir ilgisi yoktur. Basında sıkça kullanılan bu tanım herhalde, Türk geleneklerini yıpratma amacını taşımalıdır. Saldırıya uğrayan kadına sahip çıkılırken namusunu korumayan kadın hoşgörülmez. Eski Türk inancına göre Doğum Tanrısı (Ayzıt), “ne denli yalvarırlarsa yalvarsınlar, namusunu korumamış kadınların yardımına” gelmez.9
Eski Türkler’in hukuk düzeninde, ayrımsız herkesin sorumlu olduğu ceza yasaları vardı; yasalar, disipline bağlı bir güvenlik örgütü aracılığıyla ödünsüz uygulanırdı. Hızlı ve adil karar veren mahkemeler, suçluları ayırım gözetmeden yargılardı. Gözaltı süresi on günden çok olamazdı. Vatana ihanet, savaşta gevşeklik, ülke çıkarlarını yabancı ülkelere karşı korumama, elçilik görevlerinde kusur, ağır siyasi suçlar; cinayet, ırza geçme, bağlı atı çalma, soygun, ağır adi suçlar’dı ve cezası ölüm’dü. Genç kızları aldatanlar, yüksek mal ve tazminat ödemeyle cezalandırılır; adam yaralayanlar, yaranın durumuna göre ceza öder; bağlı olmayan atı çalanlardan, çaldığı at sayısının on katı ceza alınırdı. Bu suçlar hafif adi suçlar’dı.10     Metin Aydoğan

DİPNOTLAR

1       “Orta Asya” Jean-Paul Roux, Kabalcı Yay., 2001, sf.47
2       Çin Belgeleri (Jul. Doc:1-9) Sencer Divitçioğlu, “Kök Türkler” Yapı Kredi Yay., İstanbul-2000, sf.168
3       “Tarih I.Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay., 4.B.as, sf.46
4       “Orta Asya-Tarih ve Uygarlık” J.PaulRoux, Kabalcı Yay., 2001, sf.273
5       a.g.e. sf.273
6       a.g.e. sf.273
7       a.g.e. sf.273
8       a.g.e. sf.273
9       “Tarihte Türklük” Prof. Dr. Laszlo Rasonyı, Türk Kültürü Araştırma Ens. Yay., Ankara 1988, sf.58
10     “Türk Tarihinin  Ana Hatları” Kaynak Yay., 2. Basım 1956, sf.349