8 Ağustos 2016 Pazartesi

YİNE DEMOKRASİ TRAMVAYINA BİNDİ



İstanbul’a belediye başkanı oluşundan günümüze değin Recep Tayyip Erdoğan hedefini, amacını ve davasını hep açıkça söylemiştir.
Davasını, amacını ve hedefini, hiç saklamamış, hiç gizlememiştir.
Elbette süreç içinde taktiksel geri çekilmelerde bulunmuş, söylem değiştirir gibi yapmış, zaman zaman sessiz kalmış ama davasından, amacından, hedefinden hiç sapmamıştır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın davasını, amacını, hedefini tek bir cümlede özetleyebiliriz:
Temelinde laiklik ilkesi bulunan cumhuriyet rejimini ortadan kaldırıp yerine “Osmanlı Şeriatı”na dayalı bir düzen getirmektir.

Recep Tayyip Erdoğan, bakın demokrasiyi nasıl algılıyordu:

“Peki, nasıl bir demokrasi?
Bu demokrasi amaç mı olacak, araç mı olacak?
Bize göre demokrasi hiçbir zaman amaç olamaz.”

Demokrasinin ulaşılması gereken bir amaç olmadığını vurgulayan Recep Tayyip Erdoğan, görüşlerini çok daha keskin ifadelerle şöyle açıklıyordu:

Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır!
Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.
Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz.”

Recep Tayyip Erdoğan, demokrasi tramvayına bindi.
Peki, ne zaman indi?
27 Mayıs 2013 tarihinde, demokrasi tramvayından indi.
Bu olayı çok kısa özetleyeyim.

AKP hükümeti ve İstanbul Belediyesi, İstanbul’da Taksim Gezi Parkı’nda “Topçu Kışlası” inşa etmeye karar verdi. Bunun için önce, yüzlerce ağacın kesilmesi gerekiyordu.
27 Mayıs 2013 günü iş makineleri parka girdi. Çok büyük çoğunluğunu 20- 40 yaş arası gençlerin oluşturduğu bir topluluk bu girişime karşı ayaklandı, iş makinelerinin önüne dikildi.
Devletin polisi Toma’larla, biber gazıyla ayaklananlara saldırdı.
Ayaklananların üzerinde değil tabanca, bıçak; bir tırnak makası bile yoktu!
Çoğu gençlerden oluşan protestocular; “Barış”, “Sevgi”, “İnsan Hak ve Özgürlüklerine Saygı”, “Demokrasi” diye haykırıyorlardı. Ellerinde Türk bayrakları vardı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle polisler; barış, sevgi, insan hak ve özgürlüklerine saygı, Demokrasi isteyenlerin üzerine ateş açtı. 8 gencimizi öldürdü. Ondan fazla gencimizi kör etti. Sekiz binden fazla insanımızı yaraladı.
İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda başlayan Demokrasi ayaklanması Türkiye’nin 80 iline yayıldı.
Devletin resmi rakamlarına göre Türkiye genelinde toplam 7 milyon insanımız gece gündüz ayaklanmayı sürdürdü.
Temelde Demokrasi’den başka bir talepleri olmayan insanlarımızın protestosu bir ay sürdü.
Peki, sonra ne oldu?

Değerli Dostlar,

Barış, Sevgi, İnsan Hak ve Özgürlüklerine Saygı ve Demokrasi isteyen en az 7 milyon insanımızın kalkışmasını, devletin polis gücünü kullanarak bastıran Recep Tayyip Erdoğan, yeniden Demokrasi tramvayına bindi.

Recep Tayyip Erdoğan, Demokrasi tramvayına istediği zaman biniyor, işine gelmediği zaman iniyordu.

Değerli Dostlar,

15 Temmuz 2016 akşamı, çok uzun zaman önce Türk ordusu içinde örgütlenmiş olan Fethullahçı subaylar, yani CIA ajanları, darbe girişiminde bulundu.
Tarihimizde ilk kez Türk halkı darbecilere karşı sokaklara döküldü, canları pahasına darbecilere geçit vermedi. Darbe girişiminin ilk saatlerinde cep telefonuyla bir televizyon kanalına bağlanıp halkımızın darbecilere karşı sokaklara, meydanlara çıkmasını isteyen Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı başarılı oldu.
Darbecileri önleme aşamasında ve daha sonra yaptığı söylem ve uygulamalarda Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha Demokrasi tramvayına binmişti.
Recep Tayyip Erdoğan, “Demokrasiye inananları tankla, topla sindiremezsiniz!” diye haykırıyordu.
Halkın sokaklardan, alanlardan ayrılmamasını isteyen Recep Tayyip Erdoğan, bu önlemi “Demokrasi Nöbeti” olarak adlandırıyordu.

7 Ağustos 2016 Pazar günü İstanbul Kazlıçeşme’de yapılan, milyonlarca insanımızın katıldığı mitingin adı, medyada “Demokrasi Şöleni”, “Büyük Demokrasi Buluşması” olarak adlandırılıyordu.

Değerli Dostlar,

Bir kez daha Demokrasi tramvayına binmiş olan Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi üzerine yaptığı söylemler milyonlarca insanımız tarafından coşkuyla paylaşılmaktadır.
Peki, bu ne zamana kadar sürecektir?
Daha açıkçası, Recep Tayyip Erdoğan Demokrasi tramvayından bir daha ne zaman inecektir?
Bu soruya cevap verme yerine, size bir öneride bulunabilirim.

İngilizlerin, Yunanlarla ilgili çok ünlü bir deyişleri vardır:
“Beware of Greeks, bearing gifts.”
Türkçe anlamını şöyle söyleyebilirim:
“Size hediyelerle yaklaşan Yunanlara dikkat ediniz!”
İngilizlerin bu ünlü deyişleri, bir tarihi olaya dayanmaktadır, çok kısa anlatayım.

Çanakkale’ye 30 km. uzaklıktaki Tevfikiye köyünün eski tarihteki adı Truva idi.
İsa’dan Önce 1184 yılında geçtiği anlatılan efsaneye göre, Truvalı prens Paris, Yunan Kralı’nın karısını kaçırır ve bu olay Yunanlarla Truvalılar arasında bir savaşa neden olur.
Yunanlar denizden Truva’yı kuşatma altına alırlar, ancak on yıl süren savaşlar başarısızlıkla sonuçlanır. Kale duvarları çok kalın taşlardan yapılmış Truva’ya giremezler.
Bunun üzerine, Yunanlar kurnaz bir oyun kurgularlar.
Tahtadan çok büyük bir at yaparlar ve bunu Truva’nın kale kapısı önüne bırakıp uzaklaşırlar.
Savaşın bittiğine inanan Truvalılar, Tahta At’ı tanrıların bir armağanı olarak algılayıp kentin içine çekerler.
Zafer kutlamalarıyla zil zurna sarhoş olan Truvalılar yattıktan sonra Tahta At’ın karnı açılır, saklanmış olan Yunan askerler dışarı çıkar, kale kapılarını ardına kadar açar, Yunanlar Truva’yı işgal eder, yakar, yıkar, binlerce Truvalıyı kılıçtan geçirir.
Truvalılar, Yunanlıların bıraktığı Tahta At’ı hediye sanmışlar ve bu yanılgılarını, hem vatanlarını hem de canlarını vererek ödemişlerdi.
İşte, bu tarihi olaydan büyük bir ders çıkaran İngilizler, “Size hediyelerle yaklaşan Yunanlılara dikkat ediniz!” demektedirler.

Değerli Dostlar,

Ben de İngilizlerin bu ünlü deyişinden esinlenerek şöyle diyorum:
“Demokrasi tramvayına istediği zaman binen, işine gelmediği zaman inen Recep Tayyip Erdoğan’a dikkat ediniz!”

Yılmaz Dikbaş
8 Ağustos 2016, Pazartesi
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

7 Ağustos 2016 Pazar

KILIÇDAROĞLU ve BAHÇELİ! BEYLER, HANGİ DEMOKRASİDE BİRLEŞTİNİZ?



YIKIMIN BEDELİ DEVLETİN SONU...
KILIÇDAROĞLU ve BAHÇELİ! BEYLER, HANGİ DEMOKRASİDE BİRLEŞTİNİZ?
DEMOKRASİ MECLİSLE Mİ SINIRLIDIR?
"Balyoz" ve "casusluk" siyasi davalarıyla içeri atılanların uğradıkları kişisel zarar şöyle ya da böyle karşılanıyormuş gibi yapıyorlar...
İyi de komutanlar, mühendis-uzman subaylar içeri atılınca ordunun, yani devletin gördüğü zarar yok mu?
Üstelik onları içeri atınca onların yerine yükseltilen "FETÖ" subaylarının verdiği zararın sorumlusu yalnızca bir tarikatın yöneticileri olabilir mi?
Bu davaların avukatları hesap tutmuyor mu?
Balyoz bilirkişi raporlarını sahtekârlıkla düzenleyen TUBİTAK mühendisleri nerede? Onların yöneticileri nerede? Davalarda zarar görenler, avukatlar onları araştırıyor mu?
Yetmez!
İçeri atılma tehdidiyle çalışmaları engellenen yazarlar, bilimciler, öğretmenler, öğrenciler, bilgisizleştirilen halk, baskı altında mv, cumhur reisi seçimleri.
Bu da kişilerin, toplumun ve devletin gördüğü zarar değil mi?
Başkanları bir yana şu CHP-MHP vekilleri, üyeleri, Atatürk düşmanlarıyla omuz omuza koşturup duracaklarına bu konularda çalışsalar daha "demokrat" olmazlar mı?
Debrelilere, Kavalalılara, Morovalılara selam!
Mustafa Yıldırım