26 Nisan 2016 Salı

Laiklik anayasaya masa başında değil, savaş meydanlarında yazıldı!



BASIN AÇIKLAMASI
“Laiklik anayasaya masa başında değil, savaş meydanlarında yazıldı!”
TBMM Başkanı İsmail Kahraman  "Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır" buyurmuşlar.
“Sadrazam Keçecizâde Fuat Paşa, Sultan Abdülaziz’in Fransa seyahatine katılan heyette yer alanlardandı. Bir konuşma esnasında devrin imparatoru II. Napolyon ona yarı şaka, yarı ciddi sorar:
“Paşa, Girit adasını kaça satarsınız?”
Diplomasi dilini iyi bilen, aynı zamanda “hazır cevap” olması ile tanınan Keçecizâde cevabı yapıştırmakta gecikmez:
”Kâr istemeyiz, haşmetmeâb! Aldığımız fiyata satarız!” der.
Osmanlı Devleti’nin Girit adasını çeyrek asırlık bir savaş sonunda binlerce şehidin kanı pahasına aldığını bilen II. Napolyon bu cevap üzerine sus pus olur.”
Laiklik o anayasaya masa başında ya da şeyhlerin dizinin dibinde değil, savaş meydanlarında yazıldı!
Laiklik; 1915 – 1923 arası yaklaşık 400.000 şehit, bir milyon gazinin kan bedeli olarak yazıldı anayasaya. 1923 ten 1938’e kadar olan süreçteki “meczup, ruh hastası veya dini, kazanç metaı haline getirmiş”  olan vatansızların çıkardıkları ayaklanmalarda yitirdiklerimiz bu sayılara katılmamıştır.
Şimdi Bay Kahraman’ın  "Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır" istemine yanıtımızı verelim.
Hay hay neden olmasın!
Kar bile istemeyiz Bay Kahraman! Laikliği anayasaya yazdığımız yüzbinlerce şehit bir milyonun üzerinde gazinin kan bedeli karşılığı anayasadan çıkarabilirsiniz.  Elbette bunu göze alabilecek yüreğiniz varsa? Buyurun Bay Kahraman meydan sizin! 26 Nisan 2016

YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                      Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

"Üçüncü 31 Mart vakası..."



TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın "Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır" şeklindeki sözleri ve "Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım" diye konuşması Türkiye gündemine oturdu.
Peki, Türkiye'nin demokrasi tarihi İsmail Kahraman'ı hangi olaylardan hatırlıyor?
Arşiv unutmaz; anlatalım...
Tarih: 7 Eylül 1967...
Yeni Adli Yıl'ın açılışı töreninde dönemin Yargıtay Başkanı İmran Öktem konuşuyor.
Ve sonrasında gericileri ayağa kaldıran şu konuşmayı yapıyor:
"Türkiye'de bir İslâm Devleti ve hilâfet rejimi kurmak, Türk Milleti'ni dini esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan mistik hezeyan halindeki bir avuç meczûb, ruh hastası veya dini, kazanç metası haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın en temiz varlığını, itikadını, imanı­nı geçim vasıtası yapmış olan bezirganlar -o bezirganlar ki, dinin emrettiğini yerine getirmezler, yasak ettiklerini gizli gizli yaparlar ve fakat dindar görünürler- evet bunlar ve bir takım hurafeleri dini esaslar gibi göstermeye kalkan ve bu suretle halkı uyuşturan kökü dışardaki yurt düşmanları daima hüsrana uğrayacaklardır."
Tarih 1 Mayıs 1969...
Dinciler Öktem'in bu sözlerini ve daha sonraları yaptığı benzer çıkışları unutmadı. Öktem, Yargıtay Birinci Başkanı olarak görevini sürdürürken vefat etti. 
Dönemin Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) “Dinsiz Öktem’in cenaze namazı kılınmasın” kampanyası düzenledi. 
Ve 3 Mayıs'ta... 
Ankara Maltepe Camisi'nde yapılan cenaze töreni basıldı. 
Çoğunluğunu çember sakallı kişilerin oluşturduğu bir kalabalık namazın kılınmasını engellemeye çalıştı ve imamlar cenazesini kaldırmak istemedi. Cenazeye katılanlardan İzzet Gözübüyük namazı kıldırdı.
O kalabalıkta MTTB üyeleri de vardı.
Olaylar o kadar büyüdü ki, cenazede bulunan İsmet İnönü'yü korumak amacıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı Topçu Dairesi Başkan Vekili Tuğgeneral Nabi Alpartun silahını çekti. İnönü olaylar için "Bu yaşanan ikinci 31 Mart vakasıdır” sözlerini sarf etti.
İşte...  
Bundan 47 yıl önce... 
İmran Öktem’i hedef alan ve cenaze namazının kılınmasını istemeyen Milli Türk Talebe Birliği'nin o dönemki genel başkanı ise, bugün Meclis Başkanı olan İsmail Kahraman'ın ta kendisiydi...
KANLI PAZAR VE KAHRAMAN’I
Bitmedi!
Tarih: 16 Şubat 1969...
76 gençlik örgütü boğaza demirleyen ABD'nin 6. Filo'sunu protesto etmek için Taksim'de toplandı. Üstelik bu gösteriye Valilik de izin vermişti.
Ancak ülke en gergin dönemine giriyordu. Çünkü dinciler daha iki gün önce "Bayrağa saygı" mitingi düzenlenmiş, bu mitingde "komünistlere" karşı savaş açıldığı ilan edilerek, 6. Filo'yu Protesto Yürüyüşü'nde gereken dersi vermek üzere halka toplanma çağrısı yapılmıştı.
16 Şubat günü, devrimci gençler Taksim'e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt'ta toplanırken, dinciler de Taksim Meydanı'na geldi.
Burada toplu kılınan namazın ardından taşlı ve sopalı bir biçimde beklediler ve polisin herhangi bir engellemesine maruz kalmadılar.
İktidarda Adalet Partisi vardı.
Beyazıt Meydanı'nda toplanan gençlik örgütleri yürüyüşe geçti. Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü, Karaköy ve Dolmabahçe üzerinden Taksim Meydanı'na ulaşan göstericilerin önünü kesen polis, kasıtlı olarak alana küçük gruplar halinde girmelerini sağladı. Alana girenler de burada bekleyen ve sadece iki sıra olan polis barikatını kolaylıkla aşan sağcıların sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı.
Tekbir getiren dinci saldırganlar, göstericileri dövdü. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürüldü. Bu sırada polisin saldırganları engellememesi, ülkede infial yaratsa da istifa çağrılarına kimse yanıt vermedi.
Demokrasi tarihine "Kanlı Pazar" olarak geçecek bu olayı düzenleyenler de, İsmail Kahraman'ın o dönem genel başkanlığını yaptığı Milli Türk Talebe Birliği idi.
Dolayısıyla...
"Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır" ve "Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım" ifadelerini kullanan TBMM Başkanı'nın geldiği siyasi gelenek, İsmet İnönü'nün “Bu yaşanan ikinci 31 Mart vakasıdır” sözlerini hafif bırakacak cinsten...
Bu nedenle...
İnönü'nün bu sözü, İsmail Kahraman'ın skandal "Laiklik" çıkışının ardından "Üçüncü 31 Mart vakası..." olarak yeniden yorumlanacağa benziyor. 

Kaynak Oda.TV


25 Nisan 2016 Pazartesi

Yeni dönemin “militan” Meclis başkanı



Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yeni başkanı 361 AKP’linin oyuyla seçildi: İsmail Kahraman.
AKP’nin %49’la iktidar olduğu yeni yasama döneminin Meclis Başkanı önümüzdeki dönemin niteliği açısından ipuçları veriyor. Yeni başkanın üç temel özelliği var: 1) Milli Görüş gömleğini hiçbir zaman çıkarmamış bir dinci, 2) Kanlı Pazar Olayları sırasında MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) başkanlığı yapmış eski paramiliter güç lideri, 3) Tayyip Erdoğan’ın her konuda destekçisi ve hemşehrisi.
1940 Rize doğumlu İsmail Kahraman evli ve 4 çocuk babası. Refah-Yol hükümeti sırasında Kültür Bakanlığı yapan Kahraman, aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Geliştirme Vakfı Kurucular Kurulu Üyesi ve Mütevelli Heyeti Başkanı. Birlik Vakfı ve Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı gibi sağcı-dinci oluşumların kuruculuğunu ve başkanlığını yaptı.
Hukuk Fakültesi mezunu olan Kahraman’ın yeni Anayasa tartışmaları sırasında söyledikleri kendisini daha yakından tanımamızı sağlıyor:
“Kulağına ezan okunarak İslam hukukuna göre doğuyorsun, büyüyorsun; İsviçre Medeni Kanunu’na göre muamele görüyorsun, suç işliyorsun; İtalyan kanunlarına göre ceza alıyorsun; ticareti Alman ticaret kanununa göre yapıyorsun; Fransız idare sistemine göre idare ediliyorsun ve ölüyorsun; yine İslam hukukuna göre musalla taşına konup, defnediliyorsun. Sadece doğum ve ölüm esnasında kendimize ait bir hukuk var. Adil bir Türkiye için hukuk sisteminin baştan dizayn ederek, kendimize ait, genlerimize uygun bir anayasanın yapılması gerekiyor.”
Yıllardır Cumhuriyet düşmanı şeriatçıların söyledikleri tekerlemenin tekrarı. Sanki şu anda Türkiye’de Hıristiyan hukuku var! Hukuk sistemimizdeki aksaklıklar İslam hukukunu uygularsak düzelecek beyefendiye göre. Bu zihniyet Atatürk’ün laik Cumhuriyet’inin düşmanıdır ve “kendimizi ait” diyerek aslında Türk kültürü ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir hukuk sistemini savunmaktadır.
İsmail Kahraman, Tayyip Erdoğan’ın tek adamlık dönemine uygun militanlıkta bir isimdir. Hem fikir, hem eylem adamı olarak… Kahraman’ın siyasi geçmişi Kanlı Pazar Olayı’na kadar gitmektedir.
Kanlı Pazar Olayı’nı hatırlayalım..
16 Şubat 1969’da İstanbul Taksim Meydanı’nda tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen bir olay yaşanmıştır. Olay kısaca şöyledir:
Amerikan 6. Filo’sunun İstanbul’a gelmesini protesto eden devrimci gençler Beyazıt Meydanı’ndan Taksim’e doğru yürüyüşe geçerler. Yaklaşık 30 bin kişi “Kahrolsun Amerika, Tam Bağımsız Türkiye” sloganlarıyla yürümektedir. Yürüyüş esnasında MTTB ve Komünizmle Mücadele Derneği tarafından organize edilen bir grup meydanda ellerinde sopalar ve bıçaklarla beklemektedir. Çoğunluğu üniversiteli olan yaklaşık 30 bin kişilik grup meydana girişte polis tarafından durdurulur. Alana ilk giren 400 kişilik gruba meydanda bekleyen ve polislerin yalnızca izlediği faşistler saldırır. Bu saldırıda Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan isimli iki genç bıçaklanarak hayatını kaybetmiştir.
1968 yılı Türk gençliğinin Amerikan emperyalizmine karşı öfkesinin meydanlara taştığı yıldır. Devrimci gençler, 6. Filo askerlerini Dolmabahçe’de atarak tepkilerini göstermişlerdi. “Tam bağımsız Türkiye” sloganları atan gençlerin ellerinde elbette Türk bayrağı vardı. Ancak Amerikancı faşistler gençlere “komünist” yaftası yapıştırıyordu. MTTB’nin başkanı, şimdiki TBMM başkanı İsmail Kahraman 3 Ağustos 1968’te Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen mitingde Kanlı Pazar’ın işaretini veriyordu: “Komünizme zemin hazırlayanlara yeter ve dur deme zamanı gelip geçmektedir.”
Kanlı Pazar Olayı, kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı. Kollarında birbirlerini tanımaları izin mavi kurdela bağlı paramiliter faşist bu grubu polis sadece izlemişti. Bu saldırıdan önce MTTB, üniversiteli gençlerin “Beyazıt Kulesi’ne kızıl bayrak astığı” iftirasını atmıştı. Kızıl bayrak asılmasının yalan olduğu ortaya çıkmasına rağmen MTTB başkanı İsmail Kahraman, Kanlı Pazar Olayı’ndan şöyle konuşmuştur:
“Beyazıt Kulesi’ne kızıl bayrak çekenler 6. Filoya mensup askerleri denize atanlar, Taksim’de tahriklerini, millete karşı olan saygısızlıklarının son haddeye vardırmışlardır. Taksim olayı çok açık göstermiştir ki sola ve satılmışa karşı milli şuur daima galip gelecektir.”
Dinci ve faşistlerin anladığı milli şuur Amerikan askerini savunmak ve onları denize atan gençlere saldırmaktır!
İsmail Kahraman, siyasi hayatının hiçbir döneminde MTTB başkanlığı yaptığı dönemden pişman olmamış, geçmişiyle gurur duymuştur. 2012 yılında Çorlu’da MTTB Tekirdağ Şubesinin etkinliğine katılan İsmail Kahraman şöyle diyordu:
“Şu an Türkiye’yi yöneten kadro Milli MTTB Akademisi’nden yetişti. Bizim dönemimizden iki dönem sonra Tayyip Erdoğan, MTTB kültür müdürüydü. Abdullah Gül MTTB İcra Konseyi Genel Sekreteriydi. Sami Güçlü, Beşir Atalay, Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin. Bugün ülkeyi yönetirken gördüğünüz şu kadro Milli Türk Talebe Birliği Akademisi’nden mezun olmuştur.”
Kahraman, en sıkı Tayyipçilerdendir
Bu isimler içinden Tayyip Erdoğan 30 yıl sonra en öne çıkmış ve diğerlerini peşine takmıştır. Boynuz kulağı geçmiş ve kendisinden 15 yaş büyük İsmail Kahraman da, Tayyip Erdoğan’ın güdümüne girmiştir. Kahraman’ın Tayyip’in işaretiyle Meclis başkanı seçildiği herkesin malûmu.
Tayyip’in bu seçimi yapması boşuna değil. Çünkü İsmail Kahraman yakın dönemdeki söylem ve eylemleriyle bu görevi hak ettiğini gösterdi(!) Hatırlayanlar vardır, Kahraman, Türk Talebe Birliği ve Birlik Vakfı’nın düzenlediği kompozisyon yarışması ödül töreninde o dönem başbakan olan Erdoğan’a üzerinde resmi bulunan 22 ayar altın sikke hediye etmişti. Sikkeyi “Devlet başkanımıza takdim ediyorum. Lütfen kabul buyursunlar” diye sunan Kahraman, “Dilinin sürçmediğini” belirterek, Erdoğan’a “İnşallah 10 Ağustos’tan itibaren de Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet başkanı olacaksınız” demişti.
“3. Köprüye karşı çıkanlar salak, hatta süper salak” diyerek Tayyip Erdoğan’ın hassas olduğu(!) bu konu üzerinde kendisinin de hassas olduğunu anladığımız İsmail Kahraman, bir televizyon programında “İsrail Türkiye’nin önünde diz çöktü” diyecek kadar Tayyip hayranıdır.
Sadece bu iki açıklaması bile Meclis Başkanı olması için yeterli değil mi?
Milli İrade’nin değil, Tayyip’in Meclisi!
AKP’nin milletvekili adaylarını Tayyip Erdoğan belirledi.
Bakanlar kurulunu Tayyip Erdoğan belirledi.
Ve Meclis Başkanı’nı da doğal olarak Tayyip Erdoğan belirledi.
Bu Meclis, Milli İrade’nin değil, Tayyip’in Meclisi’dir. Ne AKP’nin, ne Davutoğlu’nun, ne Bakanlar Kurulu’nun hükmü vardır.
Böyle bir Meclis’e başkanlık yapacak ismin de sonuna kadar Tayyip Erdoğan’a biat edecek bir isim olması gerekir. İşte İsmail Kahraman bu iş için biçilmiş kaftandır.
1968’te Amerika’nın güdümünde demokrat ve solcu gençlere saldıran MTTB’nin başındaki İsmail Kahraman’ın, bugün Tayyip Erdoğan’ın güdümünde nasıl militan bir Meclis başkanlığı yapacağını hep beraber göreceğiz!

Yazar: Özgür Billur