20 Mart 2016 Pazar

DÜŞMAN SAFINDA GÖREV ALANLAR!




Terörün sorumlularını işaret edip, onları sabah akşam eleştirerek sorunumuzu çözemeyiz.
Hükümetin bütün başarısızlığına rağmen; halkın hala yapabilecekleri var: Terör eylemlerinden sonra dik durmak, çok korkmuş olmamıza rağmen bunu belli etmeden yaşamak, her zeminde terörü ve teröristleri lanetlemek, terör örgütlerinin arkasındaki emperyalist güçleri teşhir etmek ilk akla gelenlerdir.
Devlet de görevini eksiksiz olarak yerine getirirse, başarılı olacağımız kesindir.
AKP hükümeti, bu başarının sonuçlarını ilk seçimlerde oya çevirecek diye, yurttaşlık ödevlerimizi yerine getirmek kaçınamayız.
Korku, panik ve kargaşa yaratacak sözler etmek; terör örgütünün ekmeğine yağ sürmektir.
Henüz Kızılay’da patlayan canlı bombanın şokunu atlatamadan, İstiklal Caddesi’ndeki ile sarsıldık.
Belli ki emperyalist devletler, güvenlik güçlerinin Güneydoğu’da PKK’ya karşı elde ettiği başarılardan paniğe kapıldılar: Hain projelerinin sekteye uğrayacağı endişesi ile düğmeye bastılar, patlayan canlı bombaların hepsi ABD yapımıdır…
***
Açılım”a derhal dönülmesini isteyen CIA‘nın Türkiye uzmanı Hanry Barkley‘in, 5 ay önceki sözleri gerçekleşti: Barkley, 1 Kasım seçim sonuçlarının 7 Haziran gibi olmaması halinde, “İstiklal Caddesi’nde de bomba patlarsa Türkiye ne yapacak? Türkiye’nin turizme ihtiyacı var ” (1) diyerek, Türkiye’yi tehdit etmişti…
ABD için dış politika üreten CFR‘nin kıdemli üyesi emekli Büyükelçisi James Jeffrey, “Türk hükümeti PKK’yı tamamen mağlup edemez. PKK da Türk hükümetinin herhangi bir siyasetini değiştirmesi yönünde zorlayamaz” (2) diyerek, Türkiye Cumhuriyeti ile PKK terör örgütünü denk gösterme çabası içindedir…
Marc Edelman ile Morton Abramowitz, “Açılım” masasına dönmemiz için adeta yırtınıyor: 11 Mart günü Washington Post’a yazdıkları makalede; “Erdoğan ya reform yapmalı ya da istifa etmeli” diyecek kadar ileri gittiler. (3)
Bu kişiler sıradan gazeteci-yazar değiller.
İkisi de ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi olarak görev yapmıştır.
Dolayısıyla istekleri, kişisel değerlendirme olarak kabul edilemez.
Bu densizliği, ABD’nin iç işlerimize doğrudan müdahale ettiğinin en açık kanıtı olarak bir tarafa not edelim…
***
19 Mart günü, İstiklal Caddesi’nde patlayan canlı bomba Mehmet Öztürk’ün, IŞİD bağlantılı olduğu ortaya çıktı.
Almanya, bu eylemin yapılacağını biliyordu: Alman Konsolosluğu ile lisesini bir günlüğüne kapattılar.
Nitekim, 24 saat geçmeden Beyoğlu Kaymakamlığı önünde patlama gerçekleşti.
13 Mart günü, Kızılay’daki canlı bomba eylemini gerçekleştiren Seher Çağla Demir’in ise PKK üyesi olduğu kesinleşti.
Kızılay saldırısının, 17 Şubat günü Merasim Sokak’ta askeri servis araclarına yapılan saldırı ile benzerlikleri de oldukça fazla…
ABD Büyükelçiliği de Kızılay’daki patlamadan birkaç gün önce, Bahçelievler civarında dolaşmayın diye yurttaşlarını uyarmıştı!
Güya sosyal medyadan öğrenip, Türk makamlarına teyit ettirdikleri bu istihbarata göre, Ankara’da canlı bombalar patlayacaktı.
Hayati önemdeki bu bilgi, bir de Bilal’in TÜRGEV’ine gitti.
CHP Milletvekili Murat Demir’in verdiği soru önergesinden anlaşıldığına göre, TÜRGEV de patlamadan birkaç saat önce, öğrencilerini Kızılay’a gitmemeleri konusunda uyarmıştı!..
Sahipsiz kalan Türk halkını ise hala uyaran yok!
***
Güvenlik güçlerinin operasyonları ile iyice köşeye sıkışan ABD’nin karagücü PKK ile 10 örgüt, “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” adı altında birleşerek, emperyalist devletler safında yerlerini aldılar. (4)
(TKP/ML, PKK, THKP-C/MLSPB, MKP, TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, Devrimci Karargah, MLKP ve Proleter Devrimciler Koordinasyonu'ndan oluşan 10 örgüt, yaptıkları bir açıklamayla "ortak mücadele örgütü" olarak ifade ettikleri Halkların Birleşik Devrim Hareketi'ni ilan etti.)
Sol” ve “Devrimci” unvanını kullanan pek çok örgütün, gerçekte sol ve devrimcilikle bir ilgilerinin olmadığı, bu vesile ile bir kez daha anlaşıldı.
Adında hangi yanıltıcı ifade bulunursa bulunsun, terör örgütü PKK ile işbirliğine giden tüm örgütlerin, taşeron oldukları ve arkalarında ABD’nin olduğu da bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı.
Ortadoğu’daki başlıca terör örgütlerinin hamisi ve kullanıcısı ABD’dir. Nokta.
Çıkarları gerektirdiği zaman; terör örgütü olan PYD’yi, “model ortak” ve “müttefik” olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti’ne tercih edebiliyorlar!
IŞİD‘i emperyalist devletlerin kurduğu, ABD Savunma İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral Michael Flynn‘nin beyanları ile sabit hale geldi. Flynn, sonunda IŞİD’ı Batı istihbarat örgütleri ile İsrail’in yarattığı” gerçeği itiraf etti.(5)
IŞİD’in ABD ve İsrail hedeflerine karşı bir tek eyleminin olmaması, bu tespitin en önemli ikinci kanıdır.
Ayın şekilde PKK’nın da Amerika’nın “karagücü” olduğu da, Obama’nın beyanı ile sabittir. (6)
Bütün bunlar açıkça ortaya koymaktadır ki, yaşamakta olduğumuz terör, ABD ile Türkiye arasında 24 Temmuz’da başlayan savaşın bir sonucudur.
Savaştan kaçma şansımız yok, kabulümüzdür.
Üzücü olan, düşman saflarına geçen hainlerin çokluğudur…
Cemil Can
DİPNOTLAR:

Bombalar Erdoğan'ı gönderirse ne olacak?




Türkiye bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Pazar akşamı Kızılay'da patlayan bomba geriye dönüşün mümkün olmadığını gösterdi.

Türkiye'de “bir şey” olacak. Bu kaçınılmaz artık.

Ne mi olacak? Tam da mesele bu zaten. Herkes bir şeyin olacağının, ülkenin eskisi gibi gitmeyeceğinin, yeni bir dönemin yaklaştığının farkında. Ama kimse nasıl bir yeni dönem sorusunun yanıtını veremiyor.

Bugün Türkiye'yi tam olarak neyin beklediğini kimse bilemez. Çünkü bu bir mücadelenin konusu. Bu mücadelede planlar, beklentiler değiştiği gibi, güç dengeleri de sabit değil.

Erdoğan'ın AKP'si, 1923 Cumhuriyeti'ni yıkmış ve yenisini kuramamıştı. Bugünkü kavga yenisinin ne olacağına dair işte.

Bir ara dönem bitti ve parantez kapanıyor. Türkiye kadar büyük ve önemli bir ülke bu denli uzun bir ara dönemi kaldıramazdı. Üstelik Erdoğan ve arkadaşlarına büyük bir şans da verildi. Ancak hem içeride, hem dışarıda her türlü desteği alan AKP, 1923'ten kalan ne varsa yok etmekte gösterdiği mahareti, yenisini kurarken gösteremedi.

AKP, laiklikten geriye ne kaldıysa tasfiye etti, ülkeyi bir İslam devletine çevirdi. Ama aynı AKP Türkiye ilericiliğini pes ettiremedi, aydınlanmacı damarı kurutamadı ve ilericilik AKP Türkiye’siyle uyumsuzlaştıkça ülkede bir kriz dinamiği haline geldi.

Ortadoğu’nun uluslararası sisteme eklemlenmesi, tekeller için dikensiz gül bahçesine çevrilmesi için ideal yöntem olarak pazarlanan Yeni Osmanlı projesi içeride 1923 Cumhuriyeti'ni tasfiye etti. Ancak proje ve fikir bölgede tam anlamıyla duvara tosladı. Batı, Ilımlı İslam modelinden elbette vazgeçmedi, lakin modelin tek somut karşılığının Erdoğan'ın AKP'sinin eylem programı olmadığı anlaşıldı.

Dinsellik, piyasacılık ve işbirlikçilik ekseninde çözülmesi umulan Kürt sorunu tam da aynı eksenden dolayı adına çözüm süreci denen ikiyüzlü bir pazarlığın ardından Türkiye'yi etnik bir iç savaşın eşiğine getirdi. Bu denli köklü bir problemi, dinselliğin belirlediği liberal bir çerçevede, üstelik Batı'nın verdiği akılla çözmek mümkün değildi.

Erdoğan bir ülkeyi yıktı, ama yerine kendi ülkesini kuramadı ve artık zamanı doldu.

Türkiye bu boşluğu kaldırmıyor. Erdoğan'ın yönetemediği ülkede bombalar işte bu boşlukta patlıyor. Yalnızca bombalar da değil, yeni Türkiye'nin karakteri belirlenirken aktörler ellerindeki askeri, siyasi ve ideolojik her türlü silahı kullanıyorlar. Dönemin nasıl kapatılacağına dair büyük bir mücadele sürüyor, çünkü dönemin kapanışının niteliğinin gelecek dönemi doğrudan belirleyeceğini herkes biliyor.

ABD destekli bir askeri darbe, cemaatçilerin arayı bulduğu geniş bir koalisyon, AKP'nin içinden çıkan bir hizbin partiyi bölmesi ya da ele geçirmesi, etnik veya dinsel temelli çeşitli iç savaş senaryoları... Bunların hepsi ihtimal dâhilinde ve ne yazık ki hepsinin bir ortak noktası var. Bu senaryoların hiçbirinde AKP Türkiye’sinin geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak tek kriz dinamiği olan ilericilik ve onun taşıyıcısı olarak emekçi kitleler yok.

Erdoğan gitsin de nasıl gidersen gitsin diyenler bunu unutuyorlar. Bunu unuttukları için, senaryolara onay verirken aslında bombalara ve temelde AKP'nin yüzünden dökülen kana onay verdiklerinin bile farkında değiller.

ABD bizi kurtarsın ama bombalar patlamasın denemez. Bu tablonun baş sorumlularından ABD ülkeyi kurtaracaksa bombalar patlamaya devam etmek zorundadır.

Hamamönü hizbi Erdoğan'ı tasfiye etsin ama bombalar patlamasın denemez. Erdoğan'ı Gül gönderecekse, yeni bombaların patlaması yakındır.

Kürt dinamiği AKP'yi iktidardan düşürsün ama bombalar patlamasın denemez. Kürt hareketinin sahip olduğu perspektifle AKP'yi geriletmesinin tek yolu ülkeyi iç savaşa taşımaktır.

AKP'nin ülkeyi getirdiği noktada, içinde halkın olmadığı, ilericiliğin ve solun damgasını vurmadığı her senaryoda Türkiye'de bombalar patlar, insanlar ölür ve kan dökülür.

Bu kan gölünün üzerinde yükselecek ülke de AKP Türkiye’sinin aynısı olur. Erdoğan'ın gönderilmesiyle bir rahatlama yaşansa ve kan dursa bile bu durum geçici olmaya mahkûmdur.

Bombalar Erdoğan'ı gönderebilir veya bir iktidarı devirebilir ama ölüme karşı yaşamın, karanlığa karşı aydınlığın, patronlara karşı emeğin, esarete karşı özgürlüğün ülkesini kurabilecek tek güç halkın kendisidir.
Özgür Şen
15.03.2016 Salı

“Taht hülyaları ve gerçekler”



Kanlı PKK’nın Kandil sesi Duran Kalkan “2011 yılında başlayan ve adına ‘Arap Baharı’ denen süreç bugün Irak, Suriye ve Türkiye üçgeninde odaklanmıştır ki, burada belirleyici alanın Türkiye olduğu ve sorunların kalıcı çözümünün Türkiye’den başlayarak gerçekleşeceği açıktır” diyor.
Arap Baharı, ABD imalatı BOP harekâtının uygulama planı. Genç insanları canlı bomba yapıp binlerce masum insanın üzerine atan bu kişi, Türkiye için Libya, Mısır, Irak ve Suriye’deki gibi bir kader diliyor. Bu kader bir an önce gerçek olsun diye elinden geleni ardına koymuyor.
AKP yöneticilerinin ‘kalıcı barış’ için çözüm masalarına oturdukları ortakları buydu. Ortaklığın temelinde aynı fırsatçılık vardı. Arap Baharı onların da hoşlarına gitmişti. O baharın yapımcısı olan Amerikan harekâtına eşbaşkanlıklarını gururla ilan etmişlerdi. BOP penceresinden ne manzaralar seyredildi! PKK baronları kendilerini petrol yatakları üzerine kurulmuş yeni-Babil tahtında görürken, AKP yöneticileri Der Saadet’e kurulacak hilafet tahtı hülyasına daldılar.
Ortada ve ufukta tahtların ikisi de yok. Barış, demokrasi, insan hakları adına, oldukları yerde ya da göç yollarında canları alınan çoluk-çocuk milyonlarca insan ve tarihin en büyük vahşetlerinden sonuncusu var.
***
‘Kalıcı çözüm’ ün ne anlama geldiği artık açık: Ulusal yapıların parçalanması. Irak’ta 2003 yılından, Suriye’de 2011 yılından bu yana sürdürülen vahşetin kapıları, Türkiye’de ‘çözüm masaları’ ve ‘akil adamlar’ la açıldı. Yeni-CHP’nin tepesine yerleşmiş, hangi tahtın hülyasını gördüğü hepimiz için hala muamma olan klik, “al sana açık çek, masa için” deyip bu masalara ortak oldu.
Ne var ki, bahar ortaklarının arası bozuldu. AKP yöneticileri, hiçbir rüyanın Amerikan siyasetinden fırsat sağlamakla gerçekleşemeyeceği gerçeğiyle yüz yüze geldiler. PKK, sahibinin sağlayacağı her fırsata razı; sahibinin kanatları altına iyice sindi. Müzakerenin yerini mücadele aldı. CHP’ye düşen ise, elinden düşürmediği çek defterini AKP’ye bu kez “al sana açık çek, terörü bitirmen için!” diyerek uzatmak oldu.
Gerçek CHP için utanç verici hallere bir yenisi daha eklendi. Çünkü genel başkanın yardımcısı daha bir hafta önce Cumhuriyet Savcılığı’na başvurmuş ve AKP cenahı hakkında Cumhurbaşkanından Başbakana, Beşir Atalay’dan MİT Müsteşarına, tüm ilgili kamu görevlileri için “2009-2015 arasında teröre yardım etmek” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Teröre yardım suçlusu saydığınız kimselerden, şimdi terörü bitirmelerini istemek nasıl bir iş?
***
Taht hülyaları da açık çekler de artık yönsüzdür.
İster müzakere masasında olsunlar, ister mücadele alanlarında, bunların hepsi, şimdi tek sabitle yönlendirilmeye çalışılıyorlar. “Yeni anayasa”!
İmralı Notları, yeni anayasa için rota bildiren emirnamelerle donanırken, HDP temsilcileri istediklerinin ulusal/milli devletin ortadan kaldırılması olduğunu açıkça söylediler. AKP temsilcileri, aynı şeyi yerine ümmet toplumunu getirebilmek için, bunun ise kendi seçmenlerince reddedildiğini gayet iyi bildiklerinden, istediklerini hala ilm-i siyaset teknikleriyle ve başkanlık örtüsü altına gizlenerek söylemeyi sürdürüyorlar. Yeni-CHP kliği etnikçi eşit vatandaşlık anlayışı örtüsüne saklanıp buna da bir ‘açık çek’ kesmiş durumda. MHP ise bildiğiniz gibi.
Hangi partiden olursa olsun halka gelince, hepimiz, canlı bombalı saldırılarla felç edilmeye çalışılıyoruz.
Bu sahte baharcılar bir işgal etmeyi, bir de anayasa yapmayı sevdiler. Bizim ise, yitirdiğimiz her canımızla birlikte boyun borcumuz daha da arttı. Yeni Anayasaya Geçit Yok! 16 Mart 2016
Birgül Ayman Güler