2 Şubat 2016 Salı

Karanlıkla savaşın simgelerinden Giordano Bruno






Soylu bir ailenin çocuğu olarak 1548 yılında İtalya'nın Nola kasabasında dünyaya geldi. On altı yaşındayken Dominiken tarikatına girdi.
Kopernikus sistemi ile tanışınca, Bruno tarikat mensubu bir kişi olmaktan sıyrıldı ve buna bağlı olarak Hıristiyan inancıyla arasındaki bütün bağları koparttı. Kiliseye karşı bir sistem içinde yer aldığından din sapkınlığı ile suçlandı. Engizisyon baskısından kurtulmak için Roma'ya ve ardından Kuzey İtalya'ya kaçtı.
Dinsizlik ile suçlandığı için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı, sürekli gezdi. Cenevre'ye geçti, ardından Güney Fransa, Paris ve Londra'da devam etti yaşamına. 1582 yılında Sorbonne Üniversitesi'nde bir kürsü elde etti. Londra'da yapıtlarının bir bölümünü bastırdı. Londra'dan kısa bir süreliğine yine Paris'e geçen Bruno, bu defa da Almanya'ya gitti ve eserlerini yayımlatma çabalarını sürdürdü. Daha sonra Zürih'e geçen Bruno, bir İtalyan aristokrat tarafından Venedik'e davet edilince bu daveti kabul etti. Burada Galileo Galilei ile tanıştı.
Ama Mocenigo adlı bir aristokratla çatışınca, onun tarafından Engizisyon'a teslim edildi. Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi.
Giordano Bruno, "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." demiştir...
Ölümü
Ölüm kararını Bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır: "Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz".
 Kilisenin bu kararı, 1600 yılının Şubat ayında, Roma'da Campo de' Fiori meydanında Bruno'nun diri diri yakılması ile yerine getirildi.
Bruno evrenin sonsuzluğu yanında evrenin birliği ilkesini de benimser. Buna göre Ortaçağ felsefesinde temel alınan gök ile yer ayrılığını reddeder. Bruno, Tanrı'nın ve evrenin birbirinden farklı iki töz olmadığı, ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu kabul eder. Ona göre her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür:
"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."
Düşüncelerinin açıklanmasının kendisi için çok tehlikeli olduğunu bildiği halde, yukarıdaki cümlesinden de anlaşılacağı gibi, yazı ve konuşmalarında düşüncelerini hep böyle açıkça ifade etmiştir.
DERLEME


31 Ocak 2016 Pazar

TERÖRÜN GİZLİ ARŞİVLERİNE NE OLDU?


Terörün Arşiv Kayıtları Nerede?
Örgüte ait kasanın bulunması ve açığa çıkarılması ne kadar önemli ise, örgüte ait arşivlerin de deşifre edilmesi, bir o kadar önemlidir.
Bu örgüt bir şirkettir, kasası var. Bu örgüt bir katiller şirketidir, kayıtları var, defterleri var, tutanakları var, saldırı planları var, programları var ve hepsi arşivde.
Peki, nerede bu arşiv? Suriye’de. Peki kimde? Kod adı Delil olan teröristte. İşte kanıtı, anlatan Abdullah Öcalan, PKK terör örgütü başı[1];
“Ben Suriye'den ayrıldıktan sonra arşivlerin evlere dağıtıldığını Delil (K) bana söyledi. 
PKK’nın arşivleri Suriye’de, son olarak İmralı’nın sağ kolu Delil kod adlı teröristin elindeydi ama şimdi yok, evet, arşiv yok, kayıp. Delil kod adlı terörist kayıp. Delil Kod’un karısı olan Tuncelili kod adı Mizgit, o da kayıp. Kayıp derken hayattalar ama kendileri yok, bahseden yok, arayan yok, bu yüzden bize göre kayıp. 
Oysaki bu terörist sıradan biri değil, İmralı’nın Suriye’deki sağ kolu ve şoförü, Kod Delil bu. Şam’dan çıkarken İmralı’ya sahte pasaport hazırlayan da o. Bu Kod’un ne denli önemli bir kişi olduğunu bilmek için, İmralı’nın Ankara’da hem savcılara hem de mahkemede verdiği ifadeleri iyi okumak gerekiyor.
Bakın ne diyor İmralı Delil Kod için;
“Hüsnü Mübarek Suriye ile görüşünce Ağa (K) Mervan Zirki (Suriye El Muhaberat Servisi) ve Delil ile birlikte geldi. Oradan ayrılmamı istediler. Lübnan'a da gidemeyeceğimi belirttiler. Bu konu Şam'daki evimde gerçekleşti. Zorla misafirlik olmaz diye Delil'e hazırlıkların yapılmasını ve pasaport ayarlamasını söyledim. Delil Abdullah Sarıkurt adına bir pasaport getirdi. Sahte pasaportları Suriye, Lübnan ve Avrupa'da kendimiz yapmaktayız.“  
Bu Delil Kod kayıp ve izini bilen yok, istihbaratımız elbet biliyor da biz bilmiyoruz yerini. Bu öyle bir terörist ki, Irak istihbarat servisini tanıyor, iç içe, istihbarat şefi Mervan Zirki ile de tanışık hem de yakından. İmralı’nın 1999’da Şam’dan ayrılış hazırlıklarını yapan yine bu. Öcalan’ın bu konuda savcılara vermiş ifadeler, her şeyi açıkça ortaya koyar niteliktedir;
“Şam'dan normal tarifeli uçak ile Atina'ya gittim. Evden ayrılıp uçağa gidene kadar El Muhaberat beni izledi. Benim yanımda uçağa gidene kadar Delil, Rozalin ve El Muhaberat'tan Ağa vardı. Havaalanına kadar bizim kullandığımız araç ile gittik. Delil orada kaldı. Delil'e ilişkilerimizi götürüp evleri boşaltırsınız dedim. Irak'a doğru gitmelerini söyledim. Şam'dan ayrılışımızı Delil ve evde kalan bazı gençler biliyordu.” 
İmralı arşivler için; “Suriye’deki Kürt evlerine kod Delil dağıttı, sakladı” diyor. Öcalan ifadesindeki sadece bu cümle dahi, bu Delil Kod’un örgüt içinde ne denli önemli bir konuma sahip olduğunu da gösteriyor. Çünkü arşiv bu, can damarı örgütün. Öyle her kişiye verilmez, her kişiye söylenmez ve her yerde de saklanmaz, tıpkı örgütün kasası gibi.
MİT bu arşivi biliyor, Genelkurmay da biliyor. İsrail MOSSAD ajanları da bu arşivin peşinde, ABD’nin CIA ajanları da. İngiliz muhaberatı, Fransızlar, sanırım dünyanın en ünlü istihbarat örgütleri bu arşivin peşinde. Böylesine ünlü bir arşiv yok olsun, yok olmaktan öte kimse bu arşivden ve öneminden bahsetmesin, garip değil mi sizce de?
Bu noktada tek isim var; Delil kod, Öcalan’ın sağ kolu. O bulunsa her şey çözülür gibi ama çözmeye niyeti olan var mı, bilemiyoruz. Delil kod İmralı için önemli bir adam, bu açık. 78’de Türkiye’den kaçıp Şam’da özel bir yaşam sürmeye başladığında ve 1999’da Şam’dan kaçtığında , bu Delil hep yanında.
Bu 20 yıllık süreçte, gerek Şam’da, gerekse Lübnan Bekaa terör kamplarında, gerek Suriye ve diğer istihbarat örgütleriyle olan ilişkilerde hep Öcalan ile birlikte. Özel yaşantısı da biliyor Öcalan’ın çünkü aynı evde yaşamış ve özel şoförü. Alt alta sıralayacağımız Öcalan’ın diğer açıklamaları da bu durumu bize gösterir kanıt durumunda.
İmralı, Erbakan’a yazdığı mektubu Delil Kod adlı terörist kanalıyla göndermiş. İşte İmralı’nın açık ifadesi;
 “Eskiden Refah Partisi ve diğer sol partiler ile de görüşmeler olmuştu. Erbakan hükümeti zamanında Ankara ile mektuplaşmalarım olmuştu. Ağa (K) Mervan Zirki ve Delil kanalıyla Suriye'den Erbakan'a mektup gönderdim. Bana cevap geldi. Karşılıklı olumlu yazışmalarımız oldu.” 
İmralı Şam’dan ayrılırken endişeli, örgütün mirasına Şam’ın oturmasından korkuyor. Talabani’den de endişeli, kendini satar diye korkuyor.
Duyguları ifadesine yansımış;
“Ben Suriye'den ayrıldıktan sonra arşivlerin evlere dağıtıldığını Delil (K) bana söyledi. Suriye'de El Vatan Partisi Mervan sorumluğunda son 4-5 aylık gelişme sonucunda kuruldu. Mervan'ı 1992'de tanıdım. Bu Suriye El Muhaberat'ın adamıdır. Suriye'yi biz boşaltınca bizim mirasımız üzerine oturdu. Suriye'de bizim 3 adet okulumuz vardı. Ayrıca Şam merkezinde 10 katlı bir binada evimiz vardı. Bunlardan başka biri çelik 2 adet arabam vardı. Evleri sattırmadılar. Mervan bunların üzerine konacaktır. Ayrıca ben Suriye'den ayrıldıktan sonra hemen Talabani'yi görüşmeye çağırdılar. Talabani İngiliz güdümündedir. İngiltere'nin en sistemli yönetebileceği bir kişidir. 1992 yılında Talabani Türkiye'ye ne kadar zarar verdiyse bana da o kadar zarar vermiştir.” 
PKK arşivleri neden bu kadar önemli?
Bir şirket düşününüz, şirket için muhasebe ve defter kayıtları ne ise, örgüt için arşivler de odur. Muhasebe şirketin can damarıdır, arşiv de örgütün.
Hesap ve kitap var örgütün bu kayıtlarında, geliri var gideri var, yeri var, defteri var, girişi var, çıkışı var.
PKK arşivine baktığınızda, arşivi ele geçirmek demek; bu örgüte kim para veriyor, bu örgütten kim para alıyor, bilmek ve hesap sormak demektir. Örgütün gelir giderini kontrol etmek demek; örgütün kaynaklarını deşifre etmek demektir.
Örgüte kaynak sağlayanları bilmek ise; hem içeride hem de dışarıda uluslararası terörün finansman kaynaklarını çözmek demektir. Bu bilgiler sizi nereye götürür bilir misiniz?
Nereye isterseniz oraya; örgüte destek veren yabancı istihbarat kuruluşlarını çözebilirsiniz. Örgüte kaynak sağlayan iş adamı, sanatçı, aklınıza ne gelirse, bunları tespit edebilirsiniz. Kara para aktaranları, bu kara parayla ak iş yapanları, bu kaynaktan beslenen silah tüccarlarını, bu tüccarların ak işlerini, ak şirketlerini, daha neler neler, can damarıdır bu örgütün, keserseniz, nefes alamaz, ölür.
Hangi milletvekilinin oğlu, hangisinin kızı örgütte yani terörist, arşivde var, hepsi kayıtlı.
      Başka?
Bize müttefik gibi gözüken ve “PKK terör örgütü müşterek düşman” diyerek sempati toplamaya çalışan bu ABD’nin hangi ajanlarının örgütle doğrudan bağlantısı var, arşivde bu da yazılı, hepsi tutanak altında. Bunun yanına diğer istihbarat örgütlerini de koyun, MOSSAD’ı koyun, hepsi var. 
      Başka?
Erdoğan siyaseti diyor ki; terörden rant sağlayanların biri de silah tüccarlarıdır, diyor, ama kim bu tüccarlar, kimse bilmiyor. Bulun arşivleri o zaman, o tüccarlar kayıtlı arşivde. Örgüt kimden silah ve cephane alıyorsa hepsi kayıtlı, birim fiyatı ile adedi ile hatta yapılmış olan iskonto ile hepsi kayıtlı. Bulun o zaman arşivi!
Başka neler var bu ünlü arşivde?
Şehitlerimizin katilleri var, açık kimliği ve künyesiyle. Bugün evlatlarımızı şehit eden katillerin kim olduğunu bilen var mı bu ülkede, yok, Neden? Çünkü teröristin adı yok, kimliği yok, kod adı var.
Teröristin kimliği  Zerdeş, Yılan, Çıyan gibi kodlar ama bu kodlar kim, bilen yok. Kod adı bunlar, açık kimlik değil. Peki, kimlikleri nerede bu teröristlerin? Arşivde. Hangi karakola kimler saldırdı, saldırı planları ve sonuçları, hepsi arşivde.
Nereden geldiler, nasıl saldırdılar, kimler işbirlikçi, hepsi var, açık ve arşivde kayıtlı. Arşiv nerede? Bilen yok. Ama bir iki gazete de olsa, yazmışlar bu arşivi, bizim açıklamalarımız temelinde arşive dumanlı bir hava da vermişler.
İşte o haber;
“PKK arşivinin, Öcalan’ın Suriye’den kaçmasıyla birlikte sağ kolu olan Delil kod adlı terörist tarafından bir müddet Suriye’de muhafaza edildiği biliniyor. Öcalan, yargılanması sırasında PKK’ya ait bir arşivin var olduğunu ve yapılan her şeyi kayıt altına aldıklarını söyledi. Ankara, Dışişleri aracılığıyla arşivleri Suriye`den istedi. Ancak Şam’daki yönetim o dönemde ellerinde PKK’ya ait bir arşiv bulunmadığını bildirdi. Aynı bilgiyi PKK`da ikinci adamlığa kadar yükselen, şu anda Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulunan terörist Şemdin Sakık da dile getirdi. O da verdiği ifadede söz konusu belgelerde örgütün yurtiçi, yurtdışı bağlantıları yanı sıra para kaynaklarına dair önemli belgelerin olduğunu söyledi. Bir diğer iddia ise arşivin bir kısmının MOSSAD`ın elinde olduğu yönünde. İsrail istihbaratının bu arşivleri 1982’de ele geçirdiği belirtiliyor. İsrail’in bu tarihte Filistin Kurtuluş Örgütü’ne yönelik Bekaa Vadisi’ne yaptığı operasyonda PKK’nın da zarar gördüğü ve bu sırada örgüte ait bazı dokümanları MOSSAD’ın ele geçirdiği belirtiliyor[2].  
Yazık! Neden iş PKK’ya gelince bizi yönetenlerin elleri kolları birden bağlanıyor?
Sizce, Erdoğan siyaseti bu arşivleri bulur mu dersiniz? Kim bilir, Erdoğan’ın Ak Siyaseti “KARA” değilse bulması gerek ama…
[1] Öcalan Davası İddianamesi ve tutanakları.
[2]Tevhid Haber,27 Mayıs 2008”
ALINTI: https://groups.google.com/forum/#!topic/ozel-buro-istihbarat/s6X6wGbmK9c