18 Ekim 2015 Pazar

Ya Teslimiyet Ya Çıkış





TAVİZLERİN TESLİMİYETE DÖNÜŞECEĞİ YERDEYİZ: 
Ya Teslimiyet Ya Çıkış



16 Eylül 2015 Özgür Gündem adlı gazetenin bir sayfası, KCK adlı PKK kolu örgütün bir yöneticisine ayrılmış. Bu açıklamalar, bugün ne durumda olduğumuzu ve önümüzdeki günlerde neler yaşanabileceğini açık seçik anlattığı için üzerinde durulmayı hak ediyor.

DOLMABAHÇE ISRARI
PKK/KCK örgütü, kabul ettiremedikleri halde “mutabakat” demekte ısrar ettikleri Dolmabahçe atağına çok önem veriyor. İstanbul’daki Dolmabahçe sarayında, HDP milletvekilleri AKP hükümetinin yetkilileriyle buluşmuşlardı. “Ortak Açıklama” yapacaklardı. Metin 10 maddelik idi, taslaktı, Öcalan tarafından hazırlandığı bilgisi yayılmıştı, AKP hükümeti görüş bildirecekti, Hükümet – HDP imzalayacaktı, ortak tek metin okunacaktı. Her ne olduysa, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu metni reddetti. 10 maddeyi HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder okudu; ardından AKP hükümetindeki Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan kendi kısa metnini okudu. İşte bu olayla birlikte, çözüm süreci adı verilen ayakları kırık masa çöktü. “Ateşkes” bozuldu. Tarih 28 Şubat 2015 idi. Şimdi KCK yetkilisi “Dolmabahçe’de bitti, Dolmabahçe’de başlasın” istiyor. Yani 10 maddede topladıkları hedeflerini yeniden öne sürüyor.

ŞİMDİ ÜÇ İSTEKLERİ VAR:
Tahkimli ateşkes, yabancı hakem, yeni anayasa
“Tahkim edilmiş ateşkes çerçevesinde, arabulucular gözetiminde müzakereye, bir demokratik çözüme hazırız.”
Ateşkesin tahkimlisini istiyorlar. “Olacaksa tahkim edilmiş bir ateşkes olmalı. Müzakere endeksli olmalı.” Tahkim edilmiş ateşkes dedikleri şeyin iki koşulu var. Açıklamadan anlaşılıyor ki, ateşkes için birinci koşulları Öcalan’ın serbest bırakılması. “Baş müzakereci (Öcalan) özgür koşullarda olmadan, herkesle görüşmeden nasıl çözüm endeksli ateşkes olacak? Bu açıdan gerçekten tahkim edilmiş ve çözüme endeksli bir ateşkes olmalı” İkinci istekleri ise, Dolmabahçe’de öne sürdükleri 10 maddeyi temel alan bir müzakere sürecinin kabul edilmesi. “Siyasal çözüme endeksli bir programla tahkim edilmiş ateşkes yapılmalı. Çözüm Dolmabahçe Mutabakatından başlasın.”
Yabancı hakeme hazırlar. “Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve birçok çevreden gelen çift taraflı ateşkes çağrıları” üzerine yapıldığı belirtilen bu konuşmada, KCK yöneticisi “bunlar önemlidir” diyor. “Biz bu çevrelerin gerçekten demokratik çözüme, siyasal çözüme endeksli bir çözüm istediklerine de inanıyoruz. Onlar artık muhatapsız bir şekilde bu sorunun çözülemeyeceğini de biliyorlar. Demokratik siyasal çözüme oturun diyorlar." İşinin eri olduğu besbelli sunucunun “üçüncü bir gözün gözetiminde tahkim edilmiş çift taraflı ateşkese siz evet der misiniz?” sorusuna, KCK yetkilisi “tabi, bunun için hazırız” diye yabancı devlet hakemliğini çoktan içlerine sindirdiklerini gösteriyor.
Demokratik siyasal çözüme oturmanın ise, Yeni Anayasa olduğunu artık ‘Mısır’daki sağır sultan’ bile biliyor. Bunun neleri içerdiğine gelince, işte bu içerik, 28 Şubat 2015’in 10 maddesinde açık açık yazılmış bulunuyor.
BÜTÜN BUNLAR HANGİ SİYASAL PROGRAM İÇİN?
Dolmabahçe’de ortaya sürülen 10 madde, PKK hedeflerini görece açık biçimde ortaya koyuyor. Hazırlanmış olan açıklamanın tam metni basına ve kamuoyuna servis edilmedi. Ama şu linkteki http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28334292.asp bilgilerin gerçek metni yansıttığından kuşku duymaya gerek yoktur.

Haberde kendi söyleyişleriyle okuyabilirsiniz, biz aşağıda özü gösteren tercümesiyle verelim:
1. Genel af. Cezaevlerindeki silahlı-silahsız bütün PKK unsurlarına tahliye
2. Ulus devlet ve üniter devlet ilkelerinin kaldırılması
3. Etnik topluluklara siyasal kimlik verilmesi; Türk vatandaşlığının kaldırılması
4. Hukuk dışı sayılan tüm örgütlerin sivil toplum örgütü olarak yasal hale getirilmesi
5. Koruculuğun kaldırılması, güneydoğu için tazminat ve ek kaynak sistemi
6. Terör suçluluğu ile ilgili tüm yasa-yönetmelik hükümlerinin kaldırılması
7. Kadınlara ayrımcılık yapılmaması ve kentlerin kültürel özelliklerinin temel alınması
8. Etnik toplulukların siyasal kimlik olarak tanınması ve anadillerin resmi dil olarak kabulü
9. Kürt etnisitesine siyasal-anayasal güvence; TC vatandaşlığı getirilmesi
10.            Bütün bunların yeni anayasa ile yerleşik hale getirilmesi.
KCK adına konuşan kişinin “demokratik siyasal çözüm” dediği ve AB kurumlarının da bunu istediğini belirttiği harita böyle bir harita. “Terör”, bu siyasal program için. “Çözüm süreci” de bu siyasal programın nasıl kabul ettirileceği ile ilgili. Kısacası “terör” ile “çözüm süreci” bir bütün oluşturuyorlar.

YAKICI ÖNEMDEKİ SORU
Bütün bu bilgiler ışığında, bugün yakıcı önemdeki soru şudur: AKP ya da AKP’li geçici seçim hükümeti, 1 Kasım 2015 genel seçimine dönük kısır hesapların gölgesinde “tahkimli” ve “yabancı hakemli” bu emperyalist “demokratik siyasal çözüm” saldırısına karşı, sürdürülen haklı operasyonları yine askıya alacak mı? Şimdiye kadar gördüğümüz şey, çatışmaların alevlendirilmesi ve ardından “analar ağlıyor!” diye çözüm süreci mekanizmasıyla daha fazla taviz verilmesi oldu. Bu kez aynı davranış sergilenirse, yaşanacak şey yalnızca taviz vermek değil, teslimiyet olacaktır.
Yabancı devletlerin hakemliğini kabul etmek ve önerilen program temelinde Anayasa’yı ortadan kaldırmak, başka bir anlam ifade etmez.
İçinde bulunduğumuz dönemde iki büyük endişe kaynağımız vardır.
Bunlardan biri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık Rejimi hayalidir. Başkanlık rejimi, PKK/HDP siyasal programına kapıları ardına kadar açar. Etnisitelere ve bölgelere bölünmüş bir siyasal ve toplumsal cehennem yaratır.
Diğeri ise, AKP yöneticilerinin, Türkiye halkını Türk Ulusu olarak değil, İslam Ümmeti olarak bir arada tutma hayalidir. Türk Ulusu’ nu hedef alan bu zihniyet, yalnızca etnikçiliği değil aynı zamanda yeni-orta doğucu küresel güçleri de cesaretlendirmiştir. Bu neo-osmanlıcılık hedefi, hem ülkemizde hem komşu ülkelerde nelere yol açabileceğine tanık olunmuş, iş-görmez bir hayaldir.
Nüfusumuzun büyük kısmı üzerinde etkili olan AKP, kendi amaçlarına ulaşma şansı olmayan hayaller beslemektedir. Bu hayallerin peşinde dış destekli etnik bölücülüğün yolunu açmakta ve hedeflerine ulaşmalarını sağlayarak işlerini çok kolaylaştırmaktadır.
Türk Ulusunun her etnik kökenden ve her inançtan bireyi, “kan dökülmesin” diyerek çözüm istedi. Ama çözümü bugüne kadar ne taviz ne teslimiyet olarak anladı. Halkın talep ettiği çözüm, Türkiye’nin ulusal birliğini ve vatanın bölünmezliğini güvence altına alacak yollar bulunmasından ibarettir. Bu, bugün her zamankinden daha güçlü bir taleptir.
Kan dökülmesinin de, ortalığı kaplayan iç savaş senaryolarının da panzehri, bu ulusal birlik ve vatanın bölünmezliği çerçevesini tereddüt etmeden sabırla savunmaktır. Hem PKK’ya hem AKP’ye hem de bunların yoluna şu ya da bu biçimde eklemlenmiş solcusuyla sağcısıyla yönünü yitirmişlere karşı… Bütün bu kirliliğe teslimiyet değil, güzel bir geleceğe çıkış için...

Bizim siyasal programımız bellidir: Anadillerin inkârına da, resmi dil yapılmalarına da rızamız yoktur!
Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER

[Ulusalyol.net, 16 Eylül 2015]









KATİL DEVLET



Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı (ADD) Tansel Çölaşan : “DEVLET TERÖRDEN YANA” diyor ve güya Ankara katliamını kınıyor, AKP’ye çatıyor.
AKP'yi, devlet sandı garibim desek o da değil.
Devletini terörist ilan eden, katil devlet
Diyen bu kadının hükümet ile devleti ayıramayacak kadar aklı kıt falan da değil.
HDP/PKK ağzı ile devletine katil, terörist diyen bu hatun kim o zaman.
O, özel görevli olarak seçildi ve getirildi ADD'nin başına
Görevi,  Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı olanları eylemsiz, etkisiz kılmak, itibarsızlaştırmak
Başardı mı?  çoktan başardı,
ADD artık hareket etmiyor/edemiyor.
Kocası Emin Çölaşan ne ki bu kadın bir şey olsun
Emin Çölaşan, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığına destek veren ,"AB’ye evet, ama onurumuzla gireceksek.” diyebilecek kadar onursuz bir AB Mandacısı
"Kürtçüler Meclis’te zaten var ama bağımsız girmişlerdi. Hiç değilse şimdi parti olarak yüzde 10’u aşıp AKP’nin burnunu sürtsünler." diyen bir tip.
Tencere yuvarlanmış kapağını şıp diye bulmuş
Karı koca uyumda ve Türkiye Cumhuriyetine düşmanlıkta hiç kusur etmiyorlar.
Ama mükemmel, hatta kusursuz oldukları konu: Mustafa Kemal Atatürk'ün arkasına saklanarak Türkiye Cumhuriyeti devletine zehirlerini akıtmak.
Anakonda gibiler.
Hem karada hem denizde çok tehlikeliler.
Filiz Debreli

16 Ekim 2015 Cuma

ON YUMURTA KAÇ ÖĞRETMEN EDER?



Daha ilkokuldayım. Evde telefon çaldı. Koştum, açtım. Babamın okul arkadaşı Kerim amca. O da babam gibi öğretmen. Çocukluğumuzun öğretmenleri işte… İki söz arasında hemen birkaç soru, her fırsatta öğretmenliği yaşıyor ve yapıyor. Telefonda hemen sınav başladı...

-Zafer, İstiklâl Marşımızı kim bestelemiştir?
-Zafer, Konya’nın plakası kaç?
Hepsini yanıtlıyorum.
Ardından o zaman bana çok garip gelen bir soru geliyor:
-Zafer, ON YUMURTA KAÇ ÖĞRETMEN EDER?
Şaşırıyorum.
-O nasıl soru Kerim amca?

Kerim amca telefonda uzun uzun gülüyor. “Bak” diyor “okulun akıllısı Zafer. Yanıtını bilmediğin bir soru buldum işte! Şimdi telefonu babana ver. Sonra da babana sor. O sana yanıtını verir.”

Babamla Kerim amcamın telefon görüşmesi bitince, babama soruyorum:
- Baba, Kerim amcam sordu. On yumurta kaç öğretmen eder?
Babam da gülmeye başlıyor. Ardından, gülerek başlayan ama bittiğinde ikimizin de gözyaşlarıyla yıkanan aşağıdaki öyküyü anlatıyor:
Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinin yaklaşık yirmi kilometre güneyinde yan yana iki orman köyü vardır. Boşnakköy ve Armutlu.
Her iki köyde de hayat zor, insanları yoksuldur.
1950 yılının güneşli bir Temmuz sabahında, bu iki köyün en çalışkan iki öğrencisi Ali ve Kerim, birkaç yıl içinde öğretmen okullarına dönüşecek olan Köy Enstitüsü sınavına katılmak için ilçe merkezine yola çıkarlar. Tabi yürüyerek.
Ali’nin elinde küçük bir sepet ve sepetin içinde on tane yumurta var. Evde para olmadığından, annesi ilçede satıp, sınav için lazım olacak kalem, silgi gibi ihtiyaçları alması için bu on yumurtayı, biraz kendi evinden, biraz da komşulardan toplayarak Ali’ye vermiş.
Kerim’in ailesi daha da fakir olduğundan, Kerim’de o da yok. Yaklaşık yirmi kilometre yolu yürüyerek ilçe merkezine ulaşıp, hemen bir bakkala giriyor ve on yumurtayı satarak bir kalem ve bir silgi alıyorlar. Kalemi de silgiyi de ikiye bölerek paylaşıyor ve sınava giriyorlar.
İkisi de başarmıştır. Ancak bilmedikleri bir şey var. Sınav iki gün. Bu iki küçük köylü çocuk, sınava girip akşama köylerine dönmeyi düşünürken, şimdi Hükümet Konağı'nın önünde, neredeyse ağlamaklı geceyi nerede geçireceklerini bilmeden, bir aşağı bir yukarı yürümekte…
Cadde üzerindeki evlerden birinde, bu iki köylü çocuğa merakla bakan bir kadın onları eve çağırır. Durumu öğrenince onları doyurur. Akşama eşi de işten gelir ve çocukları o gece misafir ederler.
İkinci gün de sınav başarılıdır. Birkaç ay sonra Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü'ne kayıt ve ardından şanla şerefle geçen otuz yılı aşkın öğretmenlik yaşamı…
Babam, öykünün sonunu şöyle bağladı:
BAK OĞLUM, KÖYDEN ON YUMURTAYLA ÇIKAN İKİ ÇOCUĞUN ÖĞRETMEN, SUBAY, MÜHENDİS, MİLLETVEKİLİ HATTA CUMHURBAŞKANI OLABİLDİĞİ YÖNETİME "CUMHURİYET" DENİR.

Zafer ŞEN

Alıntıdır.