22 Haziran 2015 Pazartesi

96 Yıl Sonra Amasya Genelgesi



Mustafa Kemal Paşa Samsun’da bir aya yakın kaldı. 12 Haziran’da Havza yoluyla Amasya’ya geçti. Orada eski Bahriye Nazırı Rauf Bey, 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ve 3. Kolordu Kumandanı Refet Bey ile buluşup toplantılar yaptı. Görüşmeler sonunda, Mustafa Kemal Paşa’nın önceden hazırladığı ilkeleri kapsayan bir metin üzerinde anlaşma sağlandı.
12. Kolordu Kumandanı Mersinli Cemal ve 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşaların da mütalâaları alındıktan sonra kimi düzeltmelere uğrayan metin, 21/22 Haziran gecesindeki
son toplantıda kesin biçimini aldı. Bu “Amasya Kararları” ertesi gün, yani 22 Haziran 1919’da asker ve sivil ilgililere telgrafla bildirildi. Amasya Tamimi olarak tanınan altı maddelik metnin 1. maddesi şöyledir:
“Vatanın tamamiyeti, milletin istiklâli tehlikededir. Hükûmeti merkeziyetimiz
İtilâf Devletlerinin tesir ve murakabesi altında mahsur bulunduğundan deruhde ettiği mes’uliyetin icabatını ifa edememektedir. Bu hal milletimizi madum (yok) tanıttırıyor. Milletin istiklâlini gene milletin azmü kararı kurtaracaktır. Milletin halü vaz’ını
derpiş etmek (göz önüne almak) ve sadayı hukukunu cihana işittirmek için her türlü tesir
ve murakabeden azade bir heyeti milliyenin vücudu elzemdir.
Anadolu’nun bil-vücuh en emin mahalli olan Sivas’ta millî bir kongrenin serian in’ikadı takarrür etmiştir. Bunun için tekmil vilâyatı osmaniyenin her livasından ve fırka ihtilâfatı nazarı dikkate alınmaksızın muktedir ve milletin itimadına mazhar üç kadar zatın
sürati mümkine ile yetişmek üzere hemen yola çıkarılması icap etmektedir.”
(Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, C. III, Vesikalar, İstanbul 1934, s. 47)

Amasya Kararları‘na genelde bakılınca, bunların Türk Millî Mücadelesi’nin ana programını teşkil ettiği, Mustafa Kemal Paşa’nın siyasal dehası ve yüksek askeri yeteneği sayesinde
adım adım gerçekleştirildiği gözlenir.
Mustafa Kemal Paşa Amasya’dan sonra, Rauf Bey ile birlikte, Sivas ve Erzincan üzerinden Erzurum’a gitti. İngilizlerin baskısı sonucunda 8 Temmuz 1919 gecesi askerlikten ayrılmak zorunda kalan Kemal Paşa, 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan Doğu vilâyetleri temsilcilerinin kongresine sivil olarak “Sine-i millette bir ferd-i mücahit” olarak katıldı ve kongreye başkan oldu. Onun ustaca yönetimi sayesinde, Erzurum Kongresi’nin
7 Ağustos 1919’da yayınlanan bildirisi, Amasya Kararlarına uygun olarak hazırlandı.
On maddelik Bildirgede Millî Mücadele’nin hedeflerini daha ayrıntılı olarak belirliyor ve
bu hedeflere varmak için yapılacak işleri belirliyordu. 2. maddede “Osmanlı vatanının tamamiyeti ve istiklali millimizin temini ve makamı saltanat ve hilafetin masuniyeti için
Kuvây-ı Milliye’yi âmil ve iradei milliyeyi hâkim kılmak esastır” hükmü açıklanıyordu.
4. maddede, merkezi hükümetin yabancı bir devletin baskısı altında kalması halinde
“Hukuku milliyeyi kâfil tedabir ve mukarrerat ittihaz olunmuştur” ibaresi bulunuyordu.
6. maddede “30 Teşrinievvel sene 1334 (AS: 30 Ekim 1918, Mondros Silah Bırakışması) tarihindeki hududumuz dahilinde kalan… ekseriyeti kahireyi İslamlar teşkil eden… ve yekdiğerinden gayrikabili infikâk (ayrılamaz) özkardeş olan din ve ırkdaşlarımızla meskûn memâlikimiz” cümlesi, vatan sınırlarını Mondros Mütarekesi imzalandığı gün ordularımızın hakimiyeti altında bulunan toprakları çeviren hatla çiziyordu. 8. maddede “Milletin içinde bulunduğu hâli zücret ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat tevessülüne hacet kalmadan hükümeti merkeziyetimizin Meclisi Milli’yi hemen ve bilâ ifâtei zaman (zaman kaybetmeden) toplaması” isteniyordu. (Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, İstanbul, 1960, s. 106-107)

Kaynak : http://www.tarihtarih.com/?pnum=8&pt=Cumhuriyet+D%C3%B6nemi
*****
Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere,
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın bu kritik dönemecinde emeği geçen tüm vatanseverlere şükranla..
Sevgi ve saygı ile.
22 Haziran 2015, Ankara


YCHP'Lİ VE HDP'Lİ İSİMLER ‘KÜRDİSTAN ÜNİVERSİTESİ’NDE BULUŞTU



Mezopotamya adlı vakıf “Kürdistan Üniversitesi”ni kurmak için başvurusunu yaptı. HDP’li çok sayıda milletvekilinin yer aldığı üniversite mütevelli heyetine CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da dâhil edildi.

2013’ün sonbaharında, eğitim dili Kürtçe olan ilk üniversiteyi kurmak için yola çıkan Mezopotamya Vakfı’nın “Kürdistan Üniversitesi” adı için başvuru yaptığı bildirildi. Vakfın Olağanüstü Kurucular Kurulu Genel Kurulu toplantısında verilen bilgiye göre, ilk etapta Eğitim Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi,
Güzel Sanatlar Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesi olmak üzere 4 fakülte açılması planlanıyor.

“Amed Üniversitesi”, “Mezopotamya Üniversitesi” isimlerinin patentlerinin daha önceden başkalarınca alındığı için “Kürdistan Üniversitesi” adında karar kılındığı bildirilirken başvuruların da bu isimle yapıldığı açıklandı. Toplantıda, üniversite kuruluş çalışmaları hakkında bilgi veren ve vakfın milletvekili seçilen üyesi Doç. Dr. Ahmet Yıldırım, henüz başvurularına karşı bir cevap almadıklarını ancak bu isimde ısrarcı olacaklarını söyledi.
Öte yandan toplantıda, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun da olduğu 7 kişi ile Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ile Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği’nin de olduğu 3 tüzel kişiyle birlikte, toplam 10 yeni üye oy birliğiyle mütevelli heyetine kabul edildi. Böylece mütevelli heyetinin üye sayısı 298’e yükseltildi.

Mezopotamya Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Selim Ölçer de toplantıda yaptığı konuşmada 10 vakıf yöneticisinin HDP’den milletvekili seçildiğini kaydederek şöyle savundu: “Çok sevinçliyiz. Bu yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacak.” ■Aydınlık, (22.6.2015)

http://www.aydinlikgazete.com/…/chp-li-ve-hdp-li-isimler-ku…
Ne diyelim? “Şapı döversen olur mu Şeker, cinsini s…..im cinsine çeker”(öz.M.)

Müslümanların kanlarıyla Müslümanlara sınır çiziyorlar



Sömürücü Batılılar, Birinci Dünya Savaşı’nda savaşarak Müslümanlar arasında çizemedikleri sınırları, günümüzde Müslümanları birbirine kırdırarak çiziyorlar. Bu amacı gerçekleştirmek için hazırladıkları en son proje, ‘Büyük Ortadoğu Projesi’dir. O projeyle, güya Ortadoğu ülkelerine demokrasi, özgürlük ve insan hakları getireceklerdi.
Maalesef, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, AKP’liler de buna inanmış ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını üstlenmişlerdi. Şimdi AKP yöneticileri Büyük Ortadoğu Projesi’nin amacından saptığını ve çöktüğünü söylüyorlar. Çok yazık, hâlâ Büyük Ortadoğu Projesi’ni anlayamamışlar, hâlâ çöktüğünden söz ediyorlar. Yaşanan bunca olaylara bakarak, Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçek amacına ulaşmak üzere olduğunu göremiyorlar.

ABD ve yandaşları, Irak’ı işgal ederek üçe böldüler. Suriye’yi iç savaş çıkararak, Müslümanları kendi aralarında vuruşturarak fiilen parçaladılar. Ne yazık ki, Türkiye’yi idare edenler, amacın Suriye’ye demokrasi getirmek olmadığını anlayamadı. Bunu anlasalardı ve ona göre politika oluştursalardı, Ortadoğu’da durum hiç de böyle olmayacaktı. Bu öngörüsüzlüğün, daha doğrusu körlüğün bedelini, çok ağır bir şekilde ödedik ve ödüyoruz.  AKP hükümeti, yapılan bütün uyarıları kulak arkasına attı ve sonunda da duvara tosladığının farkına vardı.
İyi de, her şey bitmiş ve iş işten geçmiş midir? Hayır, her zaman yapılacak iş bulunabilir. Mühim olan neyi, nasıl yapacağını bilmektir. Bir başka deyişle, İslâm ülkeleri, çaresiz değil, geçmişe nazaran daha güçlü durumdalar Ama bu gücü, sömürgeci Batılılara karşı kullanmak yerine, onların emrine veriyorlar.
Hâlbuki gelişmeleri azıcık takip edenlerin göreceği gibi, yapılması gereken ilk iş, İslâm ülkelerinden her türlü yabancı güçlere el çektirmektir. Çünkü çeşitli adlar altında faaliyette bulunan tüm güçlerin amacı, İslâm ülkelerini bölmek, parçalamak ve sözde devletçikler kurarak İsrail’e yem etmektir.
 Yabancı güçleri, İslâm topraklarından söküp atmak için Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri arasında işbirliği şarttır. Söz konusu devletler, böyle bir işbirliği yaparlarsa, terör örgütlerini ve devlet dışı oluşumları tanımazlarsa, yabancı güçler İslâm topraklarında zemin bulamazlar ve dolayısıyla çekilip gitmek zorunda kalırlar.
ABD ve yandaşları, İslâm devletleriyle resmi, terör örgütleriyle de gayri resmi ilişki kurmaktadır. Aslında terör örgütlerine samimi davranıyor, onlarla içli dışlı oluyor, devletlere karşı da ikiyüzlü politika izliyorlar.
İslâm topraklarından yabancı güçleri temizledikten sonra, Türkler, Araplar, Farslar ve Kürtler, birlikte yeni düzen inşa etmelidirler. Zira eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlâl, noktasına gelmiş bulunuyoruz. Bu konuda başrol oynaması gereken ülkeler de Türkiye ve İran’dır.
Bazıları, küresel ekonomiye bağımlı ülkelerin, böyle bağımsız hareket edemeyeceğini düşünebilirler. Doğrudur, bağımsız politika için bağımsız ekonomi olmazsa olmazdır. O sebepten Milli Ekonomi Modeli’nin rehber edinilmesini dilimizin döndüğü kadar anlatmaya çalışıyoruz.
7 Haziran 2015 seçimlerinde, değişik oyun ve entrikalarla, milletimizin böyle bir tercihte bulunması önlendi ve engellendi. Ama artık bıçak kemiğe dayandı. Başka çıkar yol kalmadı. Koalisyon kuracak partiler, gerçekten millete hizmeti esas alıyorlarsa, bu tercihi onlar yapmalıdırlar. Eğer bunu yaparlarsa, hem ülkemizi, hem de İslâm ülkelerini küresel kuşatmadan kurtarabilirler.
MUSTAFA HİLMİ YILDIRIM