16 Haziran 2015 Salı

Bilderberg, CHP, AB, Devlet Bahçeli ve MHP



Yaşadığımız gezegende 300 ailenin çarpık ve sapık amaçları için insanları köle gibi gütmek üzere örtülü bir teşkilatlanmaya gidilmiştir. Gizli dünya hükümeti olarak da adlandırılabilecek bu oluşum, kimi zaman hükümetlerin içinde, kimi zaman yanında, kimi zaman ensesinde, kimi zaman da üzerindedir. Bu yapılanmanın ayrıntıları bu yazının konusu olmamakla birlikte, Bilderberg’in bu oluşumun en alt basamağı olduğunu söyleyebiliriz.
İsmini 1954 yılında ilk kez düzenlenen toplantıya ev sahipliği yapan Hollanda’daki Bilderberg otelinden alır. Avrupa ile Kuzey Amerika arasındaki bağları güçlendirmek için yola çıktığını ilan etmiştir. Ancak Avrupa’daki ulusçuluk fikirlerini kademe kademe aşındırarak, kendi denetiminde birleşik bir Avrupa yaratmak için çaba sarf etmiştir. İngiliz ulusçuluğun kalesi kabul edilen Lordlar Kamarası 1988 yılında bunlar tarafından dağıtılmıştır. Ulus devletlerin yıkılması, küresel düzeyde sermaye ve mal dolaşımı için tüm engellerin ortadan kaldırılması temel hedefleri arasındadır.
Bilderberg grubu yılda bir kez toplanır. Finans kapital ve silah sanayinin çıkarları doğrultusunda dünyanın nasıl yönlendirilebileceğine dair politikalar saptanır. Toplantı görüşmeleri ve çıkarılan sonuçlar gizlidir ve asla kamuoyu ile paylaşılmaz. Hiçbir katılımcı görüşme içeriğini açıklayamaz; aksi halde özel cezalandırma mekanizmalarının muhatabı olur!
Türkiye gibi ülkelerden,işlerine yarayacak siyasi partilerin ve oligarşik yapıların temsilcileri davet edilir. Geçmişte AKP’li ya da AKP’ye yakın Ali Babacan, Cengiz Çandar, Fehmi Koru gibi mümtaz şahsiyetler (!) davet ediliyordu. Bu yıl ise CHP’den Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke ile milletvekili İlhan Kesici davet edildi.
Peki, bu ne anlama geliyor? Emperyalist merkezler ve küresel çeteler Türkiye ile ilgili sinsi emellerini gerçekleştirmek için artık yeni CHP’yi bir vasıta olarak görüyor! Yıkıcı ve bölücü projeler bundan böyle yeni CHP üzerinden yürütülecek! Bu nedenle, tüm yurtseverler, oylarını CHP’ye verenler bile projektörlerini bir an olsun yeni CHP üzerinden ayırmamalı! Bu parti Türkiye’ye her an bir gol atabilir!
Bilindiği gibi Avrupa Parlamentosu son dönemlerin en sert belgesi olan 2014 Türkiye İlerleme Raporu’nu 94’e karşı 432 oyla kabul etti. Ermeni soykırım yalanını savunan, Kıbrıs’ta Türk askerini geri çekilmeye davet eden rapor, AKP hükümeti tarafından bile “kabul edilemez” bulundu!
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Federica Magherini, seçim sonrasında Türkiye’deki liderlerden Ahmet Davutoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş’ı arayarak tebrik etti. Bayan Magherini, MHP lideri Devlet Bahçeli’yi ise aramadı!
Devlet Bahçeli, seçim sonrasında en tutarlı ve en sorumlu demeçleri vererek kendisini TBMM’deki diğer liderlerden farklı bir konuma koydu. Kırmızıçizgilerini net bir şekilde belirledi: “Bir ihanet süreci olan açılıma son!” “Tayyip Erdoğan’ın Anayasal çizgiye çekilmesi!” “17-25 Aralık dosyasının yeniden açılması!”
AB emperyalizmi ise küstah, kibirli ve saygısız tavırlarına bir yenisini ekleyerek, milli birlik ve beraberlik yönündeki tavrı nedeniyle Bahçeli’yi hedefe koydu! Açılım ve bölünme projelerine destek veren liderleri bağrına basan bağnaz Avrupalı, ülke bütünlüğünü savunan liderlere aklınca gözdağı veriyor.Aslında Avrupa’nın bu hareketi Devlet Bahçeli’nin ülke içindeki saygınlığını artıran bir girişim olmuştur. AB, ülkedeki bölücülük (HDP/PKK desteği) ve gericiliğin (cemaat ve ılımlı İslam desteği) en büyük hamisi olduğunu her vesile ile gösteriyor.
Türkiye ve Türk düşmanlığını bir alışkanlık haline getiren, Ermeni yalanında kendi hukukunu bile çöpe atan çirkin Avrupalı, maalesef hâlâ bazı çıkar odakları tarafından medeniyet projesi (!) olarak pazarlanıyor!
TBMM içindeki partilerden sadece MHP ve lideri Devlet Bahçeli açılım ve bölünme politikalarına karşı çıkıyor. Bu konuda en radikal parti, sırtını emperyalist merkezler ve Bilderberg gibi küresel gizli örgütlere dayayan yeni CHP! HDP’yi (PKK) arkasına alarak açılım bayrağını dalgalandırmak, Güneydoğu’ya en geniş anlamda özerklik getirmek istiyor. Bu konuda AKP’den bile bir adım önde!
Ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü ağır koşullarda en öncelikli mesele, sanıldığı gibi ayakları yere basmayan bir hükümet kurmak değil, emperyalizmin dayattığı bölünme sürecini en az kayıpla savuşturmaktır. Sistem aslında,“ülke hükümetsiz kalmamalı!”söyleminin arkasına gizlenerek, bir bölünme hükümeti dayatmak istiyor! Ülkemizde onlarca hükümet kuruldu; yine kurulur. Ama ülke bölünürse, kurulacak hükümetlerin bir anlamı kalmaz!
Seçim sonucunda bir husus gözden kaçırıldı. PKK (HDP) her ne kadar hükümet kurmak için anahtar konumdaysa, MHP de bölücülük politikalarını engelleme konusunda kilit konumdadır. AKP’yi ve özellikle CHP’yi frenleme görevi MHP’nin üzerindedir. Bölücü bir rota için geriye tek bir olasılık kalıyor: “AKP-CHP Koalisyonu!” Böyle bir girişim ülkenin tüm milli güçleri devreye sokularak mutlaka engellenmelidir. Böylece emperyalist merkezler ve küres el çetelerin hevesleri bir başka bahara kalır!
TBMM dışında Vatan Partisi vatan nöbetindedir. TBMM içinde vatan nöbetini MHP kararlı bir şekilde, ABD ve AB’ye hiçbir taviz vermeden sürdürdüğü takdirde, AKP ve CHP’nin yurtsever seçmenlerinin ve parlamento dışı güçlerin de koşulsuz desteğini alacaktır.Çünkü AKP ve CHP’li seçmenler ülkenin bölünmesi için oy vermediler! Ve ilk seçimde bu büyük Millet MHP’ye, vatan nöbetinin karşılığını KDV’si ile birlikte fazlasıyla ödeyecektir.
MHP ve Devlet Bahçeli, tarihin kendilerine yüklediği bu ağır vazifeyi, yüksek bir sorumluluk bilinci ile başarı ile yerine getirmek zorundadır. Aksi halde, bunun vebali ağır olur!

Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr
spolat102@outlook.com

14 Haziran 2015 Pazar

SEÇİMİ KİM KAZANDI?




7 Haziran 2015 Pazar günü Türkiye’de yapılan Milletvekili Genel Seçimlerini “KÜRESEL ÇETE” kazandı.
Küresel Çete’nin kimlerden oluştuğunu ve gücünün boyutlarını çok kısa olarak özetleyelim.
Aşağıda adları yazılı kurum ve kuruluşları, yönetimi ve denetimi altında tutan gücün adı, Küresel Çete’dir:
• ABD Merkez Bankası (FED).
• Pentagon: ABD’nin Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmayı.
• NATO.
• ABD Kongresi: Senato ve Meclis’in toplamı.
• Başta CIA olmak üzere Amerikan gizli istihbarat servisleri.
• Siyonist Yahudi kurum ve kuruluşlar.
• ABD’deki büyük banka ve bankerler.
• IMF (Uluslar arası Para Fonu).
• Başta New York’taki Wall Street olmak üzere ABD ve Avrupa’daki borsalar.
• Kredi Değerlendirme Kuruluşları: Moody’s, Standards & Poor’s, Fitch.
• Tüm dünyaya haber yayma ağları: Associated Press (AP) ve Reuters.
• Başta New York Times, Herald Tribune, Wall Street Journal ve Washington Post olmak üzere en büyük Amerikan gazeteleri.
• Yalnız ABD’de değil, tüm dünyada en çok izlenen televizyon kanalları.
Avrupa Birliği (AB) de Küresel Çete’nin bir siyasi ve ekonomik yapılanmasıdır.
Dünyadaki tüm gelmiş geçmiş çeteler gibi, Küresel Çete de gerekli gördüğünde silah kullanır, terör estirir, mafya yöntemleri uygular, büyük soygunlar ve toplu katliamlar düzenler. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’deki soygun ve toplu katliamlar bunun örnekleridir.
Küresel Çete’yi en tepede şu örgütler yönetir: CFR (Dış İlişkiler Konseyi), Bilderberg ve Trilateral. Bu örgütlerde ezici çoğunluk Siyonist Yahudilerdedir.
CFR ve Bilderberg’in Türkiye’de de temsilcileri bulunmaktadır.
Ürkütücü bir deyim olan “Çete” sözcüğünün kullanmasını engellemek isteyen sömürgeci çakallar, “Küresel Sermaye” deyimini piyasaya sürmüşlerdir.
Oysa işin aslı, matematiksel olarak şudur:
Küresel Çete = Küresel Sermaye
Peki, Küresel Çete ile 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerini nasıl ilişkilendiriyoruz?
Seçimler sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne giren AKP, CHP, MHP ve HDP’nin tümü de Küresel Çete’nin vesayeti altındadırlar.
Bu partiler, Küresel Çete’nin vesayeti altına zorla girmiş değillerdir.
Bu siyasi partiler, gönüllü olarak Küresel Çete’nin vesayeti altına girmişlerdir.
AKP, CHP, MHP ve HDP’nin Küresel Çete’nin vesayeti altında olduğunu somut olarak ortaya koyan gerçekler şunlardır:
• Bu partilerin tümü, ABD’cidir.
• Bu partilerin tümü, AB’cidir.
• Bu partilerin tümü, NATO’cudur.
• Bu partilerin tümü, Siyonist Yahudi kurum ve kuruluşlarla içli dışlıdır.
• Bu partilerin tümü, IMF’cidirler.
• Bu partilerin tümü, Özelleştirmecidirler. Özelleştirme; Küresel Çete’nin gelişmekte olan ülkelerin soyulması amacıyla tasarlayıp uyguladığı bir yıkım projesidir.
7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimleri sonucu TBMM’ne giren siyasi partilerin tümü Küresel Çete’nin vesayeti altında olduğuna göre, seçimleri Küresel Çete’nin kazanmış olduğunu söylemek, gerçeğin ifadesidir.
Küresel Çete’nin vesayeti altındaki AKP, CHP, MHP ve HDP, aralarında ne tür bir hükümet kurarlarsa kursunlar, kurulacak olan hükümet Türk milletinin değil, Küresel Çete’nin çıkarlarını koruyacaktır.
Oylarıyla Küresel Çete’nin vesayeti altındaki siyasi partileri TBMM’ne sokan ATATÜRKÇÜLER bir kez daha YENİLDİLER!
Türk milletini, Küresel Çete’nin vesayeti altından Kemalistler, Milli Güçler kurtaracaktır.
Türk milleti, er ya da geç, bağımsızlığını ve egemenliğini mutlaka eline geçirecektir, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın!
Yılmaz DİKBAŞ

7 Haziran 2015 Pazar

Kukla Tiyatrosu ve Hakkın Müdafaası! / Banu AVAR



Adı lazım değil, bir ilçede, milletvekili hazretleri, karşısında iki büklüm olmuş, belediye başkan aday adayları önünde terör estiriyor… O yörede başkan adayını belirleyecek zat o… Kralın yaveri yani. Genel başkana kimin adı giderse, önce adaylığı kesinleşecek, varını yoğunu ortaya dökerek seçim kampanyalarına girişecek, sonra da eğer seçilirse, “başkan” olup muradına erecek… E, o zaman biraz eğilme, bükülme, yalakalık etme zamanı… Eller önde, ağız kulaklarda, aday adayı en şirin hallerde koltuğa giden bileti almak için genel başkanı ya da karar sahibi zatı şahane önünde marifetlerini döktürüyor… Bu aşamada milletin kimi başkanlığa uygun bulduğunun, kime güvendiğinin hiçbir değeri olmuyor… Adaylar parti baronları tarafından belirleniyor.

Genel seçimlerde de öyle. Milletin vekili seçiliyor ama milletin istediği hiçbir aday kaale alınmıyor… Karar, batıdan gelen “tavsiyeler” doğrultusunda alınıyor. “Uluslararası camia”ya yakışır isimler arasından aday belirleniyor. Türkiye Büyük Millet meclisine “Sistem”in yani Emperyalizmin çıkarlarına uygun olan adaylar ATAMA yoluyla geliyor…

Bu nasıl bir KUKLA TİYATROSU ALLAHIM?!

“Piyasa demokrasisi” diye adlandırmıştı Attila İlhan, durumu. Bir “Cumhuriyet’in Demokrasisi” vardır diyordu, bir de PİYASA’nın!

Piyasa mangır demektir… Herşeyi belirleyen PARA’dır. Piyasa “demokrasi”sinde herşeyin ve herkesin fiyatı vardır… Bu “sistem” kişileri, yönetimleri, vekilleri, başkanları “likit”leştirir!

“Önce PARTİM” ya da “ÖNCE BEN” diye gevreyenler, içine döküldükleri kabın şeklini almak zorunda kalırlar…

SİSTEM onları sıvılaştırır. Kendisi olmaktan çıkarır… Emperyalizmin ustaca kullandığı “Yumuşak Güç” budur işte. Kendi halinde bir adamı, kibirle ve hırsla yıkar, “siyaset sahnesine” bir şebek çıkarır.

Attila İlhan şöyle anlatıyor: “Cumhuriyetin demokrasisi, yönetime halkın el koyması, üretimi halkın yönetmesi anlamına gelir. …Piyasa demokrasisi ise tam tersine, devleti, güçlü bir azınlığın eline verir!”

İktidara her oturan parti, SİSTEM içindedir. Dışa bağlı / bağımlı güçlü azınlığın çıkarlarını korumakla yükümlü “partiler HALK’ın çıkarları aleyhinedir. Halka Demokrasi içinde yaşadığı hissi verilmelidir… Bu seçimler sandıklar oylar yoluyla “hissettirilir”. Oysa yaşam, Amerikan Avrupa çetelerinin para piyasalarına bağlı olarak belirlenir. Sıvılaşmış parti baronları bu görevi yerine getirir.

Tek çözüm HALKIN bu çifte oyunun farkına varması, içerden ve dışarıdan gelen sahte demokrasi operasyonuna, MİLLÎ İRADEsiyle karşı durmasıdır. Bunu önlemek için ALGI OPERASYONU yapılmalıdır Piyasa demokrasisinde bu basın yayın yoluyla sonuna kadar yapılır.. halk kör edilir gözleri kapatılır.. artık HAKKINI ARAMAYI düşünemeyecek kadar YURTTAŞLIK BİLİNCİNDEN uzaklaştırılmıştır.

Bugün batının Türkiye için kurguladığı DEMOKRASİ oyununda bir kukla tiyatrosu oynanmaktadır. Partiler vardır… Adeta her biri aynı lokomotife bağlı vagonlardır… Raylar tüm vagonları lokomotifin çektiği yere taşır. Vagonların her biri farklı renkte ve şekildedir… Üstlerinde A, B, C partilerinin adı vardır… Ama hepsi aynı lokomotifin ardına takılıdır… Vatandaş vagonlardan birine kanar… Hem kendi vagonunda hem de diğer vagonlardakilerle kavgalıdır… Tren raylar üzerinde felakete yolalır.

Bu gidişe bir dur demek için bu trenin durması şarttır… Ayrı vagonlarda sarsılıp duran bu millet kendi iradesini göstermeli vagonlardan inmeli, BİRARAYA gelmelidir. Milletin aydınları, işçiyle, köylüyle memurla esnafla ÇIKARSIZ bir ilişki için örgütlenebilmelidir. İşte önce bunun yolu bulunmalıdır.

Gazi Paşa, NUTUK’ta, “Müdafaayi Hukuk Cemiyeti siyasi bir harekettir” demiştir… Dediği yıllarda da siyasi fırkalar vardır ve O, farklı bir yöntem denemiştir. Çünkü Cumhuriyet tam anlamıyla tesis edilememişse “demokrasi” de mümkün değildir. Toplumun farklı kesimlerinin çıkarlarını değil sadece tuzu kuruları temsil eden farklı adlar altında AYNI lokomotife bağlı partiler vardır.

Türkiye’de siyasi partiler mafyası 1946’dan beri sadece seçkin sınıfları kollamışlardır…

Çok partililiğin başlangıcı sayılan 1946 yılında 80’den fazla sendika bir gecede dağıtılmış, işçi sınıfının örgütlenme hakkı ve emeğin haklarını savunan partilerin oluşumu askıya alınmıştır. Bizim çok partili sistemimiz geleneğimiz işte böyle başlamıştır.

İşçi örgütlenmesi 1946’da engellenmiş, Köylülük ne toprak reformundan nasiplenebilmiş ne endüstri devrimini yakalayabilmiştir. Sonuçta demokrasi sadece “tuzukuru” batı muhibi tüccar ve sanayiciye yaramıştır! 1960’larda ilk kez Türkiye İşçi Partisi işçi liderleri öncülüğünde kurulmuş ama kısa sürede aydın çekişmesinin kurbanı olarak tarihe gömülmüştür.

Daha sonra halktan kopuk birkaç “muhalif” parti ortaya çıktıysa da çoğu, kendi krallıklarında, “ben ben” diyen genel başkan ve kadrolarla binde bir yüzde bir oranlarda aldıkları oylarla ‘iktidara ha geldik ha geliyoruz’ masalını çevrelerine anlatmışlardır!

Tek tük kenarda kalan aydınlar ise zaman zaman dergiler, gazeteler, internet siteleri dernekler etrafında kümelenmişler, ama çoğu halktan kopuk, seçkinci tavırları nedeniyle başarısız olmuş, dağılmış ya da olgunlaşamadan büzüşen meyveler gibi kurumuşlardır.

Siyasi Partiler, İktidardakiler ya da ana ve yavru “Muhalifmiş gibi görünenler”, belli bir parti elitinin denetiminde, parti eliti de “Batı istihbaratının” denetiminde olmuştur… Her partide, genel başkanların dudakları arasına mahkûm, siyasi kadrolar, sadece kukla olarak sisteme giriş çıkış yapmışlar. 60 küsur yıllık çok partili hayatta bir istisna hariç, Mecliste, milletin iradesi hiç temsil edilememiştir.

İşte o nedenle bugün geldiğimiz korkunç noktadayız!

Belki de o nedenle Vekillik verdiklerimizden hesap sormalıyız… İşte o nedenle hızla bizi felakete götüren bu treni durdurmak zorundayız. İşte o nedenle Vagonlara hapsolmuş millet, VEKÂLETİ KENDİ VERMEDİĞİ birilerine artık ASİLLER olarak ASALETEN kararını haykırmalıdır!

Toplumun her cenahından ama öncelikle çalışan üreten işçi sınıfından öncüler, demokratik bir platformda PARTİLERDEN BAĞIMSIZ bir HAKKI SAVUNMA TEŞKİLATI oluşturmalı ve tüm vatan sathında kendini yok etmeye azmetmiş olanlara karşı mücadele yöntemlerini tartışmalıdır.

Böylesi tabanı emeğe dayalı SİVİL bir teşkilatlanma, gerek HAKKIMIZI arama, gerekse ALMA yönünde işçiye köylüye, memura esnafa, öğrenci öğretmen ve doktora birlikte hareket imkânı sağlayacak ve milleti aptal yerine koyan siyasilere gerekli uyarıyı yapacaktır.



Banu AVAR

10 Aralık 2013

SÖMÜRGECİLERİN YAYDIĞI YALANLAR



7 Haziran 2015 tarihli İngiliz gazetesi Telegraph’daki makalesinde Raziye Akkoç şöyle yazmış:
“...many are hoping that this will be a political solution to the lack of representation for Kurdish people in politics.”
Raziye Akkoç yazısında, Kürtlerin, Türk siyasetinde temsil edilmediğini, bu durumun HDP’nin TBMM’ne girmesiyle giderileceğini söylüyor.
Raziye Akkoç’un Telegrap gazetesindeki yazısının altına şu yorumu yazdım:
“Kurds compose 25% of the memebers of the Turkish Parliament. Kurds compose more than half of the Turkish Govenment. And you call this situation as ‘lack of representation for Kurdish people in politics’! Shame on you, Raziye Akkoç!”
Şu yorumu yapmış oldum:
“Kürtler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin %25’ini, Hükümet’in de yarısından fazlasını oluşturuyor.
Ve siz bu tabloya bakıp Kürtlerin Türk siyasi hayatında temsil edilmediğini yazıyorsunuz!
Utan, Raziye Akkoç!”
Değerli Dostlar,
Küresel Sermayenin işbirlikçileri, Kürtler hakkında gerçek dışı bilgileri yayarak, dünyada Türkler hakkında olumsuz bir iklim yarattılar. Terör örgütü PKK, sömürgecilerden yalnız silah ve para yardımı almakla kalmadı, Küresel Sermaye odaklarından yayılan yalana dayalı propagandayı da kullandı. Ve işte şimdi, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP de diğer yalanları yanıda bu yalanı da koz olarak kullanıp Meclis’e girmeye çalışıyor!
Yılmaz Dikbaş
7 Haziran 2015 Pazar
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52
Raziye Akkoç:  İngiltere’de yayımlanan Telegraph gazetesinin Türk kökenli muhabiridir