21 Mart 2015 Cumartesi

CEMİL KOÇAK, YARBAY MUSTAFA DEDİĞİN MUSTAFA KEMAL Mİ? Sinan Meydan



İddiaya göre, Sabancı Üniversitesinin öğrenci aileleri için düzenli olarak hazırladığı etkinlikler çerçevesinde 23 Ekim 2010 tarihinde “Çanakkale Savaşları” konulu bir konferans düzenlenmiş. Konferansta konuşan Prof. Dr. Cemil Koçak, Mustafa Kemal Atatürk ve Çanakkale Zaferi hakkında ağzına geleni söylemiş!..
“5-10 KİŞİYİ BİLE YÖNETEMEZDİ
Prof. Koçak, Yarbay Mustafa Kemal’den “Yarbay Mustafa” diye söz etmiş. Yarbay Mustafa dan öyle sözler ile bahsetmiş ki, aileler bu Mustafanın kim olduğunu anlamaya çalışmış. Bu Yarbay Mustafa, tarih sahnesine tamamen tesadüf eseri çıkmış, aslında onu Alman komutan Gelibolu içlerinde bir yere gözden uzak olsun diye attıklarını, hayatında 5-10 kişiyi bile yönetmediğini, zaten şansı yaver gitmeseydi kahve köşelerinde emekliliğini yaşayıp gideceğini alaycı bir dille söylemiş
Kimdir bu tarih sahnesine tesadüfen çıkan, şansı yaver giden, hayatında 5-10 kişiyi bile yönetemeyen Yarbay Mustafa?
“YARBAY MUSTAFA YETENEKSİZDİ
En sonunda bir öğrenci ailesi dayanamamış, “Yarbay Mustafa diye bahsettiğiniz Mustafa Kemal mi? diye sormuş. Koçak Evet demiş. Aileler şaşkın! Öğrenci ailesi devam etmiş: Neden hiç Mustafa Kemal demediniz?” Koçak, “Tarih o günkü oldukları görevle yazılır” demiş ve şöyle devam etmiş, Zaten Yarbay Mustafa yeteneksizdi ve itaatsizlikten görevden alındı.
“ÇANAKKALE ZAFERİNİ TÜRKLER DEĞİL ALMANLAR KAZANDI
Koçak, Atatürk’e saldırısını bitirdikten sonra, Çanakkale Zaferi’ne dil uzatmaya başlamış; aslında Çanakkale Savaşı’nın galibinin Türk Milleti değil, Almanlar olduğunu söylemiş, “Türk Milleti zaferi, Almanlar kutlamaya başladıktan sonra kutlamaya başlamıştı” diyerek tezini kanıtlamaya çalışmış.
Koçak, hezeyanlarına şöyle devam etmiş: Kime sorsan dedesinin Çanakkalede şehit olduğunu, bir tek savaş Çanakkale de mi olmuş, niye diğerleri anılmıyor…”
Geçen gün Prof. Koçak, bir basın açıklaması yaparak bu iddiaları yalanladı. (*)
Şimdi, Kardeşim mademki, Prof. Koçak, bu iddiaları yalanlamış, siz neden bu iddiaları ciddiye alıp cevap yazısı yazıyorsunuz? diye sorabilirsiniz. Haklısınız!
Mesele sadece Prof. Koçak’ın bu iddiaları olsa çok haklısınız! Ancak, söz konusu olan Prof. Koçak ve “onun gibiler” olunca işler biraz değişiyor!
Şöyle ki:
AKADEMİK TETİKÇİLER
Prof. Cemil Koçak ve “onun gibiler” (Dr. Taner Akçam, Dr. Halil Berktay, Prof. Atilla Yayla, Prof. Mehmet Altan) bence emperyalizmin “akademik tetikçileridir”. Onlar, Türk ulusunun 20. yüzyıldaki “yüz akı” tarihi olaylarını ve kişilerini önce sıradanlaştırmak sonra da yok saymak için bir proje kapsamında bu ülkenin belli üniversitelerinde, (Bilgi, Sabancı vb.) yuvalanmışlardır. Emperyalizmin hizmetindeki bu akademik tetikçilerin amacı, Türkiyede “ulus devlet” düşüncesini, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesini ve kurucusunu eksik, zayıf, yanlış göstererek, halkı etkilemek ve Türkiyeyi ABD projelerine uygun olarak yeniden biçimlendirmektir.
Daha iki ay kadar önce yayınlanan CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI adlı kitabımda bu “akademik tetikçilerin” cumhuriyet tarihini nasıl çarpıttıklarını, bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermeye çalıştım. Yalanlarını tek tek sıralayıp belgelerle cevap verdim. Orada sıraladığım cumhuriyet tarihini çarpıtanlar listesinde 15. sırada Prof. Cemil Koçak var!
Yani, anlayacağınız, Koçak’ın Atatürk 5-10 Kişiyi Bile Yönetemezdi dediği iddiası, onun, Atatürk ve yakın tarih konusundaki ilk aykırı” açıklaması değil; bunun öncesi de var:
Peki, kimdir bu Cemil Koçak:
“Prof. Cemil Koçak: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan Cemil Koçak, ‘Siyaset ve Sosyal Bilimler’ alanında doktora yapmıştır. Sabancı Üniversitesinde tarih hocalığı yapan Cemil Koçak, Tarih Vakfı’nın (AB güdümlü!) yayınladığı , Toplumsal Tarih Dergisinin yayın politikasını belirlediği dört kişiden biridir. Prof Cemil Koçak, son zamanların en önemli cumhuriyet tarihi çarpıtmacılarından biridir. Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvelle savaşmadık diyen Cemil Koçak’ın bazı cumhuriyet tarihi yalanları şunlardır: İngilizler İstanbula 100 bin kişi ile geldiler, ama İngilizlerle savaşılmadı… Anadoluda çok büyük bir işgal yaşanmadı…. Batı Anadoluda Yunan işgaline karşı savaşıldı… Kurtuluş Savaşı’nın pırıltılı hale getirilmesinin nedeni, cumhuriyete ve cumhuriyetle birlikte yapılanlara bir meşruiyet kazandırmak içindir.
(Neşe Düzelin Söyleşisi, Radikal, 13 Kasım 2006dan Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2010, s.24.)
Yani, Prof. Koçak’a göre, Kurtuluş Savaşı “çok önemli bir mücadele değildir! Antiemperyalist bir niteliği yoktur, sadece Yunana karşı savaşılmıştır! Kurtuluş Savaşı sonradan pırıltılı” hale getirilmiştir!
Ben burada uzun uzadıya bu “cumhuriyet tarihi yalanlarına” cevap vermeyeceğim. Yalnız bu palavralara verdiğim cevapları görmek isteyenler, daha önce ODATVye yazdığım Kurtuluş Savaşı Emperyalizme Karşı Mıydı” adlı yazıma (http://www.odatv.com/n.php?n=c0648878-30081012009  ve “Cumhuriyet Tarihi Yalanları” adlı kitabıma bakabilirler.
Ben burada, Prof. Koçak, hakkındaki son iddiaya, “Çanakkale bir Türk zaferi değildir! Atatürk 5-10 kişiyi bile yönetmezdi, Çanakkale’de hiçbir başarısı yoktu! vb. tabirimi maruz görün ama artık bayatlamış yobaz liboş yalanlarına cevap vereceğim.
ÇANAKKALE SAVAŞINA VE ATATÜRKE SALDIRMAK
Öncelikle “Çanakkale Savaşlarını ve bu savaşlarda Atatürk’ün rolünü küçümseme modası yeni ortaya çıkmış değildir, bu modanın kökleri bir hayli eskilere dayanır. Şöyle ki: Geçmişte, Çetin Altan, Yalçın Küçük, Kadir Mısıroğlu, Abdurrahman Dilipak, Ahmet Altan, Mete Tunçay vb. birçok isim, “Çanakkalenin bir zafer olmadığını, zafer olsa bile bir Türk zaferi olmadığını ve Atatürk’ün bu zaferde önemli bir rolünün olmadığını” iddia etmişlerdir.
(Ayrıntılar için bakınız. Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, s.94 vd.)
Şimdi de gelin kısaca tarihi gerçeklere göz atalım:
1. Çanakkale Büyük Bir zaferdir:
« 27 Eylül 1914’te Çanakkale Boğazı bütün gemilere kapatıldı.
« 3 Kasım 1914’te İngiliz-Fransız Birleşik Filosu Çanakkale Boğazı giriş tahkimatını Bombardıman etti.
« 19 Şubat-17 Mart 1915 tarihleri arasında Birleşik Filo boğazın girişindeki orta kesimdeki tabyaları tahrip etmek istedi. Düşman bu sürede boğazı 14 gündüz, 21 gece aralıksız bombaladı.
« 18 Mart 1915’te, üç sıra olarak dizilmiş düşman savaş gemileri Çanakkale Boğazı’ndan Marmaraya geçmek için ilerlemeye başladı. Yedi saat sonra düşman filosu geri çekildi. Düşmanın 16 savaş gemisinden 3’ü, Nusretin bıraktığı mayınlara çarparak battı. 3’ü topçu ateşiyle ağır yaralanıp sulara gömüldü. Böylece Çanakkale Deniz Zaferi kazanıldı.
« 25 Nisan 1915’te 308 savaş ve nakliye gemisi Boğazın Asya kıyısına ve Gelibolunun çeşitli noktalarına çıkarma yaptı. Düşmanı Mustafa Kemal karşıladı. 1916 yılının başına kadar 8,5 ay süren düşman kara taarruzu, 8/9 Ocak 1916da tamamen sona erdi. Çanakkale Boğazı’nı denizden geçemeyen düşman, karadan da geçemeyince çekilip gitti.
« Bütün savaş boyunca, subay, er şehit olanlar 250 bin değil, 57 bin 84tür. Hastanede ölenleri de buna eklersek toplam şehit sayımız 75 bin 830 kişiye çıkar. (Özakman, age, s.99)
Yani, “cumhuriyet tarihi yalancılarının” iddiasının aksine Çanakkale “buz gibi” de bir Türk zaferidir. Her iki tarafta 200 bine yakın askerin 8 ile 15 metre yakınlıktaki siperlerde göğüs göğse mücadele ettikleri, düşmanın 300den fazla savaş gemisiyle saldırdığı, 8,5 ay süren, sonunda her iki taraftan toplam 150 binden fazla kaybın yaşandığı ve düşmanın yenilgiyi kabullenerek, gemilerini ve askerlerini kaybederek çekilip gittiği bir büyük zaferin onurunu o savaşta canla başla savaşan Türk Mehmetçiklere ve cesur Türk komutanlara değil de, Türk ordusundaki Alman komutanlara vermek, kelimenin tam anlamıyla vicdansızlıktır.
2. Çanakkale Almanlara (Alman komutanlara) Rağmen Kazanılmıştır
« Çanakkale’de 5.Ordu’nun başında belli bir döneme kadar Alman Mareşal Limon Von Sanders Paşa vardır. Ancak, Çanakkalede Türk ordusunu komuta etme iddiasındaki bu Limon Paşanın hataları neredeyse savaşın kaybedilmesine neden olacak kadar önemlidir. İşte Alman Komutan Limon von Sandersin Çanakkale Savaşı’ndaki en ciddi hataları:
« 3. Kolordu ve Türk Tümenleri, Çanakkale’ye düşman donanmasının Sebdülbahir ve Kabatepeden çıkacağını düşünürken, Liman Paşa, düşmanın Saroz körfezinin uç kısmından, Bolayır civarından çıkacağını düşünmüş, bütün savaş planlarını bu yanlış öngörüsü üzerine yapmıştır.
« Liman Paşa, Türk komutanların düşmanı mümkün olduğu kadar kıyıda karşılama planını değiştirerek, kuvvetleri merkezde toplayıp nereye çıkarma olursa oraya yönlendirme stratejisi izlemiştir. Bu plana bağlı olarak Türk komutanların kıyılara yerleştirdiği kuvvetleri geri almıştır. Örneğin, yarımadanın en güneyindeki Sebdülbahirde sadece bir tümen bırakılmıştır. Bu nedenle düşman her çıktığı noktada rahatça tutunma şansı bulmuştur.
« Liman Paşa, Çanakkaleye çıkarmanın başladığı gece, Geliboludaki karargâhından ayrılıp Sarosa gitmiş, Mehmetçik düşmanla boğazlaşırken, Sanders Paşa, o gece orda kalarak sabah geri dönmüştür. (Liman von Sanders, s.87,88). Üstelik kimseye emir yetkisi vermemiştir. İşte o gece Mustafa Kemal kimseden emir almadan “inisiyatif kullanarak” harekete geçmek zorunda kalmıştır.
« Liman Paşa, gelen birlikleri gece taarruzuna zorlamıştır. Gelen her yeni birliği cepheye sürmüştür. Böylece plansız programsız birlikleri eritmiştir. Örneğin, Liman Paşanın emriyle yapılan 19 Mayıs gecesi taarruzunda bir gecede, tam 9000 Mehmetçik "telef" olmuştur. Üstelik Liman Paşa anılarında bu taarruzun bir hata olduğunu şöyle itiraf etmiştir: Bahis konusu taarruzun tarafımdan işlenmiş bir hata olduğunu itiraf ederim. Bu hatayı düşman kuvvetlerini iyi takdir edememekle ve elimizdeki az topçu kuvvetiyle ve çok sınırlı cephaneyle bu işi başaracağımızı önceden hesaplayamamakla işledim…” (s.98.). Liman Paşanın hatasının yol açtığı bir gecelik kayıp, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğindeki ve Başkomutanlığındaki Kurtuluş Savaşı’nda bütün cephelerdeki kayıplara eşittir. Alın size Alman mucizesi!..
« Liman Paşaya yönelik en ağır eleştiriler ise o sırada cephede olan Türk komutanlardan gelmiştir. 3.Kolordu Komutanı Esat Paşanın anıları, Kurmay Başkanı Yarbay Fahrettin (Altay)’ın, Yarbay Selahattin Adilin anıları, Mustafa Kemalin Enver Paşaya gönderdiği Liman Paşa hakkındaki yazı, Korgeneral Fahri Belenin anıları, Liman Paşanın Çanakkalede çok ciddi hatalar yaptığını ve Çanakkale Savaşı’nın onun hatalarına rağmen kazanıldığını göstermektedir.
« Mustafa Kemal, 3 Mayıs 1915’te Arıburnu’ndan Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşaya gönderdiği mektupta, Mareşal Liman von Sandersten şöyle söz etmiştir: “… Maydos bölgesi kuvvetlerini komuta ettiğim zaman aldığım tertibat ile, düşmanın karaya çıkmasına imkan verilmeyebilirdi. Liman von Sanders Paşa, bizim orduları, bizim memleketimizi tanımadığı, gerektiği şekilde incelemede bulunacak kadar da bir zamana sahip olmadığından, sadece ihraç noktalarını, tamamıyla açık bırakacak tertibat almış ve düşmanın karaya çıkmasını kolaylaştırmıştır Vatanımızın savunulmasında kalp ve vicdanları bizim kadar çarpmadığına şüphe olmayan başta Liman van Sanders olmak üzere bütün Almanların fikri gücüne de itimat buyurmamanızı kesin olarak temin ederim. Bence bizzat buraya teşrif ederek, umumi vaziyetimizin gereklerine göre bizzat sevk ve idare etmeniz münasip olur kardeşim.
« Prof. İsmet Görgülü, “Çanakkale İlk Günde Biterdi adlı çok önemli kitabında, eğer Alman Mareşal Liman von Sandersin hataları olmasaydı, Mustafa Kemalin savaş planlarını uygulasaydı savaşın ilk günde biteceğini belirtmiştir.
Görüldüğü gibi Çanakkale Zaferi, Almanlar sayesinde değil, Almanlara rağmen kazanılmıştır. Ordunun en tepesindeki Alman Mareşal Limon von Sandersin hatalarından, diğer Alman komutanların hatalarına yer kalmadı… Ayrıca, Çanakkale Savaşları sırasında Türkiyenin müttefiki olan Almanlar, hiç de sadık bir müttefik gibi davranmamışlardır; örneğin silah ve cephane sıkıntısı çeken birliklere “eski tüfekler” ve “eski savaş araç gereçleri dağıtmışlardır çoğu kez Çanakkalede ne yeteri kadar gemimiz, ne yeteri kadar silahımız, ne de yeteri kadar cephanemiz vardır. Ne hikmetse sadık müttefik Almanya bu yokluktan habersizdir! Asker yönünden de dişe dokunur bir desteği yoktur Almanların Ha yine de, “Çanakkaleyi, öngörüsüz Liman Paşa kazandı” diyorsanız, size söyleyecek başka sözüm yok doğrusu!...
Çanakkale’nin geçek kahramanları Esat Paşa, Fahrettin Paşa ve Mustafa Kemal Paşa gibi cesur ve öngörülü Türk komutanlardır.
3. Mustafa Kemal’siz Bir Çanakkale Savaşları Tarihi Yazılamaz
İşte Çanakkaledeki Mustafa Kemal:
« I. Dünya Savaşı başladığında Bulgaristan Sofyada ateşemiliter olan Mustafa Kemal, “Avrupa’daki rahatını” bırakarak “vatan ve millete borcunu ödemek için” adeta “gönüllü” olarak Çanakkale Savaşlarına katılmıştır. Mustafa Kemal, Kasım 1914te, Başkomutanlık Vekâletine müracaat ederek cephede aktif bir göreve getirilmek istemiş, ancak kendisine, Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Ateşemiliterliğini daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz cevabı verilmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Aralık 1914te Sofyadan Başkomutan Vekili Enver Paşaya bir mektup yazarak cephede aktif görev alma isteğini yenilemiştir: Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofyada ateşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.”
« Mustafa Kemal, bu ısrarları üzerine, 20 Ocak 1915’te, Esat Paşa komutasındaki, 3. Kolorduya bağlı olarak Tekirdağda kurulacak 19. Tümen Komutanlığı’na atanmıştır.
« Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşlarına yarbay olarak başlamıştır, fakat beş hafta sonra 1 Haziran 1915te albay olmuştur.
« 2 Şubat 1915te Tekirdağa gelen Mustafa Kemal 19. Tümeni kurma çalışmalarına başlamış, 25 Şubat 1915te, Tekirdağdaki 19. Tümen Komutanlığı, Maydos (Eceabat)a nakledilmiş ve Mustafa Kemal 19. Tümen ve Maydos Bölge Komutanlığı’na getirilmiştir. (19. Tümene ek olarak, 9. Tümenin 2 piyade alayı bazı topçu birlikleri de Maydos Bölge Komutanlığı emrine verilmiştir.)
« 23 Mart 1915’te Maydos Bölgesi Komutanlığı genişletilerek, Müstehkem Mevki Rumeli Bölgesi Komutanlığı” adını almış ve komutanlığına Albay Halil Sami Bey getirilmiştir. Mustafa Kemalin komuta ettiği 19. Tümen ordu yedeğine alınarak 3. Kolordu Komutanlığı’nın emrinde yine Maydos’ta bırakılmıştır. 24 Mart 1915te Mustafa Kemal, bir aydır devam ettirdiği Maydos Bölgesi Komutanlığı’nı Albay Halil Sami Beye bırakarak 19. Tümen Komutanlığı’na dönmüştür.
« 18 Nisan 1915’te, Mustafa Kemal’in komutasındaki 19. Tümen, Çanakkale’ye yeni atanan Mareşal Liman von Sandersin komutasındaki 5. Ordunun yedeğine alınarak Bigalı köyüne gönderilmiştir. Böylece Mustafa Kemal, Maydostan Bigalı’ya geçmiştir.
« Çanakkale Savaşı öncesinde, Osmanlı ordusunun başındaki Alman General Liman von Sanders Paşa, Çanakkaleye İngiliz çıkarmasının, Saroz Körfezi ve Anadolu kıyılarından, özellikle Bolayırdan yapılacağını düşünürken, Yedek Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Çanakkaleye İngiliz çıkarmasının Anafartalar bölgesinden; Alçıtepe ve Kocaçimen’den yapılacağını belirtmiştir. Gelişmeler, Mustafa Kemali haklı çıkarmıştır.
« 25 Nisan 1915’te İngiliz, Fransız ve Anzak birlikleri Çanakkalede sabaha karşı Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale sahillerinden çıkarma yapmaya başlamıştır. Seddülbahire çıkan düşman, kıyı topçusunun yoğun ateşi ve kuvvetlerimizin karşı taarruzuyla durdurulmuş, Kumkale kıyılarından yapılan çıkarma gelişememiş, Arıburnuna çıkan düşman ise, Mustafa Kemal komutasındaki birliklerce geri püskürtülmüş ve bozguna uğratılmıştır. Çanakkaleye 25 Nisan 1915te, saat 05:30 civarında ayak basan düşman çıkarma birlikleri, 09:45te karşılarında Mustafa Kemali ve 57. Alayı bulmuşlardır. 25 Nisan 1915teki ilk çıkarma başladığında Çanakkale Bigalı Köyü doğusunda Değirmenlik mevkiindeki karargahında bulunan 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, çıkarmayı haber alır almaz, (Maltepedeki 77 Alay ve 9. Tümenden aldığı raporlarla), inisiyatif kullanarak, 07:45de karargahından hareket etmiş ve 57. Alayla birlikte saat 09:40’da Kocaçimen’e varmıştır. Orada yaklaşık 10 dakika 57. Alayı dinlenmeye bırakarak kendisi atına atlayıp sarp araziden Conkbayırı’na gitmiştir. Buraya geldiğinde, 27. Alay 2. Taburun Balıkçı Damlarındaki savunma müfrezinden arta kalan erlerin, 261 rakımlı tepeye (Conkbayırı’nın güneyindeki platonun üzerinden kuzeye) doğu geri çekildiklerini görmüştür. İşte tam o an atından inen Mustafa Kemal, düşmandan kaçan Türk erlerinin tam önünde durarak o ünlü düşmandan kaçılmaz konuşmasını yapmış; kaçan erlere süngü taktırıp yere yatırarak, bozguna uğramış bir birlikten arta kalanlardan bir savunma hattı kurmuştur. Mustafa Kemal komutanlara verdiği emirde: Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir demiştir. Türk ordusunun yeniden savaş durumuna geçtiğini gören düşman kuvveti neye uğradığının şaşkınlığını yaşarken imdada yetişen 57. Alay ve 8. Tabur düşmana saldırmıştır. Conkbayırı sırtlarında yaşanan boğaz boğaza çatışma sonunda 57. Alayın neredeyse tamamı şehit olmuş, ama düşman çıkarması da sonuçsuz kalmıştır. Mustafa Kemalin ifadesiyle kazandığımız an bu andır. Mustafa Kemal, yönettiği, 25 Nisan 1915 taarruzunu, gece saat 10:00da 3. Kolordu Komutanlığı’na çektiği telgrafta şöyle anlatmıştır: Sağ kanatta Alay 57, sol kanatta Alay 77, Alay 27, Arıburnu istikametinde taarruz etmektedir. Düşman mavnalara binip kaçmaya başladı. Umum cephede düşmana taarruz ve (düşmanı) takip ediyorum. Sağ kanatta taarruz eden Alay 57’yi Alay 72’den bir taburla takviye ederek hücuma sevk ediyorum.”
« Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915’teki Arıburnu taarruzunda gösterdiği başarıdan dolayı Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı”na getirilmiş ve 25 Nisan 1915ten 16 Mayıs 1915e kadar bölgedeki tüm kuvvetleri tek başına komuta etmiştir. Mustafa Kemal, 5-10 kişiyi bile idare edemezdi dediği iddia edilen tarih profesörüne ithaf olunur!..
« 25/26 Nisan 1915’te düşman Arıburnu ve Conkbayırı’ndan yeni çıkarmalar yapmış ve her seferinde karşısında Mustafa Kemalin komutasındaki Mehmetçiği bulmuştur. Örneğin, 26 Nisan tarihinde Conkbayırna yapılan taarruzu Mustafa Kemal, daha sonra Kemalyeri diye adlandırılacak yerden yönetmiş, Kanlısırt-Kırmızısırt hattında düşmana ağır kayıplar verdirerek, düşmanı kıyıya çekilmeye zorlamıştır.
« Bu başarılarından dolayı 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa, 27 Nisan 1915te, Mustafa Kemale bir kutlama telgrafı çekmiştir :Başarınızı kutlarım. Raporlarınızı Başkomutanlık Vekaleti Yüksek Makamına arz ediyorum… Emrinize verilen 33. Alay’la birlikte düşmanı denize dökünüz. Donanmamız bizi ateşle destekleyecektir. Tanrı’nın yardımı bizimledir. Esat Paşa, 30 Nisan 1915te bir kere daha Mustafa Kemale kutlama telgrafı çekmiştir: Geceli gündüzlü devam eden harbi, başarı ile yöneterek her an bir başka surette belirmekte olan fedakar hizmetlerinizin devamını bekler, sizi yürekten kutlarım.
« Mustafa Kemal, Çanakkale’deki başarılarından dolayı 30 Nisan 1915te Gümüş İmtiyaz Madalyası almış, bunu ALTIN ve Gümüş Liyakat Madalyaları izlemiştir. (Mustafa Kemali günahı kadar sevemeyen Enver Paşa, bu madalyaları herhalde Mustafa Kemalin mavi gözleri için vermemiştir.)
« 1 Mayıs 1915’te, Mustafa Kemal’in komutasındaki 19. Tümen, Arıburnu cephesinde düşmana taarruz etmiş, istenen sonuç alınamayınca, Mustafa Kemal, 2 Mayıs’ta taarruzu durdurmuştur.
« 9/10 Mayıs 1915’te Arıburnu cephesinin sağ yanından taarruza geçen düşman, Mustafa Kemalin 19. Tümenine bağlı birliklerce durdurulmuş ve geri püskürtülmüştür.
« 10 Mayıs 1915’te, Mustafa Kemal’in Arıburnu muharebelerini yönettiği tepeye, 3. Kolordu Komutanlığı’nın günlük emriyle- Kemalyeri adı verilmiştir.
« 11 Mayıs 1915’te Başkomutan Vekili Enver Paşa, öğleden sonra 3. Kolordu Komutanı Esat Paşayla birlikte Kemalyerindeki Arıburnu karargahına gelerek cephe hakkında Mustafa Kemal’le görüşmüştür.
« 16 Mayıs 1915’te, Edirne Valisi Hacı Adil Bey, Gelibolu Mutasarrıfı Rıfat, Maydos Kaymakamı Rahmi, Keşan Kaymakamı, Gelibolu Jandarma Komutanı’nın oluşturduğu bit heyet, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşayla beraber Kemalyerinde Mustafa Kemali ziyaret ederek cephede gösterdiği fedakarlık ve kahramanlık nedeniyle kendisini tebrik etmişlerdir.
« 17 Mayıs 1915’te Mustafa Kemal, Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılarak 19. Tümen Komutanlığı’ndaki görevine dönmüştür. Ayrıca 19. Tümen, Kuzey Grubu Komutanlığı’na bağlanmıştır. Mustafa Kemal, Arıburnu Komutanlığı’ndan ayrılırken emrindeki birliklere yazdığı veda yazısında: 23 gün sevk ve idare etmek mutluluğu kazandığım siz demir kitlenin, Tanrı’ya sığınarak yaptığı hücum iledir ki düşmanın 20.000i aşan kuvveti Arıburnunda yok edildi. Yirmi üç günlük ateşli ve kanlı ortak çabalarımız anısının samimi ve temiz duyguyla korunacağından eminim. demiştir.
« 17 Mayıs 1915’te Mustafa Kemal’e, Arıburnu muharebelerindeki başarısından dolayı padişah adına Muharebe ALTIN Liyakat Madalyası” verilmiştir.
« Mustafa Kemal, 8 Ağustos 1915te Anafartalar Gurup Komutanlığı’na getirilmiştir. Bu görevi Çanakkaleden ayrılacağı 10 Aralık 1915e kadar devem etmiştir. Anafartalar Grup Komutanı olarak emrinde 3 kolordu (2.16.15. kolordular) vardır. Bu, Ordu Komutanlığı niteliğinde bir komutanlıktır. Turgut Özakman’ın da belirttiği gibi, “Çanakkale Savaşı boyunca, Liman Paşa dışında hiçbir komutan, bu kadar uzun zaman, bu kadar çok birliği ve bu kadar geniş bir alanı komuta etmemiştir. (Özakman, age,s. 112). Mustafa Kemal, 5-10 kişiyi bile idare edemezdi dediği iddia edilen tarih profesörüne ithaf olunur!... Evet! Mustafa Kemal, 5-10 kişiyi değil binlerce kişilik koca 3 kolorduyu yönetmiştir.
« 23 Mayıs 1915’te, gösterdiği başarılardan dolayı Mustafa Kemale Alman İmparatoru tarafından Demir Haç” nişanı verilmiştir.
« 30 Mayıs 1915’te, Çanakkale Ağılderede İngilizlerle şiddetli çarpışmalar yaşanmış, Mustafa Kemal’in komuta ettiği ordular Ağıldere muharebesini kazanmıştır.
« 1 Haziran 1915’te Mustafa Kemal’in albaylığa yükselmesi nedeniyle Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, Mustafa Kemale tebrik telgrafı” çekmiştir: Yeni rütbenizi tebrik ederim. Bu terfi, görmekte olduğunuzu büyük ve fedakarane hizmetlerinize karşılık bir mükafat değil, ancak memlekete daha mühim ve ordumuza daha kıymetli hizmetler görebilecek mevkilere erişmek için geçilmesi gereken bir basamaktır
« 4/5 Haziran 1915’te İngilizlerin gece Arıburnu cephesindeki siperlere saldırmaları üzerine başlayan mücadeleyi, sabaha karşı Düztepedeki karargahından Tümen cephesine gelen Mustafa Kemal yönetmiştir. 19.Tümen birlikleri, işgal edilen siperleri düşmandan geri almıştır.
« 7 Haziran 1915’te Mustafa Kemal, Kemalyeri’ne giderek 3. Kolordu Komutanı Esat Paşayla görüşmüş ve tümeni için yeterli miktarda el bombası istemiştir.
« 29 Haziran 1915’te, Başkomutan Vekili Enver Paşa, Şehzade Ömer Faruk Efendi ve İstanbul Milletvekili Hüseyin Cahit Yalçın, Gelibolu’da 5. Ordu Karargahı’nı ve Kemalyeri’ni ziyaret etmişler. Daha sonra da Düztepede 19. Tümen Karargahı’nda Mustafa Kemali ziyaret etmişlerdir.
« 15 Temmuz 1915’te Mustafa Kemal’e başarılarından dolayı, Takfon (nikel, bakır, çinko alaşımı) Harp Madalyası verilmiştir.
« 16 Temmuz 1915’te gazeteci, yazar ve şairlerden oluşan bir heyet Geliboluya gelerek 5. Ordu ve 3. Kolordu karargahlarını gezmiştir. Heyet, Cesarettepesine giden yolun düşman kontrolünde olmasından dolayı Mustafa Kemal’i ziyaret edememiş, fakat telefonla konuşarak başarılar dilemiştir.
« 6/7/8 Ağustos 1915te İngilizlerin Arıburnu cephesine ve Conkbayırı’na saldırmaları üzerine çok kanlı çarpışmalar olmuştur. Mustafa Kemal, 7 Ağustos 1915te saat 05:05te, Kuzey Gurubu Komutanlığı’na yazdığı raporda: Düşman gece yarısından başlayarak topçusuyla şiddetli ateş altına aldığı 18. ve 27. Alay cephelerine, saat 04:30da hücum etmişse de Tanrı’nın yardımıyla ağır kayıplar verdirilerek hücum sonuçsuz bırakılmıştır. demiştir.
« 8 Ağustos 1915te, Conkbayırı İngilizlerin eline geçmiştir. Mustafa Kemal, saat 19:00da Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşaya, Conkbayırı bölgesindeki kritik durumu belirterek 5. Ordu Komutanı Liman von Sandersii ikaz etmesini bildirmiştir. Conkbayırı’ndaki durumun iyice kötüye gitmesi üzerine, 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders adına Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç), Mustafa Kemali telefon başına çağırarak durumu nasıl gördüğünü” sormuştur. Mustafa Kemal bu soruya: Bütün mevcut kuvvetlerin, komutam altına verilmesinden başka çare kalmamıştır! diye cevap verince, şaşıran Kurmay Başkanı, “Çok gelmez mi? diye sorunca, Mustafa Kemal: Az gelir! cevabını vermiştir. İşte o kritik aşamada Mustafa Kemal gece saat 21:45te Maraşal Liman von Sandersin emriyle Anafartalar Grubu Komutanlığı’na getirilmiş ve 9 Ağustos günü sabahın ilk ışıklarıyla taarruz emri verilmiştir. Mustafa Kemal, gece saat 01:30da Anafartalar Grubu Komutanlığı karargahının bulunduğu Çamlıtekkeye giderek grubun komutasını eline almıştır.
« 9 Ağustos 1915te Mustafa Kemalin komutasındaki kuvvetler Anafartalar bölgesinde düşmana saldırmıştır. Mustafa Kemal, 7. ve 12. Tümenlerin sabaha karşı başlayan taarruzunu, Anafartalar bölgesindeki bir tepeden başından sonuna kadar yönetmiştir. Düşman bozguna uğrayarak kaçmıştır. Taarruz sonrasında Mustafa Kemal akşamüzeri Anafartalardan ayrılıp Conkbayırı’na hareket etmiştir. Yol üzerinde Çamlıtekkede, Liman von Sanders ile görüşerek akşam, Conkbayırı ile Suyatağı arasındaki 8. Tümen Karargahı’na gelmiştir. Burada son durumu inceleyerek, 10 Ağustos şafağında yapılacak taarruzun son hazırlıklarını tamamlamıştır.
« 10 Ağustos 1915te, Mustafa Kemal, İngilizlerin 8 Ağustosta ele geçirdiği Conkbayırı’na taarruz etmiştir. Mustafa Kemal taarruz öncesinde askerlerine: “Askerler! Karşınızdaki düşmanı mağlup edeceğinize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız. 8. Tümen alayları tarafından başlangıçta sadece süngü hücumuyla gerçekleşen bu taarruzda 4 saat süren kanlı süngü muharebeleri sonunda Conkbayırı’nıın tamamı ele geçirilmiştir. Düşmana çok büyük kayıplar verdirilen bu savaş sırasında Mustafa Kemal, göğsündeki saate isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralanmıştır. Mustafa Kemal, Conkbayırı’nı geri aldıktan sonra öğleden sonra 8. Tümene veda ederek Anafartalar Grubu Karargahı’na dönmüştür.
« 16 Ağustosta İngilizler, Anafartalar cephesindeki Kireçtepeye taarruz etmiş, Mustafa Kemal ateş hattında 5. Tümen Karargahı’nın bulunduğu 161 rakımlı tepeden savaşı yönetmiştir.
« 1 Eylül 1915’te Mustafa Kemal’e, Gelibolu’daki “üstün başarılarından dolayı Gümüş Liyakat Madalyası verilmiştir.
« Mustafa Kemal, Çanakkale’de 20 Eylül 1915’te rahatsızlanmıştır.
« Mustafa Kemal, 27 Eylül 1915’te Liman von Sanders’e,, Anafartalar Grubu Komutanlığı’ndan istifa edeceğini bildirmiştir. İstifa gerekçesi olarak, Enver Paşanın son gelişinde kendisini ziyaret etmemesini göstermiştir. Ancak istifası kabul edilmemiştir.
« 31 Ekimde Enver Paşa, 3 Kasımda Ayan ve Mebusan Meclisi üyeleri Çanakkalede Mustafa Kemali ziyaret etmiştir.
« 7 Kasım 1915’te, İngiliz Savaş Kabinesi Çanakkaleyi boşaltma kararı almıştır.
« 11 Aralık 1915’te Mustafa Kemal İstanbula gelirken, onun yerine Anafartalar Grubu Karargahı’na Fevzi (Çakmak) Paşa atanmıştır.
« 19/20 Aralık 1915’te İngilizler, Çanakkaledeki siperleri boşaltarak çekilmeye başlamışlardır.
İşte, 5-10 kişiyi bile idare edemediği iddia edilen Mustafa Kemalin “Çanakkale Savaşları”ndaki “baş döndüren liderliği, başarıları ve kahramanlığı…
Sadece büyük zaferleri; Arıburnu zaferi, Conkbayırı taarruzu, I ve II. Anafartalar zaferleri, başka hiçbir şey yapmamış olsa bile, onun adının tarihe ALTIN harflerle yazılmasına yeter de artar bile
Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşları’ndaki bütün planlarını, kararlarını, emirlerini, başarılarını, yaşanan sıkıntıları ve çelik iradesini Anafartalar Muharebelerine Ait Tarihçe ve Arıburnu Muharebeleri Raporu adlı anılarından belgeleriyle ve bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır. Bunlar yayınlanmıştır. Mustafa Kemalin anlattıklarını, Çanakkale Savaşlarına katılan diğer komutanların anıları da doğrulamaktadır. Ayrıca, Çanakkale Savaşları sırasındaki emirler, yazışmalar, mektuplar, raporlar bugün elimizdedir. Bunlara bakılınca Mustafa Kemal’in Çanakkale’de nasıl bir “inanç” ve “cesaretle” mücadele ettiği, askerlerinin en önünde nasıl hücumlara kalktığı, nasıl savaşıp nasıl kazandığı bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilmektedir.
Çanakkale Savaşları sırasında Mustafa Kemal’in “olağanüstü kahramanlığı” konusunda daha önce ODATVye yazdığım Atatürk Siperde Nasıl Dururdu? adlı yazıma bakılabilir. (http://www.odatv.com/n.php )
BİR YOBAZ-LİBOŞ VE TATLISI SOLCUSU YALANI DAHA: MUSTAFA KEMALİ ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN SONRA KİMSE TANIMIYORMUŞ!
Bugün “antiemperyalist”, “vatansever” çıkışlarıyla tanıdığımız, sevdiğimiz ve görüşlerinden yararlandığımız Prof. Yalçın Küçük, bakın geçmişte ne demiş bir kitabında:
“Kemal Paşa için parlak bir askeri geçmiş yaratmak için bulunabilen ve seçilen tek yer Gelibolu oluyor Yaptıklarından dolayı zamanında bir kahraman sayılmıyor. Kahramanlığının ilanı çok sonraki yıllara denk düşüyor Kemalin, Anafartalar kahramanlığı, ilk kez, genç bir gazeteci yazar olan Ruşen Eşref tarafından, 1918 yılı Mart ayında ortaya atılıyor. 1919 yılı yaz ortalarına gelindiğinde bile, kahraman susuzluğu yaşayan ülkede bunun fazla tutmadığı anlaşılıyor…” (Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler, 5, s. 255, 398; Özakman; age, s.112.)
Sevgili Yalçın Hoca’nın “geçmişte böyle düşünmesinin iki nedeni olabilir: 1. Ya sevgili hocamız, tarihi iyi araştırmamış, iyi okumamış, dolayısıyla yobaz-liboş tezlerinden kolayca etkilenmiş! 2. Ya da tarihi iyi biliyor ve bilerek bu düşünceleri ortaya koyuyor! Ben hocamızın bilerek Türk toplumunu yanıltacağını düşünmüyorum. Ama o zaman da Koskoca profesöre araştırmadan, incelemeden kitap yazmak yakışır mı? diye sormak geliyor içimden!
“Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşları’nda herhangi bir başarısı olmadığı” iddiasının kocaman bir yalan olduğunu yukarıda gördük. Şimdi de gelin, Mustafa Kemal Çanakkalede yaptıklarından dolayı zamanında bir kahraman değildi yalanını deşifre edelim:
Mustafa Kemal 1919’da Anadolu’ya geçtiğinde, Havza, Amasya, Erzurum, Sivas, Anakarada hap kahraman gibi karşılanmıştır. Amasyada halk tarafından kırmızı halıyla karşılanan Mustafa Kemale Amasya Müftüsü, “Çanakkaleden sonra memleketi ikinci defa kurtarmaya geldiniz…” diye iltifat eder. Demek ki, 1919’da Amasyalılar ve Müftü Hacı Hafız Tevfik Efendi, Mustafa Kemal’in “Çanakkale kahramanı” olduğunu bilmektedir.
Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşlarındaki başarısını kıskanan Enver Paşa, Mustafa Kemalin fazla parlamaması” için onun resminin gazetelerde basılmasını bile yasaklamasına rağmen, Mustafa Kemal adının duyulmasına engel olamamıştır.
Mustafa Kemal’in “Çanakkale kahramanı” olduğunu bizim yobaz-liboşlar dışında inanın herkes bilmektedir.
İşte, 1915-1919 arasında Mustafa Kemal’in “Çanakkale kahramanı” olduğunu bilenler, yazanlar, söyleyenler:
Yeni Mecmua:
1918 yılında, Çanakkale Savaşlarına “özel bir sayı” ayıran Ziya Gökalpin Yeni Mecmua dergisinde Mustafa Kemalin Çanakkaledeki başarıları anlatılmıştır.
Mehmet Emin Yurdakul:
Mehmet Emin Yurdakul, 15 Eylül 1915’te yayınlanan Tan Sesleri adlı kitabında, “Ordunun Destanı” adlı manzumenin ilk dörtlüğünde Mustafa Kemalden söz etmiştir.
Lütfi Simavi:
1924’te yayınlanan anılarında; “Bu gezide, o sırada İstanbul’da bulunan Çanakkale kahramanlarından Mustafa Kemal Paşada bulunuyordu. Çanakkaledeki övünç ve gurur verici hizmetleriyle, herkes gibi ben de kendisini gıyaben tanıyordum, fakat şahsen görmemiştik. Hizmetlerinden ve başarılarından dolayı kendisini orada tebrik ettim.”
İsmail Hakkı Okday (Vahdettinin Damadı):
“Vahdettin Efendi, bu seyahate çıkarken, kendisine refakat etmek üzere o zaman ‘Anafartalar Kahramanı’ diye anılan Mustafa Kemal Paşayı da yayına almıştı.
Ruşen Eşref Ünaydın:
Mustafa Kemal’le Çanakkale Savaşlarındaki başarıları konusunda bir mülakat yapan Ruşen Eşref Ünaydın, 28 Mart 1918de Mustafa Kemal ve Çanakkale Savaşları konusunda şunları yazmıştır:
“Memleketin en tehlikeli zamanlarında can verircesine vazife başına atılan bu kahramanın elini sıktım. İçimde ona karşı derin bir hürmet, bir İstanbul çocuğu ruhuyla derin bir şükran olduğu halde yanından ayrıldım
Rıza Tevfik:
19 Ağustos 1918de şöyle demiştir: Aşiyanda Tevfik Fikretle yapılan ilk anma töreni için geldiği zaman kendisini kapıda karşılamış ve orada bulunanlarla Tevfik Fikretin eşine, Anafartalar kahramanı meşhur Miralay Mustafa Kemal Beyefendi diye takdim etmiştim.
Amiral Chaltrope:
İngiliz İşgal Kuvvetleri komutanlarından Amiral Chaltrope, 23 Haziran 1919da, Lord Curzon’a gönderdiği bir telgrafta Mustafa Kemalden, “Çanakkale Savaşı’nda büyük ün yapmış Mustafa Kemal Paşa diye söz etmiştir.
Amiral Webb:
İngiliz İşgal Kuvvetleri temsilcilerinden Amiral Webb, 28 Haziran 1919da Sir R. Grahama gönderdiği telgrafta Mustafa Kemal’den, “Çanakkale Savaşı’nda bir hayli ün yapan Mustafa Kemal Samsuna müfettiş olarak gönderildi diye söz etmiştir.
Yeni Gün Gazetesi:
Yunus Nadi’nin Yeni Gün gazetesi, Mustafa Kemal’in Adana’dan İstanbula gelişini, 14 Kasım 1918 tarihli sayısında manşetten, “Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal bir gün önce İstanbula geldi biçiminde duyurmuştur.
L’İllustrasyon Dergisi:
26 Şubat 1921de 4069. sayısında Mustafa Kemali: Kararlı, sert ama iman etmiş olan Mustafa Kemal Paşa, dünyaya baş kaldırmıştır. Meslekten askerdir. Çanakkalede İngilizler karşısında kazandığı büyük zafer anılmaya değer.olarak tanımlamıştır.
Tevhid-i Efkar Gazetesi:
31 Ağustos 1921 tarihli sayısında Mustafa Kemal için, “Çanakkalede iki defa İstanbulu kurtarmış olan Mustafa Kemal Paşa, bu defa da vatanı kurtaracaktır. demiştir.
Yahya Kemal:
Yahya Kemal, 1921 yılında, Mustafa Kemal’den şöyle söz etmiştir: Fatihte, Aksarayda küçük dükkanlarda, Eminönü’ne kadar bütün vitrinlerde, muzaffer kumandanlarımızın yanında Mustafa Kemal Paşanın da resmi bulunurdu, hatta köprüde, şapkalı satıcıların Mustafa Kemal Paşanın alçıdan küçük heykellerini sattıkları bilinmektedir.
M. Zekeriye Sertel:
20 Mart 1919’da Mustafa Kemal hakkında şöyle demiştir: Osmanlı tarihinin en şerefli bir sayfasını işgal edeceğine şüphe olmayan Çanakkale başarısı, orada çarpışan Türklük ruhunu, Türklük fedakarlığını ispat ettiği gibi, bir de Mustafa Kemal gibi büyük bir kahramana malik olduğumuzu gösterdi. Tarih, Çanakkale vakasını kaydederken hiç şüphesiz Mustafa Kemal ve Cevat Paşaların isimlerini de ALTIN harflerle yazacaktır Büyüklerini tanıma mecburiyetinde olan gençlik, Mustafa Kemal adını da belleklerine eklemeli ve kurtarıcılarımızdan birinin de o olduğunu unutmamalı”.
***
Bütün bu gerçekler, “kabak gibi” ortada dururken, hala hiç utanıp sıkılmadan, hiç vicdan azabı duymadan, hiç Allah’tan korkmadan, “Çanakkale Savaşı’nı Türkler değil Almanlar kazandı!, Mustafa Kemal, 5-10 kişiyi bile idare edemezdi! Mustafa Kemalin Çanakkale Savaşlarında herhangi bir başarısı yoktu! Çanakkale Kahramanı olduğu sonradan uydurulmuştur gibi yalanlarla önce kendilerini, sonra da bu milleti zehirleyenlere karşı sonuna kadar mücadele edeceğimi buradan bir kere daha ilan ediyorum.
Sinan Meydan
17.12.2010 03:50
Odatv.com         
(*) Yanıt hakkında duyduğumuz saygı gereği Cemil Koçak’ın açıklamasını yayınlıyoruz:
Yayınınızda sözü edilen ve Sabancı Üniversitesi’nde yapılan bir konferansta İfadelerimi yansıttığı iddia edilen haber tamamen gerçek dışıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın nedenleri, savaş ve Osmanlı cephelerine ve bu arada Çanakkale ve Gelibolu cephesine iliksin yaklaşık iki buçuk saat süren konferansım sırasında bu veya benzer ifadeler kullanılmamıştır. Maalesef bir dinleyicinin anlatılanları tamamen kendisine göre yorumlaması ve bu yorumları bana ait ifadeler seklinde yansıtması üzüntü vericidir. Daha da üzüntü verici olan, medyanın bazen hiç araştırma ihtiyacı duymadan, sadece duyumlara dayanarak, bu türden gerçek olmayan ve iftira niteliğinde yazılara yer vermesidir. Maalesef konuşmam tahrif edilerek şahsıma yönelik şiddetli bir saldırı şekline dönüştürülmüştür. Uzun konferansım sırasında;
(a) Gelibolu'nun kara savaşlarını anlattığım son kısımda benim ifademle Yarbay Mustafa Kemal Bey'den söz ettim.. Yani o dönemdeki resmi unvanından. Tarihçilerin tarihsel dönemde kullanılan isim ve unvanları kullanmak zorunda olduklarını, bunun tarihçiliğin ayrılmaz bir parçası olduğunu bilmem açıklamama gerek var mıdır?
(b) Atatürk’ün Gelibolu cephesine yeniden atanmasının hikâyesini anlatırken de, yeniden fiili askerlik hizmetine dönebilmek için ne kadar çaba harcamak zorunda kaldığını, çünkü Enver Paşanın başkomutan olarak ve İttihat Terakki Cemiyeti'nin önde gelenlerinin bu türden bir atamaya siyasi nedenlerle karşı durduğunu anlatmış; sonunda neden orada bulunduğunu bu sürecin sonunda belirtmiştim. Kendisinin nasıl önemsiz bir komutanlıkla "Ödüllendirildiğini anlatmışım. Benim ifadelerim bundan ibarettir.
(c) Ardından 24 Nisan çarpışmalarından sonra Alman ordu komutanı Sanders'in nasıl olup da takdirini kazandığını ve ilk çarpışmalardan sonra cephe gerisine komutanlıktan alındığında onu koruyup kollayan kişinin de Sanders olduğunu belirtmiştim. Aksi halde, iş Enver Paşaya kalsa, belki de emekliye ayrılmak zorunda kalacağını ve ömrünün geri kalanında sivil olarak geçireceğini bir ihtimal olarak zikretmiştim. İfademde Enver Paşanın o sıradaki değerlendirmesini aktarmakla yetinmiş, çünkü bundan sonraki siyasal süreçte Enver Paşa ile siyasal mücadelede bunların bilinmesinin tarihi anlamak bakımından önemli olduğunu açıklamış, bunun nasıl askeri ve siyasi bir haksızlık olduğuna dikkat çekmiştim. Yani yeteneksizlik ifadesi bana değil, Enver Paşaya aittir.
(d) Ayrıca; Çanakkale zaferinin Almanlar tarafından 1930'larda bir Alman zaferi olarak nitelenmeye ve sahip çıkılmaya başlanınca, Almanya ile diplomatik bir kriz patlak verdiğini, bunun üzerine Çanakkale'ye sahip çıkılmaya ve törenlerin başladığını anlattım. Birinci dünya savası cephelerinin bundan ibaret olmadığını, aksine pek çok farklı cephede çok sayıda kayıp verildiğini, en son olarak Sarıkamış’ın son yıllarda anılmaya başlandığını örnek vererek anlattım ve diğer kayıplar için de tören yapılmasını gereğinden söz ettim. Okuyucuların doğru bilgilendirilmesinin ise ahlaki bir zorunluluk ve görev olduğu kanısındayım. Bu yanlış aktarımın düzeltilmesini rica ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Cemil Koçak
Sabancı Üniversitesi

Kaynaklar:
-          Cemil Conk, Conkbayırı Savaşları, Ankara, 1959.
-          Erol Mütercimler, Gelibolu, İstanbul, 4.bs, İstanbul, 2005.
-          Esat Paşanın Çanakkale Anıları, İstanbul, 1975.
-          İsmet Görgülü, Çanakkale İlk Günde Biterdi, İstanbul, 2008.
-          Mustafa Kemal Atatürk, Anafartalar Muharebelerine Ait Tarihçe, Ankara, 1962.
-          Mustafa Kemal Atatürk, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Ankara, 1968.
-          Turgut Özakman, Vahdettin Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, 6.bs, İstanbul, 2007.
-          Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İstanbul, 1999.
-          Yeni Mecmua Dergisi Özel Sayısı, 1918.

19 Mart 2015 Perşembe

Türk’süz Türkiye, Mustafa Kemal’siz Çanakkale Olmaz! - Figen ÖZEN


Gençtiler, çocuk yaştaydılar… Belki yürekleri ala gözlü, kekli sekişli bir kızın, memleketlerindeki yavuklunun  sevdasının heyecanı ile çarpacaktır.
Hepsi Anadolu’dan gelmişlerdi. Kimi bir çiftçi, kimi bir memur, kimi bir öğretmen, kimi bir cami imamının kimi de bir zabıt katibinin oğludur.
Hiç birinin “Paşa babası”, “Hanım Sultan annesi”  yoktur. Saraydan çıkma, devşirme değildir onlar… Mayası bozulmamış Türk çocuklarıdır.
Hepsi Anadolu’nun bir köşesinden kopup geleceklerdir İstanbul’a.  Ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri vatana borçlarını ödeyeceklerdir.
Sonra bir çığlık yükselecektir Çanakkale’den. Aç gözlü kapitalizmin canavarları, küresel çetelerin emperyal uşakları Çanakkale Boğazı’na dev gibi savaş gemileriyle dayanmışlardır. 
 
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Tarih 18.Mart… Bir gemi, mayın gemisi bir ipe bağladığı 26 mayınla; İtilaf Kuvvetlerinin dev armadalarına hiç unutamayacakları bir ders verecektir.

Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasındaki Nusrat, 7-8 Mart gecesi, düşmanın girmesine çok yakın bir zaman kala 26 mayını boğazın sularına döşeyecektir. İtilaf Kuvvetleri, burada üç büyük gemisini (Irrestible, Ocean, Bouve) kaybedecek,  Inflexible, Golva, Suffen ağır yara alacaktır.
İtilaf Kuvvetlerinin o muazzam gemileri, Çanakkale Boğazı'nı terk etmek zorunda kalacaklardır.
Şüphesiz ki Çanakkale Zaferi CUMHURİYET'imizin ön sözüdür. Deniz Zaferi'yle kurtuluş destanının kılıcının çeliğine su verilmiş, kara savaşlarıyla vatan, millet sevgisi uğruna binlerce yiğit, yurt topraklarıyla vuslata ermiştir.
Çanakkale tarihi değiştiren, yeniden yazan bir zaferdir. Sadece yedi düvele meydan okunmamış, emperyalizme geçit vermeyen boğazlar Rus Ekim Devrimi'nin de başarısına maya olmuştur.
Çanakkale küresel çetelerin tüm planlarını alt üst etmiş, imparatorluklar yıkılmış ve ulus devletler kurulmuştur.
Bu nedenle ÇANAKKALE yalnız Türk tarihine değil, dünya tarihine damgasını vurmuştur.
Denizdeki mağlubiyet, suratlarında patlayan şamar yeterli ders olmayacaktır küresel güçlerin uşaklarına…
Medeniyet dediğin tek dişli canavar”, Fransız’ı, İngiliz’i, Anzak’ı, Yeni Zelandalısı, Avustralyalısı dayanacaktır Çanakkale’ye. Tam sekiz buçuk ay süren kara savaşları başlayacaktır.
İstanbul’daki yiğit çocuklar, bir başka yavuklunun, kutsal bir sevdanın çağrısına koşacaklardır. Vatan onları çağırmaktadır.
İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, Kuleli Askeri Lisesi, Mekteb-i Hukuk, Mekteb-i Tıbbiye talebeleri artık vatan savunmasının gönüllü askerleri olacaklardır.
Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı futbolcular…
Kimse onlara “Gidin”  dememiştir. Onlar dönmeyeceklerini bile, bile sevgilinin koynuna girercesine vatan savunmasında saf tutacaklardır.
Vatan namustur onlar için, ne pazarlanır ne de bir ticari meta gözüyle bakılarak anonim şirket gibi idare edilir. Uğruna can verilir can…
İnanılmaz bir Türk kurmay subayı… Müthiş bir askeri deha, anında doğru karar veren ve askerlerini sevk ve idare eden bir komutan Yarbay Mustafa Kemal, emperyalizmin planlarını ters yüz edecek, yedi düveli Türk milletinin önünde diz çöktürecektir.
Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu’nun Bahriye Nazırı Sir Winston Churchill, Çanakkale hezimetinden sonra Mustafa Kemal için şu söylemde bulunacaktır.
Şu an mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm. Oldukça mutluydum, umutluydum. Daha düne kadar Çanakkale bizimdir diyordum. Çünkü bu savaşı kazanmak için; askeri, parayı, cephaneyi, her şeyi hesaplamıştım. Hepsinde çok üstündük. Mutlaka yenecektik. Yalnız bir şeyi hesaba katmamışız. Mustafa Kemal'i… Bağrımda İngiliz gururu olmasa, Türkleri alnından öpmek, onları ayakta alkışlamak isterdim.”
Zonguldak’tan Çanakkale’ye koşan maden işçileri, yalnız siper değil yer altından düşman mevzilerine doğru siper kazacaklardır.
Havada sadece mermiler değil, kollar bacaklar uçacak, on binlerce yiğit bir sevdanın uğruna vatana katılacaklardır.
Conkbayırı, 1.ve 2.Anafartalar, Kanlısırt… Yarbay Mustafa Kemal’in idaresinde Türk askeri tarihi bir kenara bırakın, destan yazacaktır destan…
Mustafa Kemal uyuşuk Alman generali Liman Von Sanders’in planlarını uygulamayacak, askeri dehasını ortaya koyarak büyük bir zafere imza atacaktır.
57. Alay… 25-26 Nisan Kanlısırt…
“Kurban Bayramı’nın ilk günüydü
Türk si­perlerinde alay imamı Hasan Fehmi Efendi'nin muhteşem sesiyle okunan Kur'an-ı Ke­rim ve yapılan dua çok uzak­lara yayılıyordu. Bütün su­baylar ve erler siperlerde ku­caklaşarak bayramlaştı ve he­lalleştiler ve şafakla birlikte korkunç savaş başladı.
25 Nisan günü Mustafa Kemal 57. Alay'a ünlü mesajı­nı verdi: 
"Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimizi baş­ka birlik ve komutanlar ala­cak"
diyordu. 57. Alay, 10'ar kişilik gruplar halinde düş­man siperlerine saldırıyordu. Ve düşman Conkbayırı ya­maçlarından hızla Arıbur­nu'na kaçıyordu. Aynı gün düşman binlerce ölü bırakarak çıkarma yerine kadar geri çekildi.
628 kişilik ala­yın tümü şehit olmuş­tu… Ancak, 19. Tümen savaş alanına yetişmiş, 25 bin kişi­lik düşman kuvveti yok edil­mişti
26 Nisan 1915 günü, gü­neş batarken, 628 kişilik ala­yın komutanı Yarbay Manas­tırlı Hüseyin Avni Bey'den, saka neferi Hadimli Ali Efen­di'ye kadar tümü şehit olmuş­tu. Ancak, 19. Tümen savaş alanına yetişmişti. 25 bin kişi­lik düşman kuvveti yok edil­miş, 27 Nisan sabaha karşı ta­mamı denize dökülmüştü.”
57. Alay’ın son askeri şerefini hayatından daha aziz bildiği sancağını yer düşürmemiş, onu bir ağacın dalına astıktan sonra, komutanına Yarbay Mustafa Kemal’e son selamını vererek vatan toprağına katılmıştır.
Komutanının emri yerine getirilmiştir.
“Bu Alay Sancağı Gelibolu Savaş Alanından getirilmiştir. Ama tutsak edilmemiştir .Çünkü Türk ordusunun milli geleneklerine göre, bir alayın sancağı, Alayın sonuncu eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk alay sancağını selamlamadan geçmeyiniz.”
Avustralya Melbourne Müzesi
Görüldüğü gibi Çanakkale Kara Savaşlarının her santimetre karesinde, Mustafa Kemal’in imzası vardır.
İstanbul’daki halk bayram etmektedir. Sokaklar,  insan kaynamaktadır. Gazetelerde 34 yaşında bir kurmay yarbayın fotoğrafları vardır. Kanla, canla yazılan Çanakkale Destanı, Balkan Bozgunu’nun yaralarını sarmıştır adeta.
Türk milleti yalnız Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’le tanışacaktır.
Ve o Mustafa Kemal bir ulusun, Türk milletinin yazgısını değiştirecek Bağımsızlık Savaşı’nın Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu lideri olacaktır.
Bütün dünya bu büyük askerin, devlet adamının ve önderin önünde saygıyla eğilecektir.
**
Hal böyleyken Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yıldönümünde,  Türkiye’yi yönettiklerini zanneden kişiler tarafından Türk askeri ile birlikte destan yazan, kurucu önder, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk “YOK” sayılacaktır.
Bu anlayışı  nefretle kınıyorum.
Çanakkale’de halka kaplı yapılan törenlerde konuşan Davut’un oğlu çözüm sürecini bahane ederek bölücülere selam çakmış, ancak Atatürk’ün adını anmaktan korkmuştur
 Aziz şehitlerimizin huzurunda bir kez daha söz veriyoruz; bıraktıkları birlik ve kardeşlik mirası ebediyen taşınacaktır.” Davutoğlu
Şehitlerimizin bize bıraktığı miras önce vatandır. Birlik ve kardeşlikten en son bahsedecek kişiler,  tüm vatan sathında bölünme provaları yapan iktidardır.
Ve şehitlerimizin bize bıraktığı emanete, vatana sahip çıkmaya Türk milleti olarak ant içtik.
Boşuna çırpınmayın, yalpalamayın. İstediğiniz kadar yok sayın, inkar edin…Tarihe şu gerçek Türk’ün kanıyla yazılmıştır.
Türk’süz Türkiye, Mustafa Kemal’siz ÇANAKKALE olmaz!
Ve sizin gücünüz bu gerçeği değiştirmeye yetmeyecektir. Bu da böyle biline…

Figen ÖZEN
19-03-2015

18 Mart 2015 Çarşamba

Müttefikin Batıysa Ağır Bedel Ödersin! Herkes Çanakkale’yi Bir Daha İncelesin! / Banu AVAR




İlk paylaşım savaşı… 1914 Kasım ayında Çanakkale’ye dayanmış İngiliz Fransız donanması…

Osmanlı Almanya’yla aynı kanatta.. Alman komutanlar Osmanlı ordusunda..

Çanakkale cephesi komutanı Alman Liman Von Sanders Paşa!

18 MART Çanakkale geçilemiyor!

18 Mart'ta 16 gemilik düşman filosu Boğaz'da ilerlemeye başlıyor.. Küçücük bir mayın gemisinin marifetiyle döşenen mayınlara çarpan üçü batıyor.. Top ateşi ile üç adet daha haklanıyor. Ve düşman çekiliyor… Tüm bunlar 7-8 saat içinde oluyor..

Çanakkale geçilemiyor…

‘Er olarak da olsa Çanakkale’de olmalıyım!’

Sofya Askeri Ateşesi Yarbay Mustafa Kemâl savaşın başladığı gün Başkomutanlığa cephede görev almak istediğini iletiyor. 20 Ocak 1915’de 19. Tümen Komutanlığına atanıyor. Ve Çanakkale Kara savaşlarında Türkiye’nin kaderini değiştiriyor.

Osmanlı Ordu komutası Alman ‘Paşa’da… Müttefik Almanya’nın planı başka!

İsmet Görgülü, Çanakkale ilk günde biterdi adı eserinde, Alman arşivinden alıntılıyor:

‘Çanakkale seferi, 1915 yaz ve sonbaharı süresince bir çok düşman kuvvetlerini BAĞLAMIŞ, ve Batı cephesinden uzak bulundurmuştu….Türkiye, Alman Batı cephesine esaslı surette yardım göstermiş bulunuyordu.’

Gayet açık… Almanların Çanakkale’den beklentisi başka.. Yarım milyonluk düşman kuvvetleri Çanakkale’de oyalanırsa, biraz zaman kazanır, nefes alırdı Almanya!

İşte bu nedenle Osmanlı Ordusuna komuta eden Alman komutanlar, düşmanı Çanakkale kıyılarında tasfiye etmektense karaya çeken planlar yapmışlardı.

19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemâl Arıburnu raporunda: ‘Liman Paşa, sahilin müdafaası bakış açısıyla alınmış olan tertibatı tasvip etmedi!’ diye yazmıştı!

Bu karar Osmanlı kurmaylarının değil, Berlin’in kararıydı. Türkiye’deki Alman ‘müttefiklerin’ görevi Türkiye’yi derhal savaşa sokmak ve Türk cephelerine olabildiğince çok İngiliz ve Rus kuvveti çekmek ve çekilenleri tutmaktı.

Atatürk 1918’de Ruşen Eşref’e anlatıyor: ‘Benim kanaatime göre düşman, çıkarma girişiminde bulunursa iki noktadan çıkardı. Biri Seddülbahir ve Kabatepe civarı. Ve düşmanı karaya çıkartmadan bu sahil bölgelerini doğrudan savunmak mümkündü.’

Boğaz muharebesinde bu planı uygulamış ve başarmıştı. Seddülbahir’e düşman çıkartma yaparken, Alman ‘paşa’ Saros’a gitmiş, Yarbay Mustafa Kemâl kendi insiyatifiyle kıyı savaşına girişmişti. Kurduğu savunma düzeni düşmanı karaya çıkmadan durdurmuştu.

Çanakkale cephesi komutanı Alman ‘paşa’ , savaş boyunca düşmana karaya çekme planı uyguladı..

İsmet Görgülü diyor ki: ‘Kıyı savunması yapılsaydı İngiliz ve Fransızlar karaya çıkamazlardı. Karaya çıkamayınca Çanakkale cephesi açılmazdı. 500 bin İngiliz Fransız askeri buraya bağlanamazdı.. Dolayısıyla Alman niyeti gerçekleşemezdi. Ve Çanakkale ilk günde biterdi!’

Bitmedi… 57 bin şehitin sebebi YABANCI komutanların savaş düzeneğiydi! Bir devlet kendi savunmasını Batılı komutanlara teslimederse bu kaçınılmazdı.

Alman komutanların planları yüzünden büyük kayıplar verildi.. 33 yaşındaki Yarbay Mustafa Kemâl ve Türk subaylarının komutasında bir millet tarihe ‘mucize’ olarak geçecek bir savunmaya imza attı.

Kendi kararlarıyla savaştı.. MİLLİ ruh onun yanındaydı… 8,5 ay boyunca bir gün bile dinlenmeden hem dışardan hem içerden kuşatılmış bir ülkeye ZAFERİ tattırdı.

Yedi düvelin ‘Mucize’ dediği MİLLİ RUHTU!

Mustafa Kemâl o ruhu şöyle anlatmıştı:

‘Karşı siperler arasında mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak… Muhakkak. Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına tümüyle düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor… Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir tereddüt bile göstermiyor… Okuma bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar.. Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur!’

Yabancılardan medet umulmasa ve Osmanlı Alman subaylarına komutayı teslim etmeyip Türk subaylarına güvenseydi 250 bine çıkan zayiat olmayacak, ordu kırılmayacak, İsmet Görgülü’nün dediği gibi Çanakkale 1 günde düşmanı kovalayacaktı…

Mustafa Kemâl ve Mehmetçik sonunda büyük TÜRK zaferine imza attı. Tüm dünyayı bu zaferi kabule zorladı. Savaş meydanında zafer kazanıldı ama düşman durmadı… Çanakkale’de savaş sürerken, doğuda Ermeni-Kürt çeteleri, batıda Rum çeteleri, İngiliz ve Fransız destekli İslam Krallığı heveslileri vardı!

Çanakkale Zaferi'nden 3 yıl sonra İstanbul işgâle uğrayacaktı.. Ve Çanakkale’den aldığı güçle bu millet tarihe bir KURTULUŞ Destanı yazacaktı..

Batının emperyalist planları Asya’nın kilidini kırma umutları paramparçaydı.. Türk ruhunu kırmadıkça hedefe ulaşılmayacaktı.. Çünkü Türk, silahla değil ruhuyla savaşmıştı.. Öyleyse O RUHU çökertmek şarttı… İşte 90 yıldır bunu başarmaya çalışıyorlar.. Biraz yol aldılar.. İçerde adamları var.. Dışarıya bağlı iplerle yönetiliyor kuklalar..

Ama son an geldiğinde bir kez daha şaşıracaklar! Çünkü bu milletin kanında Çanakkale var..

Yüce ruhlu bu milletin fertleri, kendi varlığını tasfiye etmek isteyen ‘müttefik’ güçlere, batılı çetelere NATO’ya, CIA’ya ve içerdeki işbirlikçilerine karşı kendini korumalılar!

Afganistan’da NATO güçlerinin emrine verilen 12 askerimiz şehit oldu! RAHMET DİLİYORUM ve onları NATO emrine sokanlardan hesap soruyorum!


Banu AVAR, 16 Mart 2012
banuavar@superonline.com