İddiaya
göre, Sabancı Üniversitesi’nin öğrenci
aileleri için düzenli olarak hazırladığı etkinlikler çerçevesinde 23 Ekim 2010
tarihinde “Çanakkale
Savaşları” konulu bir konferans düzenlenmiş.
Konferansta konuşan Prof. Dr. Cemil
Koçak, Mustafa Kemal Atatürk ve Çanakkale Zaferi hakkında ağzına geleni söylemiş!..
“5-10 KİŞİYİ BİLE YÖNETEMEZDİ”
Prof. Koçak, Yarbay Mustafa
Kemal’den “Yarbay Mustafa” diye söz etmiş. “Yarbay Mustafa” dan öyle sözler ile bahsetmiş ki,
aileler bu Mustafa’nın kim olduğunu
anlamaya çalışmış. “Bu Yarbay Mustafa, tarih
sahnesine tamamen tesadüf
eseri çıkmış,
aslında onu Alman komutan
Gelibolu içlerinde
bir yere gözden
uzak olsun diye attıklarını, hayatında 5-10 kişiyi
bile yönetmediğini,
zaten şansı yaver gitmeseydi kahve köşelerinde
emekliliğini
yaşayıp gideceğini” alaycı bir dille söylemiş
Kimdir bu tarih sahnesine
tesadüfen çıkan, şansı yaver giden, hayatında 5-10 kişiyi
bile yönetemeyen Yarbay Mustafa?
“YARBAY
MUSTAFA YETENEKSİZDİ”
En sonunda bir öğrenci
ailesi dayanamamış, “Yarbay
Mustafa diye bahsettiğiniz
Mustafa Kemal mi?”
diye sormuş. Koçak “Evet” demiş.
Aileler şaşkın! Öğrenci
ailesi devam etmiş: “Neden hiç Mustafa Kemal demediniz?” Koçak,
“Tarih o günkü oldukları görevle yazılır” demiş ve şöyle devam etmiş, “Zaten Yarbay Mustafa
yeteneksizdi ve itaatsizlikten görevden
alındı.”
“ÇANAKKALE
ZAFERİNİ TÜRKLER DEĞİL ALMANLAR KAZANDI”
Koçak, Atatürk’e saldırısını
bitirdikten sonra, Çanakkale Zaferi’ne dil uzatmaya başlamış;
aslında Çanakkale Savaşı’nın galibinin Türk Milleti değil,
Almanlar olduğunu söylemiş, “Türk
Milleti zaferi, Almanlar kutlamaya başladıktan sonra kutlamaya başlamıştı” diyerek tezini kanıtlamaya
çalışmış.
Koçak, hezeyanlarına şöyle devam etmiş: “Kime sorsan dedesinin Çanakkale’de şehit
olduğunu, bir tek savaş Çanakkale de mi olmuş,
niye diğerleri anılmıyor…”
Geçen gün Prof. Koçak,
bir basın açıklaması yaparak bu iddiaları yalanladı. (*)
Şimdi,
“Kardeşim
mademki, Prof. Koçak, bu iddiaları yalanlamış,
siz neden bu iddiaları
ciddiye alıp
cevap yazısı yazıyorsunuz?” diye sorabilirsiniz. Haklısınız!
Mesele sadece Prof. Koçak’ın
bu iddiaları olsa çok haklısınız! Ancak, söz konusu olan Prof. Koçak ve “onun
gibiler” olunca işler biraz değişiyor!
Şöyle ki:
AKADEMİK TETİKÇİLER
Prof. Cemil Koçak ve “onun gibiler” (Dr. Taner Akçam, Dr. Halil
Berktay, Prof. Atilla Yayla, Prof. Mehmet Altan) bence emperyalizmin “akademik
tetikçileridir”. Onlar, Türk ulusunun 20. yüzyıldaki “yüz akı” tarihi
olaylarını ve kişilerini önce “sıradanlaştırmak” sonra da “yok saymak” için bir proje kapsamında bu ülkenin belli üniversitelerinde, (Bilgi,
Sabancı vb.) yuvalanmışlardır. Emperyalizmin
hizmetindeki bu “akademik tetikçilerin” amacı, Türkiye’de “ulus devlet” düşüncesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin “kuruluş felsefesini” ve “kurucusunu” “eksik”, “zayıf”, “yanlış” göstererek, halkı etkilemek ve Türkiye’yi ABD projelerine uygun
olarak yeniden biçimlendirmektir.
Daha iki ay kadar önce
yayınlanan CUMHURİYET
TARİHİ
YALANLARI adlı kitabımda bu “akademik tetikçilerin”
cumhuriyet tarihini nasıl çarpıttıklarını, bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermeye çalıştım. Yalanlarını tek tek sıralayıp belgelerle cevap verdim. Orada
sıraladığım “cumhuriyet
tarihini çarpıtanlar” listesinde 15. sırada Prof. Cemil Koçak var!
Yani, anlayacağınız, Koçak’ın “Atatürk 5-10 Kişiyi
Bile Yönetemezdi” dediği
iddiası,
onun, Atatürk
ve yakın
tarih konusundaki ilk “aykırı” açıklaması değil;
bunun öncesi de var:
Peki, kimdir bu Cemil Koçak:
“Prof. Cemil Koçak: Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan Cemil
Koçak, ‘Siyaset ve Sosyal Bilimler’ alanında doktora yapmıştır. Sabancı Üniversitesi’nde tarih hocalığı
yapan Cemil Koçak, Tarih Vakfı’nın (AB güdümlü!) yayınladığı , ‘Toplumsal Tarih Dergisi’nin’ yayın politikasını belirlediği dört kişiden
biridir. Prof Cemil Koçak,
son zamanların en
önemli cumhuriyet tarihi çarpıtmacılarından biridir. ‘Kurtuluş
Savaşı’nda
yedi düvelle savaşmadık’ diyen Cemil Koçak’ın bazı cumhuriyet tarihi yalanları şunlardır: ‘İngilizler
İstanbul’a 100 bin kişi
ile geldiler, ama İngilizlerle savaşılmadı… Anadolu’da çok büyük bir işgal
yaşanmadı…. Batı Anadolu’da Yunan işgaline
karşı
savaşıldı… Kurtuluş
Savaşı’nın pırıltılı hale getirilmesinin nedeni,
cumhuriyete ve cumhuriyetle birlikte yapılanlara bir meşruiyet
kazandırmak
içindir.”
(Neşe Düzel’in Söyleşisi,
Radikal, 13 Kasım
2006’dan Sinan Meydan, Cumhuriyet
Tarihi Yalanları, İnkılap Kitabevi, İstanbul,
2010, s.24.)
Yani, Prof. Koçak’a göre,
Kurtuluş Savaşı “çok önemli” bir mücadele değildir!
Antiemperyalist bir niteliği
yoktur, sadece Yunana karşı savaşılmıştır! Kurtuluş
Savaşı
sonradan “pırıltılı” hale getirilmiştir!
Ben burada uzun uzadıya bu
“cumhuriyet tarihi yalanlarına” cevap vermeyeceğim.
Yalnız bu “palavralara” verdiğim
cevapları görmek isteyenler, daha önce ODATV’ye yazdığım “Kurtuluş
Savaşı Emperyalizme Karşı Mıydı” adlı yazıma (http://www.odatv.com/n.php?n=c0648878-30081012009
ve “Cumhuriyet Tarihi Yalanları” adlı kitabıma bakabilirler.
Ben burada, Prof. Koçak,
hakkındaki son iddiaya, “Çanakkale bir Türk zaferi değildir!
Atatürk
5-10 kişiyi bile yönetmezdi, Çanakkale’de
hiçbir başarısı yoktu! vb.” tabirimi maruz görün ama “artık bayatlamış
yobaz –liboş
yalanlarına” cevap vereceğim.
ÇANAKKALE SAVAŞI’NA VE ATATÜRK’E SALDIRMAK
Öncelikle “Çanakkale Savaşlarını ve bu savaşlarda
Atatürk’ün rolünü küçümseme” modası yeni ortaya çıkmış değildir,
bu modanın kökleri bir hayli eskilere
dayanır. Şöyle ki: Geçmişte, Çetin Altan, Yalçın Küçük, Kadir Mısıroğlu,
Abdurrahman Dilipak, Ahmet Altan, Mete Tunçay
vb. birçok isim, “Çanakkale’nin bir zafer olmadığını, zafer olsa bile bir Türk
zaferi olmadığını ve Atatürk’ün bu zaferde önemli bir rolünün olmadığını” iddia etmişlerdir.
(Ayrıntılar için bakınız.
Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, s.94 vd.)
Şimdi
de gelin kısaca
tarihi gerçeklere
göz atalım:
1. Çanakkale Büyük Bir
zaferdir:
« 27 Eylül 1914’te Çanakkale
Boğazı bütün gemilere kapatıldı.
« 3 Kasım 1914’te İngiliz-Fransız Birleşik
Filosu Çanakkale Boğazı giriş
tahkimatını Bombardıman etti.
« 19 Şubat-17
Mart 1915 tarihleri arasında
Birleşik
Filo boğazın girişindeki
orta kesimdeki tabyaları
tahrip etmek istedi. Düşman
bu sürede boğazı 14 gündüz, 21 gece aralıksız bombaladı.
« 18 Mart 1915’te, üç sıra
olarak dizilmiş düşman
savaş
gemileri Çanakkale
Boğazı’ndan Marmara’ya geçmek için ilerlemeye başladı. Yedi saat sonra düşman
filosu geri çekildi.
Düşmanın 16 savaş
gemisinden 3’ü,
Nusret’in bıraktığı mayınlara çarparak battı. 3’ü topçu ateşiyle
ağır yaralanıp sulara gömüldü. Böylece Çanakkale Deniz Zaferi
kazanıldı.
« 25 Nisan 1915’te 308 savaş ve
nakliye gemisi Boğazın Asya kıyısına ve Gelibolu’nun çeşitli
noktalarına çıkarma yaptı. Düşmanı Mustafa Kemal karşıladı. 1916 yılının başına kadar 8,5 ay süren düşman
kara taarruzu, 8/9 Ocak 1916’da
tamamen sona erdi. Çanakkale Boğazı’nı denizden geçemeyen düşman,
karadan da geçemeyince
çekilip gitti.
« Bütün savaş
boyunca, subay, er şehit olanlar 250 bin değil,
57 bin 84’tür. Hastanede ölenleri de buna eklersek
toplam şehit
sayımız 75 bin 830 kişiye çıkar. (Özakman, age, s.99)
Yani, “cumhuriyet tarihi
yalancılarının” iddiasının aksine Çanakkale “buz gibi” de bir Türk zaferidir.
Her iki tarafta 200 bine yakın askerin 8 ile 15 metre yakınlıktaki siperlerde
göğüs göğse mücadele ettikleri, düşmanın 300’den fazla savaş
gemisiyle saldırdığı, 8,5 ay süren, sonunda her iki
taraftan toplam 150 binden fazla kaybın yaşandığı ve düşmanın yenilgiyi kabullenerek,
gemilerini ve askerlerini kaybederek çekilip
gittiği bir büyük zaferin onurunu o savaşta
canla başla savaşan Türk
Mehmetçiklere ve cesur Türk komutanlara değil
de, Türk
ordusundaki Alman komutanlara vermek, kelimenin tam anlamıyla “vicdansızlıktır”.
2. Çanakkale Almanlara
(Alman komutanlara) Rağmen
Kazanılmıştır
« Çanakkale’de 5.Ordu’nun başında belli bir döneme kadar Alman Mareşal
Limon Von Sanders Paşa vardır. Ancak, Çanakkale’de Türk ordusunu komuta etme
iddiasındaki bu Limon Paşa’nın hataları neredeyse savaşın kaybedilmesine neden
olacak kadar önemlidir.
İşte
Alman Komutan Limon von Sanders’in Çanakkale Savaşı’ndaki en ciddi hataları:
« 3. Kolordu ve Türk
Tümenleri, Çanakkale’ye düşman donanmasının Sebdülbahir ve Kabatepe’den çıkacağını düşünürken, Liman Paşa, düşmanın Saroz körfezinin uç kısmından, Bolayır civarından çıkacağını düşünmüş, bütün savaş
planlarını bu yanlış öngörüsü üzerine yapmıştır.
« Liman Paşa, Türk komutanların düşmanı mümkün olduğu
kadar kıyıda karşılama planını değiştirerek,
kuvvetleri merkezde toplayıp
nereye çıkarma olursa oraya yönlendirme stratejisi izlemiştir.
Bu plana bağlı
olarak Türk komutanların kıyılara
yerleştirdiği
kuvvetleri geri almıştır. Örneğin,
yarımadanın en güneyindeki Sebdülbahir’de sadece bir tümen bırakılmıştır. Bu nedenle düşman
her çıktığı noktada rahatça tutunma şansı bulmuştur.
« Liman Paşa, Çanakkale’ye çıkarmanın başladığı gece, Gelibolu’daki karargâhından ayrılıp Saros’a gitmiş,
Mehmetçik düşmanla
boğazlaşırken, Sanders Paşa, o
gece orda kalarak sabah geri dönmüştür. (Liman von Sanders,
s.87,88). Üstelik
kimseye emir yetkisi vermemiştir. İşte o
gece Mustafa Kemal kimseden emir almadan “inisiyatif kullanarak” harekete
geçmek zorunda kalmıştır.
« Liman Paşa,
gelen birlikleri gece taarruzuna zorlamıştır. Gelen her yeni birliği
cepheye sürmüştür. Böylece plansız programsız birlikleri eritmiştir.
Örneğin,
Liman Paşa’nın emriyle yapılan 19 Mayıs
gecesi taarruzunda bir gecede, tam 9000 Mehmetçik "telef" olmuştur.
Üstelik Liman Paşa anılarında bu taarruzun bir hata
olduğunu şöyle itiraf etmiştir:
“Bahis konusu taarruzun tarafımdan işlenmiş bir
hata olduğunu itiraf ederim. Bu hatayı düşman
kuvvetlerini iyi takdir edememekle ve elimizdeki az topçu kuvvetiyle ve çok sınırlı cephaneyle bu işi başaracağımızı önceden hesaplayamamakla işledim…” (s.98.). Liman Paşa’nın hatasının yol açtığı bir gecelik kayıp, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğindeki
ve Başkomutanlığındaki Kurtuluş
Savaşı’nda bütün cephelerdeki kayıplara eşittir.
Alın size “Alman mucizesi!..”
« Liman Paşa’ya yönelik en ağır eleştiriler
ise o sırada cephede olan Türk komutanlardan gelmiştir.
3.Kolordu Komutanı
Esat Paşa’nın anıları, Kurmay Başkanı Yarbay Fahrettin (Altay)’ın, Yarbay Selahattin Adil’in anıları, Mustafa Kemal’in Enver Paşa’ya gönderdiği
Liman Paşa
hakkındaki yazı, Korgeneral Fahri Belen’in anıları, Liman Paşa’nın Çanakkale’de çok ciddi hatalar yaptığını ve Çanakkale Savaşı’nın onun hatalarına rağmen
kazanıldığını göstermektedir.
« Mustafa Kemal, 3 Mayıs
1915’te Arıburnu’ndan Harbiye Nazırı ve Başkomutan
Vekili Enver Paşa’ya gönderdiği
mektupta, Mareşal Liman von Sanders’ten şöyle söz etmiştir:
“… Maydos bölgesi kuvvetlerini komuta
ettiğim
zaman aldığım tertibat ile, düşmanın karaya çıkmasına imkan verilmeyebilirdi.
Liman von Sanders Paşa, bizim orduları, bizim memleketimizi tanımadığı, gerektiği şekilde
incelemede bulunacak kadar da bir zamana sahip olmadığından, sadece ihraç
noktalarını, tamamıyla açık bırakacak tertibat almış ve
düşmanın karaya çıkmasını kolaylaştırmıştır… Vatanımızın savunulmasında kalp ve vicdanları bizim kadar çarpmadığına şüphe olmayan başta
Liman van Sanders olmak üzere
bütün Almanların fikri gücüne de itimat
buyurmamanızı kesin olarak temin ederim. Bence bizzat buraya teşrif
ederek, umumi vaziyetimizin gereklerine göre
bizzat sevk ve idare etmeniz münasip
olur kardeşim.”
« Prof. İsmet
Görgülü, “Çanakkale İlk Günde Biterdi” adlı çok önemli kitabında, eğer
Alman Mareşal Liman von Sanders’in hataları olmasaydı, Mustafa Kemal’in savaş
planlarını uygulasaydı savaşın ilk günde biteceğini
belirtmiştir.
Görüldüğü gibi Çanakkale Zaferi, Almanlar
sayesinde değil, Almanlara rağmen
kazanılmıştır. Ordunun en tepesindeki
Alman Mareşal Limon von Sanders’in hatalarından, diğer
Alman komutanların
hatalarına yer kalmadı… Ayrıca, Çanakkale Savaşları sırasında Türkiye’nin müttefiki olan Almanlar, hiç de sadık bir müttefik gibi davranmamışlardır; örneğin
silah ve cephane sıkıntısı çeken birliklere “eski tüfekler” ve “eski savaş araç gereçleri” dağıtmışlardır çoğu
kez… Çanakkale’de ne yeteri kadar gemimiz,
ne yeteri kadar silahımız, ne de yeteri kadar
cephanemiz vardır.
Ne hikmetse “sadık müttefik” Almanya bu yokluktan
habersizdir! Asker yönünden de dişe
dokunur bir desteği yoktur Almanların… Ha yine de, “Çanakkale’yi, öngörüsüz Liman Paşa
kazandı” diyorsanız, size söyleyecek başka sözüm yok doğrusu!...
Çanakkale’nin geçek
kahramanları Esat Paşa, Fahrettin Paşa ve
Mustafa Kemal Paşa gibi cesur ve öngörülü Türk komutanlardır.
3. Mustafa
Kemal’siz Bir Çanakkale Savaşları Tarihi Yazılamaz
İşte Çanakkale’deki Mustafa Kemal:
« I. Dünya Savaşı başladığında Bulgaristan Sofya’da “ateşemiliter” olan Mustafa Kemal,
“Avrupa’daki rahatını” bırakarak “vatan ve millete borcunu ödemek için” adeta
“gönüllü” olarak Çanakkale Savaşlarına katılmıştır. Mustafa Kemal, Kasım 1914’te, Başkomutanlık Vekâlet’ine müracaat ederek cephede aktif
bir göreve getirilmek istemiş,
ancak kendisine, “Sizin
için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Ateşemiliterliği’ni daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz” cevabı verilmiştir.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, Aralık 1914’te Sofya’dan Başkomutan
Vekili Enver Paşa’ya bir mektup yazarak
cephede aktif görev alma isteğini yenilemiştir:
“Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden
daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş
hatlarında bulunurken ben Sofya’da ateşemiliterlik
yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak
liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.”
« Mustafa Kemal, bu
ısrarları üzerine, 20 Ocak 1915’te, Esat Paşa
komutasındaki, 3. Kolordu’ya bağlı olarak Tekirdağ’da kurulacak 19. Tümen Komutanlığı’na atanmıştır.
« Mustafa Kemal, Çanakkale
Savaşlarına “yarbay” olarak başlamıştır, fakat beş
hafta sonra 1 Haziran 1915’te “albay” olmuştur.
« 2 Şubat
1915’te Tekirdağ’a gelen Mustafa Kemal 19. Tümeni kurma çalışmalarına başlamış, 25
Şubat
1915’te, Tekirdağ’daki 19. Tümen Komutanlığı, Maydos (Eceabat)’a nakledilmiş ve
Mustafa Kemal 19. Tümen
ve Maydos Bölge
Komutanlığı’na getirilmiştir.
(19. Tümene ek olarak, 9. Tümenin 2 piyade alayı bazı topçu birlikleri de Maydos Bölge Komutanlığı emrine verilmiştir.)
« 23 Mart 1915’te Maydos
Bölgesi Komutanlığı
genişletilerek,
“Müstehkem Mevki Rumeli Bölgesi Komutanlığı” adını almış ve
komutanlığına Albay Halil Sami Bey
getirilmiştir. Mustafa Kemal’in komuta ettiği
19. Tümen ordu yedeğine
alınarak 3. Kolordu Komutanlığı’nın emrinde yine Maydos’ta
bırakılmıştır.
24 Mart 1915’te
Mustafa Kemal, bir aydır
devam ettirdiği Maydos Bölgesi Komutanlığı’nı Albay Halil Sami Bey’e bırakarak 19. Tümen Komutanlığı’na dönmüştür.
« 18 Nisan 1915’te, Mustafa
Kemal’in komutasındaki 19. Tümen, Çanakkale’ye yeni atanan Mareşal
Liman von Sandersi’n
komutasındaki 5. Ordu’nun yedeğine
alınarak Bigalı köyüne gönderilmiştir.
Böylece Mustafa Kemal, Maydos’tan Bigalı’ya geçmiştir.
« Çanakkale Savaşı öncesinde, Osmanlı ordusunun başındaki Alman General Liman von
Sanders Paşa, Çanakkale’ye İngiliz
çıkarmasının, Saroz Körfezi ve Anadolu kıyılarından, özellikle Bolayır’dan yapılacağını düşünürken, Yedek Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Çanakkale’ye İngiliz
çıkarmasının Anafartalar bölgesinden; Alçıtepe ve Kocaçimen’den
yapılacağını belirtmiştir.
Gelişmeler,
Mustafa Kemal’i
haklı çıkarmıştır.
« 25 Nisan 1915’te İngiliz,
Fransız ve Anzak birlikleri Çanakkale’de sabaha karşı Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale
sahillerinden çıkarma
yapmaya başlamıştır. Seddülbahir’e çıkan düşman,
kıyı topçusunun yoğun
ateşi ve
kuvvetlerimizin karşı
taarruzuyla durdurulmuş, Kumkale kıyılarından yapılan çıkarma gelişememiş, Arıburnu’na çıkan düşman
ise, Mustafa Kemal komutasındaki
birliklerce geri püskürtülmüş ve
bozguna uğratılmıştır. Çanakkale’ye 25 Nisan 1915’te, saat 05:30 civarında ayak basan düşman çıkarma birlikleri, 09:45’te karşılarında Mustafa Kemal’i ve 57. Alayı bulmuşlardır. 25 Nisan 1915’teki ilk çıkarma başladığında Çanakkale Bigalı Köyü doğusunda
Değirmenlik
mevkiindeki karargahında
bulunan 19. Tümen
Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, çıkarmayı haber alır almaz, (Maltepe’deki 77 Alay ve 9. Tümenden aldığı raporlarla), inisiyatif
kullanarak, 07:45’de
karargahından hareket etmiş ve
57. Alayla birlikte saat 09:40’da Kocaçimen’e varmıştır. Orada yaklaşık 10 dakika 57. Alayı dinlenmeye bırakarak kendisi atına atlayıp sarp araziden Conkbayırı’na gitmiştir.
Buraya geldiğinde, 27. Alay 2. Taburun “Balıkçı Damlarındaki” savunma müfrezinden arta kalan erlerin,
261 rakımlı tepeye (Conkbayırı’nın güneyindeki platonun üzerinden kuzeye) doğu
geri çekildiklerini görmüştür. İşte
tam o an atından
inen Mustafa Kemal, düşmandan
kaçan Türk erlerinin tam önünde durarak o ünlü “düşmandan
kaçılmaz” konuşmasını yapmış;
kaçan erlere süngü taktırıp yere yatırarak, bozguna uğramış bir
birlikten arta kalanlardan bir savunma hattı
kurmuştur.
Mustafa Kemal komutanlara verdiği emirde: “Ben size taarruzu
emretmiyorum, ölmeyi
emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka
kuvvetler ve komutanlar geçebilir” demiştir.
Türk ordusunun yeniden savaş
durumuna geçtiğini
gören düşman
kuvveti neye uğradığının şaşkınlığını yaşarken
imdada yetişen 57. Alay ve 8. Tabur düşmana
saldırmıştır. Conkbayırı sırtlarında yaşanan
boğaz
boğaza çatışma
sonunda 57. Alayın
neredeyse tamamı şehit
olmuş,
ama düşman çıkarması da sonuçsuz kalmıştır. Mustafa Kemal’in ifadesiyle “kazandığımız an bu andır.” Mustafa Kemal, yönettiği,
25 Nisan 1915 taarruzunu, gece saat 10:00’da
3. Kolordu Komutanlığı’na çektiği
telgrafta şöyle
anlatmıştır: “Sağ
kanatta Alay 57, sol kanatta Alay 77, Alay 27, Arıburnu istikametinde taarruz etmektedir. Düşman
mavnalara binip kaçmaya
başladı. Umum cephede düşmana
taarruz ve (düşmanı) takip ediyorum. Sağ
kanatta taarruz eden Alay 57’yi Alay 72’den bir taburla takviye ederek hücuma
sevk ediyorum.”
« Mustafa Kemal, 25 Nisan
1915’teki Arıburnu taarruzunda gösterdiği başarıdan dolayı “Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı”na getirilmiş ve
25 Nisan 1915’ten
16 Mayıs 1915’e kadar bölgedeki tüm
kuvvetleri tek başına
komuta etmiştir. “Mustafa
Kemal, 5-10 kişiyi bile idare edemezdi” dediği
iddia edilen “tarih
profesörüne” ithaf olunur!..
« 25/26 Nisan 1915’te düşman
Arıburnu ve Conkbayırı’ndan yeni çıkarmalar yapmış ve
her seferinde karşısında Mustafa Kemal’in komutasındaki Mehmetçiği
bulmuştur.
Örneğin,
26 Nisan tarihinde Conkbayır’na yapılan taarruzu Mustafa Kemal,
daha sonra Kemalyeri diye adlandırılacak yerden yönetmiş,
Kanlısırt-Kırmızısırt hattında düşmana
ağır kayıplar verdirerek, düşmanı kıyıya çekilmeye zorlamıştır.
« Bu başarılarından dolayı 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa,
27 Nisan 1915’te,
Mustafa Kemal’e
bir kutlama telgrafı çekmiştir
:“Başarınızı kutlarım. Raporlarınızı Başkomutanlık Vekaleti Yüksek Makamına arz ediyorum… Emrinize
verilen 33. Alay’la birlikte düşmanı denize dökünüz. Donanmamız bizi ateşle
destekleyecektir. Tanrı’nın yardımı bizimledir.” Esat Paşa,
30 Nisan 1915’te
bir kere daha Mustafa Kemal’e
kutlama telgrafı çekmiştir:
“Geceli gündüzlü devam eden harbi, başarı ile yöneterek her an bir başka
surette belirmekte olan fedakar hizmetlerinizin devamını bekler, sizi yürekten kutlarım.”
« Mustafa Kemal,
Çanakkale’deki başarılarından dolayı 30 Nisan 1915’te Gümüş İmtiyaz
Madalyası almış,
bunu ALTIN ve Gümüş
Liyakat Madalyaları izlemiştir. (Mustafa Kemal’i günahı kadar sevemeyen Enver Paşa,
bu madalyaları
herhalde Mustafa Kemal’in
mavi gözleri için vermemiştir.)
« 1 Mayıs 1915’te, Mustafa
Kemal’in komutasındaki 19. Tümen, Arıburnu cephesinde düşmana
taarruz etmiş, istenen sonuç alınamayınca, Mustafa
Kemal, 2 Mayıs’ta taarruzu durdurmuştur.
« 9/10 Mayıs 1915’te
Arıburnu cephesinin sağ yanından taarruza geçen düşman,
Mustafa Kemal’in
19. Tümeni’ne bağlı birliklerce durdurulmuş ve
geri püskürtülmüştür.
« 10 Mayıs 1915’te, Mustafa
Kemal’in Arıburnu muharebelerini yönettiği
tepeye, 3. Kolordu Komutanlığı’nın günlük emriyle- “Kemalyeri” adı verilmiştir.
« 11 Mayıs 1915’te Başkomutan
Vekili Enver Paşa, öğleden
sonra 3. Kolordu Komutanı
Esat Paşa’yla birlikte Kemalyeri’ndeki Arıburnu karargahına
gelerek cephe hakkında Mustafa Kemal’le görüşmüştür.
« 16 Mayıs 1915’te, Edirne
Valisi Hacı Adil Bey, Gelibolu Mutasarrıfı Rıfat, Maydos Kaymakamı Rahmi, Keşan
Kaymakamı, Gelibolu Jandarma Komutanı’nın oluşturduğu
bit heyet, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’yla beraber Kemalyeri’nde Mustafa Kemal’i ziyaret ederek cephede gösterdiği
fedakarlık ve kahramanlık nedeniyle kendisini tebrik
etmişlerdir.
« 17 Mayıs 1915’te Mustafa
Kemal, Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılarak 19. Tümen Komutanlığı’ndaki görevine dönmüştür. Ayrıca 19. Tümen, Kuzey Grubu Komutanlığı’na bağlanmıştır. Mustafa Kemal, Arıburnu Komutanlığı’ndan ayrılırken emrindeki birliklere
yazdığı veda yazısında: “23 gün sevk ve idare etmek
mutluluğu
kazandığım siz demir kitlenin,
Tanrı’ya sığınarak
yaptığı hücum iledir ki düşmanın 20.000’i aşan
kuvveti Arıburnu’nda yok edildi. Yirmi üç günlük ateşli
ve kanlı ortak çabalarımız anısının samimi ve temiz duyguyla
korunacağından eminim.” demiştir.
« 17 Mayıs 1915’te Mustafa
Kemal’e, Arıburnu muharebelerindeki başarısından dolayı padişah
adına “Muharebe ALTIN Liyakat
Madalyası” verilmiştir.
« Mustafa Kemal, 8 Ağustos
1915’te Anafartalar Gurup
Komutanlığı’na getirilmiştir.
Bu görevi Çanakkale’den ayrılacağı 10 Aralık 1915’e kadar devem etmiştir.
Anafartalar Grup Komutanı
olarak emrinde 3 kolordu (2.16.15. kolordular) vardır. Bu, Ordu Komutanlığı niteliğinde
bir komutanlıktır. Turgut Özakman’ın da belirttiği
gibi, “Çanakkale Savaşı boyunca, Liman Paşa dışında hiçbir komutan, bu kadar uzun
zaman, bu kadar çok birliği ve bu kadar geniş bir
alanı komuta etmemiştir.” (Özakman, age,s. 112). “Mustafa Kemal, 5-10 kişiyi
bile idare edemezdi”
dediği
iddia edilen “tarih
profesörüne” ithaf olunur!... Evet!
Mustafa Kemal, 5-10 kişiyi değil
binlerce kişilik koca 3 kolorduyu yönetmiştir.
« 23 Mayıs 1915’te, gösterdiği başarılardan dolayı Mustafa Kemal’e Alman İmparatoru
tarafından “Demir Haç” nişanı verilmiştir.
« 30 Mayıs 1915’te,
Çanakkale Ağıldere’de İngilizlerle
şiddetli
çarpışmalar
yaşanmış,
Mustafa Kemal’in komuta ettiği ordular Ağıldere muharebesini kazanmıştır.
« 1 Haziran 1915’te Mustafa
Kemal’in albaylığa yükselmesi nedeniyle Harbiye
Nazırı ve Başkomutan
Vekili Enver Paşa, Mustafa Kemal’e “tebrik telgrafı” çekmiştir:
“Yeni rütbenizi tebrik ederim. Bu
terfi, görmekte olduğunuzu büyük ve fedakarane
hizmetlerinize karşılık bir mükafat değil,
ancak memlekete daha mühim
ve ordumuza daha kıymetli
hizmetler görebilecek
mevkilere erişmek için
geçilmesi gereken bir basamaktır”
« 4/5 Haziran 1915’te İngilizlerin
gece Arıburnu cephesindeki siperlere saldırmaları üzerine başlayan
mücadeleyi, sabaha karşı Düztepe’deki karargahından Tümen cephesine gelen Mustafa
Kemal yönetmiştir.
19.Tümen birlikleri, işgal
edilen siperleri düşmandan
geri almıştır.
« 7 Haziran 1915’te Mustafa
Kemal, Kemalyeri’ne giderek 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’yla görüşmüş ve
tümeni için yeterli miktarda el
bombası istemiştir.
« 29 Haziran 1915’te, Başkomutan
Vekili Enver Paşa, Şehzade
Ömer Faruk Efendi ve İstanbul
Milletvekili Hüseyin
Cahit Yalçın, Gelibolu’da 5. Ordu Karargahı’nı ve Kemalyeri’ni ziyaret etmişler.
Daha sonra da Düztepe’de 19. Tümen Karargahı’nda Mustafa Kemal’i ziyaret etmişlerdir.
« 15 Temmuz 1915’te Mustafa
Kemal’e başarılarından dolayı, “Takfon” (nikel, bakır, çinko alaşımı) Harp Madalyası verilmiştir.
« 16 Temmuz 1915’te
gazeteci, yazar ve şairlerden oluşan
bir heyet Gelibolu’ya
gelerek 5. Ordu ve 3. Kolordu karargahlarını gezmiştir.
Heyet, Cesarettepesi’ne
giden yolun düşman
kontrolünde olmasından dolayı Mustafa Kemal’i ziyaret
edememiş,
fakat telefonla konuşarak başarılar dilemiştir.
« 6/7/8 Ağustos
1915’te İngilizlerin
Arıburnu cephesine ve Conkbayırı’na saldırmaları üzerine çok kanlı çarpışmalar
olmuştur.
Mustafa Kemal, 7 Ağustos 1915’te saat 05:05’te, Kuzey Gurubu Komutanlığı’na yazdığı raporda: “Düşman
gece yarısından başlayarak
topçusuyla şiddetli
ateş altına aldığı 18. ve 27. Alay
cephelerine, saat 04:30’da hücum etmişse
de Tanrı’nın yardımıyla ağır kayıplar verdirilerek hücum sonuçsuz bırakılmıştır.” demiştir.
« 8 Ağustos
1915’te, Conkbayırı İngilizlerin
eline geçmiştir.
Mustafa Kemal, saat 19:00’da
Kuzey Grubu Komutanı
Esat Paşa’ya, Conkbayırı bölgesindeki kritik durumu
belirterek 5. Ordu Komutanı
Liman von Sandersi’i
ikaz etmesini bildirmiştir. Conkbayırı’ndaki durumun iyice kötüye
gitmesi üzerine, 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders adına Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç), Mustafa Kemal’i telefon başına çağırarak “durumu nasıl gördüğünü” sormuştur.
Mustafa Kemal bu soruya: “Bütün mevcut kuvvetlerin,
komutam altına verilmesinden başka çare kalmamıştır!” diye cevap verince, şaşıran Kurmay Başkanı, “Çok gelmez mi?” diye sorunca, Mustafa
Kemal: “Az gelir!” cevabını vermiştir.
İşte o
kritik aşamada
Mustafa Kemal gece saat 21:45’te
Maraşal
Liman von Sanders’in
emriyle Anafartalar Grubu Komutanlığı’na getirilmiş ve
9 Ağustos
günü sabahın ilk ışıklarıyla taarruz emri verilmiştir.
Mustafa Kemal, gece saat 01:30’da
Anafartalar Grubu Komutanlığı karargahının bulunduğu Çamlıtekke’ye giderek grubun komutasını eline almıştır.
« 9 Ağustos
1915’te Mustafa Kemal’in komutasındaki kuvvetler Anafartalar
bölgesinde düşmana
saldırmıştır. Mustafa Kemal, 7. ve 12.
Tümenlerin sabaha karşı başlayan
taarruzunu, Anafartalar bölgesindeki
bir tepeden başından
sonuna kadar yönetmiştir.
Düşman
bozguna uğrayarak kaçmıştır. Taarruz sonrasında Mustafa Kemal akşamüzeri Anafartalar’dan ayrılıp Conkbayırı’na hareket etmiştir.
Yol üzerinde Çamlıtekke’de, Liman von Sanders ile görüşerek
akşam,
Conkbayırı ile Suyatağı arasındaki 8. Tümen Karargahı’na gelmiştir.
Burada son durumu inceleyerek, 10 Ağustos
şafağında yapılacak taarruzun son hazırlıklarını tamamlamıştır.
« 10 Ağustos
1915’te, Mustafa Kemal, İngilizlerin
8 Ağustos’ta ele geçirdiği
Conkbayırı’na taarruz etmiştir.
Mustafa Kemal taarruz öncesinde
askerlerine: “Askerler! Karşınızdaki
düşmanı mağlup
edeceğinize
hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele
etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla
işaret
verdiğim
zaman hep birlikte atılırsınız.” 8. Tümen alayları tarafından başlangıçta sadece süngü hücumuyla gerçekleşen
bu taarruzda 4 saat süren
kanlı süngü muharebeleri sonunda
Conkbayırı’nıın tamamı ele geçirilmiştir.
Düşmana
çok büyük kayıplar verdirilen bu savaş sırasında Mustafa Kemal, göğsündeki saate isabet eden bir şarapnel
parçasıyla yaralanmıştır. Mustafa Kemal, Conkbayırı’nı geri aldıktan sonra öğleden
sonra 8. Tümene
veda ederek Anafartalar Grubu Karargahı’na dönmüştür.
« 16 Ağustos’ta İngilizler,
Anafartalar cephesindeki Kireçtepe’ye taarruz etmiş,
Mustafa Kemal ateş hattında 5. Tümen Karargahı’nın bulunduğu
161 rakımlı tepeden savaşı yönetmiştir.
« 1 Eylül 1915’te Mustafa
Kemal’e, Gelibolu’daki “üstün başarılarından” dolayı Gümüş
Liyakat Madalyası
verilmiştir.
« Mustafa Kemal,
Çanakkale’de 20 Eylül 1915’te rahatsızlanmıştır.
« Mustafa Kemal, 27 Eylül
1915’te Liman von Sanders’e,, Anafartalar Grubu Komutanlığı’ndan istifa edeceğini
bildirmiştir.
İstifa
gerekçesi olarak, Enver Paşa’nın son gelişinde
kendisini ziyaret etmemesini göstermiştir.
Ancak istifası
kabul edilmemiştir.
« 31 Ekimde Enver Paşa, 3
Kasımda Ayan ve Mebusan Meclisi üyeleri Çanakkale’de Mustafa Kemal’i ziyaret etmiştir.
« 7 Kasım 1915’te, İngiliz
Savaş
Kabinesi Çanakkale’yi boşaltma
kararı almıştır.
« 11 Aralık 1915’te Mustafa
Kemal İstanbul’a gelirken, onun yerine
Anafartalar Grubu Karargahı’na Fevzi (Çakmak) Paşa
atanmıştır.
« 19/20 Aralık 1915’te İngilizler,
Çanakkale’deki siperleri boşaltarak
çekilmeye başlamışlardır.
İşte, “5-10 kişiyi
bile idare edemediği” iddia edilen Mustafa Kemal’in “Çanakkale Savaşları”ndaki “baş döndüren” liderliği,
başarıları ve kahramanlığı…
Sadece büyük zaferleri;
Arıburnu zaferi, Conkbayırı taarruzu, I ve II. Anafartalar zaferleri, başka
hiçbir şey
yapmamış
olsa bile, onun adının tarihe ALTIN harflerle yazılmasına yeter de artar bile…
Mustafa Kemal, Çanakkale
Savaşları’ndaki bütün planlarını, kararlarını, emirlerini, başarılarını, yaşanan
sıkıntıları ve çelik iradesini “Anafartalar Muharebelerine
Ait Tarihçe” ve “Arıburnu Muharebeleri Raporu” adlı anılarından belgeleriyle ve bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır. Bunlar yayınlanmıştır. Mustafa Kemal’in anlattıklarını, Çanakkale Savaşlarına katılan diğer
komutanların anıları da doğrulamaktadır. Ayrıca, Çanakkale Savaşları sırasındaki “emirler, “yazışmalar”, “mektuplar”, “raporlar” bugün elimizdedir. Bunlara
bakılınca Mustafa Kemal’in Çanakkale’de nasıl bir “inanç” ve “cesaretle”
mücadele ettiği, askerlerinin en önünde nasıl hücumlara kalktığı, nasıl savaşıp nasıl kazandığı bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilmektedir.
Çanakkale Savaşları sırasında Mustafa Kemal’in
“olağanüstü kahramanlığı” konusunda daha önce ODATV’ye yazdığım “Atatürk Siperde Nasıl Dururdu?” adlı yazıma bakılabilir. (http://www.odatv.com/n.php
)
BİR YOBAZ-LİBOŞ VE TATLISI SOLCUSU YALANI
DAHA: “MUSTAFA KEMAL’İ ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN SONRA KİMSE TANIMIYORMUŞ!”
Bugün “antiemperyalist”,
“vatansever” çıkışlarıyla tanıdığımız, sevdiğimiz
ve görüşlerinden
yararlandığımız Prof. Yalçın Küçük, bakın geçmişte
ne demiş bir
kitabında:
“Kemal Paşa için parlak bir askeri geçmiş
yaratmak için
bulunabilen ve seçilen
tek yer Gelibolu oluyor…
Yaptıklarından dolayı zamanında bir kahraman sayılmıyor. Kahramanlığının ilanı çok sonraki yıllara denk düşüyor… Kemal’in, Anafartalar kahramanlığı, ilk kez, genç bir gazeteci yazar olan Ruşen Eşref
tarafından, 1918 yılı Mart ayında ortaya atılıyor. 1919 yılı yaz ortalarına gelindiğinde
bile, kahraman susuzluğu yaşayan
ülkede bunun fazla tutmadığı anlaşılıyor…” (Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler, 5, s.
255, 398; Özakman; age, s.112.)
Sevgili Yalçın Hoca’nın
“geçmişte” böyle düşünmesinin iki nedeni
olabilir: 1. Ya sevgili hocamız,
tarihi iyi araştırmamış,
iyi okumamış,
dolayısıyla “yobaz-liboş” tezlerinden kolayca
etkilenmiş! 2. Ya da tarihi iyi biliyor ve bilerek
bu düşünceleri ortaya koyuyor! Ben
hocamızın “bilerek” Türk toplumunu yanıltacağını düşünmüyorum. Ama o zaman da “Koskoca profesöre araştırmadan, incelemeden kitap
yazmak yakışır mı?” diye sormak geliyor içimden!
“Mustafa Kemal’in Çanakkale
Savaşları’nda herhangi bir başarısı olmadığı” iddiasının “kocaman bir yalan” olduğunu
yukarıda gördük. Şimdi
de gelin, “Mustafa
Kemal Çanakkale’de yaptıklarından dolayı zamanında bir kahraman değildi” yalanını deşifre
edelim:
Mustafa Kemal 1919’da
Anadolu’ya geçtiğinde, Havza, Amasya,
Erzurum, Sivas, Anakara’da
hap “kahraman gibi” karşılanmıştır. Amasya’da halk tarafından “kırmızı halıyla” karşılanan Mustafa Kemal’e Amasya Müftüsü, “Çanakkale’den sonra memleketi ikinci
defa kurtarmaya geldiniz…” diye iltifat eder. Demek ki, 1919’da Amasyalılar ve
Müftü Hacı Hafız Tevfik Efendi, Mustafa Kemal’in “Çanakkale kahramanı” olduğunu
bilmektedir.
Mustafa Kemal’in Çanakkale
Savaşlarındaki başarısını kıskanan Enver Paşa,
Mustafa Kemal’in “fazla parlamaması” için onun
resminin gazetelerde basılmasını bile yasaklamasına rağmen,
Mustafa Kemal adının duyulmasına engel olamamıştır.
Mustafa Kemal’in “Çanakkale kahramanı” olduğunu bizim “yobaz-liboşlar” dışında inanın herkes bilmektedir.
İşte,
1915-1919 arasında Mustafa Kemal’in “Çanakkale kahramanı” olduğunu
bilenler, yazanlar, söyleyenler:
Yeni Mecmua:
1918 yılında, Çanakkale Savaşlarına “özel bir sayı” ayıran Ziya Gökalp’in Yeni Mecmua dergisinde
Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki başarıları anlatılmıştır.
Mehmet Emin Yurdakul:
Mehmet Emin Yurdakul, 15
Eylül 1915’te yayınlanan Tan Sesleri adlı kitabında, “Ordunun Destanı” adlı
manzumenin ilk dörtlüğünde
Mustafa Kemal’den
söz etmiştir.
Lütfi Simavi:
1924’te yayınlanan
anılarında; “Bu gezide, o sırada İstanbul’da
bulunan Çanakkale kahramanlarından Mustafa Kemal Paşa’da bulunuyordu…. Çanakkale’deki övünç ve gurur verici
hizmetleriyle, herkes gibi ben de kendisini gıyaben tanıyordum,
fakat şahsen
görmemiştik.
Hizmetlerinden ve başarılarından dolayı kendisini orada tebrik
ettim.”
İsmail
Hakkı
Okday (Vahdettin’in
Damadı):
“Vahdettin Efendi, bu
seyahate çıkarken, kendisine refakat etmek üzere o zaman ‘Anafartalar
Kahramanı’ diye anılan Mustafa Kemal Paşa’yı da yayına almıştı.”
Ruşen Eşref Ünaydın:
Mustafa Kemal’le Çanakkale
Savaşlarındaki başarıları konusunda bir mülakat yapan Ruşen Eşref Ünaydın, 28 Mart 1918’de Mustafa Kemal ve Çanakkale Savaşları konusunda şunları yazmıştır:
“Memleketin en tehlikeli
zamanlarında can verircesine vazife başına atılan bu kahramanın elini
sıktım. İçimde ona karşı derin bir hürmet, bir İstanbul
çocuğu
ruhuyla derin bir şükran
olduğu
halde yanından
ayrıldım”
Rıza Tevfik:
19 Ağustos
1918’de şöyle demiştir:
“Aşiyan’da Tevfik Fikret’le yapılan ilk anma töreni için… geldiği
zaman kendisini kapıda karşılamış ve
orada bulunanlarla Tevfik Fikret’in eşine,
‘Anafartalar kahramanı meşhur
Miralay Mustafa Kemal Beyefendi’
diye takdim etmiştim.”
Amiral Chaltrope:
İngiliz
İşgal
Kuvvetleri komutanlarından
Amiral Chaltrope, 23 Haziran 1919’da,
Lord Curzon’a gönderdiği bir telgrafta Mustafa
Kemal’den, “Çanakkale Savaşı’nda büyük ün yapmış
Mustafa Kemal Paşa” diye söz etmiştir.
Amiral Webb:
İngiliz
İşgal
Kuvvetleri temsilcilerinden Amiral Webb, 28 Haziran 1919’da Sir R. Graham’a gönderdiği
telgrafta Mustafa Kemal’den, “Çanakkale Savaşı’nda bir hayli ün yapan Mustafa Kemal… Samsun’a müfettiş
olarak gönderildi” diye söz etmiştir.
Yeni Gün Gazetesi:
Yunus Nadi’nin Yeni Gün
gazetesi, Mustafa Kemal’in Adana’dan İstanbul’a gelişini,
14 Kasım 1918 tarihli sayısında manşetten,
“Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal bir gün önce İstanbul’a geldi” biçiminde duyurmuştur.
L’İllustrasyon
Dergisi:
26 Şubat
1921’de 4069. sayısında Mustafa Kemal’i: “Kararlı, sert ama iman etmiş
olan Mustafa Kemal Paşa, dünyaya baş kaldırmıştır. Meslekten askerdir. Çanakkale’de İngilizler
karşısında kazandığı büyük zafer anılmaya değer.”olarak tanımlamıştır.
Tevhid-i Efkar Gazetesi:
31 Ağustos
1921 tarihli sayısında Mustafa Kemal için, “Çanakkale’de iki defa İstanbul’u kurtarmış
olan Mustafa Kemal Paşa, bu defa da vatanı kurtaracaktır.” demiştir.
Yahya Kemal:
Yahya Kemal, 1921 yılında,
Mustafa Kemal’den şöyle
söz etmiştir:
“Fatih’te, Aksaray’da küçük dükkanlarda, Eminönü’ne kadar bütün vitrinlerde, muzaffer
kumandanlarımızın yanında Mustafa Kemal Paşa’nın da resmi bulunurdu, hatta
köprüde, şapkalı satıcıların Mustafa Kemal Paşa’nın alçıdan küçük heykellerini sattıkları bilinmektedir”.
M. Zekeriye Sertel:
20 Mart 1919’da Mustafa
Kemal hakkında şöyle
demiştir:
“Osmanlı tarihinin en şerefli
bir sayfasını işgal edeceğine şüphe olmayan Çanakkale başarısı, orada çarpışan Türklük ruhunu, Türklük fedakarlığını ispat ettiği
gibi, bir de Mustafa Kemal gibi büyük bir kahramana malik olduğumuzu
gösterdi. Tarih, Çanakkale vakasını kaydederken hiç şüphesiz Mustafa Kemal ve
Cevat Paşaların isimlerini de ALTIN
harflerle yazacaktır… Büyüklerini tanıma mecburiyetinde olan gençlik, Mustafa Kemal adını da belleklerine eklemeli ve
kurtarıcılarımızdan birinin de o olduğunu
unutmamalı”.
***
Bütün bu gerçekler, “kabak gibi” ortada dururken, hala
hiç utanıp sıkılmadan, hiç vicdan azabı duymadan, hiç Allah’tan korkmadan,
“Çanakkale Savaşı’nı Türkler değil Almanlar kazandı!”, “Mustafa
Kemal, 5-10 kişiyi bile
idare edemezdi!” “Mustafa Kemal’in Çanakkale
Savaşlarında
herhangi bir başarısı yoktu! Çanakkale
Kahramanı olduğu sonradan uydurulmuştur” gibi “yalanlarla” önce
kendilerini, sonra da bu milleti zehirleyenlere karşı sonuna
kadar mücadele edeceğimi buradan bir kere daha ilan ediyorum.
Sinan Meydan
17.12.2010 03:50
Odatv.com
(*) Yanıt hakkında duyduğumuz
saygı gereği Cemil
Koçak’ın açıklamasını yayınlıyoruz:
Yayınınızda sözü edilen ve Sabancı Üniversitesi’nde yapılan bir
konferansta İfadelerimi yansıttığı iddia edilen haber
tamamen gerçek dışıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın nedenleri, savaş ve Osmanlı cephelerine ve bu arada Çanakkale ve Gelibolu
cephesine iliksin yaklaşık iki buçuk saat süren konferansım sırasında bu veya benzer ifadeler kullanılmamıştır. Maalesef bir dinleyicinin anlatılanları tamamen kendisine
göre yorumlaması ve bu yorumları bana ait ifadeler seklinde yansıtması üzüntü
vericidir. Daha da üzüntü verici olan, medyanın bazen hiç araştırma ihtiyacı duymadan, sadece
duyumlara dayanarak, bu türden gerçek olmayan ve iftira niteliğinde yazılara yer vermesidir. Maalesef konuşmam tahrif edilerek şahsıma yönelik şiddetli bir saldırı şekline dönüştürülmüştür. Uzun konferansım sırasında;
(a) Gelibolu'nun kara savaşlarını anlattığım son kısımda benim ifademle
Yarbay Mustafa Kemal Bey'den söz ettim.. Yani o dönemdeki
resmi unvanından. Tarihçilerin tarihsel dönemde kullanılan isim ve unvanları
kullanmak zorunda olduklarını, bunun tarihçiliğin ayrılmaz bir parçası olduğunu bilmem açıklamama gerek var mıdır?
(b) Atatürk’ün Gelibolu cephesine yeniden atanmasının hikâyesini
anlatırken de, yeniden fiili askerlik hizmetine dönebilmek için ne kadar çaba
harcamak zorunda kaldığını, çünkü Enver Paşa’nın başkomutan olarak ve İttihat Terakki
Cemiyeti'nin önde gelenlerinin bu
türden bir atamaya siyasi nedenlerle karşı durduğunu anlatmış; sonunda neden
orada bulunduğunu bu sürecin sonunda
belirtmiştim. Kendisinin nasıl önemsiz bir komutanlıkla "Ödüllendirildiği”ni anlatmışım. Benim ifadelerim bundan ibarettir.
(c) Ardından 24 Nisan çarpışmalarından sonra Alman ordu komutanı Sanders'in nasıl olup da takdirini kazandığını ve ilk çarpışmalardan sonra cephe
gerisine komutanlıktan alındığında onu koruyup kollayan kişinin de Sanders olduğunu belirtmiştim. Aksi halde, iş Enver Paşa’ya kalsa, belki de emekliye ayrılmak zorunda kalacağını ve ömrünün geri
kalanında sivil olarak geçireceğini bir ihtimal
olarak zikretmiştim. İfademde Enver Paşa’nın o sıradaki değerlendirmesini aktarmakla yetinmiş, çünkü bundan sonraki
siyasal süreçte Enver Paşa ile siyasal mücadelede bunların bilinmesinin tarihi anlamak bakımından önemli olduğunu açıklamış, bunun nasıl askeri ve siyasi bir haksızlık olduğuna dikkat çekmiştim. Yani yeteneksizlik ifadesi bana değil, Enver Paşa’ya aittir.
(d) Ayrıca; Çanakkale zaferinin Almanlar tarafından 1930'larda bir
Alman zaferi olarak nitelenmeye ve sahip çıkılmaya başlanınca, Almanya ile diplomatik bir kriz patlak verdiğini, bunun üzerine Çanakkale'ye sahip çıkılmaya ve törenlerin başladığını anlattım. Birinci dünya savası cephelerinin bundan ibaret olmadığını, aksine pek çok farklı cephede çok sayıda kayıp verildiğini, en son olarak
Sarıkamış’ın son yıllarda anılmaya başlandığını örnek vererek anlattım ve diğer kayıplar için de tören yapılmasını gereğinden söz ettim. Okuyucuların doğru bilgilendirilmesinin ise ahlaki bir zorunluluk ve görev olduğu kanısındayım. Bu yanlış aktarımın düzeltilmesini rica ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Cemil Koçak
Sabancı Üniversitesi
Kaynaklar:
-
Cemil Conk, Conkbayırı Savaşları, Ankara, 1959.
-
Esat Paşa’nın
Çanakkale Anıları,
İstanbul, 1975.
-
İsmet Görgülü,
Çanakkale İlk Günde Biterdi, İstanbul, 2008.
-
Mustafa Kemal Atatürk, Anafartalar Muharebelerine Ait Tarihçe, Ankara, 1962.
-
Mustafa Kemal Atatürk, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Ankara, 1968.
-
Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İstanbul, 1999.
-
Yeni Mecmua Dergisi Özel Sayısı, 1918.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder