3 Şubat 2015 Salı

Bay Galip Karakuş’a AÇIK MEKTUP




“İnadına Daha Fazla Dekolte Giyinin!” Yazımı “yakışıksızca” eleştiren Bay Galip Karakuş  ve diğerlerine AÇIK MEKTUP

30 Ocak 2015 günü çok sayıda internet sitesinde yayınlanan, Başta Sn. Yılmaz Dikbaş ve Sn. Banu Avar tarafından paylaşılan “İNADINA DAHA FAZLA DEKOLTE GİYİNİN!” başlıklı yazım yaklaşık 500’ün üzerinde paylaşım, 1000’i aşkın okunma sayısına ulaştı. Elbette bir o kadar da eleştiri aldı. Eleştirilerde yazı içeriğini beğenenler olduğu gibi, Bay Soner Yalçın’ın Müthiş bir “Kemalist” olduğundan hareketle Yazıyı kaleme alan şahsıma ve paylaşımları ile bana destek veren Sn. AVAR ve DİKBAŞ’a hakaretler yağdıranların sayısı azımsanamayacak sayıdaydı..
Bu eleştirilerin ortak noktasını oluşturan Bay GALİP KARAKUŞ’un eleştirisi aynen şöyle:
Galip Karakuş: “Ben o programı (Arena) başından sonuna kadar izledim. Bu ağır eleştiriyi hak etmediklerini düşünüyorum. Oradaki; "kızlı erkekli oturma", "dekolte giyinme", "papyon takıyor olma" konularındaki söylemler, ancak bu kadar çarpıtılır! Sayın Mahmut ÖZYÜREK ve yazının "ders niteliğinde" olduğunu kabul eden Sayın Yılmaz DİKBAŞ'a yakıştıramadım! Pes doğrusu! Başka söyleyecek söz bulamıyorum.”
Bay Karakuş’a göre,  Mahmut Özyürek ve yazısını “ders niteliğinde kabul etmek” yakışıksız bir durum.. Bakar mısınız? Demokrat-ilerici, Atatürkçü Bay Karakuş, kendi at gözlüğü görüş alanının dışına çıkanları nasıl aşağılıyor. Benzer “ aşağılama” dili, eleştiri yazanların büyük bir çoğunluğunda ortak. Bu nedenle ben de Bay Karakuş’un eleştirisine yanıt verirken aynı düşünce anlayışına sahip tüm okuma özürlülere de yanıt vermiş olacağım. 
Bay Karakuş; SONER YALÇIN; Türkiye’deki Yahudi düşmanlığını körükleyen, Sabetayist histerisini başlatan, 1940’ların Nazi çılgınlığından sonra ilk kez insanları soy-sop avcılığına teşvik eden, emperyalizmi aklama, Kemalizm’i küçümseme çılgınlığının kötü bir kopyasıdır.. Kemalistlerin, kimsenin soyuyla, sopuyla, ismiyle, mezar taşıyla işi olamaz olmamıştır da. Kemalistler, “bizi yutmak isteyen emperyalizme ve yok etmek isteyen kapitalizme karşı savaşmayı meslek edinmiş insanlardır”. Irklarla, inançlarla savaş FAŞİSTLERİN mesleğidir. Soner Yalçın’la Kemalistlerin temel çelişkisi de budur. Elbette Kemalist olmayanların böyle bir sorunu yoktur. Bu nedenle onları Kemalizm’in ilkeleri ile yargılayamayız. Yani bizim için böyle bir değerlendirme yapmak “yakışık” almaz.
"SONER YALÇIN’A göre,  Türkiye’de şu an yaşanılan karşı devrimci yükselişin nedeni emperyalizm ve işbirlikçileri değil,  sayıları on binleri bulan gizli Yahudilerdir. Bu sabetayist, dönme Yahudiler, yargıyı, yasamayı, yürütmeyi ve tüm sektörleri ele geçirmişlerdir. Öyle ki, Cumhuriyet tarihinde olumlu ne kadar iş varsa bunların eseridir. Ne kadar aydın, sanatçı varsa yine bunlardan. (Dinciler de böyle saldırmıyorlar mı Kemalist Cumhuriyete?.Klasik dinci tez: “Cumhuriyeti aslında Yahudiler kurdu.”)
Bay Karakuş’lara soralım; Sabetayistler olmasa Türkiye’ye emperyalizm gelmeyecek miydi? Örneğin Vahdettin, Damat Ferit Sabetayist mi? Ya Özal, Demirel veya Recep Tayyip?
Bay Karakuş;  Soner Yalçın ve Yalçın Küçük’e göre Türkiye’deki yıkımın tek sorumluları sabetayistlerdir. Böylelikle el çabukluğuyla Türkiye’de emperyalizmin egemenliği ve gerçek işbirlikçileri aklanıp-paklanıyor, hırsızlıkların, yolsuzlukların üzeri örtülüyor, günah keçisi beş on bin sabetayist, Yahudi egemenliğine dayalı bir tarih tezi konuyor ortaya.  Kimi Bu Türk devrimine, Ulusal kurtuluş savaşına yapılmış iğrenç ve alçakça bir saldırıdır!  Siz ne dersiniz Bay Karakuş ?  Yoksa sizde mi Bay Yalçın ve Küçük gibi düşünüyorsunuz?
Bay Karakuş;  Soner Yalçın’a ve Yalçın Küçük’e,  göre aslında Atatürk de Türk değil.. . Türkiye’de Türk bırakmayan “araştırmacımıza!” göre bu büyük bir bilimsel tezmiş!!  Neymiş büyük bilimsel tez? “Osmanlı’da ve Cumhuriyet döneminde adında “Efendi” geçen herkes aslında Sabetayistmiş!  Selanik de Sabetayistlerin başkenti.  Atatürk’ün gittiği ilkokul ne? Selanik’teki Şemsi Efendi İlkokulu… Peki, bu okul ne okulu olabilir? İsminde “Efendi” geçtiği için olsa olsa Sabetayist okuludur. Peki, acaba Atatürk niye bu okula gitti?” Hım? Kılçığı ortaya atıp bırakıyor bu beyefendi, Sizin büüüüyyüüük Atatürkçünüz! . “İlgilenen araştırsın” demeye getiriyor yani..  
Soner Yalçın’a göre yaptıkları ırkçılık değil. Onlar “isim bilim” ve “mezar taşı bilimi” diye daha önce kimsenin duymadığı ama Batıda çok yaygın olan “ihtisas konularını” hocası Yalçın Küçük ile birlikte Türkiye’ye getiriyorlarmış. Niyetleri yanlış anlaşılmamalıymış. Tarih sınıfların, ulusların ve uygarlıkların savaşımıdır, ırkların değil. Saldırıyı doğrudan yapamayınca kıvırtıyor aklınca.. Nasıl? Büyük bir alçaklık değil mi? Yoksa size göre “yüce” bir davranış mı?
Eh. Nasılsa Türkiye’de aydın geçinen, okuryazar olduğunu iddia eden, ama bazı kişilerin her söylediğini doğru kabul eden azımsanamayacak sayıda “kara cahil” var.. Onlar, bu gibi maskeli Atatürkçülerin gönüllü avukatlığını da üstlenmişler!
 Ha! Unutmadan; bu beyefendiye göre, “Mustafa Kemal hep korunan birisi” Şimdi elbette “Türk Halkı” tarafından diyeceksiniz değil mi? Bak dostum; Atatürk’ü koruyup, kollayan, yüceltip yükselten “gizli Yahudilermiş” Yani Sabetayistler.. Onlar olmasa Mustafa Kemal zaten olmazdı!!! Tüm yaşamı boyunca emperyalizm ve işbirlikçisi iktidarlarla çatışmış, hem Abdülhamit, hem İttihatçılar hem de Vahdettin döneminde defalarca ölümün eşiğinden dönmüş, hapse girmiş, sürgünler yemiş, Dünyaya örnek bağımsızlık savaşı vermiş,  devrimler gerçekleştirmiş, geldiği her makamı söke söke kazanmış büyük bir devrimciye “korunuyordu” yakıştırması büyük bir hakaret ve akıl tutulmasıdır.
Bay Karakuş; Soner Yalçın’ın “Bay Pipo”  adlı kitabında ne anlatılıyor dersin? Okuyun yine de.  Ama kitap baştan aşağı MOSSAD hayranlığı ve Hiram Abas’ın efsaneleştirilmesinden ibarettir.
Peki, “Hiram Abas” kim? Yahudi kökenli. Tüm yaşamı MİT-MOSSAD-CIA üçgeninde geçmiş. Aynı zamanda Hiram Abas,  30 Mart 1972 de Mehmet Eymür’le birlikte Kızıldere de Mahir Çayan ve arkadaşlarının katledildiği operasyonu yönetenlerden biridir.  İşte Soner Yalçın’ın “Bay Pipo”  kitabında efsaneleştirdiği “Hiram ABAS” budur..  Kitapta “MİT-MOSSAD-CIA”YA rağmen antiemperyalist, devrimci mücadeleye kalkışanlara “MİT-MOSSAD-CIA” ile savaşmanın olanaksız olduğu anlatılmaktadır.. Yani mücadele kalkışmayın, oturun oturduğunuz yerde, itaat edin, boyun eğin. Yoksa “Hiram ABAS’LAR sizin sonunuzu da Mahir’lere benzetirler.
Bay Karakuş;  Bay Yalçın’ın 1994 e kadar “Kürtçü”lük kokan yazılarından sonra, 1995 ten sonra hidayete ererek, nasıl Atatürkçü oluverdiği konusuna burada girmeyeceğim. Yazımdaki son sözümü yineliyorum: ”Bunlar, Atatürkçülük maskesi ile ortalıkta dolaşan ve yıllardır iyileşmeyen bir hastalık olan anti Kemalist virüslerdir.”  
Bay Karakuş; Sizi ayıplamıyorum..  Sizi takdir edenlere, takdir ettikleri için “yakışıksız” bir davranış içinde olduklarını da söylemiyorum.. Siz zaten rotayı “inadına mini etek, inadına dekolte” yönüne kırmışsınız… Albert Einstein şöyle diyor;  “Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer, ama kötü insanlar yüzünden değil, bununla ilgili hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden”
Üzüntülerimle Bay Karakuş!
02.02.2015 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK



2 Şubat 2015 Pazartesi

İnadına Daha Fazla Dekolte Giyinin !



İnadına Daha Fazla Dekolte Giyinin !
Bilindiği gibi çok yakın bir süre önceye kadar ülkemizde bir moda oluştu. Şahısların isimlerinden, ana adlarından, baba adlarından, doğdukları şehirlerden çıkarsamalar yapılarak ‘’YAHUDİ, SİYONİST, SABETAYİST’’ yakıştırmaları yapılmaya başlandı.
Bu yakıştırmaları yapanların genel amacı “Siyonist hareketin ne denli güçlü olduğunun propagandasını yaparak, halkları yıldırmak, halkların emperyalizme karşı yükselen toplumsal devrimci bilincin önünü kesmek, antiemperyalist bilincin yaygınlaşmasını ve güçlenmesini” önlemektir.
Emperyalizmin yeniden işgali altına giren TÜRK HALKINI çaresizliğe itmek için geliştirilen bu yeni psikolojik harekâta ayak uyduran,  en önemli isimlerden biri de Soner Yalçın’dır.
Geçtiğimiz günlerde HALK TV de yayınlanan, Uğur Dündar’ın sunduğu “HALK ARENASI”  programında Cumhuriyet ve Atatürk değerlerine sahip çıkılması çağrısı yapan, Atatürk papyon taktığı için kendisinin de papyon taktığını söyleyen gazeteci Soner Yalçın, kadınlara da seslenerek, "Saçınıza başınıza dikkat edeceksiniz. İnadına mini etek giyeceksiniz, inadına dekolte giyeceksiniz" dedi. Yalçın'ı tamamlayan sözleri ise Uğur Dündar sarf etti: “İnadına kızlı erkekli oturacaksınız”
Bir alkış, kıyameti koptu izleyicilerden.. sormayın.. Sanırsınız Türkiye, mini etekli, dekoltesi yüksek, kızlı erkekli oturanlarca verilen yeniden bağımsızlık savaşını kazandı..
Bir gelecek tahmincisi (fütürist) olarak bilinen Alvin Toffler’e göre; göre üç çeşit önemli güç unsuru vardır: şiddet, servet ve bilgi. Bu üç unsurun içinde de bilgi aynı zamanda en demokratik olanıdır. “Çünkü bilginin en devrimsel özelliği zayıfların ve yoksulların da sahip olacağı bir şey olmasıdır”.
Emperyalist odakların derin dehlizlerinde üretilen ve test edilen bu yeni strateji Türkiye’de,  antiemperyalist, halkçı devrimci bir düşün sistemi olan Kemalizm’in içini boşaltarak, antiemperyalist, halkçı, devrimci özünden arındırılmış “Neo Kemalizm” gibi ucube bir ideolojiyi Türk halkına “ATATÜRKÇÜLÜK”  olarak sunmaktır.
Alvin Toffler’e göre; “Bunun için de toplumun fertlerini, bilhassa münevver zümreyi, beyin yıkama usulü ile kendi kültür yapısından koparmak ve boşalan kafalara yabancı kültürü aşılamak gerekmektedir. Bu usul ve tatbikatın başarıya ulaşmasıyla, sömürülen toplum, sömüren toplumun kültür ve fikri atmosferine “entegre” edilmiş, yani yabancı kültürle bütünleştirilmiş olur. Ancak bu bütünleşme daima geri kalmış ülkenin zararına işleyen bir mekanizma oluşturmuştur.” Toffler’e göre böylece yığınlar; “bireyselleşerek giysi/kıyafet/hayat tarzları ile bu bireyselliklerini yaşamayı” ister konuma sürüklenirler. Toplumsal bilinç, antiemperyalist savaşım, tam bağımsızlık “aykırı ve uç” fikirler olarak algılanmaya başlar.
Yanılmıyorsam 2003-2004 yılları. Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Yönetim Kuruluna önerdiğimiz, Isparta MPA lisesinde tarih öğretmeni olan bir bayan da seçilerek yönetime girdi. Görev paylaşımının üzerinden birkaç hafta geçmişti. Bu bayan arkadaşımız elinde bir dilekçe ile geldi.. “Siz siyaset yapıyorsunuz, ben okulumda gürül-gürül Atatürk’ü anlatıyorum. Türbanlı öğrencileri derslerime almıyorum. Siz Atatürkçülüğü siyasete alet ediyorsunuz.. Bu nedenle hem yönetimden, hem de üyelikten istifa ediyorum” diyerek dilekçesini bırakıp çıktı.. Aynı tarihlerde bu arkadaşımızın çalıştığı MPA Lisesi F-Tipi örgütlenmenin önemli merkezlerinden biriydi..
Bu arkadaşımız “Toplumsal bilinç, antiemperyalist savaşım, tam bağımsızlık” gibi Kemalizm’in özünü oluşturan düşün sistemini “aykırı ve uç” olarak değerlendiriyordu..   Bu son derece bilinçli çarpıtmanın yaratmak istediği Atatürkçülük algılaması tam da budur.
Yani istemektedirler ki, tüm Atatürkçüler öyle antiemperyalizm, devrimcilik gibi “aykırı ve uç”  düşünceleri savunmasınlar. laiklik savunulacaksa da otoriter değil yine masonik, liberal bir laiklik olsun.
 Bu yapılan, Atatürkçüleri düşünsel olarak hizaya sokma operasyonudur.
AB ve ABD , tam ve kısmi sömürge ülkelerindeki menfaatlerini devam ettirebilmek için, emperyalizmine meşru bir kılıf giydirerek hareketinin adını “Dünyayı Medenileştirme” veya “Hümanizm” koydu.
Buradan hareket edersek, Soner Yalçın ve Uğur Dündar’a göre, emperyalizme karşı mücadele giyimle, kuşamla, kızlı-erkekli yan yana oturmakla olur..
-  BOP gereğince ülkemiz parçalanacak!
-  İnadına daha fazla dekolte giyinin !
-  Efendim Özelleştirmeler, işsizlik!
-   İnadına kızlı- erkekli yan yana oturun!
-  HES’LER, doğanın yağmalanması!
-  İnadına Saçınızı, başınızı düzeltin!
-  NATO- Suriye!
-   İnadına Mini etek giyin!
İşte Bay Uğur Dündar ve Soner Yalçın’a göre, emperyalizme karşı mücadele yöntemleri böyle olmalı….
Bay Soner Yalçın’a göre dünyadaki tüm kötülüklerin, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, temel nedeni beş on bin Sabetayist. 
Kemalizm, Atatürkçülük, devrimcilik ve antiemperyalizm boş işler.  İsimlerdeki harfleri toplayıp çıkarın, mezar hırsızı gibi mezarlıkları dolaşın, kimin sebatayist, kimin, Siyonist, kimin Yahudi olduğunu bulun!. Emperyalizme karşı mücadele böyle yapılır.
Bunlara göre Atatürk Sabetayist ve Yahudi’dir.  Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk Batının içinden biri ve Batı Medeniyetinin(emperyalist uygarlığın) en büyük savunucusudur. 
Bunlara(Dündar-yalçın)göre tek medeniyet vardır. O da, bu beylerin yaptıkları hizmet karşılığı maaşlarını veren Batılı efendilerinin medeniyetidir.
Ne güzel iş değil mi? Millet beş on bin Sabetayist, Yahudi ile uğraşırken, ABD, AB ve İsrail bu ülkede her istediğini yapsın. Bu ülkenin ilericileri, devrimcileri, Kemalistleri de isimlerin içindeki harflerle, mezar taşlarıyla uğraşsın. Bu işi kışkırtan adamlar da Türkiye’de Siyonizm’in, Natoculuğun, Amerikancılığın ve mandacılığın en sağlam kalelerinden yüklü miktarda dolar ve avrolar alsınlar..
Bunlar, Atatürkçülük maskesi ile ortalıkta dolaşan ve yıllardır iyileşmeyen bir hastalık olan anti Kemalist virüslerdir.  
….
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
        Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
             Tanı bunları,
     Tanı da büyü...

   Bu, namustur
   Künyemize kazınmış,
   Bu da sabır,
   Ağulardan süzülmüş.
   Sarıl bunlara
   Sarıl da büyü...
Ahmet ARİF

01 Şubat2015 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK


31 Ocak 2015 Cumartesi

Sakallı Fahişelerin Kirli İşleri - Ferhan Şaylıman



14 Numara sinemamızda genelev gerçeğini işleyen Sinan Çetin'in çarpıcı filmlerden birisidir.
İrfan Yalçın'ın "Genelevde Yas" adlı romanından uyarlanan filmde, köyden kente gelen ve sonunda genelevde çalışmak zorunda kalan Yaprak'ın (Serpil Çakmaklı) öyküsü anlatılır.
 14 Numara'da genelevin kıdemli fahişelerinden ''Zargana'' lakaplı kadının ''dost''unu canlandıran Hakan Balamir, burada oynadığı saplantılı karakter ''Arap'' rolüyle akıllara kazınmıştı.
''Zargana'' öldükten sonra Yaprak'a musallat olan ''Arap'', ona hayatı zehir eder. Yaprak'ı genelevden kurtarmaya çalışan sevgilisi Necmi onunla evlenmeye karar verir. Arap tam evlenecekleri gün Yaprak'ı üzerinde gelinliği ile bıçaklayarak öldürür.
14 Numara'nın genelev gerçeğini işleyen olay örgüsü, zaman zaman belgesele yakın görüntülerle dikkat çeker. Burada genelevlerde yıllarca çalıştıktan sonra yaşlanmış kadınlar görürüz. Müşterilerini kaybetmiş, şişman, şalvarlı, başları çatmalı, dişleri kaplamalı, ayakları takunyalı bu yaşlı fahişelerin işi genelevi temizlemektir. İlişki sonrası odalarda çarşafların değiştirilmesi, içersinin havalandırılması, yerlerin silinmesi, tuvaletlerin temizlenmesi, yatağın başucundaki kağıt peçetelerin ve kolonyanın eğer bittiyse yenilenmesi gibi şeyler yaşlı fahişelerin temel işleri arasındadır.
Diğer bir deyişle ilişkilerden arta kalan izleri ortadan kaybetmektir asıl görevleri. Ayrıca onların genç fahişelere akıl verdiklerini, dert dinlediklerini, kaprislerine, olmadık isteklerine boyun eğdiklerini de görürüz.
Türkiye'de özellikle 2002 yılından sonra 14 Numara'daki yaşlı fahişelere benzeyen yeni bir insan türünün ortalığa döküldüğünü görüyoruz.
Bunların ortak özelliği, büyük çoğunluğunun sakallı ve bıyıklı olmasıdır.

Hatta içlerinde güçlü adamların omuzlarına yatıp gözlerini süzerek türkü söyleyenler bile var.
Bizim sakallı fahişelerimiz bugüne kadar öyle işler yaptılar, öyle sözler söylediler, öyle yazılar yazdılar, öyle türkü çığırdılar ki, 14 Numara'nın ''Arap'' ve ''Zargana''sı dahil filmin diğer karakterleri bunların yanında suyla, sabunla yunmuşçasına temiz kalıyorlar.
14 Numara'nın yaşlı fahişeleri genelevde odaları temizliyor, ilişki sonrasının izlerini ortadan kaldırıyorlardı. Günümüzün sakallı fahişeleriyse, iktidarın işlediği ne kadar insanlık suçu varsa onları temizlemek için canla başla çalışıyorlar.
Sakallı fahişelerin özellikle medyada iktidarın kirli oyunlarını temize çekmek amacıyla merdaneli çamaşır makinesi gibi fır döndüklerini, kan ter içinde sağa sola yattıklarını görüyoruz.
 Soma ve Ermenek'teki katliamın sorumluluğunu işverenin üzerine atarak iktidarı masumiyet kılıfına sokanlar bunlar. Isparta'da mevsimlik işçileri ölüme götüren anlayışı trafik kazasına bağlayan bunlar. Uludere'de, Reyhanlı'da işlenen insanlık suçlarının üzerini sis perdesiyle örtenler bunlar. Açlığın yoksulluğun artık dayanılmaz boyutlara ulaştığı bir süreçte ''Çağ atlıyoruz'' diye manşet atanlar, yazı yazanlar, televizyonda program yapanlar bunlar, yani bizim sakallı fahişelerimiz.
Fahişelik belki de ilk defa bu dönemde bedensel boyutu aşarak düşünce katına yükseldi.
Düşünce fahişeleri ülkeyi ortaçağ karanlığına çeken, bırakın Türkiye'yi dünyada bile aklı başında herkesin tepkisine yol açan iktidarın insanlık dışı uygulamalarına yalnızca konuşarak değil, bazen susarak, bazen yanında ve arkasında durarak da katkı sağladılar. 12 yılda iş kazalarında 13 bin insanımızı kaybederken susan ve buna tepki göstermeyen sendikaların başındaki yöneticilerin büyük çoğunluğu düşünce fahişesidir ve ortak özellikleri hepsinin sakallı olmasıdır.
Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler alanında akla hayale sığmayacak baskıların uygulandığı bu dönemde yaşanan acıları görmezden gelen, önemsemeyen, onları sivilleşiyoruz oyunu altında haklı gerekçelerle taçlandıran ve isimlerinin başında profesör unvanı olan üniversite çıkışlı ne kadar bilim adamı, danışman, yorumcu ve anketçi varsa düşünce fahişesidir ve çoğunluğu sakallı, bıyıklıdır.
İktidarın kirli işlerini temize çekmek, bunları kitlelere haklı, masum, sevimli göstermek amacıyla medyadan, sivil toplum kuruluşlarından, bilim dünyasından tepe tepe kullandığı sakallı fahişelere son dönemlerde sanat dünyasından da katılanlar oldu. Baskılara karşı sivil itaatsizliğin tarihe geçecek örneklerinden birisi olan Haziran Direnişi'nde yitirdiğimiz Berkin Elvan'ın annesine dil uzatan, ona evlat acısını bir kez yaşatan ve ismin başında sanatçı sıfatı bulunan düşünce fahişesi de sakallıdır.
14 Numara'nın ''Zarganası''nı bizim sakallı fahişelerimizin yaptıklarıyla kıyasladığımızda, melek mertebesine yükseltmemiz gerekmiyor mu?
Meleklerin Berkin Elvan'larla, Ali İsmail'lerle beraber başka dünyalara göçtüğü, sakallı fahişelerin ortalıkta cirit attığı bir dönemden geçiyoruz.
Bakalım 14 Numara'dan sonra bunların yani ''Yeni Türkiye'' nin filmini kimler çekecek, romanını kimler yazacak ve müziğini kimler besteleyecek?