23 Aralık 2014 Salı

Bir dede torun hikayesi../ Sinan Meydan



Sinan meydan'ın 2010 yılında yazdığı dede - torun hikayesini Kubilay'ın katledilişinin yıldönümünde hatırlatıyoruz. Devrim şehidi Kubilay'ı saygı , sevgi ve minnetle anıyor, Katledilişinden 84 yıl sonra Kubilay'ın katillerinin torunları Cumhuriyeti katlederken çaresiz kaldığımız için Kubilay ve tüm devrim şehitlerinden özür diliyoruz..

Bir Dede Torun Hikayesi!

Dede:
Derviş Mehmet

Torun: 
Bülent Arınç

Dede Mehmet, tarikatçı
Torun Bülent, cemaatçi,

Dede Mehmet, 1919′da işgalci Hıristiyan Yunan’ın Manisa’da yaptığı kıyım, katliam ve tecavüzlere 
“Ben Yund Dağı’na kadar bu köylerin tarikat Şeyhi’yim, bizim tarikatımız kurşun atmayacak… Mehdi gelmeden cihat caiz değildir!” diyerek Hıristiyan Yunan’ın Müslüman kanı dökmesine seyirci kalacak kadar Müslüman(!)….

Torun Bülent: 2010′da Hıristiyan ABD’nin bir dediğini iki etmeyen bir partide “ABD’deki cemaat liderinden aldığı talimatlarla” siyaset yapacak kadar Müslüman (!)…

Dede Mehmet: 1930′da “Din elden gidiyor! Şeriat isteriz” diyerek isyan edip Teğmen Kubilay’ın başını keserek genç Cumhuriyetin genç Mehmetçiğine; bağımsız ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıracak kadar Müslüman (!)..

Torun Bülent: “Türbana özgürlük, laiklik yeniden tanımlanmalı, askerler bana suikast yapacak” diyerek cumhuriyetin Mehmetçiğine, hukuk düzenine; bağımsız ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıracak kadar Müslüman (!)..

Yıl 1930

Dede Mehmet,İşgalci Hıristiyan Yunan’a karşı sessiz, buna karşın İşgalci Hristiyan Yunanı yurttan kovan Cumhuriyetin Müslüman Mehmetçiğine karşı “isyankar”…

Yıl: 2010

Torun Bülent, Hırıstiyan ABD emperyalizmine karşı ve bölücü Kürt hareketine karşı sessiz; buna karşın Cumhuriyetin Müslüman Mehmetçiğine karşı “kabadayı”!…

Dede-torun işte!

Ne de olsa genetik süreklilik!

“Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, meczuplar, müritler memleketi olamaz…”

Mustafa Kemal ATATÜRK


Sinan MEYDAN - 23 Aralık 2010 - İlk Kurşun

Rotary Kulüpleri ve Küresel Emperyalizm…




[Bu yazıyı, bizler “MASON BUNLAR” dedikçe,
-Ne var bunda?!!!  Kadın “Ben Atatürkçüyüm! diyor,
-“Emperyalizme karşıyım” diyor!  “Mason olması Atatürkçülüğe engel değil!” diyen, ve hatta bazılarının bu nedenle bizimle yollarını ayıran ADD üyeleri ve Şube yöneticisi dostların okuması dileği ile..]Mahmut Özyürek
Küresel Emperyalizmin sömürmek üzere hedefe koyduğu ülkeleri soymak üzere değişik stratejiler uygularlar. Öncelikli olarak ülkeyi içerden fethetmek için işbirlikçiler yetiştirirler. Emperyalizmin baronları şunu çok iyi bilirler ki bir ülkede milli bilinç yıkılmadan ya da zayıflatılmadan kansız işgal yapmak mümkün olmaz. Bunun için de direnç gösterecek milli güç odaklarını zayıflatmak gerekiyor. Aksi halde sömürülmek istenen ülkeye diz çöktürülemez…
**
Şimdilerde sömürgeleştirilmek üzere Türkiye Cumhuriyeti hedefe oturtulmuştur emperyalizmin baronları tarafından… Atatürk’ün vefatından sonra, 1940’lardan itibaren Türkiye bu amacın hedefindedir. Bu bağlamda Türkiye’de işbirlikçi olabilecek kadrolar oluşturulmuş, yetiştirilmişlerdir. Devletin tüm kurumlarına, zaman içinde, idari katmanlarına sömürücülere hizmet için “itaatkâr” işbirlikçiler sızmış/sızdırılmışlardır.

Sivil toplum kuruluşlarına, medya gruplarına, gazete köşelerine, işçi sendikalarına yeterince işbirlikçi sızmış, emperyalist amaçlara hizmeti gaye edinmişlerdir. Bu amacın nasıl gerçekleştirileceği çeşitli basın organlarında yayınlanmıştır.
İlginç olarak; Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığını temel kabul eden Batı emperyalizmi; sömürmek için hedefe koyduğu bu Ülkede, emperyalist güçlere hizmet edenler arasında kendilerine Atatürkçüyüm!’ diyen kişilerin de olması dikkat çekicidir.
Bunların büyük bir kısmı üye oldukları kuruluşların ne kadar Atatürk düşmanı bir felsefe üzerinden işlev yaptığını bilmezler. Çoğu samimi ve özenti nedeniyle üyedirler, işin farkına varan ise “çıkmak” isteseler de bir türlü ayrılamadıklarını ifade ederler… Bağlayıcı güç (??) bilinmiyor…
Bunlar arasında Batı emperyalizminin en sadık kurumlarının maskeli örgütlerine üye olup bununla gururlananların olması son derece ilginç bir durumdur. Bunlardan kimisi masumane “özentili” duygularla bu örgütlerin çemberine girer, kimisi de “hainlik damar akrabalığı” ile bilinçli olarak bulunur.
**
Bulunduğum ilde, moda deyimle ‘sosyal sorumluk projeleri’ ile ilgilendiklerini söyleyen bazı dernekler, kulüpler vardır. Bunların başında da sosyal statülerini belirlemek ve biraz da işini geliştirmek için çevre yapmak amacıyla, Liyons, Rotary kulüpleri var. Tanıdığım epey arkadaşım da bu kulüplere üye. Son 1-2 seneden beri bendenizi bu tip derneklerin özgün toplantılarına vesileli olarak konuk konumuyla bulundum ve bu dostluğa dayanarak beni “bilgi edinme konferanslarına” davet etmektedirler.
Bu kulüplerin davetlerinde sorduğum bekli sorulardan biri, hangi fikri temsil ettikleri ve faaliyet alanlarının ne olduğu yönündedir. Bunların çoğunluğu şöyle cevaplar verdiler: “Ben Atatürkçüyüm! Emperyalist devletlere sonuna kadar karşıyım. Rotaryen olmanın bu görüşle çeliştiğini düşünmüyorum!” demeleri son derece ilginçti…
Bazı yazılarımı okuduysanız küresel emperyalizmin Türkiye üzerindeki emellerini ve yeni haçlı seferlerinin nasıl başladığını hatırlayacaklardır. Bu kulüplerden 1-2 tanesinde sunduğum konferanslarımda emperyalist güçlerin tek hedeflerinin, dünyayı sömürmek olduğunu ve buna karar verenlerin de küresel çete olduğunu, bunun en üst kuruluşu ise, CFR (Council on Foreign Relations; Dış İlişkiler Konseyi) olduğunu, bunlardan örnek olarak Bilderberg, Trileteral verilebileceğini hatırlattım…
Türkiye’deki çoğu Rotaryen vatandaşımız, bu kulüplerin Batıdaki ‘Guvernorler’ine (Guvernörler) teşkilatına bağlı olduğunu bilmiyor olabilir.
Bu kuruluş ve benzerleri Devletler ve hükümetler üstü bir örgütlenmenin sadece yüzlerce, belki de binlerce şubesinden biri olduğunu da bilmiyorlar; belki de bu örgütlenmenin ‘enternasyonalist’ ağının bir üyesi olduklarını da bilindiğini de…

Dahası var; Türkiye’deki Rotary ve benzer kurumların esas amacının milli ve millici olan her şeyle çeliştiğini de bilmiyor olabilirler… Aslında bu ‘enternasyonalist’ örgütlenmenin özelliği ve üstünlüğü, kendini bu haliyle gizleyebiliyor olmasıydı…
**
Kendini güya ‘sosyal sorumluluk proje’ uygulayıcısı olarak tanıtacaklar; bir iki okula bilgi sayar hediye ederek, duvarlarını onararak, sınırlı öğrenciye burs vererek, düzenli olarak çok lüks otellerde, özel giysilerle ‘elit’ toplantılar yaparak dünyaya uyum sağladıklarını sanmak da işin gizli ajandasını anlaşılmasına yardımcı olmaz… Benzer kuruluşlara bilerek ya da bilmeden ya da ‘özenti’ teşvikle masumca katılan sevgili vatandaşların bilmesi gereken çok özel durumlar vardır, hatırlatalım…
Şöyle ki; ana hedef, Dünyayı egemenliklerine almak, doğal kaynakları sömürmek, karşı çıkan ülkeleri küçük parçalara ayırıp kendilerine bağlı sömürgeler yapmak, milli ve millici olmayı ret eden, bu akıma karşı plan ve stratejiler geliştiren bize göre ‘organize suç örgütü…’ Ulus devlet fikrine karşı, millici olanı da yok etmeye yönelik önlem alıyor içinden… İşte CFR bunun için kurulmuştur…
**
Dış İlişkiler Konseyi, Bielderberg ve benzerleri küresel sermaye tarafından kurulmuş en üst örgütlerdir. Küresel sermayenin kuruluşlarıdır.
Bunlar aynı zamanda Rotary kulüplerinin de kurucularıdırlar. Örneğim “Rotary İnternational” örgütün perde arkasındaki kurucular, “İnternational Bilderberg Group” kurucularındandır. Bir isim de verelim: Prens Bernhard of Lippe Biesterfeld… Bu zatın isminden de anlaşılacağı üzere bir prens yani bir “derebeyi”... Bu zat şimdiki Hollanda Kraliçesi Beatrix’in babası olduğunu da belirtelim. Merak edenlere bir hatırlama daha yapalım; kendiniz Wikipedia’dan gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz… Eğer; ‘Ne var bunda!’ diyorsanız, diyeceğim olmaz! Siz sağ ben selamet…
**
Avrupa’nın ortasında küçücük bir ülke olan Hollanda’nın dünya ekonomisinde etkin rol almasını sağlayan kurumların başına adam yetiştirtmeleri son derece ilginç ve önemlidir. Nitekim Prens Bernhard, 2004’de ölene kadar bu kurumun başında yani küresel emperyalizmin baronlarının olduğu kuruluşun önde gelen isimlerinden biri olması dikkat çekiyor. Sadece Rotary ve Bilderberg kuruluşların kurucusu olmak kalmayıp, aynı zamanda şimdi “Al Gore” olarak bilinen kuruluşun başkanlığında bulunmakta... Al Gore ne yapıyor diye sorabilirsiniz…
Sömürülmesine karar verilen ve hedef ülke olarak belirlenen her neresi ise orada ‘şirinlik maskesi takarak yeni yolsuzluklar, amiyane tabirle ‘fırıldak’ çeviren kuruluşlar icat edip ön hazırlık yapmak…
Örnek mi? Doğal Hayatı Koruma (World Wildlife Fund) Derneğinin de kurucu başkanıydı Prens Bernhard... Diğer bir parlak görevi ise ikinci Dünya Savaşında ‘kahraman’ olarak tanıtılmış olmasıdır Prens Bernhard... Ayrıca adı bir skandala da karışmıştır; “Lockheed” rüşvet skandalının ortasında yer aldığından kenara çekilmeye mecbur edilmiştir.
**
Dikkatiniz çekti mi bilmiyorum; pek çok ülkede (iddiaya göre yüzlerce ülkede,20-30 bin civarında şubesi olan) “insani yardım” görüntü ile kurulmuş, aslında dünyayı yönetmeye yönelik bir hedefe kilitli “derin devlet” örneğine nazire niteliğinde “derin dünya” denilebilecek bir örgütlenme var… Bu örgütlenmelerden bir ayağı da “Rotary İnternational” kuruluşu olduğu söylenir.
“Rotary” örgütü, küresel emperyalizmin ekseninde yer alan sömürgeci dev şirketlerin yaygınlaşması ve etkin olmaları için faaliyet gösteren bir örgüt olup Birleşmiş Milletler ile derin ilişkiler yürüttüğü bilinen bir gerçek… Bir örnek olsun diye söyleyelim; yıl 1945, San Francisko, BM toplantısı, katılan delegelerden 50 kadarı “Rotaryen” danışman... Dünyaca bilinen bir başka örgüt UNESCO bile Rotary konferansı sonucunda kurulmuştur.
**
“Rotary İnternational” temsilcilerinin neler yaptıklarını merak edenler, açıklıkla ifade edilen belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, dünya kapitalizmine hizmet bağlamında bilgi akışını sağlayan ve kontrol eden küresel emperyalizmin baronlarına (elit konseyine) hizmet ettiklerini görürler.
“Rotary İnternational” üyelerinin nüfuz ettikleri şu kuruluşlar öndedir; BM Çevre Programı, Avrupa Konseyi, Dünya Gıda Programı, Afrika Birliği Örgütü, Dünya Bankası, IMF, Unesco gibi küresel emperyalizmin amaçlarına hizmet eden kuruluşların kalbinde ‘görev’ yaparlar...
Şimdi bir hatırlatma yapalım; emperyalizmin emrinde çalışan, ‘derin dünya’ denilen bu örgütün amaçlarına hizmet eden bir örgüt, kendi amaçlarına tamamen ters düşen “millici” bir düşünceye taraftar bulabilirler mi?
Örneğin Türk Kurtuluş Savaşına taraf olabilirler mi?
“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal’i severler mi?
Mustafa Kemal, böyle ‘derin dünya’ örgütleriyle nasıl aynı kazanda pişen çorbaya kaşık sallayabilir ki?
O zaman “ben Atatürkçüyüm” diyen Rotaryan dostlarımız büyük bir yanılgı içinde olmalılar…
Mustafa Kemal, mülksüz bir kahramandır. Bütün hayatı, emperyalistlerle savaşmakla geçmiştir… Batı emperyalizminin Mustafa Kemal’e ve Türk milletine olan kinleri ve hınçları bundan dolayı devam etmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkiye’deki “mason” derneklerini bu dünya emperyalist güçlere hizmet ettiği gerekçesiyle kapatması bir mesaj değil midir?!
**
Mustafa Kemal Atatürk’ün yırtıp attığı Sevr’i yeniden hayata geçirmek için, yani “Büyük Kürdistan” ve “Batı Ermenistan” hayallerini gerçekleşmesi için, Batı emperyalizminin kurguladığı plânlar ve stratejiler aşamalar halinde uygulanmaktadır. Servin bir başka versiyonu olan BOP denilen proje, aslında Orta Doğu’daki enerji ve su kaynaklarının paylaşım projesi olduğunu bilelim ve uyanalım.

Emperyalizmin yeni stratejisi, işgal edeceği ve sömüreceği ülkelerin kalelerine artık bayrak çekmiyorlar, burçlarına flama dikmiyorlar…
Askerlerini de harcatmıyorlar…
İçerden fethediliyor ülkeler…
Kukla idareciler bulup iş başına getirerek…
Köşe kapıcısı, eşik bekçisi hainlere makam, yetki, söz ve yazı hakkı tanıyarak…
Artık uyan ey Türk halkı uyan…
Vatanına, bayrağına, cumhuriyetine, iffetine sahip çık…
Yarın uyandığında iş işten geçmiş olabilir…
Bu haykırışa kulak ver…

PROF.DR.RAMAZAN DEMİR
rdemir@akdeniz.edu.tr

BASIN AÇIKLAMASI (Menemen Olayı Türk Devrimine Karşı Düzenmiş Bir Suikast Girişimidir)



 Sayı: 2014/35
Konu: Menemen Olayı Türk Devrimine Karşı Düzenmiş Bir Suikast Girişimidir”                                                                                                          23.12.2014                                                                                                                                                                                                                                                                 

BASIN AÇIKLAMASI
(Menemen Olayı Türk Devrimine Karşı Düzenmiş Bir Suikast Girişimidir)
İzmir'in Menemen ilçesinde, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın 23 Aralık 1930 tarihinde mürteci Derviş Mehmet ve adamlarınca da hunharca katledilmesi Cumhuriyet rejiminin, 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayıdır.
84 yıl önce gerçekleşen bu isyan girişimi, emperyalizmden güç ve destek alan gerici, bölücü, işgalci artığı beslemelerin Türk devrimine karşı düzenledikleri bir suikast girişimi ve sapkınlığıdır.
Menemen olayı ve Kubilay’ın hunharca katledilmesini, birkaç mürtecinin giriştiği gerici bir kalkışma olarak değerlendirmek, Türk ulusunun daha birkaç yıl önce yüzbinlerce şehit vererek ülkemizden kovduğu emperyalist yağmacıları ve katliamlarını aklamak ve tarihsel gerçekleri perdelemektir . Menemen olayı;  Genç Türkiye Cumhuriyetini batı emperyalist yağmacılığının hegemonyası altına sokmaya, Türk Ulusunun bağımsızlık direncini kırmaya ve Kemalist devrimi engellemeye yönelik dış destekli bir kalkışmadır.
Nasıl’ ki bu gün; Bir CIA/NATO kirli savaş ürünü olan IŞİD, 2012’de Ürdün’ün Safevi kasabasında CIA, Türkiye ve Ürdün İstihbaratı tarafından kurulmuşsa, Menemen irticai kalkışması başta İngiltere olmak üzere, Yabancı güçlerin beslemesi İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Sait Molla, Erbilli Şeyh Esat, Giritli Hüsnü Bey ve Giritli Şeyh Sükûti tarafından planlanmıştır.
Türk devrimini ve laik cumhuriyeti bertaraf ederek, saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını sağlama amacında olan Nakşi tarikatı lideri, Erbilli Şeyh Esat, İngiliz casusu Lawrence ile bağlantılı olarak çalışıyordu. Yani İngiltere tarafından Truva atı olarak kullanılmıştır.
Eylemin planlayıcılarından Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey, Nakşibendî tarikatı mensubuydu. 8 Eylül 1922'de Yunan güçleri ile birlikte Manisa'yı terk etti ve Yunanistan'a yerleşti. Hüsnü Bey'in adı artık Hüsnüyadis'ti. Müslüman inancını da Ortodoks Hristiyanlığına dönüştürmüştü.
Eski Menemen Belediye Başkanı Şeyh Sükûti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesiydi. Nakşibendi tarikatı lideri Erbilli Şeyh Esat'ın müridiydi. Şeyh Sükûti de Türkiye'den kaçtı. 1925 yılında Hüsnüyadis ile Yunanistan'da yolları kesişti.
İşte isyan girişiminin arkasındaki bu gerçekler, gerici ve bölücü kuvvetlerin emperyalizmle iş ve güç birliğini ortaya koyuyor. 84 yıl sonraya döndüğümüzde de olguların değişmediği görülüyor. Türkiye Cumhuriyeti'ne kasteden kuvvetler, bugün de emperyalizmin güdümünde hareket ediyor.
Emperyalizm, doğası gereği, ele geçirmeye,  hâkimiyet kurmaya çalıştığı ülkelerde toplumsal, siyasal gericiliğin en büyük destekçisi olarak öne çıkar. Türkiye’de ne zaman ki emperyalizme, yabancı sermayeye bağımlılık artmıştır; faşist ve dinci gericilik yükselişe geçmiştir.
1923 te Sevr i yırtıp Lozan’ı kabul ettiren Türk ulusu karşısında silahla amaçlarına ulaşamayacaklarını gören Emperyalistler 1923 ten sonra strateji değiştirerek emperyalizmin emrinde çalışan etki ajanı, istihbarat elemanı ya da provokatörler aracılığı ile işgal edeceği ve sömüreceği ülkeleri içeriden çökertemeye yöneldiler.
Bu gerçek 1925 şeyh Said ayaklanmasında, 1930 Menemen suikastında, 1937-1938 Dersim bölücü kalkışmasında hiç değişmemiştir. Emperyalist haydutlar devşirilmiş, besleme, kendilerine bağlı bölücü ve gerici kadroları kullanarak amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır. 
 Bu nedenle;  Siyasal dinci faşizme ve gericiliğe karşı mücadele, siyasal dinciliği besleyen, palazlandıran ana damar olan emperyalizmle karşı mücadele ile özdeştir. Başka bir söylemle emperyalizmi alt etmeden siyasal-dinci faşizmi ve gericiliği alt etmek olanaksızdır. Hesaplaşmayı dinci-gerici siyasal sistemin temel dayanağı olan emperyalizmle yapmayı göze alamayan her hareket tali sorunları öne çıkarıp dinci faşist sistemin aklanmasına meşrulaştırılmasına hizmet eder.
Kemalist devrimin yiğit neferleri Kubilay ve silah arkadaşlarını bu duygularla bir kez daha anıyor, anılarının önünde saygı ile eğiliyoruz. 
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                                                                                           Mahmut ÖZYÜREK
                                  ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI