26 Ekim 2014 Pazar

Anlamazdan Gelene Düz Mektup/ Birgül Ayman Güler



Evlerde ve kahvelerde konuşulanlar üç aşağı beş yukarı şöyle: Anayasada vatandaşın adı Türk Vatandaşı” olsa ne oluuur, olmasa ne olur! Şimdiye kadar öyleydi de ne faydası oldu? Reddeden reddetti, üstüne bir de 30 yıllık kargaşa oldu! Değiştirsinler gitsin, ne istiyorlar, “TC Vatandaşı” demek mi, desinler! Türkiye Vatandaşı” mı diyecekler, desinler! Ben neysem yine oyum, anayasada değişmiş diye Türklüğüm mü ortadan kalkacakmış, pöh!
*
Siyasetçiler ise üç aşağı beş yukarı değil, tastamam şöyle diyorlar:
Recep Tayyip ERDOĞAN: Kimse bizim karşımıza ... Türklükle çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız.
Ahmet DAVUTOĞLU: Ulusçulukla hesaplaşma zamanı gelmiştir.
Çeşitli PKK/HDP/DTK konuşanları: Eşit vatandaşlık ve ortak vatan isteriz.
CHP’den Rıza TÜRMEN: ‘Türk’ sözcüğü etnik anlam taşır... Etnik bir üst kimliğe dayanan vatandaşlık tanımından vazgeçmemiz gerekiyor. Anayasal vatandaşlık olmalı.
CHP’den Atilla KART: Ne mutlu eşitim diyene! Eşit vatandaşlık anlayışı benimsenmelidir.
*
Yıllardır süren ve habire dolambaçlı yollardan dile getirilen şey, Anayasada yer alan 66. Maddeyle ilgili: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Dert olan cümle bu. Değiştirelim, ya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır ya da Türkiye vatandaşıdır diye yazılsın isteniyor.
Ne var! Aynı şey sonuçta, yazılıversin, diye düşünenlerin yine böyle hemencecik sormaları beklenir: O kadar basit de, bu 30 yıllık terör neden? Çözümdü-açılımdı, akil adamdı, çeşitli şahsiyetlerin siyasi yaşamıma mal olsa bile yapacağım naraları? Bu kadar basit bir şey de, neden içindekini açıkça göstermeyen bunca teknik suratlı söz? Ve neden bunca küfür havaya savrulmakta?
*
Bu iş, oluversin işlerden değil. Anayasal vatandaşlık demek, vatandaşlık anayasada düzenlensin demek değil. Eşit vatandaşlık, her bireyin bir diğerine eşitliği demek değil. Ortak vatan da, bu topraklar hepimizin vatanıdır demek değil.
Anayasal vatandaşlık, ulusal vatandaşlığı, yani Türk vatandaşlığını kaldırmak demek. Eşit vatandaşlık etnik topluluklara ayrılmış sistem demek. Ortak vatan da Türkiye ve Kürdistan demek.
*
İstenen değişikliği yapıvermek, farklı anadillerin resmi dil olması demek. Türkçenin ulusal-resmi dil olmaktan çıkması; eğitimde, yargıda, hastanede, şirket muhasebesinde, belediye ve bakanlık işlerinde, TBMMnde çok resmi-dille iş görmek demek. Tek tek bireylerin, etnik kökenlerine yaslanıp zamanla kendi topluluğuna kapanması demek. Her etnik gruba ayrı siyasal kimlik vermek, siyasette - bürokraside - özel sektörde etnik gruplara ayrılmış kotalarla sonu gelmez bir çekişme girdabına düşmek demek. Irakta olduğu gibi cumhurbaşkanı x, başbakan y, yardımcıları w, z, h etniğinden ya da mezhebinden olsun pazarlıklarına düşmek demek. Ulusal devlet ve toplum yaşamının yerini milliyetler devletine, mezhepler toplumuna bırakması demek. Türkiye’yi halkı bakımından yamalı bohçaya dönüştürmek, milleti bakımından bölmek...
Ülkemizde böyle bir sisteme teşne olacak etnik topluluk sayısı çok azdır. Uluslaşma sürecinde eriştiğimiz aşama çok ileri bir noktadadır. Ama bu sistemin yaygınlaşmasını sağlayacak bir unsur daha var. Bunun gizli ve sinsi müşterisi mezhepçiliktir. Lozanda gayrımüslim topluluklarla sınırlı bırakılmış olan azınlıklar düzeni, İslami mezhepler ve tarikatlar arasında inançlara kimlik” haline dönüşecektir. AKP ve çevresinde toplanmış olan çeşitli unsurlar bu rüyanın peşindedir. Etnikçilik ile mezhepçilik arasındaki ortaklık da başka bir yerden değil, buradan gelir.
Anayasa değil mi bu, yazılıversin! sözünün davetiye çıkardığı şey, günlük yaşamımızın bu hale gelmesidir. Ulusun parçalanmasıyla birlikte, etnikçi ve mezhepçi bir dünyanın kapısını açmaktır.
*
Böyle bir dünya mı istiyoruz? İsteklerimizi yoklamanın alemi yok. Böyle bir dünyanın komşularımızda neye yol açtığına bakmak yeter de artar.
Anlamazdan gelmek iş değil. Sözde insan haklarından, sözde din ve vicdan hürriyetinden, sözde eşitlikten dem vuranların karşısında oluversinci teslimiyet çare değil.
Anayasal vatandaşlık - eşit yurttaşlık diyenlere dikkat! Bizim ilkelerimiz Ulusal Vatandaşlık - Yurttaşların Eşitliği, sözümüz bundan ibaret.
Kaynak: AYDINLIK

TÜRKLERDE “AVRUPA AŞAĞILIK DUYGUSU”NUN OLUŞMASI



 Osmanlı imparatorluğu dinsel esasa  göre kurulmuş bir Orta Ç imparatorluğudur.
İki yüzyıl içinde büyük askerî zaferler kazanarak 1555te Dünya Hâkimi olmuştur; O dönemde dünya,  Akdeniz ve çevresinden ibaretti.
*Aynı yüzyıl, İtalyada Rönesans  döneminin başladığı, Batı’nın Ortaç uykusundan uyandığı tarihtir; Batı’nın dünya görüşü altüst olmuş, kafaların içi değmeye başlamıştır.
*Rönesans’ta atılan adımlar, Osmanlı İmparatorluğunun  farkında olmadığı duraklamanın başladığını gösteren adımlardır.
* Antik Grek’in ve Kültürü’nün keşfi, Batı düşünce sistemini kökünden değtirmiş
*Matbaanın icadı, bilginin kitleye yayılmasını gerçekleştirmiştir.
*Batı düşünce sistemi, edebiyat, felsefe, plastik sanatların varlığı, aydınların  yüksek sosyetelerinde yaptığı çok faydalı eleştiri ve tartışmaları ile ortaya yavaş yavaş büyük bir Batı kültürü çıkmıştır.
*Sahne sanatları, Tiyatro ve Bale…düşüncenin mobil ifadesitiyatroya müziğin girmesi kiliseden halka inen konserler çok yanlı, büyük bir  Avrupa, Batı kültürü’nün bütün görkemiyle  ortaya çıkmasını sağlamıştır.
*Osmanlı İmparatorluğu böyle bir  gelişimin tümüyle dışındadır. Ortaçdan, dinsel esastan kopamamıştır.

Batı, yalnızca bu demek değildir.
*Barutun keşfi Okun, yay’ın, palanın, kılıç’ınsavaşlarda önemini kaybetmeye başlaması…
*Buharın icadı… coğrafî keşifler başka ülkeler başka maddelersömürgeciliğe geç...sömürgelerdeki zenginliğe sahip olmak
*Ticarî yolların değmesi, ekonomi diye bir bilimin varlığı ve etkinliği
* Fabrikalar, buharlı  gemiler…sanayinin, özellikle ağır sanayiinin kurulması…
*15’inci yüzyılda, 1444’de  matbanın icadından, başlayan duraklama ve 16..17..18..19 yüzyıllardaki Batı’ya kıyasla 400 yıl süren bir gerileme
* Savaş sanatının makineleşmesi, makine yapamayan Osmanlı sanayii, arka arkaya yapılan ve kaybedilen savaşlar sonucu
* İmparatorluğun parçalanması,  kaybedilen topraklardan
* Türk halkının ikinci Anayurdu;  Anadolu’ya çekilmesi…Akdeniz’i çevreleyen, Karadeniz’i Türk Gölü yapan büyük topraklardan ancak Anadolu topraklarının  kalmış olması…
* Çıkarılan etnik isyanlarla baş edemeyen, bu topraklardan kovulmuş, aşılanmış, bir çaresizlikten ötekine sürüklenen, acz içinde kalmış olmanın verdiği devamlı acılarla Kültür Avrupası’nın karşısında, askerî yenilgilerle, Avrupa aşılık duygusu  hücrelerimize kadar işlemiş, boynu bükük, zavallı kişiler olduğumuzu manen kabullenmişiz
*Bu topraklarda yaşayabilmek için Avrupalılaşma gereği ortaya çıkmış, vücuda uymayan elbiseler giyinilmiş
*her tür sivil ve askerî sanayi mamûlleri, satın alınma suretiyle sağlanmış
*Büyük bir Batı hayranlığı, tarihî  olayların oluşturduğu Avrupa aşılık duygusunu daha kökleştirmiştir.
Bu kısa yazıda büyük bir genelleme yaparak Batı karşısında 400 yıl süren gerileme sonucu doğan geri kalmışlığın Avrupa aşılık duygusunu nasıl yarattığını  gördük.
Gelecek yazıda bu kökleşmişılık  duygusunu işleyerek,  Batının bizi içerden çökertme çabalarına başvurduğunu göreceğiz.

Halûk Tarcan (CNRS- Paris)