8 Aralık 2013 Pazar

"AKP'Yİ ELEŞTİRMEK İSLAM DİNİNİ ELEŞTİRMEKLE EŞ DEĞER HALE GETİRİLDİ!"



Kuran’da başörtüsü yoktur” teziyle tanınan ilahiyatçı Profesör Dr. Şahin Filiz, AKP-Cemaat arasındaki gerilimin altında yatan sebepleri anlattı.

İşte Filiz'in çok ses getirecek açıklamaları:

ILIMLI İSLAM'I FETHULLAH GÜLEN HAZIRLADI


"Liderleri Amerika'da bulunan cemaatler kendilerini önce hazreti peygamber yerine koyuyorlardı. Şimdi artık o da yetmedi, tanrı yerine koyuyorlar. Ve milyonlarca bağlılarından söz ediyorlar. Madem milyonlarca bağlılarınız var ülkenin başına gelen bu kadar felaket karşısında bu milyonlar nerede? Neden kendi çıkarınız olduğu zaman milyonları topluyorsunuz? Ortak akıl diye mitinglerde yürütüyorsunuz da 17 askerimiz şehit olduğu zaman bu milyonlar nerdedir? Demek ki karşımızda bir uydurulmuş İslam vardır. Bu daha çok ABD'nin ılımlı diye tanımlamış olduğu İslam modelidir. Bu artık bir ülkenin kan dökülmeden zihinlerini ve ruhlarını işgalini hazırlayan bir uyuşturucu islamıdır ki buna biz ılımlı İslam diyoruz. Ilımlı islamı hazırlayan da Fethullah grubudur. Şu anda ülke yönetiminde Fethullah Gülen grubunun ciddi ağırlığı vardır. Devrimin dinsel gerekçisini ihaleyle almışlar gibi bir görüntü var karşımızda. Ve gerçektende bazı örnekler bunu doğruluyor. Ülkenin yönetiminin de ötesinde Cumhuriyete karşı, karşı devrim yürütmeye çalışıyorlar."

YOLSUZLUK DİNİN ARKASINA KAMUFLE EDİLDİ

"Din satıldı, din tüccarlığı yapıldı. Ne yazık ki insanlar partilerin tarikat ve cemaatler kanalıyla kendilerine telkin edilen bir siyaset diniyle birbirinden ayrıldılar. Daha Öncede bunlar yaşandı. Fakat Bu AKP döneminde derinleşti. En yüksek ağızlardan üstüne basa basa vurgulandı. En kötüsü her dönemde yolsuzluk ve usulsüzlük olur. Bu dönemde de vardır. Fakat şöyle savunma yapmak mümkün değildir. Her dönemde olan yolsuzluk bugünde olmuştur. Dolayısıyla bunun normal olduğunu söylemek anormalliktir. İkincisi Yolsuzluk ve hırsızlığın dinin arkasına sığınılarak meşru gösterilmeye çalışılması kadar büyük bir cinayet yoktur. Bu doğrudan Türk toplumundaki temel ahlak erdemlerini ortadan kaldıran tuzu da kokutan bir tavırdır. İnsanları "Çalan, çırpan yanına kalsın, Allah için yapmıştır" gibi bir anlayışa itmek cinayeti, sahtekarlığı meşru görmeye başlamasıyla orantılı bir durumu ortaya çıkarır. En kötüsü ise dinle Allah adına fetva vermek ve kendisini tanrının temsilcisi gibi görmektir."

"CEMAAT VE TARİKATLAR AİLELERİ PARÇALIYOR"

"Cemaat ve tarikatlarda demokrasi yoktur, dinci faşizmi vardır. "Hayır biz faşist değiliz" desinler, söylesinler bütün üniversite öğrencilerinden başlayarak onların acizliğinden, imkansızlığından, öğrencilik zaaflarından faydalanarak onları nasıl muma çevirdiklerini anne ve babalarından bile daha fazla Müslüman oldukları gibi daha fazla bir inancı onlara aşıladıklarını ve aileleri parçaladıklarını görüyoruz. Demek ki sadece cemaatler toplumu birbirinden ayırmıyor. Aileleri kendi içerisinde parçalıyorlar. Cemaat ve tarikatlar demokrasi kuruluşları değildir, sivil toplum örgütleri asla değildir."



"SİYASAL DİNCİLİĞİN ZEMİNİNİ, DENİZ FENERİ'NDE GÖRDÜK"

"Siyasal dinciliği besleyen tarikat ve cemaatlerin salgın gibi ortaya yerleştirmeye çalıştıkları şey budur. Bu salgın, hurafecilik, çıkarcılık ve sahtekarlıktır. Deniz Feneri'nde bunu gördük. Deniz Feneri dinciliğin sahtekarlığını abideleştiren bir örnektir. Allah Türk Milletini seviyor ki, Deniz Feneri'nin üçkağıdını ortaya çıkardı. Cemaat ve tarikatların lojistik destek sağlayarak yaratmış oldukları dincilik siyasete taşınınca, bu ayrım hem tepede hem de tabanda meydana gelmiştir. En iyi dindarlık ülkesine yararlı bir yurttaş olabilmektir. Artık insanlar gün geçtikçe dine olan saygısını da kaybediyor. Bunu Deniz Feneri'nde de gördük."

"AKP'Yİ ELEŞTİRMEK İSLAM DİNİNİ ELEŞTİRMEKLE EŞ DEĞER HALE GETİRİLDİ!"

"İşte en tehlikelisi budur. İşte biz her partiyi eleştirebiliriz, partinin yanında oluruz karşısında oluruz ama eğer bir parti kendini İslam diniyle özdeşleştirerek bir siyasal dinciliğin mümessili gibi görüyorsa o partiyi eleştirmek dinli dinsiz şeklindeki ayrımları beraberinde getirecek kadar farklı anlaşılmalara neden olmaktadır."

"DİYANET DOĞRU DİN EĞİTİMİ VERMİYOR"

"Ben doğru bir din eğitiminden yanayım. Şunu kesinlikle söylemeliyim ki Diyanet'i doğru din eğitimi veren kurum olarak asla görmüyorum. Çünkü Diyanet hala Arap merkezli, Ortadoğu merkezli bir gerici din anlayışına Türkiye'de uygulamaya devam ediyor. İçi geçmiş bin yıllık eski fıkıh kitaplarıyla 21. Yüzyıldaki Türk ulusuna din öğretmeye kalkıyor ki bu aşı tutmuyor. Bakın Diyanet bütçesi büyük olan ilk altı kuruluştan bir tanesi. Ancak ne parayı ne de Cumhuriyet kurumunu hak edecek bir faaliyet içerisinde olmadığını görüyoruz. Diyabet baştan sona kendini yenilemelidir. Reform yapılmalıdır. Dinin kendisi demokratikleştirilmelidir. Özgürleştirilmelidir. Daha doğrusu dinin kendisinin özgürleştirilmesi gerekiyor. Çünkü bütün cemaat ve tarikatlar, mahkumiyeti, faşizmi, baskıyı ve toplumsal ayrışmayı sürekli tahrik eden provoke eden bir yapıyı ortaya çıkartıyor."

"DİNDARLIĞIN KROKİSİ ÇİZİLDİ"

"Dinde bir takım semboller yaratıldı. Bunlardan bir tanesi de türban. En yetkili ağızdan "siyasal simge" sözleri kullanıldı. Dindarlığın krokisi çizildi. Bu tamamen siyasallaşan dinciliğin bir marifetidir. Bu marifet Türkiye'yi bu hale getirmiştir. Türk halkını dindar, Müslim, gayrimüslim gibi ayrımlara düşürecek tehlikeli bir süreçtir bu. Bu süreci besleyen temel etkenlerden bir tanesi de cemaat ve tarikatlardır. Ben bir akademisyenim. Bunu açıkça söylüyorum.Çünkü bunu söylemek akademik namus işidir."

"PKK ERGENEKON'DAN CESARET ALIYOR"

"Bayramda 17 şehit verdik. Ardından Diyarbakır'da 5 polisimiz şehit oldu. Şimdi teröre karşı gösteri yapan insanlarımıza korku sarıldı. Tepki Ergenekonla bağdaştırılır mı? korkusu hakim. Cumhurbaşkanı şehit cenazeleri törenlerinde göstericilerin terbiyesizlik yaptığını söyleyiverdi. Şimdi bu tabloyu birleştirdiğimizde Ergenekon operasyonuyla PKK'nın faaliyetlerini yan yana koyduğumuzda ikisinin ne kadara da paralel gittiğini ve böyle bir talihsizlik yaşandığını görüyoruz. PKK bu operasyondan cesaret alarak siyasallaşıp kendisini temize çıkarmak gibi bir tehlikeyle ülkemizin karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Terörle mücadeleyi artık iki ülke arasında savaşmış gibi gösterecek kadar hem yurt içinde hem de yurt dışında satılık kalemlerin bunu yazıp çizmeye başladıklarını görüyoruz. Türkiye'yi Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, Silahlı Kuvvetlerine sahip çıkabilecek, terörü kökünden kurutabilecek bir demokratik idare sisteminin gelmesi kurtarabilir. Dinin sahtesi ortaya çıktı. Şimdi de hukukun sahtesini karşımıza koymaya çalışıyorlar. TSK'yı etkisiz ve hain ilan edebilecek duruma getirmeye çalışıyorlar. Atatürk devrimleri ve Cumhuriyete sahip çıkalım. Başka Türkiye yok..."


Küresel çetelerin Türkiye tetikçisi CHP üzerinden

Kemal Derviş,  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, ABD ziyareti"Küresel çetelerin Türkiye tetikçisi CHP üzerindenAnadolu'ya oynamaya devam ediyor."

"Sayın Erdoğan'da başbakan olmadan önce ABD'ye gitti"

Kemal Derviş, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun ABD ziyaretiyle ilgili soruya böyle yanıt verdi


Sonra Oku
Can HACIOĞLU / ESKİŞEHİR (AHT)
Brookings Enstitüsü Küresel Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi Kemal Derviş, "Yüzde 6'nın üstünde bir büyüme, yüzde 6'nın altında bir cari açığı gerçekleştirdiğimiz anda 2023 hedeflerine gerçekten çok yaklaşabiliriz" dedi.

"Barış sürecinin son derece sevindirici olduğunu hepimizin mutlaka üstüne titremesi gereken bişey olduğunu savunuyorum" diyen Derviş, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD ziyaretine ilişkin bir soru üzerine, "İnsanlar hayat içinde değişir bu çok doğal. Amerika'da bizim değerlerimize yakın, bize saygı gösterenlerle çok iyi ilişkiler kurmak hem bizim hem Amerika'nın hem dünyanın yararına. Ama bu hiçbir zaman bizim herhangi bir kuruluşun, partinin, genel başkanının, bakanın ya da ülkenin Amerika'nın himayesi altına girmesi veya onun gücünün arkasına takılmak anlamına gelmiyor. Bu dengeyi çok iyi bilmeniz gerekiyor.. 

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da başbakan olmadan önce ABD'ye gitti hatırlarsanız. Herkes Amerika'ya gidiyor diyelim. Ama Atatürk anlayışından geri kalan tepkisel bir durumumuz var. Bence burada Atatürk yine en doğru yolu gösterdi; herkese saygı, herkesle barış" diye konuştu.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) tarafından Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneğinin (ESİAD) ev sahipliğinde Anemon Otel'de düzenlenen 17'inci Girişim ve İş Dünyası Zirvesi başladı. İki gün sürecek olan zirvenin ilk gününde, Brookings Enstitüsü Küresel Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi Dr. Kemal Derviş "Finansal Kriz Sonrası Dönemde Küresel Ekonomideki Değişimler ve Türkiye'nin Uyum Süreci" konulu bir konuşma yaptı.

Konuşmasının ardından iş dünyası temsilcilerinin sorularını cevaplayan Derviş, dış siyaset ve ekonomi arasında ilişkiye dikkat çekerek, herkesle yakın ilişkiler kurmanın önemine vurgu yaptı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD ziyareti ile ilgili bir soru üzerine Derviş, şunları söyledi: 

"HERKESE SAYGI HERKESLE BARIŞ YOLU"
"İnsanlar hayat içinde değişir bu çok doğal. Amerika'da bizim değerlerimize yakın, bize saygı gösterenlerle çok iyi ilişkiler kurmak hem bizim hem Amerika'nın hem dünyanın yararına. Ama bizim değerlerimize saygı göstermeyenlere, başkasının içişlerine karışanlara kesinlikle sınır koymamız lazım. Ana yaklaşım bu. Amerika elbette çok önemli. Dünyanın en önemli gücü. Ama bu hiçbir zaman bizim herhangi bir kuruluşun, partinin, genel başkanının, bakanın ya da ülkenin Amerika'nın himayesi altına girmesi veya onun gücünün arkasına takılmak anlamına gelmiyor. Bu dengeyi çok iyi bilmeniz gerekiyor.

"BAŞBAKAN DA AMERİKA'YA GİTMİŞTİ"
Amerika'nın çok yakın dostuyuz. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da başbakan olmadan önce ABD'ye gitti hatırlarsanız. Herkes Amerika'ya gidiyor diyelim. Ama Atatürk anlayışından geri kalan tepkisel bir durumumuz var. Bence burada Atatürk yine en doğru yolu gösterdi; herkese saygı, herkesle barış. Ama kendi özgürlüğümüze, kendi kendimize yönetme hakkımıza en ufak bir gediği koydurmadan; milletin bunu düşünmemesini sağlayarak Türkiye'yi o zayıf zamanında, o ekonominin güç olduğu dönemde, o sanayinin henüz gencecik olduğu döneminde büyük Atatürk, Türkiye'yi dünyanın en saygın ülkeleri arasına sokabildi. Demek ki mümkün bu. Bugün daha da mümkün. Herkesle iyi geçinerek, herkesle barış içinde olarak. Ama kimsenin de emrine girmeden mümkün."

"TÜRKİYE'DE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR"
Uzlaşma ve güven ortamının önemine vurgu yapan Derviş, insanların güven ortamlarında çok daha rahat hareket ettiklerini ve yatırım yapabildiklerini söyledi. Derviş, güven kavramının sadece ekonomik bir kavram olmadığını belirterek, "Türkiye'de güzel şeyler oluyor. Hepimiz de alkışlıyoruz. Şüphesiz her kesimin de destek vermesi gereken bir barış süreci yaşanıyor. Ama bunun dışına baktığımızda kullanılan siyasi üslup oldukça rahatsız edici bir tablo ortaya çıkarıyor. Sanki iki ordu birbiriyle savaşıyor gibi görülüyor. Hoşgörüsüz ve tahammülsüz bir ortam profili gösteriliyor. Oysa demokrasi, hoşgörü ve tahammül demektir.. Barış sürecinin son derece sevindirici olduğunu hepimizin mutlaka üstüne titremesi gereken bişey olduğunu savunuyorum" dedi.

"İÇ BARIŞ TOPLUMDA ÇOK ÖNEMLİDİR"
Büyümenin önünde büyük sorunlar olduğunu belirten Derviş, "İktisat araçları ile her şey düzelmiyor. Elbette maliye, vergi, para, döviz politikaları çok önemli. Ama şu da bir gerçek ki toplum dengesini kaybettiği zaman ekonomi araçları fazla da bir işe yaramıyor. İyi bir büyüme hızı, gelir dağılımında adaletsizlik azaldığı zaman toplumda demokrasinin iyi işlediği bir gerçek. İnsanlar kendisini güven içinde hissederse 5-8 yıllık perspektifle yatırım içine girer. Tasarrufun düşük olmasının nedenleri arasında güven ortamı da yatar. Burada Yugoslavya örneğini vermek gerekir. Yugoslavya zamanında Polonya, Avusturya gibi ülkelerden çok daha iyi durumdayken birden bire patlak veren güvensizlik ortamı ve iç savaş geride hiçbir şey bırakmadı. Buradan anlıyoruz ki iç barış bir toplumda çok önemlidir. Toplumsal barış, birliktelik ve hoşgörü her konuda belirleycidir" diye konuştu.

"KIRILGANLIĞI AŞMAK İÇİN İÇ TASARRUF ARTTIRILMALI"
Türkiye'nin makro ekonomik sorunları arasında en önemli sorunun yatırım ve tasarruf sorunu olduğuna dikkat çeken Derviş, 2023 hedefleri ile ilgili olarak şöyle konuştu: "Türkiye'nin yatırımı finanse edebilmesi için ya iç ya da dış tasarrufa ihtiyacı var. Türkiye olarak biz yıllarca kalkınmamızı yabancı sermayeye bağlamış durumdayız. Geçen yıl gerçekleşen yüzde 12,6 oranındaki tasarrufumuz tarihimizin en düşük tasarrufudur. Yüzde 13 tasarruf ile yüzde 20 yatırım yapmamız için de yabancı sermayeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu durumda yüzde 7 dış kaynağa ihtiyaç duyuyoruz. Direkt yatırım dediğimiz dış sermayenin bu yüzde 7 içindeki payı ise maalesef yüzde 25-30 arasında. Aradaki fark ise borç ile oluyor. Yani yüzde 70 sıcak paraya dayanıyor. Bu durum ise ekonomide kırılganlığa neden oluyor. Bunu aşmak için iç tasarrufun arttırılması gerekiyor" şeklinde konuştu.

"KRİZE GİRMEMEYİ ÖĞRENDİK, BÜYÜME VE YATIRIMI DURDURDUK"
Kemal Derviş, cari açık ve büyüme arasındaki ilişkiyi de değerlendirerek, "2012'de cari açığımız yüzde 9-10'dan yüzde 5'e indi. Ama büyüme de yüzde 8-10'dan yüzde 2'lere geriledi. Krize girmemeyi öğrendik ama büyümeyi ve yatırımı durdurarak... Burada asıl sorun her iki seviyeyi de yüzde 6'larda tutabilmektir. Böylece 2023 hedeflerine ulaşabiliriz" dedi. Bu konuda örnek olarak gösterdiği Asya ülkelerinde tasarruf-yatırım oranının yüzde 30 civarında olduğunu belirten Derviş, "Onlar yüzde 30 tasarruf yapabilirken biz yüzde 13 yapıyoruz. Bu yüzden onlar her yıl yüzde 7-8 oranında büyüme kaydediyorlar" dedi.

6 Aralık 2013 Cuma

KEMALİZMİN BAYRAĞINI YERE DÜŞÜRMEYİN, DÜŞÜRENLERDENDE HESAP SORUN



BASIN KURULUŞLARIMIZ ARACILIĞI İLE
ATATÜRKÇÜ/KEMALİST KAMUOYUNA

2012 yılı Mart ayında olağan genel kurulunu Yapan Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesinde Önce Şube Başkanı Mahmut Özyürek’in  ardında  Mümtaz Çapçı Başkanlığında oluşturulan Yönetimin ADD Genel Başkanlığının tasarrufu ile görevden alınmalarına karşı açılan davalar birer birer sonuçlanıyor.
Önceki Şube Başkanı Mahmut Özyürek’in ANKARA 17.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE 2013/96 Esas sayı ile “Kararın İptali” için açtığı dava, Özyürekten sonra görevden alınan yönetim kurulunun Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesine2013/146 Esas sayı ile “Kararın İptali” için  açtıkları dava halen devam etmektedir.
Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şube yönetimini ele geçirme amacı ile ahlaki ve meşru olmayan yöntemlerle hareket eden ve Görevden almaların ardından Yönetime atananların hukuksuz, yasa dışı iş ve işlemlerine karşı dernek üyelerinin açtığı dava sonuçlandı.
Dernek üyesi olmadıkları halde ADD Genel Merkezi tarafından ADD Isparta Şube Yönetm Kurulu üyeliklerine atananlar, ADD üyelerinin Yasalara ve dernek tüzüğüne uygun olarak 50 Yİ AŞKIN İMZA İLE  verdikleri “OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL İSTEMLİ” dilekçeye rağmen GENEL KURULU ALABİLMEK İÇİN yasa dışı yöntemlere başvurmaktan kaçınmamışlardır.
1-  ADD Isparta Şubesi önceki üyelerinin iradesini etkisiz kılmak, Genel kurulda kendilerini seçtirebilmek amacıyla tüzüğe aykırı yöntemlerle çok sayıda kişiyi dernek üyesi yapmışlardır.
2-  OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL” olağanüstülüğü yaratan gerekçenin ortadan kaldırılması, düzeltilmesi amaçlı yapılması gerekirken, yani yalnızca görevden alınan organın seçimine yönelik olması gerekirken, sanki tüm organlar ve yedek üyelikler görevden alınmışçasına “TÜM ORGANLARIN YENİDEN SEÇİMİ” gündeme alınmıştır.
3-  Hukuk düzenine, yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olan bu durum ADD Şube önceki üyeleri tarafından mahkemeye taşınmıştır.
4-  ISPARTA 2.SULH HUKUK MAHKEMESİ 30.04.2013 -2013/365 esas sayılı kararı ile “yapılacak olan olağanüstü genel kurulun ihtiyati tedbir yolu ile iptaline” karar vermiştir.
5-  Mahkemenin açık ve anlaşılır kararı ortada iken “ATANMIŞLARDAN OLUŞAN” Şube yönetimi, mahkeme kararını yok sayarak, sonradan eklenen üyelerle ve Şubenin tüm organlarının (Yönetim, Denetim, Disiplin Kurulları asil ve yedekleri ile Genel Merkez Genel Kurul Delegelikleri)  seçimine yönelik 28 Eylül 2013 tarihinde yapılacak bir olağanüstü genel kurul kararı daha almışlardır.
6-  Olağanüstü genel kurulu kendi lehlerine sonuçlandırmak amacı ile yapılması planlan bu hukuk dışı karar da, ISPARTA 2.SULH HUKUK MAHKEMESİ 25.09.2013 tarih ve 2013/365 esas sayılı ARA KARARI ile “yapılacak olan olağanüstü genel kurulun ihtiyati tedbir yolu ile iptaline” karar vermiştir.
7-   ISPARTA 2.SULH HUKUK MAHKEMESİNDE 2013/365 Esas sayı ile açılan dava 13.11.2013 tarihinde sonuçlanmış, “ADD Isparta Şubesinin Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında 17.01.2013 tarihli üye listesinin esas alınmasına, …gündeminde sadece yönetim kurulu değişikliğinin olacağının tespitine” karar verilmiştir.
8-   17.01.2013 tarihli ADD Isparta Şubesi üye listesinde, atanmış ADD yönetiminde olan BATUHAN GÜLDİKEN, AHMET DEMİREL, DOĞAN ELÇİ üye olarak yoktur.
9-   Yani Mart 2013 tarihinden bu yana ADD Isparta şubesi ADD üyesi olmayan, ancak ADD genel merkezince atanmış bir ekip tarafından yönetilmektedir. Bu durum Atatürkçülere, önceki yönetimi seçen genel kurula karşı yapılmış bir hukuk ayıbıdır. Garabettir.
10-    Tüm bunlara karşın “üyesi olmadıkları derneğin yönetimine atanan” bu gayrimeşru heyet bu garabeti ısrarla sürdürmekte, mahkeme kararına rağmen olağanüstü genel kurul yapmaktan ısrarla kaçınmaktadır.
11-    İşin asıl acı yanı, bu hukuk dışılık, gayrimeşruluk nedeniyle ADD ISPARTA ŞUBESİ KAPATILMA TEHLİKESİ İLE KARŞI KARŞIYADIR.
12-    MART 2013 TARİHİNE KADAR ISPARTADA OLAĞANÜSTÜ BİR GAYRET VE ÇABA İLE KEMALİZMİN BAYRAĞINI HEP YUKARIDA TUTMAYI SÜRDÜRMÜŞ BİR DERNEĞİ BU DURUMA DÜŞÜRENLERDEN ATATÜRKÇÜ KAMU OYU HESAP SORMALIDIR.
13-    BİZLER ATATÜRKÇÜ BİLİNCİMİZİN BİZE VERDİĞİ GÖREVİMİZİ YAPARAK TÜM ADD ISPARTA ŞUBE ÜYELERİNE ÇAĞRIDA BULUNUYORUZ.
14-    “KEMALİZMİN BAYRAĞINI YERE DÜŞÜRMEYİN, DÜŞÜRENLERDENDE HESAP SORUN.”  06.12.2013
ADD ISPARTA ŞUBESİ
MART 2013 TE GÖREVDEN ALINAN
YÖNETİM KURULU ÜYELERİ

MUTLAKA OKUMANIZI ÖNERİRİM!



-Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.
 -İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil. -Kimseye yalvarma.
 -Asla dönüp arkana bakma.
 -Sır tutmasını bil.
 -Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma.
 -Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
-Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
-Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et. -Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.
 -Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
 -Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.
-Kendini öven insanlardan kaç.
-Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
-Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
-Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme.
-Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.
-Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.
-Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
-Kendini sev.
 -Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
 -Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
-İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
-Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
 -İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
 -Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.
Üstün Dökmen

KANAL İSTANBUL TEZGAHINA UYANIN, UYANDIRIN! /TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ

Sağcısı, solcusu, dindarı, milliyetçisi her ne isen, tek kalan ortak noktamız olan ülkeni eğer seviyorsan, bu yazıyı okumak için 2 dakikanızı ayırın.

   Allah aşkına ne yapabilirsek yapalım bundan başka maddi servetimiz yok, sattırmayalım.

  • TRAKYA'NIN ALTI; PETROL VE DOĞAL GAZ KAYNIYOR.
  • YAP, İŞLET, DEVRET MODELİ İLE "İSTANBUL KANAL PROJESİNİ" ALACAK FİRMA TÜM TRAKYA'YA EGEMEN OLACAK.
  • HERKES TOPRAKLARINI SATACAK.
  • TRAKYA'NIN, ASYA İLE BAĞLANTISINI KESECEKLER. (Çünkü, kanal ile Avrupa Yakası ayrılmış olacak)
  • BU PROJE, EMPERYALİSTLER'İN, TRAKYA'YI, TÜRKİYE'DEN KOPARMA PROJESİDİR.
  • AYNI OYUN, GÜNEYDOĞU'DA, MAYINLI ARAZİDE YAPILMAK İSTENDİ. (Ancak, oluşturulan duyarlı kamuoyu sayesinde, yargı yürütmeyi durdurmuştu.)
  • ŞİMDİ İSTANBUL KANAL İLE TÜRK MİLLETİNİN ELİNDEN TRAKYA ALINACAK.
  • YABANCILARA 49 YILLIĞINA DEVREDİLECEK.
  • TÜRK ORDUSUNU DA, "BAK, HAVADA KUŞ VAR!" DİYE, BAŞKA YÖNE YÖNLENDİRDİLER.
  • ONLAR, PKK İLE UĞRAŞIRKEN, TÜRKİYE'NİN TOPRAKLARI ELDEN ÇIKARILACAK.
  • KIBRIS DA, İNGİLTERE'YE 49 YILLIĞINA VERİLMİŞTİ, HALA SORUN YAŞANIYOR.
   Ayrıca;
  • HEPİNİZİN BİLDİĞİ GİBİ, ETİBANK DA ÖZELLEŞTİRİLECEK. (BOR İŞLETMELERİ, ETİBANK BÜNYESİNDEDİR VE ALICISI DA, ABD'dir.)
  • KONULAN FİYAT 40 MİLYON $'dır.
  • ASIL DEĞERİ ''9 (DOKUZ) TRİLYON'' (9.000.000.000.000) DOLARDIR.
   İŞTE BURASI ÇOK ÖNEMLİ!

   Bor'la çalışan araba üretildi. Maliyeti 200 TL olan 1 kg bor ile, 19.000 km yol yapabiliyor. (1100 kg'lık bir araba, 100 km/s sabit hızla giderse)
  • Bu demek oluyor ki PETROLE son!
  • Batılı ülkeler bor işletmeciliğinin kansere yol açtığını iddia ederek BOR madeninden soğutma çabası içindeler.
  • Oysa bu mucize maden, kanser tedavisinde de, şu an kullanılmaktadır.
  • Arabayı, bor madeniyle çalıştıracak 600 proje olduğu ortaya çıktı.
  • TÜRKİYE, dünyada, bor rezervinin yüzde 73`üne (% 73) sahiptir.
  • Uluslararası “teröristler”, Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi pilanlıyor.
Bu e.postayı, çoklu olarak yollayarak, en azından bir toplum bilinci oluşmasına yardım edebiliriz.

YAŞADIĞIN DÜNYAYI SORGULAMIYORSAN, BÂRİ ÜLKENİ SORGULA.

                                                                                TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI
                                                                                İSTANBUL ŞUBESİ

Yayının oluşturulma tarihi: 19 Haziran 2013

4 Aralık 2013 Çarşamba

ATATÜRK’ ÜN soylu ve onurlu kızları asla teslim olmayacak



Sayı   :2013/21
 Konu:ATATÜRK’ ÜN soylu ve onurlu kızları asla teslim olmayacak”                                              04.11.2013
Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
5 Aralık 1934; tarihinde, 1924 Anayasasının 10 ve 11. maddelerinde yapılan düzenlemeyle 22 yaşını bitiren her Türk kadınına seçme ve 30 yaşını bitiren her kadına milletvekili seçilme hakkı verildiği tarihtir.
Bu tarih, yalnız genç, devrimci Türkiye Cumhuriyeti açısından değil, dünyanın uygar ulusları açısından da önemlidir. 5 Aralık (1934) Türk kadınlarının özgürleşmesinin işaret fişeğidir.
5 Aralık 1934; Kadını ezerek, kadını ortaçağ karanlığına hapsederek, kadını İslamiyet’in arkasına gizlenerek köleleştiren, kadın bedenini kontrol altına alarak, onları eşyalaştıran ortaçağ ucubesi Osmanlı devlet anlayışının yıkılış tarihidir
5 Aralık 1934; Türk kadınının nenelerinin, annelerinin, teyze ve halalarının savaş meydanlarına mermi taşıyarak, gazileri tedavi ederek, yalnız kendisi için değil, cephede savaşanlara su ve ekmek yetiştirerek kazandığı özgürlüğün yasalaştığı tarihtir.
5 Aralık 1934; Türk kadınının “ümmet–kul” çemberini yararak “eşit yurttaş”lık hakkını aldığı tarihtir.  
Dünyanın birçok uygar ülkesinde kadınlara henüz seçme ve seçilme hakkı verilmemişken Türk kadınının elde ettiği bu kutsal özgürlük hakkı kadını yeniden ortaçağ karanlığına mahkûm etmek, sömürünün bir aracı durumuna getirmek isteyen yurt ve ulus düşmanı bir avuç yobaz Türban’ı Bayrak yaparak laik cumhuriyet Kurumlarını İşgal etmektedir.
Tayyip-Gülen-Gül ve PKK koalisyon Hükümeti, Cumhuriyet ve Atatürk devrimleriyle kadın bedeni, kadın hakları üzerinden hesaplaşmaktadır.
AKP Gerici yaşam tarzını güvence altına alacak düzenlemeleri bir biri ardınca yaşama geçirirken, Kadını ortaçağ karanlığına atan karşı devrime, türbanın TBMM’nin burçlarına dikilmesine  "mağduriyet kazandırmayacağız" savıyla yol verenler, AKP’nin cumhuriyet yıkıcılığında, önündeki engelleri temizleme görevini yerine getirenler Türk kadınının zekâsıyla alay etmektedirler.
Türban kadının sadece saçına değil, beynine, sosyal yaşamına perde çekmek, duvar örmek işlevini görmezden gelenler, Cumhuriyet yıkıcılığı, ortaçağ karanlığı yani karşı devrim mağdur olmasın diyerek, oy avcılığına soyunanlar, AKP iktidarına güç katmak, güçlenen halk hareketini ve Cumhuriyet güçlerini zayıflatmak işlevini üstlenmişlerdir.
Ortaçağcı İrticacıların gemi iyice azıya aldıkları, yasa, mahkeme kararı gibi hiçbir kural dinlemedikleri bu zor günlerde, Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan ve kadınımızın toplumsal yaşama katılmasını sağlamada en önemli unsur oluşturan Laikliğe, seçme-seçilme haklarına sahip çıkan Türk kadını gerici AKP iktidarI ve iktidarın önündeki engelleri temizleme görevi yapanlara, dün olduğu gibi bu gün de gereken dersi verecektir.
TBMM gericiliğe teslim olsa da, ATATÜRK’ ÜN soylu ve onurlu kızları asla teslim olmadı ve olmayacak,  Atatürk Cumhuriyetini ve Atatürk 'ün Meclisini yeniden inşa edeceklerdir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Feray SELEK
Ulusal Eğitim Derneği
ISPARTA Şube Yönetim Kurulu Üyesi