7 Kasım 2013 Perşembe

AKP DİKTATORYASI TÜRKİYE’Yİ “METAL FIRTINA”YA HAZIRLIYOR-AKP’NİN TÜRKİYE 2030 MASTER PLANI

AKP’NİN TÜRKİYE 2030 MASTER PLANI


Turkey Divided in Three Sectors in 2030
AKP’nin stratejik liderliğinin (Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu) Fetullah Hoca cemaati ve bazı yabancı istihbarat kuruluşlarının desteği ile Türkiye için hazırladığı 2030 master planı basına sızdırıldı. Bu plana göre Türkiye Cumhuriyeti’nin 2030 yılına kadar üç parçaya ayrılması öngörülüyor: merkezi bir İslam cumhuriyeti, Doğu Anadolu’da bir Kürt cumhuriyeti ve Boğazlar ve İstanbul’u kapsayan uluslarası serbest ticaret bölgesi.
İstihbarat kaynaklarına göre, AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesinden bu yana, master planın gerçekleştirilmesi için ideal konjonktürel ortam oluştu. İlk etapta, laiklik karşıtı Fetullahçı kadroların başta içişleri ve milli eğitim olmak üzere, TC’nin tüm kurumlarına ve devlet bürokrasisine sızması ve yerleştirilmesi gerçekleşti. Daha sonraki etapta yargı, basın, üniversitelerin ele geçirilmesi ve en son olarak ordunun etkisizleştirilmesi adımları uygulamaya konuldu. En önemli adım olan ordunun nötralize edilmesi operasyonu, önceleri AB’ye uyum ve demokratikleşme adı altında yürütülürken, AKP’nin beyin takımı son zamanlarda daha agresif bir tutumla Ergenekon soruşturması bahanesiyle, doğrudan Genelkurmayı ve ordunun üst kademelerini hedef tahtasına yerleştirdi. Fetullah liderliği ise ordunun etkisizleştirilmesine etken destek vermekte.
Dış devletlerin Türkiye’deki bu kökten değişime sessiz kalmaları karşılığında, AKP liderliğinin Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın ve İstanbul’un Hong Kong ve Dubai türü uluslararası ticaret ve ulaşıma açık bölgeler olarak bir “Boğazlar Komisyonu” yönetimine bırakılmasını kabul ettiği, fakat Boğazların idaresinde Anadolu’da kurulacak İslami devletin de söz sahibi olmasında ısrar ettiği belirtiliyor. 1924te kaldırılan İslam hilafeti de İstanbul merkez olmak üzere diriltilecek. Halifeliğin yeninden tesisinin, özellikle Fetullah liderliğinin TC’nin çöküşü sonrası planlarında en önem verdiği konu olduğu belirtiliyor.
2030 Master Planı’na göre kurulacak bağımsız Kürt cumhuriyeti Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin tamamını kapsayacak. Bunun dışında, Kürtlerin Akdeniz’e çıkışını sağlamak amacıyla Hatay ili ve İskenderun limanı da bu cumhuriyete bırakılacak. Bunun karşılığında Kürt bölgesinde kalan Dicle ve Fırat üzerine kurulu hidroelektrik santrallerde üretilen elektriğin Anadolu İslam Cumhuriyeti’ne dünya elektrik piyasasındaki rayiç fiyatın yarısı birim ücretle satışı öngörülüyor. Türkiye Kürtleri ve Kuzey Irak Kürtleri arasındaki derin  zihniyet ve demokratik gelenek farkları nedeniyle, Türkiye Kürdistanı’nın Kuzey Irak’taki oluşumdan ayrı bir yapı olarak varolması gerektiği ve böylece birbirinden bağımsız iki tane Kürt devletinin mevcut olması planlanıyor.
2030 planının uygulanması çerçevesinde Türk ordusunun savunma planlarının elegeçirilmesi ile ilgili olarak lütfen http://turkeyexposed.wordpress.com/2010/01/30/akp-diktatoryasi-turkiye%E2%80%99yi-%E2%80%9Cmetal-firtina%E2%80%9Dya-hazirliyor/ postumuza bakınız.
AKP 2030 Türkiye Master Planı Bölüm 2ye bu linkten ulaşabilirsiniz: http://turkeyexposed.wordpress.com/2012/01/15/akpnin-2030-turkiye-master-plani-ii/

AKP DİKTATORYASI TÜRKİYE’Yİ “METAL FIRTINA”YA HAZIRLIYOR

Saturday, January 30, 2010
Türk Ordusunun Savaş ve Seferberlik Planları Fetullah Yardımı İle ABD’ye Servis Edildi. Amaç: Türkiye’nin İşgali Sırasında TSK’nin Savunma Gücünü Çökertmek
TSK’ya karşı AKP ve Fetullah örgütü tarafından ilan edilen ve cumhuriyet düşmanı basın ve yazarlar tarafından körüklenen ‘psikolojik cihat’tan sonra şimdi sıra, Türk ordusunun savunma yeteneğinin fiziksel olarak zayıflatılmasına geldi. Bu bağlamda planlanan en son operasyon çerçevesinde, AKP liderlik kadrosundaki Bülent Arınç’a yönelik sözde suikast iddiaları bahanesiyle ordunun savunma ve seferberlik planlarının elegeçirilmesi ve bu planların ABD’de üslenmiş Fetullah örgütü vasıtasıyla bu ülke istihbaratına iletilmesi gerçekleşti.
19 Aralık 2009’da, AKPKK öndegelenlerinden ve azılı TC düşmanı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla bir albay ve bir binbaşı gözaltına alındı. Olaydan hemen sonra, bir hakim ve emrindeki polisler soruşturma bahanesiyle Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ‘kozmik odaları’nda araştırma başlattılar. Bu odalarda Türk ordusunun, ülke işgal edildiğinde uygulamaya koyacağı seferberlik ve düşmana karşı direniş planları saklanıyordu. Aramaları yöneten Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Kadir Kayan ve ekibi, bu çok gizli planları bir güzel incelediler. Araştırma günlerce sürdü ve yüzlerce sayfa not tutuldu. Ocak 2010 sonu itibarıyla Arınç’a suikast iddiası olayından bir aydan fazla bir süre geçmiş oldu, fakat hiçbirşey bulunamadığı gibi tüm tutuklular salıverildi. Kozmik odalardan da hiçbirşey çıkmadı—Türk ordusunun savunma planları haricinde tabii…
Zaten amaç da buydu, bu gizli planlar, birkaç yıl önce kamuoyunda büyük yankı getiren “Metal Fırtına” kitabındaki Türkiye’nin ABD tarafından işgali senaryosu temel alınarak güncellenmiş, böyle korkunç bir durumda Türkiye’nin ezici bir askeri güç karşısında kendini nasıl savunacağı ayrıntılı bir biçimde tasarlanmıştı. AKP’nin 2030 yılı Master Planı’nın öngördüğü TC’nin tasfiyesi çerçevesinde (bkz. http://turkeyexposed.wordpress.com/2009/12/26/akp%E2%80%99nin-turkiye-2030-master-plani/), bu yeni Türk savunma hazırlıkları planının mutlaka elegeçirilmesi gerekiyordu. Bu sebeple Arınç’a sözde suikast planı kotarılarak odalara girme bahanesi yaratıldı. Kozmik odaları araştıran Hakim Kayan, daha önce Fetullah Hoca’ya “laiklik karşıtı faaliyet” iddiasıyla açılan davada Fetullah’ı beraat ettirmişti (konuyla ilgili olarak bkz. http://bmajans.blogspot.com/2009/12/iste-o-hakim-kadir-kayan.html).
İstibharat çevreleri, kozmik planların Fetullah’ın hakimi eliyle alınıp, ABD’deki cemaat liderliğine aktarıldığını ve buradan da ABD istihbaratına ulaştırıldığını ifade ediyorlar. Böylece, TSK’nin ‘Metal Fırtına’ benzeri bir işgal ve istila hareketine karşı güncelleştirilmiş planlarının tüm geçerliliğini yitirdiği belirtildi ve Genelkurmay da bu planların gizliliklerini yitirdiği gerekçesiyşe iptal edildiklerini açıkladı. Yine de, bu planların elegeçirilmesinin, Türk ordusunun seferberlik ‘modus operandi’sinin, yani hareket tarzları ve opsiyonlarının, öğrenilmesi açısından değer taşıdığı belirtiliyor. Yani bir anlamda, Türkiye’yi işgal edecek olanlar, TSK’nin seferberlik ve savunma planlarını hazırlarken hangi faktörleri gözönüne aldığı, hangi opsiyonları geliştirdiği, hangi fikirleri yürüttüğü gibi değerli bilgileri elde etmiş oluyorlar.
Kozmik planların çalınmasına ek olarak, son günlerde medyada sahte darbe planı haberi patlaması yaşanıyor. TSK’ye karşı ilan edilen bu psikolojik cihadın amacı, ordunun Türk halkı gözündeki itibarını sarsmak ve bu yolla AKP liderliğinin anayasayı değiştirerek bir islam diktatörlüğü tesis etmesine ve 2030 Master Planı’nın bir sonraki safhasına geçmesine zemin hazırlamak olarak nitelendiriliyor.
AKP-Fetullah şer ittifakı, Türkiye Cumhuriyeti’ni içten imha planının uygulanmasına tam gaz devam ediyor.

AKP’nin 2030 Türkiye Master Planı – II

http://turkeyexposed.wordpress.com/2012/01/15/akpnin-2030-turkiye-master-plani-ii/

January 15, 2012 at 7:17 pm

AKP’nin stratejik liderliğini oluşturan Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Bülent Arınç dörtlüsünün, CIA güdümlü Fetullah Gülen ile kotardığı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgası ve üç bağımsız sektöre bölünmesini öngören master planın uygulanma süreci tüm hızıyla devam ediyor. Eski genelkurmay başkanı Işık Koşaner’in tutuklanması da bu planın muhalifleri yoketme başlığının küçük bir parçası sadece. Bu gibi tutuklamaların devam etmesi kaçınılmaz.
AKP’nin bütün devlet organlarını, yargıyı, akademik kurumları, meslek örgütlerini ve diğer sivil toplum örgütlerini ele geçirdikten sonra TSK’yi hedeflemesi beklenilen bir adımdı. TSK’nin tasfiyesi, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları ve MİT’e tamamen hakim olan CIA taşeronu Fetullah şebekesi tarafından Ergenekon, Balyoz vs. sözde operasyonları vasıtası ile yürütülmekte. 2009 Aralık ayında Bülent Arınç’a suikast iddiası ile Genelkurmay Başkanlığı’nın basılmış, TSK’nin harp ve savunma planlarının bulunduğu kozmik oda aramış, Fetullah casusluk şebekesine yakın duran yargı elemanları tarafından bu odadaki gizli planların kopyaları çıkartılmış ve yurtdışı kaynaklara iletilmiştir (aramayı yapan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Kadir Kayan, Fethullah Gülen’in terör örgütü kurmak ve yönetmekten yargılandığı davada beraat kararı vermişti.)
Işık Koşaner’in tutuklanması da muhaliflerin safdışı bırakılmasını hedeflemekle beraber, TSK’nin şimdiki komutanlığına ve diğer mensuplarına gözdağı verme ve ‘bize karşı olursanız sizi de sürüm sürüm süründürürüz’ mesajı vermeye yönelik bir hareket. TSK’nın hizaya gelmesi 2030 Master Planı için hayati önemde çünkü bu noktadan itibaren AKP ve Cemaat’in Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgası (ortadan kaldırılması) girişiminin önünü kesebilecek hiçbir güç kalmayacak.
2030 Master Planı ABD’nin gözünde niçin çok önemli? ABD bu plan sayesinde üç parçaya ayrılacak Türkiye’nin gözle görülebilir bir gelecekte ABD’nin Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Orta Asya’da Amerikan dışpolitikasının güvenilir taşeronu olacağını hesaplıyor. Bunun dışında ve hatta en az o kadar önemli olarak, ılımlı İslam Türkiyesi modelinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ortaya çıkan ve çıkacak olan yeni rejimlere empoze edilmesi amaçlanıyor. Fakat bu bölgelerde yakın zamanlarda düzenlenen serbest seçimlerde aşırı islamcıların tekrar ortaya çıkması, Amerikalıların ılımlı İslam çabalarının ne kadar beyhude olduğunu ortaya koyması ve ABD’nin AKP’ye verdiği desteğin, daha önce Sovyetlere karşı Usame bin Ladin’e  verdiği destekle benzeşmesi de kayda değer. Bu konuyu ayrı bir yazıda ele alacağız.
Master Plan çerçevesinde TC’nin parça parça ilgasısı amacıyla TC’nin kurumlarına yönelik saldırı hız kesmemekte. Bunun en son örneği TC’nin kuruluşunun ilk adımının atıldığı 19 Mayıs kutlamalarının kaldırılması ve diğer ulusal bayramların sırayla hedef tahtasına konulmasıdır. Daha önce 2011 yılında deprem bahanesiyle 29 Ekim kutlamalarının iptali, bu adımların raslantıdan çok, büyük bir planın hesaplanmış parçaları olduğunu kanıtlıyor. Buna, zorunlu orta öğretimin yeniden şekillendirilmesi çabasıyla imam hatiplerin liselerinin Türk eğitim sistemine güçlü bir şekilde geri getirilmeleri, arabuluculuk sistemi adı aldında kadılık sisteminin kurulması gibi gelişmeleri de eklerseniz, ‘büyük resmi’ daha berrak bir şekilde görme imkanına sahip olursunuz.
2030 Master Planı’nın bir diğer önemli ayağı Kürt konusudur. Tayyip Erdoğan ve avanesi her ne kadar BDPlilerin özerkliğe ve hatta bağımsızlığa kadar varan talepleri karşıdında göstermelik olarak esip gürleseler de, uygulamakla yükümlü oldukları 2030 Master Planı çerçevesinde Kürtlere bağımsızlık verme zorunluluğunda olduklarından bunu Türk kamuoyuna en kolay şekilde hazmettirme amacı taşımaktadırlar. Bu sebeple, yeni anayasada TC’yi TC yapan üniter milli devlet özellikleri atılacak ve bölgesel özerkliğe imkan verecek düzenlemelere yer verilecektir.
Özetle, Türkiye’yi yakın gelecekte bekleyen durumları şöyle özetleyebiliriz:
1.                    Ordunun tam olarak ele geçirilmesi ve AKP’nin emir ve komutasına alınması,
2.                    CHPnin susturulması,
3.                    MHP liderinin ektizileştirilmesi,
4.                    Anayasadaki Türk milli devletinin özelliklerinden arındırılması ve bölegesel otonomiye geçilmesi konusunun kolaylaştıtılması,
5.                    Anayasada Kürtlere özgürlük verilmesi ve Halifeliğin yeniden ihdası için uygun değişikliklere gidilmesi,
6.                    İstanbul ve Trakya bölgesinin idaresine ekonomik önem bazında uluslararası bir nitelik kazandırılması için zemin hazırlaması.
Bu planın harfiyen uygulanabilmesi için CIA tarafından icraatçı olarak vaftiz edilen AKP-Cemaat ittifakının görülebilir gelecekte Türkiye’nin başında kalması gerekmektedir. Bu sebeple, Türk halkı artık bağımsız, özgür ve tarafsız seçimlerle hükümeti seçme yeteneğini yitirmiştir. AKP’nin seçimle iktidardan gitmesi ihtimal dışıdır çünkü bu mihrakların seçimleri, AKP’nin düşme olasılığını olasılık dışı bırakacak şekilde tasarlayıp uygulayacaklarına şüphe bulunmamalıdır. Türk halkı laik rejimle beraber sadece demokrasiye ve Türk kimliğine değil, ulusal devlete ve ülkenin toprak bütünlüğüne de elveda diyecektir.


6 Kasım 2013 Çarşamba

30 EKİM ANKARA “VATAN BÖLÜNMEZ” TOPLANTISI BİR KONGRE GİBİYDİ..

Milli Düşünce Merkezi'nden Sadi Somuncuoğlu ve Milli İrade Bildirisi yazarlarından Sinan Meydan ve Banu Avar'ın ana konuşmacı olduğu , moderatörlüğünü Buket Müftüoğlu ve Hakan Paksoy'un yaptığı VATAN BÖLÜNMEZ toplantısının onur konukları, Şehit Aileleri Federasyonu başkanı Hamit Köse ve Türk Boyları Konfederasyonu başkanı Durhasan Koca idi. Toplantıda Prof. Hanım Halilova, Prof. Nurullah Çetin, Anıl Çeçen, MİB yazarlarından enerji uzmanı Mustafa Çınkı, Eğitimci Mahiye Morgül kendi konularında konuşmalar yaptı.
Kırşehir Karacakurt Köyleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nden Serdar Güneş, Antalya'dan Yörük Derneği'nden İsmail Akçay, 11 Kasım derneği'nden Recep Özdemir, Kocaeli'nden MİB yazarı Seçkin Ergün'ün de katıldığı toplantı gece yarısına kadar devam etti..
Ankara toplantımızda konuşan Şehit aileleri federasyon başkanı Hamit Köse : “Pazarlık Osloda başladı İmralıyla devam etti Kandille sürdürülüyor.. Hükümet yetkilileri bu hayasızlığı sürdümektedir!”
Türk Boyları Konfederasyonu başkanı Durhasan Koca: “Birleşme yolları aranmalıdır. Ülkemizin milli kimliği hoyrat tartışmalara konu yapılmaktadır. Emperyalistler silahsız işgalle ülkeyi ele geçirmekte, beyinler işgal edilmektedir.. Devşirme sistemi toplumu ele geçirmektedir.”
Tarihçi Yazar Sinan Meydan: “ 90 yıllık zulümden bahsedenler var.. Atatürk Cumhuriyeti 1939’da kırılmıştır.. 1946’dan sonra ise tümüyle dönüştürülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti 90 yaşında değil, 15-20 yaşındadır. 15-20 yılda başarılanlar bugün hala milleti ayakta tutmaktadır. Atatürk’ün formülü basittir: Akıl artı Bilim eşittir Çağdaşlaşma ve laiklik. Cumhuriyet “imkân”dır.”
Devlet eski bakanı Sadi Somuncuoğlu: “80 milyonluk bir ülke! Ve Vatan tehlikede… Gaflet hıyanet ve ihanet içinde olan yöneticiler nedeniyle bu haldeyiz. Yetki verdiklerimiz dünyada emsali görülmemiş bir ihanet içindeler. Bu nasıl görülemiyor.?! Öyle teknikler kullanılıyor ki zihinler devşiriliyor, düşünceler parçalanıyor, cehenneme götürülürken insanlar cennete gideceklerini zannediyor.. O zaman bu teknikleri çözmemiz lazım!”
Gazeteci yazar Banu Avar: “ Önce partim değil Önce Vatan diyerek bir araya gelirsek tüm engelleri aşabiliriz. Dini hassasiyeti öne çıkaranlar, Türkçüler, Milli Sol biraraya gelirsek önümüzde kimse duramaz ve durumla mücadele etmek mümkün olur. Devşirilme süreci bir kanser gibi ülkede yayılmıştır. 60 yıldır en üstten en alta kadar devşirme operasyonu dikkatle sürdürülmüştür.. Şimdi dikkatlerimizi bu süreci ters çevirmeye odaklamalıyız.”
Bu toplantılar İstanbul ve İzmir de sürecektir.. Katılımcıların birbirinden değerli konuşmaları da ayrıca yayınlanacaktır.

HASTANELERDE fişlenmeyi yargıtay durdurdu!





Hastanede fişlenmeyi yargıtay durdurdu!

Devlet ve özel hastanelerde kullanımına başlanan avuç içi tarama sistemi yargıtay kararıyla durduruldu
Danıştay 15. Dairesi, halk arasında ‘avuç içi tarama’ olarak bilinen ‘biyometrik kimlik doğrulama’ uygulaması hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Açıklamalarda bulunan Lokman Hekim Hastaneleri Tıbbi Hizmetler Direktörü ve Özel Hastaneler Platformu Derneği Başkan Dr. Mehmet Altuğ, Türkiye’de hizmet veren 576 özel hastanenin, yaklaşık 24 milyon TL ödeyerek ortalama 13′er adet avuç içi tarama cihazı satın aldığını belirtti. Uygulamanın iptaliyle 24 milyon TL’lik cihazların özel hastanelerin elinde kaldığını ifade eden Dr. Mehmet Altuğ, “Bir sendika Danıştay 15. Daire’ye başvurarak sistemin kaldırılmasını istedi.
KİŞİLİK HAKLARINA AYKIRI
Anayasa’nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kişilik haklarını koruyan maddelerine atıf yapan Danıştay 15. Dairesi, biyometrik kimlik doğrulama sistemini hukuka aykırı bularak sistem hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi. Uygulamanın başlamasıyla büyük sıkıntı yaşayan özel hastaneler, uygulamanın iptaliyle yine sıkıntıya girdi.
HASTANELER ZARARDA! 
Sistemin uygulamaya başlanması ve iptali en çok özel hastaneleri mağdur etti. Biyometrik kimlik doğrulama sistemi 2013 yılı Aralık ayında özel hastaneler için mecbur kılındı. Türkiye’de en fazla muayenenin kamu hastanelerinde yapılmasına rağmen uygulama sadece özel sektörü kapsadı. Bu karar alınırken sektörle hiçbir istişarede bulunulmadı. 576 özel hastane ortalama 13′şer adet cihaz satın almak zorunda kaldı ve bunun için yaklaşık 24 milyon TL ödedi. Şimdi sistem iptal edildi ve cihazlar elimizde kaldı. Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki (SUT) rakamlar yıllardır yerinde sayarken, sektöre her gün yeni yükler yükleniyor. Cihazların maliyeti 24 milyon TL’yi geçiyor. Şimdi bu cihazlar ne olacak? Biz sektör olarak bunu merak ediyoruz. Sektörün bu mağduriyetinin önlenmesini talep ediyoruz. Yetkililerin bu konuda duyarlı olacaklarına inanıyoruz” dedi.


         

   
 Sayı   :2013/16
    Konu: “ Özel Hasteneler, Parmak İzi, Avuç İçi Damar İzi                                                                                               06.11.2013
       Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
İlimizde bir süredir Özel Hastanelere tedavi amaçlı başvuran yurttaşlardan Avuç içi damar izi alınması uygulaması yapılmaktadır. Avuç içi damar izi uygulamasını reddedenlerden ise 60 TL gibi yüksek bir ücret alınmakta, ayrıca SGK tarafından ilaç bedelleri ödenmemektedir.
Bu uygulama yürürlükteki hukuk düzenine ve Anayasamıza açıkça aykırıdır.  Hastaların zımni rızası olsa bile, bu tek taraflı işlemin hukuki bir dayanağı yoktur. Kişisel veri kapsamındaki bu tip verilerin toplanması kişinin açık rızasına bağlıdır. Ancak kişinin bu rıza beyanının geçerli olabilmesi için kişinin hiçbir baskıya maruz kalmaksızın, özgür iradesiyle tereddüde mahal vermeyecek şekilde rıza verdiğinin kanıtlanması gerekir.
Bu çerçevede hasta tedavisinin yapılmayacağı, parasal yaptırımla karşılaşacağı kaygısı ile verdiği rızanın gerçek ve açık bir rıza olarak yorumlanamaz.
Avuç içi damar izi gibi kişisel veri niteliğindeki bilgiler ancak belli koşulların varlığı halinde ve usule uygun olarak yapılabilir. Ulusal ve uluslar arası hukuk bunu gerektirir.
Kimlerin hangi koşullarda parmak izi, avuç içi damar izinin alınabileceği Ceza Muhakemesi Kanunun 81. Maddesinde şöyle düzenlenmiştir.
 (1) Üst sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, Cumhuriyet savcısının emriyle fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz süresinin dolması, itirazın reddi, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşmesi hâllerinde söz konusu kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda derhâl yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir.”
Ayrıca benzer bir düzenleme Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu’nun 5. Maddesinde yapılmıştır.
Buna Göre; parmak izi, avuç içi damar izinin yalnızca Cumhuriyet savcılarının emri ile kolluk güçleri tarafından kaydedilebileceği ve saklanabileceği açıkça düzenlenmiştir.
Özel kişi ve kurumlara parmak izi, avuç içi damar izi ve benzeri kişisel veri toplama yetkisi veren herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
Yani Özel hastanelerin hangi amaçla olursa olsun parmak izi, avuç içi damar izi ve benzeri kişisel verileri toplama, saklama, kaydetme yetkisi verilmediğinden, kişinin geçerli rızası bulunsa dahi bunun hukukta herhangi bir karşılığı bulunmamaktadır.

Bu uygulama Anayasamızın Kişisel bilgilerin korunması başlıklı 20. Maddesine
“(1) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel bilgi ve verilerin korunması hakkına sahiptir.
(2) Bu bilgiler, ancak kişinin açık rızasına veya kanunla öngörülen meşru bir sebebe dayalı olarak kullanılabilir. Herkes, kendisi hakkında toplanmış olan veya kayıtlarda yer alan bilgilere erişme, bunlarda düzeltme yaptırma ve bu bilgilerin amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkına sahiptir. “
hükmüne de aykırıdır.

Bu durumda Özel Hastaneler yürürlükteki yasalara ve anayasaya aykırı bir uygulama içindedirler.

İleride bu kişisel verilerin hangi amaçla kullanılacağı bilinmemektedir. Bu uygulama kişilerin tedavi gibi yaşamsal bir zorunluluğu kullanılarak kişisel verilerinin hukuk dışı yollarla ele geçirilmesidir. Bir anlamda özel hastanelere başvuran her yurttaşımız rızası ve iradesi olmaksızın “fişlenmektedir”.  

Konu ile ilgili olarak Yurttaşlarımızı uyarmayı bir görev biliyoruz.

YÖNETİM KURULU ADINA:
                                                                                           Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

5 Kasım 2013 Salı

Sanki Büyük Ortadoğu Projesi'nin Genelkurmay Başkanı!



Genelkurmay sitesinden 30 Ekim'de, Şırnak Cizre'de bir askerin YDG-H üyeleri tarafından bıçaklanmasıyla ilgili olarak yapılan açıklamada "terör örgütüne müzahir bir parti" ifadesi nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterlik aracılığı ile Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı BDP’den özür diledi. Bu olay PKK ve yandaş partisinin onurlandırılması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarsızlaştırılmasıdır.
Böylece, Genelkurmay Başkanı, hem hükümetin, hem de Terör örgütü yandaşlığı ve hamiliği tescilli BDP’nin yüksek övgü ve takdirine mazhar olmuştur!
Genel Kurmay Başkanı, PKK terör örgütü ve onun destekçileri ile mücadele veren silah arkadaşları zindanlarda çürütülürken onlara sahip çıkmak bir yana, silah arkadaşlarına Marjinal grup”  yakıştırması yaparak, cumhuriyet düşmanları ve bölücüleri yüreklendirici tutum ve davranışlar sergilemeyi sürdürmektedir.
 Genel Kurmay Başkanı Necdet ÖZEL; "terör örgütüne müzahir bir parti" oldukları, mahkeme kararları ve kendi ifadeleri ile tescilli olan BDP’den özür dilemek yerine, Bu partinin “müzahir” olduğu (desteklediği, yardım ettiği, arka çıktığı) PKK'nın, katlettiği 7.000 i aşkın Silahlı kuvvetler mensubunun ailelerinden ve Türk Milletinden özür dilemelidir.
AKP, ABD ve PKK ile yaptığı pazarlıklar çerçevesinde asker sayısını ve askerlik sürelerini azaltılırken, adım adım ABD'nin BOP gereği istediği "profesyonel askerlik" yolunda ilerlenirken, AKP iktidarınca “Açılım-Demokrasi Paketi “ adı altında ülkenin ve ulusun genleri ile oynanırken,  Genelkurmay Başkanı Necdet Özel sanki Büyük Ortadoğu Projesi'nin Genelkurmay Başkanı gibi davranmaktadır.
AKP-PKK anlaşması sonrasında, PKK gücünü arttırırken, eğitimli askerlerimiz bölgeden çekiliyor. Binlerce PKK'lının ülkeye istediği gibi giriş çıkış yapması sağlanıyor. Ulusal sınırlarımız kevgire dönmüş ama sınırları korumak ve savunmak asli görevi olanlar, iktidar buyruğu gereği bu ihaneti görmezden gelebiliyorlar.
 Şimdi Soralım;
Biz bütün siyasi akımlardan uzak durmaya çalışıyoruz” diyen genelkurmay başkanı;  Askerliğin kısaltılıp kısaltılmayacağı, İç hizmet yasası değişikliği, profesyonel askerlik konuları öncelikle Genelkurmay karargâhında ele alınması gerekirken, AKP karargâhında karar verilmesinden rahatsızlık duymuş mudur?
 Türkiye Cumhuriyetinin ulusal çıkarlarını değil, Uluslararası güç odaklarının Türkiye Acenteliğini yapan, “Laik Demokratik Cumhuriyet Karşıtlığı” Yüksek Mahkeme Kararı ile tescilli AKP’nin iktidar hesaplarının gerçekleşmesine katkı koyan, destek veren bir Genel Kurmay Başkanı;  Siyasi akımları Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sokmuş ve “Türk Silahlı Kuvvetlerini karşı devrimin muhafızı” durumuna düşürmüş olmuyor mu?
  PKK’yla, terörle mücadele eden Türk askerlerinin, devresini şehit veren komutanların, “terörist katliamı(!)”yla suçlanması, yargılanması, cezalandırılmaları, Kahramanlardan “darbeci”,  “katil” yaratılması, bu yolla Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarsızlaştırılarak tasfiye edilmesi karşısında suskunluk ülkeye ihanet değil midir? 
Terör örgütü PKK'dan “Özür dilemek” yerine,  yalnızca son iki ayda 710 subay 1308 astsubayın istifa etmiş olmasının nedenlerini Türk halkına açıklamanız gerekmiyor mu?
  Bir Genel Kurmay Başkanının;  ABD'nin BOP gereği dayattığı "profesyonel askerlik" yolunda AKP ile birlikte canhıraş çaba içinde olması, tarihe bağımsızlık savaşları ile adını yazdırmış Türk Ordusu’nun onurlu geçmişini silmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin “Dünü”nü yok ederek, “yarınının” da “yeniden tasarımlamak” anlamına gelmez mi?
Bu sorular göstermektedir ki, Türk Silahlı Kuvvetleri ılımlı İslamcı bir orduya dönüştürülmek,  Orta Doğu coğrafyasında emperyalist güçlerin arzu ettiği şekilde sınır ötesinde kullanılmak, Kısacası RTE'nin söylemi ile “Yeni bir Türkiye, yeni bir Silahlı Kuvvetler” yaratılmak amaçlanıyor. 
Türkiye'nin çevresi ateş çemberi ile kuşatılmışken,  İktidar ülkemizi, sınır komşumuz olan hemen tüm ülkelerle savaşın eşiğine getirilmişken,  hiçbir önlem alınmadan askerliğin düşürülmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst komutanlarına operasyonlar yapılması, PKK’yla, terörle mücadele eden, Ülke güvenliğinin dış odaklardan bağımsız olabilmesi için proje üreten Subayların, zindanlara atılması, bu yaşananlara isyan eden komutanların görevlerinden istifa etmeleri/ettirilmeri Türkiye’nin yarınlarının ciddi tehdit altına sokulduğunun göstergeleridir.
Tüm bu nedenlerle, Genel Kurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL’İN onurlu bir davranış göstererek istifa etmesi kanımızca bu ülke ve ulusa yapabileceği en anlamlı hizmet olacaktır.  05.11.2013
Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği
Isparta Şube Başkanı