Atatürkçü dostlara! Özellikle ADD Şube Yönetici ve
Üyelerine!
Hepinizin
bildiği üzere Tansel Çölaşan’ın listesinden ADD Bilim Danışma Kurulu Üyeliğine
seçilen Prof. Dr. Ali ERCAN, bu kurulun başkanlığına getirilmiştir.
Peki,
Atatürkçü Düşünce Derneği “Bilim Danışma Kurulu” başkanı olan bir kişi, sicilli Atatürk ve
Cumhuriyet düşmanı, karşıdevrimin kadrolu kalemi, Kadir MISIROĞLU ya da aynı
yolun yolcusu Zaman Gazetesi yazarı Mustafa Armağan’ın Atatürk ü
itibarsızlaştırma, Atatürk’ü mal, mülk, servet peşinde koşan biri gibi
göstererek “Türk Devrimini” karalamak amacıyla ürettikleri yalanları “kendi
araştırıp ortaya çıkardığı gerçekler” olarak yazabilir mi?
AB
Mandacısı ve devşirilmiş bir zihniyete sahipse yazar ve konuşur.
NATO’nun
Türkiye Cumhuriyeti kimlikli savunmanı ise yazar ve konuşur.
İşin
ilginç yanı Atatürk’le, Atatürkçülerle sorunlu bir kişiliğin 2006'dan bu yana
her dönemde ADD Yönetiminde söz sahibi olmasıdır.
ADD Bilim
Danışma Kurul Başkanı bir yandan Mustafa Kemal Atatürk’ü mal varlığı üzerinden
eleştirirken, bu gün yolsuzluk, hırsızlık erbabı, hem kendi ceplerini hem de eş, dost ve yandaşlarının
ceplerini dolduran, İsviçre bankalarında gizli hesaplar açtıran, oğula gemicik
alan, geline kuyumcu dükkânı açanları da
“AK” lamaya çalışıyor. Diğer
yandan Atatürkçüleri, Kemalistleri aşağılamaktan, suçlamaktan da geri durmuyor.
Prof. Dr. Ali ERCAN kimdir? 1970 de yüzbaşı rütbesinde kendi isteğiyle silahlı kuvvetlerden ayrılarak,
Almanya’ya gitti. Köln Üniversitesinde fizik eğitimi yaptı. Jülich Nükleer
Araştırma Merkezinde nükleer fizik dalında doktora yaptı. Türkiye Atom Enerjisi
Kurumunda 10 yıl süreyle çalıştı. 1999 yılında Milli Savunma Bakanlığı Teknik
Danışmanlık görevlerinde bulundu. Jülich Nükleer Araştırma Merkezinde nükleer
fizik dalında doktora yaptı. 2000 yılında Savunma Sanayi Müsteşarı oldu. 2004
yılında emekliliğe ayrıldıktan sonra 2006 yılında Şener Eruygur’un listesinden
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi. Genel Başkan
yardımcılığına getirildi. ADD GYK da ilk icraatı ADD’nin logosu haline gelen “ADD, hiçbir
yerli ve yabancı “fon”dan maddi katkı almama onurunu taşıyan örgüttür” ibaresini ADD Başlıklı yazışma belgelerinden çıkartmak oldu. Şubelerden
gelen tepkiler üzerine “sekreter hatası olmuş” diyerek kendini savundu.
Ali Ercan’ı kınıyor ve ADD Bilim Danışma Kurulu üyeliğinden istifa etmeye
davet ediyorum.17.09.2014
Mahmut ÖZYÜREK
Atatürk yaşadığı dönemde Türkiye’nin en zenginiydi.
Şarap fabrikaları, sayısız çiftlik, yüz binlerce dönüm arazi…
Mustafa Kemal’in mal varlığı dudak uçuklatacak cinsten. Peki eski bir asker
olan ve Cumhurbaşkanlığından başka hiçbir işle uğraşmamış olan ticaret hayatı
olmayan M.Kemal Türkiye’nin en zengin adamı olmayı nasıl başardı? Bugün KOÇ ve
SABANCI belki de bu kadar mal varlığına sahip değil.
İzah edelim, M.Kemal’in Cumhurbaşkanlığı maaşı 14 bin TL idi. Bu rakam
bugünkü değerden hesaplanır ise yaklaşıl 167 cumhuriyet altını yapıyor yani
şuanda cumhuriyet altını 530 TL olduğuna göre yaklaşık 800 bin TL.Eski para ile
800 milyarcık.. Yani hayatta iken Türkiye’nin en zengin adamı M.Kemal idi.
Oysa daha milli mücadele başlangıcında kongrelere ödünç elbiseler ile
katıldığını NUTUK’unda gururlanarak yazar. Peki ne oldu da ödünç elbiseler alan
eski bir asker olan M.Kemal Türkiye’nin en zengin adamı olmayı başardı..
Yukarıda ki MİNİK maaş dışında ki bu maaş bugüne kadar ki tüm
Cumhurbaşkanlarının maaşının toplamından bile fazla. Şuan da Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün maaşı 30 bin TL yani neredeyse 30 kat daha fazla maaş
alıyormuş, oysa dönemin Türkiye’si bugünün Türkiye’sin den 10-15 kat daha
fakir.
Bitti mi,elbette hayır ;
Hint Müslümanlarının yani bugünkü Pakistan halkının göndermiş olduğu 500
bin TL tutarında ki para savaş için harcanmıyor. Savaş yıllarında sadece 120
bin TL si harcanıyor ki ordunun çoğu kez barutu bitmesine rağmen, kalan 320 bin
TL savaştan sonra M.Kemal’e iade ediliyor. O da bu paranın bir kısmı ile
kendisine İŞ Bankasını kuruyor ve ortağı oluyor.
M.Kemal’in mal varlığı dökümü ise İsmail CEM‘in “Türkiye’nin
Geri Kalmışlığının Tarihi” isimli kitabı ile ortaya çıkıyor.
İsmail Cem’in de Atatürk’ün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak‘ın “Atatürk’ten
Hatıralar” adlı kitabından (Cilt.2, s.689) alarak belgesi ile yazıyor.
Kemalist yazarlar ve Atatürkçüler bu mal varlığına itiraz
edememekle beraber tüm malını hazineye bağışladığını eklemek zorunda kalırlar
oysa zaten bir varisi olmadığı içindir bu bugün bile varisi olmayan kişiler
ölünce malları devlete kalıyor, bura da sorgulanan mal varlığının kime kaldığı
değil ödünç elbiseler ile kongrelere katılan bir askerin nasıl olup da 10-15
yıl da Türkiye’nin en zengin insanı olduğudur.
İşte Mal varlığının dökümü
· 582 donum Çesitli meyve
bahçeleri. Cesitli 650 bin fidan.
· 620 donum Asma
Fidanligi. 650 bin kok bag cubugu.
· 370 donum cesitli sebze
yetistirmeye elverisli bahce.
· 220 donum 6 bin
agacli zeytinlik.
· 727 donum
1600 agacli portakallik.
· 15 donum kuskonmazlik.
· 100 donum Park ve Bahce.
· 2 bin 650 donum Cayir ve
yoncalik.
· 1450 donum yeni tesis
edilmis Orman.
· 148 bin donum ziraata elverisli
arazi ve Mera.
· 45 adet buyuk ve kucuk idare
binasi ve ikametgah, (bütün mefrusat ve demirbaşları ile
beraber)
· 7 adet 15 bin bas koyunluk
agil.
· 6 adet Aydos ve Toros yaylalarinda
tesis edilen mandiralar.
· 8 adet At ve Sigirlara mahsus ahir.
· 7 adet umumi Ambar.
· 4 adet Hangar ve Sundurma.
· 4 adet Lokanta, Gazino, ve eglence
yerleri, Lunapark.
· 2 adet fırın
· BIRA ve MALT FABRIKASI:
· BUZ FABRIKASI; (Gunde dort bin ton
buz uretme kapasitesine sahip)
· SODA ve GAZOZ FABRIKASI: Gunde 3
bin sise soda ve gazoz uretebilecek kapasitede.
· DERI FABRIKASI:
· ZIRAAT ALETLERI ve DEMIR
FABRIKASI:
· 2 SUT FABRIKASI (Ankara veYalova’da)
· 2 YOGURT IMALATHANESI;
· 1 ŞARAP IMALATHANESI: Yilda 80
bin litre şarap uretme kapasitesine sahip.
· 1 DEGIRMEN
· Istanbul’daki bir celik
fabrikasinin yuzde kirk hissesi.
· Biri Ankara’da, digeri
Yalova’da kurulu iki tavuk ciftligi.
· Yalova’da ki Ciftliklerde IKI HUSUSI ISKELE
ve LIMAN TESISATI.
· 5 Mağaza (ANKARA’da
3ve Istanbul’da 2‚)
· ORMAN CIFTLIGINDE; Hususi
sulama tesisati, kanalizasyon, Telefon tesisati, elektrik
tesisati, KUCUK BETON KOPRULER, Hususi yollar, icme su
tevziati sebekesi.
· YALOVA CIFTLIGINDE; Hususi Su
tesisati, telefon tesisati, elektrik tesisati, kucuk beton
KOPRULER ve yollar.
· SILIFKE TEKIR CIFLIGINDE
; hususi sulama tesisati,beton kopruler.
· Orman Ciftliginde
kurulu CIFTLIK MUZESI ve ufak mikyasta HAYVANAT
BAHCESI tesisati.Bunlarin isletme levazimi ve butun demirbaslari.
· 13 BIN
BAS KOYUN: Kivircik,
Merinos, Karagul, Karaman irklariyla bunlarin melezleri.
· 443
BAS SIGIR, Simental, Hollanda, Kirim, Jersey, Gorensey, Halep
yerli irklariyla bunlarin melezleri, yeni uretilen Orman ve Tekir
cinsleri.
· 69
BAS Ingiliz, Arap, Macar, yerli ve bunlarin melezleri KOSUM ve
BINEK ATLARI.
· 2 bin 450
BAS Tavuk, Legorn, Rodayland ve yerli irklar.
· 16 adet TRAKTOR, 13 adet HARMAN ve
BICER DOVER MAKINESI ve bilcumle ziraat islerini gormekte bulunan Ziraat islerini
gormekte bulunan ziraat alet ve edavatinin tamami.
· 35 Tonluk bir adet DENIZ
MOTORU. Yalova ciftliginde.
· 5 adet, Ciftliklerin nakliye
islerinde calistirilan KAMYON ve KAMYONET.
· 2 adet Ciftliklerin umumi
servislerinde calistirilan BINEK OTOMOBILI.
· 19 adet, Ciftliklerin umumi
servislerinde calistirilan, binek ve YUK ARABASI.
Prof.Dr. Ali ERCAN
ADD Bilim Danışma Kurulu Başkanı
Kaynaklar;
2-Hasan
Rıza Soyak‘ın “Atatürk’ten Hatıralar” adlı kitabından
(Cilt.2, s.689)
3-İsmail CEM‘ “Türkiye’nin Geri
Kalmışlığının Tarihi”
ATATÜRK'ÜN MAL VARLIĞI KONUSUNDAKİ
YALANLARA YANIT
Yalan Makinesi Gibi
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığını
hayat biçimi haline getirmiş, Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı ile ürettiği
tarihi yalanlarla geçimini sağlayan cemaatin kadrolu tarihçisi (?) bugüne kadar
ürettiği onca tarihi yalana son olarak “Atatürk’ün mal varlığı” yalanını
da ekledi. Ona göre "Atatürk mal varlığını gayri meşru
yollardan elde etmiş! Aslında bu mal varlığını hazineye bağışlamak istememiş!
İsmet İnönü’nün zorlamasıyla hazineye bağışlamış!" Mış mış da mış
mış!... (Bkz.Çok-konusulacak-Ataturk-iddiası)
Malum! Bütün bu iddiaları da daha
öncekiler gibi KOCAMAN BİR YALAN! En hafifiyle ÇARPITMA!
Ancak bu yalan, biraz aklı başında
ve biraz da Atatürk’ü ve yakın tarihi bilen birinin söyleyebileceği türeden bir
yalan da değil doğrusu! Çok mantık dışı bir yalan! Ben bu yalan makinesinin
daha mantıklı yalanlarını da görmüştüm!
Çanakkale kahramanı, Muş ve
Bitlis’in kurtarıcısı, Kurtuluş Savaşı’nın örgütleyicisi ve Başkomutanı,
emperyalizmi dize getiren ilk Doğulu ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
olan Atatürk, yaşadığı dönemde Türkiye’de mala, mülke, eve, çiftliğe, paraya
hiç ihtiyacı olmadan hayatını krallar gibi sürdürebilecek bir SAYGINLIKTA ve
SEVİLİRLİKTE bir liderdir. Atatürk’ün cebinde beş parası, yatacak yeri olmasa bile milletinin onu el
üstünde tutacağı çok açık bir gerçektir. Nitekim neredeyse gittiği her
yerde ona bir ev, köşk hediye edilmiştir. Atatürk’ün mala, mülke ve paraya
ihtiyacı olmadığı gibi, üstelik annesi, babası yakın akrabaları (kız kardeşi
Makbule Hanım dışında) ölmüş, çocukları da olmadığı için mal mülk, servet
edinip buları akrabalarına miras bırakması gibi bir durum da söz konusu
değildir.
Atatürk'ün Örnek Çiftlikler Projesi
Atatürk yokluk, yoksulluk ve
parasızlık içinde bir Kurtuluş Savaşı verip, ardından yeni bir devlet kurmanın
ne demek olduğunu çok iyi bildiği için, hem o zamanki halka, hem gelecek nesillere
örnek olması amacıyla ÖRNEK TARIM, HAYVANCILIK VE SANAYİ PROJELERİ
geliştirmiştir. (Bkz.
Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, “Atatürk’ün Akıllı Projeleri, 2 Cilt,
İnkılap Yayınları, İstanbul, 2011). Bu projelerin en önemlisi ATATÜRK’ÜN
ÖRNEK ÇİFTLİKLER PROEJESİ’dir. Atatürk,
Türkiye’nin çağdaşlaştırmıştı köyden, köylüden başlatılması
gerektiğine inandığı için “Köylü milletin efendisidir” demiş ve
bu doğrultuda köylüye örnek oluşturmak amacıyla modern tarım ve hayvancılık
yöntemlerinin uygulandığı ÖRNEK ÇİFTLİKLER kurmuştur. Akl-ı Kemal’in I.
cildinde anlattığım gibi Atatürk sonradan hazineye bağışladığı birçok örnek
çiftlik kurmuştur: Ankara Orman Çiftliği (Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun,
Güvercinlik, Tahar, Etimesut, Çakırlar çiftlikleri) Yalova’da Millet ve
Baltacı çiftlikleri, Silifke’de Tekir ve Şövalye çiftlikleri, Dörtyol’da
portakal bahçesi ile Karabasamak Çiftliği, Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği.... Atatürk,
bazen parasını vererek aldığı, bazen de kendisine bağışlanan bu çiftlikleri
işletip para kazanmak değil, bu çiftliklerde modern tarım, hayvancılık ve hatta
sanayi uygulamaları yaparak Türk halkına Türk köylüsüne örnek olmak istemiştir.
Atatürk, Anadolu’nun her
yerinde tarım ve hayvancılık yapılabileceğini göstermek için önce Ankara’nın en
bataklık, en kötü yerinde Gazi Orman Çiftliği’ni kurdurarak işe
başlamıştır. Bu işle bizzat ilgilenmiş, çiftlik inşası sırasında fırsat
bulabildiğinde çiftliğe giderek çalışmaları çok yakından izlemiştir. Daha sonra
da Yalova, Mersin gibi birçok yerde birçok ÖRNEK ÇİFTLİKLER edinip işletmiştir.
Atatürk, bu örnek çiftliklerin, hem modern tarım, hayvancılık ve sanayi
yapılan yerler olmasını, hem de ağaçlandırılarak adeta yeşil bir cennete
dönüştürülmesini istemiştir. Bu amaçla örneğin Ankara’daki Gazi Orman
Çiftliği’ne her yıl 50.000 ağaç diktirmiştir. Burada tarım ve hayvancılık
yaptırmış, fabrikalar kurdurmuş, hatta BİYOYAKIT kullanımı konusunda
bile çalışmalar yaptırmıştır.
Atatürk, her konuda olduğu gibi
tarım, hayvancılık, sanayi ile iç içe geçmiş yeşil bir çevre konusunda da
milletine örnek olmak istemiş, bu konuda da milletine elle tutulur bir şeyler
bırakmak istemiştir. Örneğin, milletine doğa ve ağaç sevgisi konusunda örnek
olmak için Yalova Çiftliği’ndeki köşkünü, sırf yanındaki bir çınar ağacının
dallarını kesilmekten kurtarmak için, altına ray döşetip birkaç metre
kaydırmıştır. O günden sonra bu köşkün adı “Yürüyen Köşk” olmuştur.
Atatürk’ü düşünsenize! Bütün ömrü milleti için mücadele
etmek uğrunda cephelerde geçmiş. Önce emperyalizmle ve yerli işbirlikçilerle,
sonra da kendi ifadesiyle“kavrama sınırları biten” bazı arkadaşlarının
muhalefetiyle, değişime karşı gelen kitlerle mücadele ederek tam bağımsız ve
çağdaş bir devlet kurmuştur. Daha önce de belirttiğim gibi ne yapsın malı
mülkü? Gittiği her yerde zaten krallar gibi ağırlanmaktadır. El üstünde
tutulmaktadır. Hiçbir yerde kendisine para ödetilmemektedir! En güzel
köşklerde, evlerde yatırılmaktadır. En güzel yiyecekler ikram edilmektedir
kendisine! Milletinin kalbinde çok özel bir yeri olan Atatürk, üstelik
çocukları, yakınları da olmadığına göre bu Çiftlikleri, malı, mülkü ne
yapacaktır. Tabi ki milletine, milletini kalkındırmak için kurduğu Halk
Partisi’ne, yine milletinin tarihini ve dilini araştırması için kurduğu Tarih
ve Dil Kurumlarına bırakacaktır. O da öyle yapmıştır. Yani, yalan makinesi
tarihçimizin “Atatürk çiftliklerini İsmet İnönü'nün zoruyla hazineye
bağışladı” iddiası kendiliğinden çürümektedir.
"Çiftlikleri Hangi Kuruma
Bıraksam" Tartışmasından Bir Yalan Üretmek
Atatürk, bu çiftlikleri mezara
götürmeyecekti herhalde! Bu çiftlikleri ne amaçla kurup, ne amaçla işlettiğini
de bildiğimize göre Atatürk, tabi ki bilerek, isteyerek ve hatta önceden
planlayarak bu çiftliklerini ölmeden önce milletine bağışlamıştır! Bu sırada
tabi ki İsmet İnönü başta olmak üzere yakın dostlarıyla bu konuyu konuşmuştur.
"Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak, çiftlikler geliştirilerek işletilir
ve millet bu çiftliklerden daha iyi yararlanır? sorusuna yanıt aramıştır.
Nitekim önceleri çiftlikleri Halk Partisi’ne bırakmayı düşünmüştür. Halk
Partisi’nin halkın yararına olarak çiftlikleri işletmesini planlamıştır, ama
daha sonra halkın çiftliklerden daha iyi yararlanması için çiftliklerini
doğrudan hazineye bağışlamayı uygun görmüştür. Yalan makinesi tarihçimiz,
Atatürk'ün "Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak halkın yararına
olarak daha iyi işletilir sorusuna" yanıt ararken İsmet İnönü'nün
görüşü doğrultusunda karar alıp çiftliklerini hazineye bırakmasını, "Atatürk'ü
İsmet İnönü ikna etti! Atatürk çiftliklerini hazineye bırakmak istemiyordu!
Atatürk, çiftlikler zarar ettiği için hazineye bağışladı" biçiminde
çarpıtmıştır. İşin ilginç yanı, Atatürk'e saldırmak için İsmet İnönü'yü
kullanan yalan makinesi tarihçimiz aslında iflah olmaz bir İsmet İnönü
düşmanıdır. Her fırsatta İsmet İnönü'ye saldırn bu yalan makinesi tarihçimiz,
örneğin İsmet İnönü'nün Kurtuluş Savaşı'na katılması için
"bohçalanarak" Anadolu'ya gönderildiğini iddia etmiş ve son
olarak İsmet İnönü'yü "cami düşmanı" olmakla suçlamıştır.
Atatürk, ölmeden önce de gözü gibi baktığı
çiftliklerini, içindeki mal varlıklarıyla birlikte milletine bağışlamıştır. Çiftliklerini “zarar ettikleri
için hazineye bağışladığı” iddiası kocaman bir yalandır. Bunun yalan
olduğunu anlamak için Atatürk'ün içinde çiftliklerinin de olduğu bütün mal
varlığını bir an önce milletine bağışlamak için gösterdiği çabayı bilmek
gerekir.
Atatürk'ün Bütün Mal Varlığını
Milletine Bağışlama Israrı
Atatürk; 1927 yılında Büyük Nutku’nu
okuduğu C.H.P’nin 2.ci Kurultayı’nda, taşınır-taşınmaz tüm mal varlığını
C.H.P.’ne bağışlayacağını duyurmuştu. Daha ileride, bu partinin artık
devletle tamamen bütünleştiğini görerek fikrini değiştirmiş ve mal varlığını
C.H.P’ye değil, Hazine’ye bağışlamaya karar vermişti. İşte 1933 yılında bu
konuda ilk adımı atmış ve gereken hukuki hazırlığı yapmasını da Genel
Sekreter’i Hasan Rıza Soyak’a emretmişti. (Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten
Hatıralar, s.754).
Soyak, Atatürk’ün bu emrinin yerine
getirilebilmesinin mümkün olmadığını, Miras Hukuku’nda “mahfuz hisse” denen bir
kavram bulunduğunu, buna göre kız kardeşi Makbule Hanım sağ olduğu için mal
varlığının yüzde 25’inin Makbule Hanım’a ait olduğunu, o nedenle tümünü değil
ama kendi tasarrufundaki yüzde 75 üzerinde dilediğini yapabileceğini uzun uzun
anlatmıştır.
Atatürk tatmin olmamış, tüm
varlığını milletine yani hazineye bağışlamak konusunda ısrar
etmiştir.. Sonunda; “...Her neyse, bir çaresini bulmalı ve mutlaka
benim istediğim gibi bir vasiyetname yapmalıyız. Sen bu işle meşgul ol...”
demiştir. Emir kesindir.
Hasan Rıza; bunun üzerine bir hukuk
bilgini olan Saruhan (Manisa) milletvekili Mustafa Fevzi Efendi’ye danışmış,
konuyu inceleyen M. Fevzi Efendi şöyle bir öneri sunmuştur:
“Miras Hukuku hükümleri çok
açık. Oradan bir çıkış göremiyorum. Yalnız aklıma bir başka nokta geliyor: TBMM
Gazi için özel bir kanun çıkartsın. Sorun herhalde o zaman çözülebilir.”
Atatürk’ün de uygun görmesi üzerine
konu Meclis’e götürülmüş ve bu kanun çıkartılmıştır. (Kabul Tarihi:
12.6.1933, numarası: 2307.)
Atatürk'ün mal varlığının tamamını
hazineye bağışlayabilmesi için Atatürk'ün isteği ile Meclis tarafından
çıkarılan 2307 nolu kanunun maddeleri şunlardır:
Madde 1: Gazi Mustafa Kemal Hazretleri'nin,
Kanunu Medeni'nin 452. maddesi dairesindeki tasarrufları, mahfuz hisseler
hakkındaki hükümden müstesna olup, bütün mallarında muteberdir.
Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren
muteberdir.
Madde 3: Bu kanunun hükümlerini icraya,
İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Tüm mal varlığının ulusa yani
hazineye ait olduğu, 1933’te çıkarılan işte bu yasayla hüküm altına alınmış
oluyordu.
İntikallerin tamamlanması ise 12
Haziran 1937’de bitmiştir.
Prof. Orhan Çekiç'in dediği gibi
"Özel yasa çıkarttırarak kendine özel çıkarlar sağlayan devlet
adamlarına, dünyanın her yerinde dün de, bugün de rastlanıyor, yarın da rastlanacak... Ama
özel yasa çıkarttırarak nesi var nesi yok milletine bağışlayan devlet adamına,
ne Atatürk’ten önce, ne de sonra bir daha rastlanmadı."
Atatürk, kâğıt üzerinde nice
mal-mülk sahibi görünüyor olsa da 1933’ten itibaren O’nun artık bir dikili ağacı
bile yoktur.
Atatürk’ün, yaptığı bağışlara temel
olan yasayı Meclis’ten rica ederek çıkarttırdığı tarih; 12 Haziran
1933’tür... Yani, Cumhuriyet henüz 10 yaşındadır. Hastalık
belirtileri de daha ortaya çıkmamıştır. Çiftliklerinin zarar etmesi diye bir
durum da söz konusu değildir, çünkü daha çiftlikler yeni kuruluş aşamasındadır.
Atatürk, bilerek, isteyerek, daha işin başında malını mülkünü milletine
bırakmaya karar verniştir.
Aslına bakılacak olursa Atatürk'ün
mal varlığının çoğu kendisine bağış ve hediye olarak verilen köşklerden,
evlerden, bağlardan bahçelerden oluşmuştur. Prof. Orhan Çekiç'in de belirttği gibi: "Atatürk’ün
zaman zaman ziyaret ettiği yerler belediyelerinin kendisine “yörenin bir şükran
ifadesi olarak” köşkler hediye etmişlerdir. Atatürk nezaketen kabul ettiği
bu köşklerin tümünü ilk fırsatta belediyelere iade etmiş, buraları o
belediyeler tarafından ya “Atatürk Evi” olarak muhafaza edilmiş veya müzeye
dönüştürülmüştür. Bugün Anadolu'nun neredeyse her ilinde bir Atatürk Evi ve
Müzesi olmasının nedeni bundandır.
Atatürk; kendine hediye edilenler
bir yana dursun, kendi parasıyla edindiklerini bile ya Yalova’da, Mersin’de
olduğu gibi yöre köylüsüne veya yukarıda belirtildiği gibi hazineye
bağışlamıştı. Örneğin, o günlerde bataklık olan bugünkü Etimesgut’un tüm
arsalarını, bedelini ödeyerek parsel parsel satın almış, ıslah ettirmiş ve
buralara Rumeli’den göç eden muhacir hemşerilerini yerleştirmiştir. Aynı
şeyi Yalova için de yapmıştır ve Yalova’ya ilk gidişinin nedeni, bu bölgeye
yerleştirilen Rumeli göçmenlerinin durumunu görmek içindir. Kooperatif
kurulmasına öncülük etmiş 1 numaralı üyeliği kendisi almış ve bu yoldan da
köylüye örnek olmuştur. Kendi çiftlikleri başarılı bir düzeye geldiğinde
de bunları o yörenin köylerine bağışlamıştır."
Atatürk'ün Çiftliklerini Milletine
Bağışlaması
Atatürk, kurmuş olduğu çiftlikleri
13 yıl bizzat işlettikten sonra 11 Haziran 1937 tarihinde yazmış olduğu vasiyet
mektubu ile hazineye devretmiştir. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Maliye
Bakanlığı’na havale edilen o tarihi mektup şöyledir:
“Başvekalete,
Malum olduğu üzere ziraat ve iktisat
sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadı ile muhtelif zamanlarda
memleketin muhtelif mıntıkalarında müteaddit çiftlikler tesisi etmiştim.
On üç sene devam eden çetin
çalışmaları esnasında faaliyetlerinin, bulundukları iklimin yetiştirdiği her
çeşit mahsulattan başka, her nevi ziraat sanatlarına da teşmil eden bu
müessesleri ilk senelerden başlayan bütün kazançlarını inkişaflarına sarf
ederek büyük küçük müteaddit fabrika ve imalathaneler tesis etmişler, bütün
ziraat, makine ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların
hepsini tamir ve mühim bir kısmını yeniden imal edecek tesisat vücuda
getirmişler, yerli ve yabancı birçok hayvan ırkları üzerinde çift ve mahsul
bakımından yaptıkları tetkikler neticesinde bunların muhite en elverişli ve
verimli olanlarını tespit etmişler, kooperatif teşkili suretiyle veya aynı
zahiyette başka suretlerle civar köylerle beraber, faydalı şekilde çalışmalar,
bir taraftan da iç ve dış piyasalarla daimi ve sıkı temasta bulunmak suretiyle
faaliyetlerini ve istihsallerini bunların isteklerine uydurmuşlar ve bugün her
bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir.
Çiftliklerin yerine göre araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini
güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilyesiz
ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde ihtikarla fiili ve
muvaffakiyetli mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de zikre şayandır.
Bünyelerinin metanetini ve
muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden geniş çalışma ve ticari esaslar
dahilinde idare edildikleri ve memleketin mıntıkalarında da müessilleri tesis
edildiği takdirde, tecrübelerini müspet iş sahasından alan bu müesseselerin
ziraat usullerini düzeltme, istihsalatı artırma ve köyleri kalkındırma yolunda
devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü intihap ve inkişafına çok
müsait birer amil ve mesnet olacaklarına kani bulunuyorum ve bu kanaatle
tasarrufum altındaki bu çiftlikleri, bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşları
ile beraber hazineye hediye ediyorum. Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve
demirbaşını mücbel gösteren bir liste ilişiktir.
Müktazi kanun muamelesinin
yapılmasını dilerim. 11.06.1937- Mustafa Kemal Atatürk”
Orijinal mektupta çok ayrıntılı olan söz konusu listeyi
şöyle özetlemek mümkündür:
Ankara’da Orman, Yağmurbaba, Balgat,
Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut, Çakırlar çiftliklerinden meydana gelen
Orman Çiftliği, Yalova’da Millet ve Baltacı Çiftlikleri, Silifke’de Tekir ve
Şövalye Çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile Karabasamak Çiftliği,
Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği.
Bu yerlerdeki Bira Fabrikası, Malt
Fabrikası, Buz Fabrikası, Soda ve Gazoz Fabrikası, Deri Fabrikası, Tarım
Aletleri ve Demir Fabrikası, iki modern Süt Fabrikası, iki büyük yoğurt
imalathanesi, şarap imalathanesi, değirmen, iki yağ ve peynir imalathanesi, iki
tavuk çiftliği, iki özel iskele ve liman, beş satış mağazası, Çelik
Fabrikası’nın %40 payı, 16 traktör, 13 komple biçerdöver, 1 deniz motoru, 5
kamyon ve kamyonet, 2 binek otomobil, 19 binek ve yük arabası, 13.100 adet
koyun, 443 sığır, 69 at, 58 eşek, 2450 tavuk.
Atatürk’ün çiftliklerini hazineye
bağışladığı bu vasiyet mektubu, Atatürk’ün “Örnek Çiftlikler (Yeşil Cennet)
Projesi”nin amaçlarını gözler önüne sermesi bakımından çok dikkat çekicidir.
Mektup, dikkatle okunduğunda Atatürk’ün aslında tüm Türkiye’yi ağaçlandırmayı,
yeşillendirmeyi düşündüğü ve dahası tarımsal ve hayvansal üretimi arttırmayı
amaçladığı görülecektir.
Mektupta ifade edildi kadarıyla
Atatürk:
* Tarım ve ekonomi alanında bilimsel
ve uygulamalı denemeler yapmak için değişik zamanlarda ülkenin değişik yerlerinde
çiftlikler kurmuştur.
* Bu çiftliklerdeki çalışmalar 13
sene sürmüştür.
* Bu çiftliklerde, iklime göre her
çeşit ürünler yetiştirilmiş, küçük büyük fabrikalar kurulmuş, makineli tarım
yapılmış, bu makinelerin bir kısmı bu çiftliklerde kurulan tesislerde imal
edilmiş, yerli ve yabancı bir çok hayvan ırkları üzerinde incelemeler yapılmış,
civar köylerle işbirliği içinde faydalı çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
* Çiftliklerin kuruldukları
bölgelerdeki araziler ıslah edilmiş, düzenlenmiş ve o bölgeler
güzelleştirilmiştir.
* Çiftlikler halka gezecek,
eğlenecek ve dinlenecek temiz yerler, sağlıklı ve nefis gıda maddeleri
sağlamıştır.
* Atatürk, bu çiftliklerin daha da
geliştirildiği takdirde ziraat teknikleri, düzeltme, üretimi artırma ve köyleri
kalkındırma yolunda çok işe yarayacaklarını belirtmiştir.
Meclis’te Atatürk’ten gelen bu
“çiftlik vasiyeti” mektubunun okunmasından sonra Başbakan İsmet İnönü
söz alıp özetle şunları söylemiştir:
“Sevinç ve heyecanla dinlediğimiz
armağan olayı, üzerinde büyük bir önemle durulması gereken yüksek bir
değerdedir.Hazineye geçen bu çiftlikler, değerleri milyonlara varan bir
zenginliğe sahiptirler. Atatürk bu çiftlikleri yıllardan beri kişisel
biriktirmeleri ve özellikle kişisel emeği ile meydana getirmiştir. Ve bunları
herkesin Anadolu ortasında nasıl bir bayındır oturma yerinin yapılabileceğini
düşünüp karamsarlığa düşerken, bilim ve çalışma ile bunun mümkün olabileceğine
örnek vermek için yapmıştır. Atatürk, her türlü kişisel çıkarların, kişiliğine
yönelik her türlü yararların daima üstünde kalmış ve daima kalacak olan bir
ulusal varlıktır. Bu eserleri hazineye armağan etmesinin de temelli, büyük ve
politik bir ideali vardır. Çünkü o, Milli Mücadele’nin ilk gününden beri bu
memleketin kudretini ve zenginliğini köylülerimizin kalkınmasında, zenginliğe
ve rahat geçime sahip olmasında gördü. İlk günden beri bu doğrultuda yürüdü.
Biz de aynı doğrultu da yürüyoruz. Bugün de Atatürk, memleketin güçlenip
zenginliğinin artması için köylünün durumunun ve ekonomik varlığının yükselmesi
gerektiği kanısındadır. Atatürk, bu anlayışın ve siyasetin memleket için çok
yararlı olacağı kanısı ile bu konudaki mücadelenin başındadır. Biz de onu
izlemekte çok dikkatliyiz.
Atatürk bu çiftlikleri Halk
Partisi’nin malı olarak saklıyordu. Fakat köylülerin buralardan bir okul, bir
öğretici araç olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile daha
kolay ve mümkün olacağını düşündü…. Böylece Atatürk bir kere daha kendi huzur
ve rahatının, vatanının şan ve şerefinde ve güçlülüğüne olduğunu gösteriyor.
Biz de diyoruz ki Atatürk bizim en değerli hazinemizdir. Onun şan ve şerefini
vatanın şan ve şerefi sayıyoruz.”
İnönü’nün Meclis Zabıt
Ceridesi’ndeki bu konuşması yalan makinesi tarihçimizin maskesini bir kere daha
düşürmektedir. İnönü, “Atatürk bu çiftlikleri Halk Partisi’nin malı
olarak saklıyordu. Fakat köylülerin buralardan bir okul, bir öğretici araç
olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile daha kolay ve mümkün
olacağını düşündü” bu nedenle hazineye devretti demiştir.
Ben Gerektiğinde Milletime Canımı
Vereceğim
İnönü’nün bu konuşmasından sonra 13
milletvekili, Atatürk’ün çiftliklerini milletine bağışlamasıyla ilgili
konuşmalar yapmış, yüzlercesi de Atatürk’e teşekkür telgrafları çekmiştir.
Meclis Başkanlık Divanı, “Büyük İyiliği” için Atatürk’e bir
teşekkür telgrafı çekmiştir. Bunun üzerine Atatürk de önce Başbakan’a
sonra da Meclis’e birer mektup göndermiştir.
Atatürk’ün Başbakan İsmet İnönü’ye
gönderdiği mektup şudur:
“Hatırlarsınız, Türk köylüsünün
Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin isteği ve iradesi
altında yıllardan beri çalışmış olan bir hizmetçiyim. Şimdi beni çok
duygulandıran olay, değersiz olsa da Türk köylüsüne ufak bir görev yapmış
olduğumdur. Milletin Yüksek Temsilciler Kurulu bunu iyi görmüş ve kabul
etmişler ise, benim için en unutulmaz bir mutluluk anısını bana vermişlerdir.
Bundan ötürü çok yüksek bir zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet
hükümetine yapmak zorunda olduğum görevlerden en basiti karşısında gösterilmiş
olan iyi duygulardan ne kadar heyecanlandığımı anlatacak güçte değilim. Söz
konusu olan armağan Yüksek Türk Milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan
karşısında hiçbir değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağanım
olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.” (Mahmut Goloğlu, Tek Partili
Cumhuriyet, s. 264.)
İşte büyük adam…İşte vatanseverlik…
İşte tevazu…
Bütün mal varlığını, 15 yıl uğraşıp
didinip adeta yoktan var ettiği örnek çiftliklerini, milletine bağışladığı için
kendisine teşekkür eden Meclise, “Ben gerektiği zaman en büyük armağanım
olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim” diye karşılık veren bir
lider… O günlerde "milletine canını vermekten" söz eden
Atatürk'ün kastettiği Hatay Meselesi idi. Atatürk Hatay'ı anavatana katmaya
kararlıydı ve bu uğurda canını vermeyi bile göze almıştı.
Atatürk, Büyük Millet Meclisi’ne de
“Yapılan bir görevdir” şeklinde kısa fakat çok anlamlı bir mektup
göndermiştir. (TBMM Zabıt Ceridesi, 14 Haziran 1937.)
Atatürk’ün Vasiyeti Çiğneniyor:
Atatürk Orman Çiftliği Yok Edilmek Üzere
Atatürk’ün Örnek Çiftlikler (Yeşil
Cennet) Projesi’nin ilk uygulaması olan Atatürk (Gazi) Orman Çiftliği,
Atatürk'ün kişisel mal varlığı içinde olduğundan 1937 yılında Atatürk
tarafından şartlı olarak hazineye bağışlanmıştır. Bağışla ilgili resmi belgeye
göre; Atatürk Orman Çiftliği üzerindeki bütün zirai işletmeler, donanımları ile
birlikte bir zirai üretim birimi olarak korunması ve işlerliğinin devamı şartı
ile hazineye devredilmiştir. Bağış senedinde ayrıca, çiftlikte arazi ıslahı ve
düzenlenmesi yapılması, çevrenin güzelleştirilmesi, halka gezecek-eğlenecek ve
dinlenecek sağlıklı yerler sağlanması, halka nefis ve katıksız gıda maddeleri
üretilmesi ve temini amacı açıkça belirtilerek bunların gerçekleştirilmesi
yükümlülüğü konulmuştur. Atatürk'ün kişisel mülkünü bağışladığı hazine, Atatürk
Orman Çiftliği'nin mülkiyetini yukarıdaki yükümlülükleri ile birlikte
devralmıştır.
Atatürk’ün milletin hizmetine
sunduğu Atatürk Orman Çiftliği, zaman içinde Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek
işletilmeye başlanmıştır. İhmaller, suiistimaller ve yanlış politikalar
yüzünden Atatürk Orman Çiftliği gittikçe küçülmüştür. 2008 yıl sonu
itibarıyla çeşitli sebeplerle çiftlik arazilerinde meydana gelen kayıp, 22.078
dekara ulaşmış bulunmaktadır. Bu miktar Atatürk’ün vasiyetiyle hazineye hediye
etmiş olduğu toplam arazinin % 42’sine eşit bulunmaktadır.
2006 yılında çıkarılan 5524 sayılı
yasa ile Atatürk
Orman Çiftliği'nin imara açılması kanunlaşmış ve bu konuda Ankara Büyükşehir
Belediyesi'ne geniş yetkiler verilmiştir. Var olmayan gerçek dışı
gerekçelere dayanılarak çıkarılan bu yasanın amacı, Atatürk Orman Çiftliği’nin
mal varlığının belediyenin kontrolüne bırakılmasıdır. Bu yasa ile AKP’li Ankara
Büyükşehir Belediyesi'nin kontrolüne bırakılan Atatürk Orman Çiftliği,
bilinmeyen bir sona sürüklenerek yok olacaktır. 5524 sayılı kanuna dayanılarak
Atatürk Orman Çiftliği için yapılan imar planlarının, Ziraat Mühendisleri
Odası, Mimarlar Odası ve Ankara Barosu tarafından anayasaya ve yasalara
aykırılığı nedeniyle iptali istemiyle dava açılmıştır.
Atatürk Orman Çiftliği’nin mülkiyeti
Atatürk'ün bağışlama iradesi ile sınırlı olarak hazineye geçmiştir. 5524
sayılı yasa ile getirilen düzenlemeler ile Atatürk'ün anayasa ve medeni
hukuktan doğan hakları çiğnenmektedir ve bu kanun, anayasanın mülkiyet hakkını
koruyan kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın kamulaştırma
için koyduğu kurallara aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın kültür ve
tabiat varlıklarının korunması ile ilgili kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı
kanun, anayasanın toprak varlığımızın korunması ile ilgili kurallarına
aykırıdır. 5524 sayılı kanun, Atatürk’ün kişisel haklarına ve
Cumhuriyetin ruhuna aykırıdır. (Güven Dinçer, "Atatürk Orman Çiftliği
ve Anayasal Koruma", Cumhuriyet gazetesi, 18 Mayıs,
2007). 5524 sayılı kanun Atatürk’ün Yeşil Cennet Projesi’ne vurulmuş
bir darbedir.
Yalova Çiftliği Araplara Satılıyor
Atatürk’ün 1929 yılında, yanı
başındaki ulu çınar ağacının bir dalı zarar görmesin diye altına ray döşetip
birkaç metre kaydırdığı Yalova’daki Yürüyen Köşk’ün öyküsü zaman içinde
neredeyse unutulmuştur. Bırakın yürüyen köşkün ibret dolu öyküsünü, bu köşkün
Atatürk’ün anısını taşıdığı ve Atatürk’ün vasiyeti gereği hazineye devredilerek
milletin hizmetine sunulduğu da unutulmuş, unutturulmuştur.
Ve bir gün gelmiş, bu tarihi köşkün
de içinde bulunduğu Yalova Çiftliği önce AKP’li Yalova Belediyesi’ne
devredilmiş, daha sonra da Yalova Belediyesi tarafından Araplara
satılmak istenmiştir.
2005 yılında AKP’li Belediye Başkanı
Barbaros Binicioğlu’nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardından, Atatürk’ün kendi parasıyla kurup,
ölmeden önce hazineye bağışladığı Yalova Çiftliği, turistik tesis yapılması
için Araplara verilmiştir. Tesisleri, Dubai İslam Bankası ile Çalık
Holding’in birlikte kurmasına karar verilmiştir.
Yüksek Planlama Kurulu kararıyla
gerçekleştirilen operasyon sonucunda arazide kurulacak turistik tesisiler için
2005 yılında Dubai İslam Bankası ile ön protokol imzalanmıştır. İslam Bankası
ile Çalık Holding’in kuracakları tesisler için atılan bu ilk imzada AKP’li
Devlet Bakanı Ali Babacan da bulunmuştur. (“Çiftliği Araplarda” Hürriyet
Gazetesi, 13 Temmuz 2005, s.22.)
Atatürk’ün, “vatanın tek
bir dalı bile çok kıymetlidir” anlayışının sembolik ifadesi olan
Yürüyen Köşk’ün de içinde olduğu Yalova Çiftliği, AKP’nin “babalar gibi
satarım” anlayışıyla yandaşlara ve yabancılara haraç mezat satılmaktadır.
Atatürk’ün
hazineye devredip Türk milletinin hizmetine bıraktığı Yalova Çiftliği’nin,
Atatürk’ün vasiyeti hiçe sayılarak Araplara satılmak istenmesi, Cumhuriyet’in
geldiği noktayı göstermesi bakımından çok düşündürücüdür!
Bugün içinde “HALİFELİK VAR” sanarak
Atatürk’ün Gizli Vasiyeti peşinde koşanların, önce Atatürk’ün elimizdeki
“açık vasiyetinin” hukuka aykırı olarak çiğnenmesine ses çıkarmaları gerekir.
Atatürk’ün bir “vasiyet mektubuyla” hazineye devrederek Türk milletinin
hizmetine sunulmasını istediği çiftlikleri, bugün bu vasiyete aykırı olarak
yandaşlara ve yabancılara haraç mezat peşkeş çekilmektedir. Bu durum, hukuka, insan
haklarına ve kamu vicdanına aykırıdır. Bu durum, Mustafa Kemal Atatürk’e
yapılmış büyük bir saygısızlıktır.
Yalan makinesi tarihçimizin de
tarihi gerçekleri çarpıtmayı bırakıp Atatürk’ün vasiyetine aykırı olarak
Atatürk’ün Örnek Çiftliklerinin yandaşa haraç mezat satılmasının hesabını
sorması” gerekir. Namuslu bir aydının yapması gereken şey budur!
Yalan Makinesi Tarihçimiz Atatürk’ü
Bugünkü Siyasilerle Karıştırmış!
Tabi burada Şeytanın Avukatlığını
yapanlar, "İyi de Atatürk bu çiftlikleri hangi parayla satın aldı?"
sorusunu sorabilirler. Hemen yanıt verelim: Atatürk, çiftlikleri
"çiftlik" haliyle satın almadı KURAK ARAZİLERİ satın aldı ve oraları
yeşil birer cennete dönüştürdü. Örneğin Ankara Gazi Orman Çiftliği. Ankara'nın
özellikle en kurak arazisi satın alınarak inşa edilmiştir. Atatürk'ün 13 yıllık
çalışmaları sonunda Orman Çiftliği büyümüş ve değerlenmiştir. Dolayısıyla
Atatürk, değeri milyonlarca lira tutan çiftlikleri değil çok daha ucuz
arazileri satın almıştır. Atatürk'ün Cumhurbaşkanı olarak iyi "maaş"
aldığı düşünülecek olursa bunları alacak parası da vardır. Ayarıca Atatürk'e
bağışlanan evler ve çiftlikler vardır. Atatürk bunları da geliştirip
değerlendirmiştir.
Edindikleri servetleri eşe dosta,
yandaşa akıtan günümüzün Başbakanları ve bakanlarının Atatürk’ten alacakları
çok ama çok büyük dersler vardır.
Yalan makinesi tarihçimiz anlaşılan
Atatürk’ü bugünkü cukkacı siyasilerle karıştırmış! Siyasi hayatları süresince
mal,mülk,servet peşinde koşan, hem kendi ceplerini hem de eş, dost ve yandaşlarının
ceplerini dolduran, İsviçre bankalarında gizli hesaplar açtıran, oğula gemicik
alan, eşe kuyumcu dükkanı açan bugünkü siyasilerle Atatürk’ü kıyaslamak,
Atatürk’ün de onlar gibi “mal, mülk, para düşkünü” olduğunu kanıtlama gayreti
işçinde çırpınmak, bana soracak olursanız komik olmuş!
Yalan makinesi tarihçimiz, bugünün
çalan-çırpan, eşi dostu kayıran siyasetçisine meşruiyet kazandırabilmek için “Atatürk
de çalmıştı, çırpmıştı, malı, mülkü vardı!” diyebilme densizliğini
göstererek hem komik duruma düşmüştür, hem de yandaşlığın-yalakalıkla tarihi
çarpıtmanın son örneklerinden birini vermiştir.
Yalan makinesi tarihçimize şunu da
hatırlatalım ki; eğer Atatürk, para pul peşinde koşsaydı I. Dünya Savaşı
sırasında Alman komutan Falkenhayn tarafından kendisine verilmek istenen
sandıklar dolusu altın rüşvetini kabul ederdi! Eğer Atatürk mal mülk düşkünü
olsaydı kelle koltukta, yokluk ve yoksulluk içinde bir Kurtuluş Savaşı’nın
önderi olmaya soyunmaz, işbirlikçiler gibi İngilizlerin kanatları altında gayet
rahatça hayatını sürdürürdü. Ya da kendisine yapılan Halifelik tekliflerini
kabul eder, para pul içinde yüzerdi.
Ah Atatürk düşmanı yobaz kafa ah!...
Yalan makinesinin daha mantıklı,
ayakları daha sağlam yere basan yeni yalanlarını bekliyoruz!!!
NOT: Atatürk’ün Örnek Çiftlikler
Projesi’nin ayrıntılarını AKL-I KEMAL, “Atatürk’ün Akıllı Projeleri”, C.I,
adlı kitabımdan okuyabilirisiniz.
Sinan Meydan - 17 Haziran 2012
Kaynak gösterilmeden kullanılamaz:
Kaynak: www.sinanmeydan.com.tr