Tarih: 19
Temmuz 2016
Cemaat’ in
kadrolarının Ordu içerisinde tek tek tasfiye edilmesi onun işine gelmiyordu. O
bu tasfiyeyi daha büyük amaçları için bir “siyasal kaldıraç” olarak kullanmak
istiyordu. Kontrollü bir şekilde Cemaat’ in Ordu içerisindeki kadrolarını bir
ikilem içerisine soktu, hiç acele etmeden onların etrafını sararak onlara
darbe yapmaktan başka bir yol bırakmadı. Bu yola başvurdukları andan itibaren
de zaten hazırlıklı olan Erdoğan, bu darbenin arkasına asıl kendi darbesini
yerleştirdi
15 Temmuz günü
akşam saatlerinde başlayan ve 16 Temmuz günü sabaha kadar süren ve Erdoğan
tarafından hazırlanan ancak Fethullah Gülen Cemaati’nin kullanıldığı bir darbe tezgâhı
çok açık bir şekilde sahneye kondu. Bütün dünya bir Erdoğan ve AKP şovuna
tanıklık etti.
Şu ana kadar
ortaya çıkan bilgiler, Erdoğan ile AKP hükümetinin Gülen Cemaati’nin darbe
faaliyetlerinden haberdar oldukları ve darbenin içerisine sızarak bu darbeye
bir “düşük” yaptırarak asıl kendi darbelerini gerçekleştirmiş olduklarını
göstermektedir. Erdoğan birçok defa yaptığı gibi, bu sefer de kendi
düşmanlarının hatalarını kendisine müttefik yaparak ve “gelen kuvvetin yönünü
tersine çevirerek” kendi asıl amacına ilerleyen bir strateji uygulamıştır..
Erdoğan, MİT
aracılığıyla darbeyi önceden kontrol altına alarak ve kontrollü bir şekilde
gelişmesini sağlayarak, Gülen Cemaati’nin bu hatasını devleti ve siyasal
iktidarı tam ele geçirmek için kullanmıştır. 15 Temmuz darbesi, MİT
tarafından Gülen Cemaati’nin darbesine düşük yaptırılarak gerçekleşmiş ve
bu düşük darbe aracılığıyla asıl darbeyi Erdoğan yapmıştır. Yani darbe
içerisinde darbe yapılmıştır.
Darbe
sonrasında yaşananlar ve ortaya çıkan bilgiler bu iddiamızı
doğrulamaktadır.
MİT’in uzun
zamandan beri Ordu içerisinde Gülen Cemaati’nin adamlarını izlediği ve bu
grubun bir askeri darbe hazırlığı içinde olduğu biliniyordu. İşte bununla
ilgili haber:
“Fethullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ile bağlantıları olduğu iddia edilen Akın Öztürk’ün ‘darbe
yapabilecek potansiyele sahip olduğunun’ geçen yıl bir grup subay tarafından
Genelkurmay Başkanlığı’na bildirildiği öğrenildi.
Türk Silahlı
Kuvvetleri, devletten temizlenmeye başlanan FETÖ bağlantılarına sahip general
ve amirallerin önümüzdeki günlerde yapılacak olan Yüksek Askeri Şura’da emekli
edileceklerinin belli olması üzerine Orgeneral Öztürk’ün düğmeye bastığı ortaya
atılan iddialar arasında. Eğer darbe başarılı olsaydı, Akın Öztürk Genelkurmay
Başkanı olacaktı.”
(hurriyet.com.tr/16 Temmuz 2016)
Ama kanımızca
Erdoğan ve hükümet, bu grubu tek izlememekteydiler ama bu darbenin içine de
adamlarını sızdırarak ve başarısız bir darbenin ortaya çıkmasını sağlayarak,
bu başarısız darbeyi bastırma görünümü altında bütün muhalefeti de
bastırarak Erdoğan’a Başkanlık biçimi altında Tek Adam Diktatörlüğü’ nü açmak
istiyorlardı.
CHP
milletvekili Dursun Çiçek, CNN Türk’e yaptığı bir değerlendirmede üstü örtülü
bir şekilde bu darbede MİT’in rolünü sorgulamış ve bu kadar yaygın bir
örgütlenmeden MİT’in haberinin olmamasının mümkün olmadığını ve de bu darbenin
bilerek Erdoğan ile hükümet tarafından önünün açıldığını belirtmiştir:
“Bu kadar
yaygın bir örgütlenmeyi istihbaratın önceden görmemesi anlaşılır gibi değildir.
Milli İstihbaratın ve Cumhurbaşkanının bu örgütlenmeden önceden haberdar olup
önlem almış olması gerekirdi. Şüphe var; acaba bilerek mi tedbir alınmadı? Genelkurmay
Başkanı’nın darbeciler tarafından kontrol altına alındığının anlaşılmasından
sonra yerine hemen atama yapılmalıydı, gecikilmiştir. Atama zamanında
yapılsaydı darbe girişimi daha az zararla engellenirdi” (hurriyet.com.tr/17 Temmuz 2016)
İlginç bir
şekilde 17/24 Aralık 2013 operasyonlarından sonra, Emniyet ve Yargı içerisinde
büyük bir temizlik yapan Erdoğan, Cemaat’ in Ordu içerisindeki uzantılarına
dokunmadı. Hatta bu durum kamuoyunda büyük bir eleştiri konusu oldu. Bugün
ortaya çıkan tablodan da anlaşılmaktadır ki, Erdoğan Cemaat’ in Ordu
içerisindeki uzantılarına bilerek dokunmayarak ve etrafını tamamen kuşatarak,
onları başarısız bir darbe girişiminin içerisine çekerek, bu darbeyi bastırma
görünümü altında kendi darbesini derinleştirmek ve iktidarı tam ele geçirmek
istemekteydi. Ordu içerisindeki Cemaat kadrolarını teker teker tasfiye etmek varken,
bunu yapmayarak, onları kendi darbesini gerçekleştirmek için kullanmıştır.
MİT bu darbenin
neresindedir? Bu darbeyi uzun zamandan beri izleyen MİT, hangi adamlarını bu
darbeciler içerisine sokmuştur ve bu darbecileri nasıl kendi kucaklarına
düşmeleri için manipüle etmiştir? Darbecilerin zamansız bir şekilde harekete
geçmeleri için hükümet, bu darbeci kadrolara operasyon olacağı haberini yaymış
ve onlar da bu durum karşısında hemen harekete geçmek zorunda kalmışlardır. İşte
bununla ilgili Cumhuriyet’te Ahmet Şık’ın haberi:
“ Ankara’dan
istihbarat kaynaklı bir takım iddialar: Ordudaki Cemaat kadrolarına yönelen
soruşturmalarla ilgili 16 Temmuz sabah erkenden operasyonların ilk dalgasının
yapılmasına karar verildi. İzmir askeri casusluk davası kumpas soruşturmasın
savcısı Okan Bato’nun şüpheli listesindeki askerlerin tamamı hakkında gözaltı
kararı var. Bunun dışında komuta kademesindeki birçok rütbeliyi kapsayan
gözaltı kararı verilmişti.
Savcı Bato’nun,
Ağustos şurasından önce operasyonların başlatılması önerisi Cumhurbaşkanı
Erdoğan tarafından onaylanmıştı. Gözaltı kararları ve yapılacak operasyonlarla
ilgili Genelkurmay’a bilgi verildi onay alındı. Bu sabah 04’te operasyonlar
başlayacaktı. Aralarında darbe girişimine kalkışanların da bulunduğu haklarında
gözaltı kararı verilen tüm askerler teknik takip altındaydı.
15 Temmuz
gündüz saatlerinde teknik izleme yapan birimler olağan dışı hareketlilik
gözlemlendiğini rapor etti. Ancak ne olduğu anlaşılamadı.
15 Temmuz
gecesi ise darbe girişimi ortaya çıktı. Tahminen daha ileri tarih için
planlanan darbe girişiminin B planı devreye sokuldu. Jandarma ve Hava
Kuvvetleri merkezli darbe girişiminin beyni Cemaat. Sayıca çok büyük değillerdi
ve ordu içinden destekleri zayıf kaldı. AKP ve Erdoğan karşıtı asker ve sivillerin
kendilerine destek vereceklerini, AKP yanlılarına karşı yanlarında duracağını
düşündüler.” (Ahmet Şık, Cumhuriyet, 16 Temmuz
2016)
Erdoğan’ın
amacı tek Cemaat’ in kadrolarını Ordu içerisinde tasfiye etmek değildi. Ama bu
tasfiyeyi bütün siyasal iktidarı ve özellikle Başkanlık Sistemi’nin önündeki
engelleri kaldırmak için de kullanmak istiyordu. Cemaat’ in kadrolarının Ordu içerisinde tek tek tasfiye edilmesi
onun işine gelmiyordu. O bu tasfiyeyi daha büyük amaçları için bir “siyasal
kaldıraç” olarak kullanmak istiyordu. Kontrollü bir şekilde Cemaat’ in Ordu
içerisindeki kadrolarını bir ikilem içerisine soktu, hiç acele etmeden
onların etrafını sararak onlara darbe yapmaktan başka bir yol bırakmadı.
Bu yola başvurdukları andan itibaren de zaten hazırlıklı olan Erdoğan, bu
darbenin arkasına asıl kendi darbesini yerleştirdi.
Cemaat’ in
darbesinin bastırılmasından sonra, bu rüzgârı arkasına alan Erdoğan, 2500 savcı
ve hâkimi, Anayasa Mahkemesi’nin iki üyesini ve HSYK’nın beş üyesini hemen
tasfiye etti. Sanki Ordu’daki darbeyi bu kesimler yaptı? Zaten uzun zamandan beri, Erdoğan’ın yargıyı ve Anayasa
Mahkemesi’ni yüzde yüz ele geçirmek için planlar yaptığı yazılmaktaydı ve
Erdoğan’ın yargıyı yüzde yüz ele geçirme planının bu darbe tezgâhı olduğu
da açığa çıkmış oldu.
Erdoğan’ın “15
Temmuz Darbesi” tamamen psikolojik savaş yöntemleri üzerine oturan bir
darbedir. Darbenin bastırılması görünümü altında asıl darbenin yapılması yeni
bir taktik değildir. Aynı darbeyi AKP-Cemaat ittifakı, Ergenekon Komplosu ile
Kemalistlere karşı yaptı. Mağduriyet yaratarak kitleleri kazanmak daha
etkili olduğu için, bu tür psikolojik operasyon destekli darbeler daha tercih
edilmektedir. Çünkü böyle darbelerde bastırmanın şiddeti daha yüksek olmakta ve
istenilen siyasi amaca yürümek daha kolay olmaktadır. Cemaat’ in polis ve yargı
içerisindeki tasfiyesine benzer bir tasfiye Ordu’da yapılmış olsaydı, bunun
Erdoğan için fazla bir getirisi olmayacaktı.
Bu darbeye
MİT’in önceden hazırlıklı olduğu ve her şeyin en ince ayrıntısına kadar
düşünüldüğü, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ve Kuvvet Komutanlarının darbe
boyunca enterne edilmelerinden bellidir. Genelkurmay Başkanı’nı gerçekten
darbeciler mi rehin aldı yoksa darbeciler içindeki MİT’çiler mi rehin aldı?
Erdoğan darbe sırasında Hulusi Akar’ın ve Kuvvet Komutanlarının kendisine karşı
olası bir başka darbeye girişmelerini önlemek ya da Cemaat ile birlikte hareket
etmelerini önlemek için, bilerek Hulusi Akar’ı ve Kuvvet Komutanlarını enterne
ederek ve emir-komuta zincirini askıya alarak işlerin ters gitmesinin önünü
kesmiştir. Hiç kuşkusuz bunları hemen bilemeyiz ancak Erdoğan’ın darbe
mekaniğinin mantığından bunlar çıkmaktadır.
Yine Ordu
içerisindeki Cemaat kadrolarının, Yüksek Askeri Şura öncesinden sıkıştırılarak
darbe için harekete geçmelerinin sağlanması da manidardır. Her şeyin Erdoğan ve
hükümetin lehine olacak şekilde gelişmesi, tesadüf ile açıklanacak bir durum
değildir.
Bir başka
ilginç durum da MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “haklı” çıkmasıdır. Kendi
partisindeki muhaliflerin hareketini her fırsatta Cemaat’ in MHP’yi ele geçirme
girişimi olarak sunan Bahçeli’nin, Erdoğan’ın bu darbe girişiminden haberdar
olduğu ve gizli bir şekilde Erdoğan ile ittifak yaptığı anlaşılmaktadır.
Bahçeli’nin partisindeki muhalifleri Cemaat ile ilişkili göstermesi tesadüf
değil, Erdoğan ile yapmış olduğu gizli anlaşmanın sonucudur. Bahçeli’nin
“haklı” çıkması dahi, bu darbenin perde gerisinde, Erdoğan tarafından uzun
zamandan beri hazırlandığının açık bir göstergesidir. Bahçeli kendi koltuğunu
kurtarma karşılığında, Erdoğan’ın darbesinde figüran olmayı kabul etmiştir.
Erdoğan 15
Temmuz olaylarında göründüğü gibi masum değildir. Cemaat’ in darbesinin
arkasına kendi darbesini yerleştirmesi görüşü ne komplodur ne de yabana
atılacak bir fikirdir. Karanlıklar Prensi Hakan Fidan, IŞİD üzerinden
Türkiye’ye füze attırarak Türkiye’nin Suriye’ye girmesine temel hazırlamayı
biliyor da, Cemaat üzerinden bir provokasyon ile darbe yapmasını mı bilmiyor?
Yoksa insanlar Erdoğan ve AKP’nin bu kadar akıllı ve yetenekleri olmadıklarını
mı düşünüyorlar? Bu insanlar sandığımızdan da akıllı ve zeki insanlar.
15 Temmuz
olaylarında karanlıkta kalan ve tuhaf birçok olay var. Darbeciler linç edildiği
için ve tamamen itibarsızlaştırıldığı ve de tamamen kendilerini ifade etmeleri
engellendiği için, hükümetin her dediği kamuoyu tarafından hemen doğru kabul
edilmekte ve “yutulmakta”dır. Örneğin bu tuhaf olaylardan birisi de Meclis’in
bombalanması olayıdır. Bu bombalamayı gerçekten kim yaptı? Bu bombalamanın
hükümete yarayacak bir şekilde gerçekleşmesi tuhaftan da öte ve bu 15 Temmuz
darbesinin en karanlık taraflarından birisidir. Darbeciler darbe ile başka
siyasal güçleri de kendi yanlarına çekmek istiyorlardı ve TRT’de yayınladıkları
bildiride de “demokratik ve parlamenter sisteme ve de insan haklarına saygılı
bir sistem” kurmak istediklerini belirttiler. Bunun tersi olan bir eylemi niçin
yapsınlar? Buradan da Meclis’in kimin tarafından bombalandığı kendiliğinden
anlaşılmaktadır.
Bunun gibi bir
sürü olay vardır: Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının tutuklanması,
Erdoğan’ın kaldığı otelin bombalanması, Saray’ın bombalanması, MİT’in
taranması, Erdoğan’ın uçağının sözde jetler tarafından taciz edilmesi vs. Bütün
bunların doğruluğunu kim teyit edecek ve bunu yapanlar gerçekten kimdi?
Hükümetin adamları mıydı yoksa darbecilerin adamları mıydı?
Madem MİT bu
darbe tezgâhının içindedir o zaman başka sorular akla gelmektedir: MİT
darbecilerin “beynine” ne kadar sızmış ve onların darbesini ne kadar hükümete
yarayacak şekilde manipüle etmiştir? Darbeciler içine sızdırılan adamların ne
kadarı öldürülmüş ya da çıkan çatışmalar da öldürülmüştür? Ordu içerisindeki
Cemaat kadrolarının ne kadarı ajanlaştırılarak çift taraflı kullanılmıştır?
Sonra darbede
başka tuhaflıklar da vardır. En kötü darbeci dahi, bir darbenin başarısı için
siyasal iktidarın başını yok etmek için harekete geçer. Âmâ darbe boyunca
Erdoğan ve Hükümet üyelerine yönelik hiçbir girişim olmadığı gibi, bir de bu
siyasiler gece boyunca şov yaptılar (gayet rahat olmalarını da ayrıca bir kenara
bırakıyorum). Sürekli bir şekilde Erdoğan ve Hükümet üyelerinin olmadığı yerler
bombalandı.
TRT’ye bildiri
okutmaya giden grup da tuhaf bir şekilde spikere özel kanalları nasıl
keseceklerini soruyordu. Darbeciler her şeyi düşünmüşler ama özel kanalları nasıl
keseceklerini düşünmemişler! İnsan sormadan edemiyor: darbecilerin bazı
gruplarını yoksa onlar içine sızmış hükümet ajanları mı darbenin başarısız
olması için yönetiyordu? Eğer öyleyse bu ajanlar Meclis’in bombalanması gibi
olaylara da karıştılar mı?
Erdoğan
darbesinin yöntemi o kadar basittir ki, bu kadar basit bir yöntemin bu kadar
büyük politik sonuçlara yol açması oldukça ilginçtir. Erdoğan’ın başından beri
yani hükümete geldiğinden beri önceleri Cemaat ile ve daha sonraları ise tek
başına bir darbe mekaniği var ve bu mekanizma parçalı bir şekilde
ilerlemektedir. Yani Erdoğan’ın siyasal iktidarı tam ele geçirme yürüyüşü
zamana yayılmış ve parça parça komplolar ve psikolojik savaş yöntemleriyle
ilerlemektedir.
Erdoğan’ın
darbe mekaniği daha önce Ergenekon Komplosunda da gördüğümüz gibi sert ve
yumuşak güçlerin birlikte kullanımına dayanmaktadır. Aynı birlikteliği 15
Temmuz darbesinde de görmekteyiz. Sert güçler de kendi içerisinde dolaylı ve
dolaysız olarak ikiye ayrılmaktadır. Dolaylı güçler gizli olarak kullanılan
güçlerdir ve dolaysız güçler ise devletin açık kolluk güçleridir. Yumuşak
güçler ise, politik ve ideolojik güçlerdir: politikacılar, bürokratlar ve
gazeteciler gibi. Bu sonuncular psikolojik savaşın yöntemlerine uygun olarak,
sert güçlerin “darbelerini” halka manipüle ederek ve algının yönü ile şiddetini
değiştirerek vererek, istenilen sonucu geniş kitlelere yayarlar.
Erdoğan kendi
darbesinin kollarını üçe ayırarak iktidarın iplerini tam ele geçirmiştir:
1-Halk güçlerine karşı IŞİD
ve El Kâide terörü üzerinden darbe vurmuş;
2-Devlet içerisindeki
muhalefete Gülen Cemaati üzerinden bir komplo ile darbe vurmuş.
3-Devletin kolluk güçlerini
de “terörle mücadele” görünümü altında kullanarak bütün muhalefeti bastırmaya
çalışmıştır.
Birinci ve
İkinci gruptaki güçler dolaylı ve gizli güçler olup, bu güçlerin darbeleri açık
ve dolaysız güçler ile birleştirilerek, bütün toplum zapturapt altına
alınmıştır.
Bir başka nokta
da, başta ABD ve Batı olmak üzere, bazı devletlerin Erdoğan’dan kurtulmak için
Gülen Cemaati’nin darbesine bel bağlamış olduğunun ortaya çıkmasıdır. Bu
darbenin aslında alttan alta gizli bir şekilde Batı tarafından desteklendiği ve
de Erdoğan’dan kurtulmak için Cemaat’e bel bağlandığı anlaşılmıştır. Her işi
yüzüne gözüne bulaştıran Batı bu darbeyi de yüzüne-gözüne bulaştırdı ve
Erdoğan’ı hafife almanın bedelini ağır ödedi. Bundan sonra Batı’da daha fazla
bombaların ve terör eylemlerinin olacağından artık kuşku yoktur.
Türkiye
15 Temmuz’dan itibaren, Erdoğan’ın sinsi bir şekilde Gülen darbesinin arkasına
gizlediği darbe ile daha da karanlık bir döneme girmiştir. Erdoğan 15 Temmuz
darbesi ile tek Başkanlık Sistemi’nin önündeki engelleri kaldırmamış ama
iktidarın iplerini de tamamen ele geçirerek, bütün ülkeyi tamamen esir
almıştır!
http://sendika10.org/2016/07/erdoganin-darbe-tezgahi-ve-siyasal-iktidarin-tam-fethi-kemal-erdem/