Meclis üyeliği düşen RTE yargılanmalı!
HKP’den Meclis üyeliği kendiliğinden düşen,
dolayısıyla dokunulmazlığı da kalkan Tayyip Erdoğan’ın, dokunulmazlık sebebiyle
durmuş olan yargılamalarının devam etmesi için İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına başvuru…
İSTANBUL CUMHURİYET
BAŞSAVCILIĞI’NA
BAŞVURUDA BULUNAN.: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil
Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA
VEKİLLERİ……….: Av. Orhan
ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin
ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Ayça ALPEL, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA, Av.
Doğan ERKAN
Atatürk
Bulvarı Emlak Bankası Blokları B Blok K:4 D:16Fatih/İSTANBUL
ŞÜPHELİ……………..: Recep Tayyip
ERDOĞAN - ANKARA
KONUSU …………………: 10 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilen R. Tayyip
Erdoğan’ın
Anayasa’nın 101/son maddesi uyarınca TBMM üyeliği sona ermiş bulunduğundan, adı
geçenin İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde işlediği iddia edilen ancak
dokunulmazlığı nedeniyle Meclis’te beklemekte olan; “zimmet”,
“kalpazanlık”“cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” dosyalarıyla ilgili
soruşturma ya da kovuşturma dosyalarının kaldığı yerden devam ettirilmesi için
Soruşturma ve Kovuşturma Makamlarını harekete geçirmek üzere gereğinin
yapılması istemidir.
AÇIKLAMALAR………..:
I- ŞÜPHELİ T. ERDOĞAN’IN BELEDİYE BAŞKANLIĞI DÖNEMİNDEKİ
YOLSUZLUĞA KONU
EYLEMLERİ VE SUÇLARI:
Bilindiği
gibi şüpheli Tayyip Erdoğan hakkında; Milletvekili ve Başbakan olmadan önce
İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde, tamamı yüz kızartıcı suçlardan
olmak üzere yüzlerce kuvvetli suç iddiası vardır.
O dönemde
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren; ekibi ile birlikte
günlerce uğraşarak, araştırıp inceleyerek hazırladığı raporla; tam bir milyar
dolarlık kamu malının şüpheli ve ekibince çalındığını tespit etmiştir. Bu
raporda ortaya konan suçlara ilişkin olarak şüpheli ve diğer suç ortakları
hakkında yedi ayrı dava açılmıştır.
Bunların bir
kısmı affa uğratılmış, bir kısmı zamanaşımından düşmüş, bir kısmından da beraat
ettirilmiştir. Ancak bu dosyalardan üç tanesi ise milletvekili dokunulmazlığı
nedeniyle beklemededir.
Şüpheli R.
Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmiş ve Anayasa’nın
101/son maddesi uyarınca TBMM üyeliği sona ermiştir. Dolayısıyla YASAMA
DOKUNULMAZLIĞI DA KENDİLİĞİNDEN KALKMIŞ bulunmaktadır. Bu nedenle adı geçenin
İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde işlediği iddia edilen ancak
dokunulmazlığı nedeniyle Meclis’te beklemekte olan; “zimmet”,
“kalpazanlık”,“cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” dosyalarıyla ilgili
soruşturma ya da kovuşturma dosyalarının kaldığı yerden devam ettirilmesi
gerekmektedir.
Şüphelinin
İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde işlediği iddia edilen ve
soruşturma-yargılama aşamasındaki suçlara ilişkin kısa bir döküm aşağıdadır:
“BILBOARD YOLSUZLUĞU”
Bilboard
ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle Temmuz 2002’de İstanbul Ağır Ceza
Mahkemesi’nde dava açıldı. Bu dosyada şüpheli Recep Tayyip Erdoğan, Ali Müfit
Gürtuna ve 25 belediye yöneticisi yolsuzluk sanığı olarak yargılanıyorlardı.
Ancak bu yargılama devam ederken şüpheli dahil diğer sanıkların bir çoğu
milletvekili olarak “dokunulmazlık zırhı”na büründüler.Bu konuda başlayan ve
duran yargılama devam etmelidir.
“PERSONEL TAŞIMA YOLSUZLUĞU”
İstanbul
Belediyesi ve bağlı kuruluşlarının personelinin taşınma işleri şüphelinin yakın
arkadaşı Albayraklar şirketine verilmişti. Danışıklı bir şeklinde yapılan bu
ihalelere birkaç akraba şirket, bazılarına da sadece Albayraklar davet
edilmişti. Bu ihalelerde sahte araba ruhsatlarının düzenlendiği, müfettiş
raporları ve savcılık iddianamelerine de yansımıştı. Bu ihaleler % 2-3 gibi
komik tenzilatlarla Albayraklar firmasına verilmişti.
O dönemde
Şüpheli Tayyip Erdoğan bu yolsuzlukların önemli bölümünden beş yıllık dava
zamanaşımı nedeniyle kurtulmuş ise de, 1998’de yapılan iki ihale nedeniyle
İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “ihaleye fesat karıştırmak” suçundan
yargılanmıştır. Ancak bu davanın sonucu bilinmemektedir.Aynı suçtan yargılanan
ve şüphelinin suç ortakları olan Albayraklar Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa
Albayrak ve kardeşlerinin de aralarında bulunduğu 11 kişi Büyükşehir
Belediyesi’nden alınan ihalelere fesat karıştırmaktan mahkum olmuşlardı.
Albayraklar’a
verilen bu ihalelerdeki usulsüzlük iddiaları üzerine İçişleri Bakanlığı’nca
görevlendirilen mülkiye başmüfettişleri aylar süren incelemeler sonucunda, bu
ihalelerdeki usulsüzlükleri tek tek tespit ettiler. Müfettişlerin raporu
üzerine İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı soruşturma başlattı.
İstanbul DGM, 2001 yılında Organize ve Mali Şube Müdürlüklerine Albayraklar’a
yönelik operasyon talimatı verdi. Albayrak şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı
Mustafa Albayrak, Tayip Erdoğan’ın danışmanları ve şu anda AKP sıralarında
Mecliste olan bazı milletvekillerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 100 kişi
gözaltına alındı.
Bu
kişilerden Mustafa Albayrak, Alican Balcı ve Nuran Erdoğan 19 Eylül 2001
tarihinde “çete kurmak”, “zimmet” ve “dolandırıcılık” suçlarından tutuklandı.
Soruşturma devam ederken DGM Yasası’nda değişiklik yapıldı. Yasa değişikliği
ile “çete” davaları DGM kapsamından alınarak ağır ceza mahkemelerine verildi.
Albayraklar dosyası da İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Albayraklar soruşturmasını tamamlayan İstanbul Cumhuriyet Savcıları Erolcan Özkan,
Rasim Işıkaltın ve Hüseyin Yıldız; Mustafa Albayrak, dönemin İSKİ Genel Müdürü
Veysel Eroğlu ve Erdoğan’ın danışmanı Necmi Kadıoğlu’nun da aralarında
bulunduğu 70 sanık hakkında “çete”“zimmet” ve “dolandırıcılık” suçlarından dava
açtı.
Sanıkların 3
ile 75 yıl arasında değişen ağır hapis cezalarına çarptırılmasının istendiği
iddianamede, Erdoğan’ı “geleceğin başbakanı” yapmak amacıyla çete oluşturulduğu
ifade edildi. Organize olarak ihalelere fesat karıştırıldığı ve şartnamelerin
Albayraklar’ın menfaatleri doğrultusunda hazırlandığı iddia edilen iddianamede,
“Siyasal ve sosyal görüşten kaynaklanan bir amaçla, cürüm işlemek için devasa
bir teşekkül oluşturuldu” denildi. Sonuçta Albayraklar şirketinin ortakları ve
yöneticileri çeşitli cezalara çarptırıldılar. Bu davada yargılanırken
Milletvekili seçilerek “dokunulmazlık zırhı” kazanan 6 kişinin ve şüpheli T.
Erdoğan’ın dosyaları ayrılmıştı. Bu konuda başlayan ve duran yargılama devam
etmelidir.
“AKBİL YOLSUZLUĞU”
İstanbul’da
ulaşımı kolaylaştırmak için uygulamaya koyulan elektronik entegre bilet
sistemindeki yolsuzluktur.
AKBİL
sisteminin kurulmasından, uygulamasına kadar her aşamasında yolsuzluk
yapılmıştı. Türkiye için bir ilk olan “sanal ortamda hortumlama” da yine
şüpheli Tayyip Erdoğan dönemine rastlamaktadır. Elektronik ortamda veriler
değiştirilerek veya silinerek trilyonlarca lira İstanbullunun cebinden
hortumlanmıştı. Bir numaralı sanığı R. Tayyip Erdoğan olan AKBİL davasının
yargılaması Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte idi. Bu konuda
başlayan ve duran yargılama devam etmelidir.
“İGDAŞ YOLSUZLUĞU”
İstanbul’un
doğalgaz dağıtım şirketi İGDAŞ’daki şebeke inşaatlarından sayaç okumaya ve
reklam işleri ihalelerine kadar yapılan bir dizi yolsuzluktur.
İstanbul’un
doğalgaz şebekelerini ve dağıtımını yapan DOĞALGAZ TEKELİ konumundaki belediye
şirketi İGDAŞ Tayyip Erdoğan döneminde büyük yolsuzlukların merkezi oldu.
Şebeke inşaatları fahiş fiyatlarla yandaş şirketlere verildi. El kitabı
basımından hikaye ve boyama kitabı basımına, sayaç okumadan kolonyalı mendil
alımına kadar yapılan ihalelerde yolsuzluk yapıldı. O dönem şüpheli T.
Erdoğan’ın düzenlediği propaganda toplantılarının finansmanı İGDAŞ tarafından
karşılandı. Tüm bu yolsuzlukların faturasını İstanbul halkı fahiş doğalgaz
faturalarıyla ödedi. Bu yolsuzlukla ilgili de Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava
açılmıştı. Bu konuda başlayan ve duran takibat sürdürülmelidir.
“İSKİ YOLSUZLUKLARI”
İSKİ’nin
altyapı inşaatları, araç kiralama, personel taşıma, personele kıyafet temini
gibi ihalelerdeki yolsuzluklardır.
Recep Tayyip
Erdoğan döneminde İSKİ’de 119 ihaleden sadece 5’i gazete ilanıyla duyuruldu.
114 ihale yandaş şirketlerin davet edilmesiyle gizli olarak yapıldı.
İstanbul’daki inşaat şirketleri yetmiyormuş gibi Gaziantep, Kayseri ve diğer
illerden yandaş şirketler ihalelerin yıldızı oldular.
İSKİ’deki
yolsuzluklar nedeniyle, o dönemlerde bir yandan İstanbul 4. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde yargılama devam ederken, diğer yandan da İçişleri Bakanlığı
Mülkiye Başmüfettişleri’nce inceleme yapılmıştı. Fakat aradan geçen bunca
sürede gerek yargılamanın, gerekse Mülkiye Başmüfettişlerinin incelemelerinin
sonuçları kamuoyu ile paylaşılmadığından, bilinmemektedir.
“SİNEK İLACI YOLSUZLUĞU”
İstanbul Belediyesi tarafından karasinek, açık alan karasinek,
sivrisinek ve biyolojik lavrasit ilaçlarının alımında tek ürüne ve tek firmaya
yönelik ihale şartnamesi hazırlamak suretiyle ihaleye fesat karıştırıldığı
gerekçesiyle Recep Tayyip Erdoğan ve Ali Müfit Gürtuna hakkında İstanbul Ağır
Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Bu konuda başlayan ve duran takibat
sürdürülmelidir.
“ÇAMUR BARAJI YOLSUZLUĞU”
Haliç
ıslah çalışmaları sırasında çamur naklinin yapıldığı boruların döşenmesinde,
Belediye’ce ilgili firmaya Bayındırlık Bakanlığı fiyatlarının 50 misli fiyat
ödenmiştir. Bu ödemenin yanlışlıkla yapılamayacak kadar büyük olması nedeniyle
İstanbul Belediyesi ile yüklenici firmanın gizli pazarlıklar içinde olduğu
gerekçesiyle İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Bu konuda
başlayan ve duran takibat sürdürülmelidir.
Görüldüğü
gibi şüphelinin İstanbul Belediye Başkanlığı dönemindeki suç dosyası hayli
kabarıktır. Yukarıya affa ve zamanaşımına uğramış suçlar alınmamıştır. Öyle ki,
şüphelinin bu eylemleriyleelde ettiği bir milyar dolar tutarında servetinin
olduğu, zamanın İTO Başkanı Mehmet Yıldırım ile Rahmi Koç tarafından da
açıklanmıştı. Ve Şüpheli T. Erdoğan bunlar hakkında “yalan söylüyorsunuz,
iftira atıyorsunuz” gibisinden herhangi bir savunmaya giremediği gibi dava falan
da açmamıştır. Yani tevilli ikrarı bulunmaktadır.
II- ŞÜPHELİNİN “DOKUNULMAZLIK ZIRHI”NA
BÜRÜNDÜKTEN SONRAKİ SUÇLARI:
Daha
sonra Anayasa ve yasalar ayaklar altına alınarak, çeşitli siyasi girişimlerle
şüpheli T. Erdoğan’ın önü açılmış ve önce “milletvekili” sonra da “başbakan”
unvanlarına kavuşturulmuştur.
Şüpheli,
yürütme organının başına getirildikten sonra da suç işlemeye, devam etmiştir.
Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi EricEdelman; Tayyip Erdoğan’ın İsviçre
Bankalarında 8 ayrı hesabının olduğu bilgisini ülkesine geçmiştir. Bu bilgi de
2010 yılında ortaya çıkan Wikileaks belgelerinde yayımlanmıştır.
Bilindiği
gibi Wikileaks belgelerinde; ülkemizdeki siyasi iktidarın çeşitli
yolsuzluklarından örnekler verilmiş ve “bu yolsuzluklar nedeniyle istifa eden
bir bakandan” da söz edilmişti. Wikileaks tarafından yayımlanan bu bilgiden
sonra, ilk dönem AKP Hükümetlerinde ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcılığı görevini yürüten Abdüllatif Şener; belgelerde adı geçen
bakanın kendisi olduğunu açıklamış ve gazetecilerin sorularına şu yanıtları
vermişti:
“Başbakan ve AKP sözcüleri, yolsuzluk
iddialarına karşı çok saldırgan bir savunma taktiği izliyorlar. Ama suçlayan
Abdüllatif Şener olduğu zaman süt dökmüş kediye dönüyorlar. Kimsenin çıtı
çıkmıyor. Niye? Bu soruyu dün Abdüllatif Şener’in kendisine sordum.
“Belki beni kızdırmak istemiyorlardır” cevabını verdi.
“Şener, WikiLeaks belgelerinin diplomatik dedikodu diye hafife
alınamayacağını, doğru dürüst bir hukuk devletinde savcıların tezkere yazıp
Meclis’e göndermelerini gerektirecek önemde ihbarlar olduğunu söyledi.
“İktidarın özelleştirmelerle ilgili suçları ortadan kaldıran
örtülü af düzenlemeleri yaptığını öne sürdü.
“İktidar zenginlerinin varlıkları yasallaştığı ve servetleri açığa
çıktığı zaman TÜSİAD üyeleri onların yanında orta sınıfa dönecektir. Bu
servetler ortaya çıkmadı. Orada burada saklanan var. Başka ülkelerde yatırımlar
var” dedi. (Bkz.
Güngör Mengi’nin 14 Aralık 2010 Vatan Gazetesi’ndeki yazısı)
Yine
Abdullatif Şener; Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ne bağlı Ovaazatlı
Beldesi’nde yaptığı seçim konuşmasında;
“Yolsuzluk ihaleye fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak gibi
nedenlerle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bakanlarla milletvekilleri
hakkındaki dosyalara kimsenin dokunmadığını söyledi.
“Hakkımda tek bir dokunulmazlık dosyası yoktu
“Başbakan’ın 3 tane dosyası var. Vekiller bu dosyayı Meclis’te
oylayabilirler mi?” diyen Abdüllatif Şener, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu hukuk düzeni ile kimse hesap soramaz. 16 yıl boyunca
milletvekilliği yaptım. Benim de dokunulmazlığım vardı ve kimse benden de hesap
soramıyordu. (Bkz. 5
Aralık 2010 tarihli gazeteler)
Maliye
Uzmanı olan Profesör Abdüllatif Şener; T. Erdoğan ve partisince on iki yılda
100 milyar dolardan aşağı olmamak üzere millet malının zimmetlendiği iddia
etmektedir. A. Şener, Birleşmiş Miletler’i oluşturan 180 ülkenin tamamındaki
yolsuzlukların toplamından daha fazla yolsuzluk yapmıştır Tayyip Erdoğan
liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi, diyor. Ve bu partinin Meclisteki ve
Meclis dışındaki tüm yöneticileri bu yolsuzlukların içindedir, diyor.
17-25 Aralık
yolsuzluk operasyonları sonrasında ortaya saçılan tapelerde ve oluşturulan bin
sayfalık fezlekede de bunlar için aynı ifadeler kullanılmaktadır.
Ekonomi
uzmanlarınca bunların 1994’ten bu yana yaptığı vurgunların, zimmete geçirilen
millet mallarının toplamının 2 trilyon dolar civarında olduğu tahmin
edilmektedir.
Görüldüğü
gibi, ortada evrensel hukuk ilkelerine, vicdana ve insanlığın ortak değerlerine
uygun bir siyasi parti ve onun idarecileri yoktur. Deniz Feneri Savcısı
Abdulvahap Yaren’in dediği gibi; karşımızda bir “Hırsızlar İmparatorluğu”
vardır.
III- ŞÜPHELİ T. ERDOĞAN
CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİKTEN SONRA DA
ANAYASA ve SİYASİ PARTİLER
YASASI’NIN EMREDİCİ HÜKÜMLERİNİ
BİLEREK VE İSTEYEREK
ÇİĞNEMEKTEDİR
Bilindiği
gibi, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’nın “Nitelikleri ve Tarafsızlığı”nı düzenleyen
101. maddesinin son fıkrasında; “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile
ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.”,
denilmektedir.
Yine
Anayasa’nın 109. maddesinde; “Başbakan, TBMM üyeleri arasından atanır.”
hükmü öngörülmüştür. Dolayısıyla 101. maddeye göre Cumhurbaşkanı seçilmekle
birlikte; TBMM üyeliği kendiliğinden sona eren birinin Başbakan olarak kalması
ya da Başbakanlık ve Siyasi Parti Başkanlığı görevlerini yürütmesi hukuken
mümkün değildir.
Oysa T.
Erdoğan’ın, Başbakan sıfatı ile partisinin toplantılarına katıldığı gibi, 27
Ağustos’ta toplanacağı açıklanan AKP Olağanüstü Genel Kurulu’na kadar Genel
Başkan olarak kalacağı ve bu Genel Kurula aynı sıfatla katılacağı da
anlaşılmaktadır. Yine Başbakan olarak kalmaya devam edeceği de açıklanmıştır.
Görüldüğü
gibi, şüpheli T. Erdoğan Anayasa ve Yasaları da çıkarına göre yorumlayıp ona
göre uyguluyor. Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarında kullanması yasak
olan makam arabasının plakalarını değiştirip, sivil plakalar takarak bu yasağı
deliyor. Ancak alenen işlenen bütün bu suç fiillerine karşı ne idari ne de
yargısal hiçbir işlem yapılmıyor, yapılamıyor.
Evrensel
Hukuk’ta Yasama Dokunulmazlığı; milletvekillerine kamu yararı gözetilerek,
görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık iken, ülkemizde ise bu durum bir
hukuk devletinde hiçbir şekilde kabul edilemeyecek kişisel ayrıcalığa
dönüştürülmüştür. Şüpheli T. Erdoğan’da bu ayrıcalığı pervasız şekilde kullanan
bir kişidir. Gerek Belediye Başkanlığı gerekse Başbakanlığı döneminde göz göre
göre suç işlemektedir. Bu yetmiyormuş gibi, başta Anayasa gelmek üzere Türkiye
Cumhuriyeti’nin eylem alanlarına ilişkin tüm kanunlarını çiğnemiş, yok saymış,
tanımamıştır. Kendileri hakkında kovuşturma yapan, fezleke yazan, dava açan
bütün polisleri, savcıları, mahkemeleri dağıtmış, oradan oraya sürmüş, bir
kısmını da tutuklatmıştır.
Şüpheli
Tayyip Erdoğan ve bakanlarının Anayasa Mahkemesine, HSYK’ye, mahkemelere,
Barolar Birliğine meydan okuması,, bağırıp çağırması, tehdit etmesi artık
vaka-i adiyeden olmuştur.
Yine aynı
şüpheli, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) içinde yaptırdığı bin odalı
başkanlık binasının inşaatı açıkça yasaya aykırı olduğundan Danıştay tarafından
durdurma kararı verildiğinde; “Ne
yaparsanız yapın o binayı yapacağım, oraya da oturacağım.”
diyerek Danıştay’a meydan okumuştur.
Yani açıktan
ben Danıştay, yasa-masa dinlemem, diyor. Benim her yaptığım benim yasama
uygundur, ben başka yasa bilmem, tanımam, diyor. Kendisi için Anayasayı da
diğer tüm yasaları da tek maddeye indirgiyor: benim her yaptığım kanunidir,
buna karşı çıkan herkes de suçludur, diyor. Bu eylemlerin ve söylemlerin başka
bir anlamı olabilir mi?
Ama maalesef
ülkemizdeki Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, yerel mahkemeler
ve cumhuriyet savcıları bütün bunlara bir şey diyemiyor. Bir şey yapamıyor.
Meclis de öyle. Bilim kurulları olan üniversiteler de öyle… Bu durumda bir
hukuk devletinden bahsedilemeyeceği çok açıktır. Dolayısıyla mesleğine ve
tarihe karşı sorumlu olan hiç kimsenin bu suçlar karşısında sessiz kalmaması
gerekir. Eğer sessiz kalınıyor, görmezden geliniyor, ya da “bana dokunmayan
yılan bin yaşasın”,“kurnazlığı” tercih ediliyorsa, tam da burada Hz. Ali’nin
sözü devreye girer; “HAKSIZLIKLAR
KARŞISINDA SESSİZ KALANLAR GÜN GELİR HAKLARIYLA BİRLİKTE ONURLARINI DA
KAYBEDERLER”…
SONUÇ ve İSTEM……….: Yukarıda ayrıntılıca açıklandığı üzere;
10 Ağustos
2014 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilen R. Tayyip Erdoğan’ın Anayasa’nın 101/son
maddesi uyarınca TBMM üyeliği sona ermiş bulunduğundan, adı geçenin İstanbul
Belediye Başkanlığı döneminde işlediği iddia edilen ancak dokunulmazlığı
nedeniyle Meclis’te beklemekte olan; “zimmet”, “kalpazanlık”“cürüm işlemek için
teşekkül oluşturmak” dosyalarıyla ilgili soruşturma ya da yargılamanın kaldığı
yerden devam ettirilmesi için Soruşturma ve Kovuşturma Makamlarını harekete
geçirmek üzere gereğinin yapılmasını müvekkil parti adına vekâleten dileriz.
Başvuruda Bulunan Halkın Kurtuluş
Partisi Genel Başkanlığı
Vekilleri
Av. Ali Serdar ÇINGI
Av. Pınar AKBİNA
Av. F. Ayhan ERKAN
16.08.2014