26 Kasım 2017 Pazar

Anti-Kemalist Atatürkçülüğün Zavallı Piyonları



Tayyip Erdoğan 2002 yılında "Milli Görüş gömleğini” çıkarmasından bu yana onlarca gömlek giydi çıkardı. Giyip çıkardığı gömleklerin içinde ayrıcasız hep Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yaptı.    Geçtiğimiz 29 Ekim ve 10 Kasımda ise bu kez “Atatürk gömleğini” giymiş olarak çıktı karşımıza.
Kuruluşundan bu güne değin “Atatürk ve Cumhuriyete şaşı bakan”, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurup, kurumsallaştırdığı ve yücelttiği ne varsa üzerinde tepinen Erdoğan’ın ve AKP'lilerin birdenbire Atatürk’ü keşfetmeleri gündemin en ön sırasında yerini aldı.
 AKP’nin hangi kaygılarla “Atatürk” gömleği giydiği çok yazılıp çizildi. Kaldı ki Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, devrimci, Osmanlı’yı, saltanatı, hilafeti yıkan kurtuluş ve kuruluş ideolojisiyle, ABD sübvansiyonu ile kurulmuş karşı devrimci, emperyalizmle her alanda ve her anlamda uzlaşmış AKP’nin Osmanlıcı, gerici zihniyeti birbirini kesinlikle dışlar.
“Benim referansım İslâm’dır” diyen bir anlayışla, “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin” diyen Atatürkçü düşüncenin yolu hiçbir zaman ve hiçbir koşulda kesişmez.
AKP’ye karşı olduğunu söyleyip, emperyalizme karşı olduğunu söyleyemeyen, Amerika'da, Avrupa'da imal edilmiş anti-Kemalist Atatürkçülerin “AKP Atatürkçülüğüne“ karşı çıkışları ise tam anlamıyla Emperyalizmi ve işbirlikçilerini aklamaya yönelik “hamasi nutuk” yarışına döndü.  
Bu tartışmalarda, AKP Faşizmine karşı savaşımın aynı zamanda Emperyalizme karşı savaşım olduğu gerçeğinin üzeri politik bir ustalıkla örtüldü. Mustafa Kemal Atatürk’ün “tam bağımsızlıkçı, antiemperyalist, devrimci, aydınlanmacı” kimliği ve kişiliği hep ötelendi.
Öncelikle bir saptama yapalım. 1946’dan bu yana Atatürk’ün kurup yücelttiği devrimci Cumhuriyet, yozlaşıp/yozlaştırılıp yerini emperyalizme bağımlı, gerici bir düzene bıraktığını ortalama zekâ sahibi olan hemen herkes kabul eder sanırım. Bu noktaya Cumhuriyet resmen yıkılmadan, ama tüm temel devrimci nitelikleri ayırımsız tüm siyasi partilerin oy kaygıları nedeniyle birer birer terkedilerek gelindi.
Bugün gelinen noktada, küreselleşme adı altında, emperyalizmin, işbirlikçi güçlerinin ve gericiliğin Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimine son ve ölümcül darbeyi vurmak, onu boğmak amaçlı saldırıları ile karşı karşıyayız.
Böylesine yok edici, ölümcül tehdit karşısında bile Atatürkçülüğü evcilleştirilmiş, devrimciliği silik, laikliği düşük anti-emperyalist, halkçı, devrimci özünden arındırılmış bir Atatürkçülük anlayışı ile bu saldırıların etkisiz kılınabileceği algısını topluma yerleştirmeye çalışan sahte Atatürkçülerle, “AKP Atatürkçülüğü“ aynı amaca hizmet etmektedir.
Kemalist Cumhuriyete, haçlı irticanın ölümcül darbeleri indirilirken, Kemalizm’i, cumhuriyeti, devrimleri savunmasını umutla beklediğimiz, Atatürkçülük iddiasındaki örgütlenmeler ve siyasal oluşumlar ise toplumun tam bağımsızlıkçı, antiemperyalist, aydınlanmacı direncini kırmak, gerici saldırılara karşı direnecek bütün güçleri etkisizleştirmek amaçlı uluslararası operasyonların karargâhlarına dönüşmüşlerdir.
AKP kurmaylarının Atatürkçülüğü ile bu anlayışa karşı çıkan Atatürkçülük iddiasındaki kimi örgütlenmeler ve siyasal oluşumların tartışması tümüyle biçimseldir. Çünkü Mustafa Kemal 1921 Aralığında “Efendiler, biz hakkımızı koruyup gözetmek, bağımsızlığımızı emin bulundurmak için genel kurulumuzca, milletin bütünlüğümüzce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletin tümüyle savaşmayı caiz gören bir mesleği izleyen insanlarız.” demektedir.
Yani Atatürkçülük her koşulda emperyalizmin ve kapitalizmin karşısında olmaktır. Başka bir söylemle antiemperyalist, antikapitalist olunmadan Atatürkçü olunmaz.
Özelleştirmeden yana, AB’den, Soros Vakıflarından hibe alan, aldıkları hibelerle AB'nin istihbarat, yönlendirme, ulusal bilinci çökertme, ulusal direnişi kırma emellerine doğrudan ya da dolaylı katkı sağlayan Ulusal egemenliğimizi AB’ye teslim etmeye hazır mandacılardan Atatürkçü olmaz.
ABD gücüne tapınanlardan, Batının mutlak üstünlüğüne inananlardan Atatürkçü OLMAZ.
Hem ABD muhibbi ve gönüllü hizmetkârı, hem NATO’cu, hem AB Mandacısı, olup hem Atatürkçülük iddiasında olmak akıl tutulması değilse düpedüz ihanettir.
Kemalizm;  temel ilkesi emperyalizme karşı tam bağımsızlık olan bütünlüklü bir devrimci mücadelenin programıdır. Bu program, emperyalizme, gericiliğe, bölücülüğe ve emperyalist sistemden kopuş amacından dolayı liberal kapitalizme karşı direnişin, batılılaşmadan/batıcılıktan kopuşun adıdır. Bu programdan, altı Ok’tan, yani Kemalizm’den hangi amaç uğruna olursa olsun en küçük bile olsa ödün veren örgüt ya da kişi, makamı, unvanı ne olursa olsun Amerika'da, Avrupa'da imal edilen anti-Kemalist Atatürkçülüğün zavallı piyonluğunun ötesinde bir şey değildir.  
Yağma yok! Kemalistler; Mustafa Kemal Atatürk’ün geride bıraktığı devrimci kalıtının/mirasının üzerinde gerici şarlatanların ve maskeli, sahte Atatürkçülerin tepinmesine asla izin vermeyecektir.. 26 Kasım 2017
Mahmut ÖZYÜREK

24 Kasım 2017 Cuma

SAĞIN GENETİK NATO’CULUĞU


Mehmet Ali Güller

Türk sağı İslamcısıyla, muhafazakarıyla, ırkçı Turancısıyla ve milliyetçisiyle NATO’cudur!
Bu NATO’culuk, kabaca Kore’ye asker gönderilmesi sürecinde başlamış, 6. Filo askerilerini Dolmabahçe’de denize döken solcu gençlere saldırarak ABD’nin sokak gücü halini almış, ardından kontrgerilla ile personel mertebesine ulaşmış, en sonunda BOP eşbaşkanlığı düzlemine sıçramıştır.
Peki NATO tatbikatında Atatürk ile Erdoğan’ın hedef alınması bunu değiştirmiş midir?
YERLİ VE MİLLİ DEĞİL, NATO’CULAR!
Erdoğan önce “mesele şahıs ya da parti meselesi değildir, hedef Türkiye’dir” diyerek hem tabanın gazını almış hem de mevcut siyasal iklimi oya çevirmeye çalışmıştır.
Ancak mevcut siyasal iklim fazlasıyla “anti NATO’cu” bir hal alınca, bizzat sözcüsü İbrahim Kalın, Erdoğan adına “NATO’yla ilişkiler kesilmemeli” mesajı vermiştir.
AKP Hükümeti adına da Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu çıkıp “NATO skandalı değil, FETÖ skandalı” demek zorunda kalmış, taktik manevrayla rüzgârın yönünü saptırmaya çalışmıştır.
NATO’nun Atatürk ile Erdoğan’ı bir tatbikatta hedef alması yetmemiş gibi, Kanada’da yapılan NATO toplantısında da Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın 15 Temmuz’daki, boğazında iz olan fotoğrafı kullanılmıştır!
Org. Akar ise siyasal genlerindeki Necip Fazılcılıktan olsa gerek, “NATO’dan çıkılmalı” diyenlere karşı “NATO müttefikliğimizin ve dayanışmamızın baltalanmasına izin vermemeliyiz” mesajı vermiştir!
Kısacası AKP’den MHP’ye uzanan bir sağ yelpaze, genetik kodları gereği yine NATO’culuk yapmıştır!
NATO karşıtlığı da, anti-emperyalizm ve Atatürkçülük gibi AKP-MHP koalisyonun programı değil, iktidarlarını sürdürebilmek için ihtiyaç anında sarıldıkları “kullan-at” türü kavramlardır!
AKP’nin de MHP’nin de programı NATO’cudur!
NATO’DAN ÇIKAMAYIZCILAR!
Bir de, az olmakla birlikte, bazı ulusalcı-Kemalist çevrelerde görülen “utangaç NATO’culuk” var. Sağdakilerden farklı olarak daha “güvenlik gerekçeli” bir NATO’culuk yapıyorlar.
NATO’dan öyle kolayca çıkamayacağımızı, NATO silahları olmazsa savaşamayacağımızı, ABD’ye karşı koyamayacağımızı, NATO’dan çıktığımız anda Çin ve Rusya’nın kucağına düşeceğimizi savunuyorlar!
Tanzimat’tan beridir süren bir “bağımlı aydın” bakışır bu bakış…
Atatürk’ün “bağımsızlık” mücadelesinden dersler çıkaramamış, tıpkı o dönemki “yapamayızcılar” gibi mandacılığa mahkumdurlar.
Yanı başındaki komşusu İran’ın ABD ambargosuna rağmen nasıl milli silahlar ürettiğini göremeyecek kadar “Batı-kör”dürler!
BAĞIMSIZLIKÇI DEVRİMCİ GELENEK
Neyse ki bu topraklarda bağımsızlıkçı gelenek asıl gelenektir!
O gelenek Atatürk’te cisimleşmiş “ya istiklal ya ölüm” olmuştur, Nazımlarda cisimleşmiş Kore’ye asker gönderilmesine karşı duruşa dönmüştür, Denizlerde cisimleşmiş Dolmabahçe’de Amerikan askerlerini denize dökmüştür!
O gelenek güç yitirse de, bugün yine ayaktadır: Bazen TGB’li gençlerin Amerikan askerilerine çuval geçirmesiyle, bazen Aydınlıkçıların “İncirlik kapatılsın” eylemiyle, bazen komünistlerin “NATO’ya hayır” yürüyüşüyle, bazen devrimcilerin “kahrolsun Amerikan emperyalizmi” haykırışıyla, bazen Sol-Kemalistlerin “yaşasın tam bağımsız Türkiye” şiarıyla, bazen “gelişi güzel” yan yana gelerek iktidarı sallayan milyonların “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla…
Bu bağımsızlıkçı geleneği sürdürmek, büyütmek ve iktidar yapmak Namık Kemallere, Mustafa Kemallere, Nazım Hikmetlere, Deniz Gezmişlere borcumuzdur! 
 24 Kasım 2017 Cuma

23 Kasım 2017 Perşembe

Kabahatin Büyüğü Sende Öğretmenim



Bizim ülkemizde çok övülen, en çok dövülendir. Anne, çocuk, kadın, öğretmen,… örnekler malumunuz. Ne zaman bir devlet büyüğümüz bizi övmeye başlasa “eyvah” diyorum, yine fedakârlık düşer hissemize, yine hakkımızı ödeyemez bunlar.
24 Kasım münasebetiyle bilirim bırakmazlar, yine kutlayacaklar bizi. Methiye düzecekler, peygamber mesleği diyecekler. Son birkaç yılın geleneğidir, zaten yapılması gereken atamalar hediye diye sunulacak muhtemelen. Gerçek ihtiyacın çok altında, mülakatlı ve sözleşmeli olsa da, müjde sayılacak. Teşekkür beklenir bir de, nankörlüğün lüzumu yok!
80 Darbesinden sonra öğretmenler günü olarak kutlanmaya başlanan 24 Kasım’ın özü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmeni oluşudur (1928). 1980’den sonra her yere heykel, her ağıza sakız olan Mustafa Kemal’i çiğneye çiğneye eskitmeye çalıştılar. İnsan Atatürk’ü, Lider Atatürk’ü, Öğretmen Atatürk’ü uzak bir yıldız, “gerçek olmayacak denli heykel”, sonsuz uzak bir “şey” e dönüştürdüler. İnsan sevdiğinden bıkarmış, bıkalım istediler herhal.
İktidarlar değişti, niyet değişmedi; Atatürk öğretisine bağlılık ve öğretmenlik mesleğine saygı birlikte eksildi, at başı. İki şey netti çünkü: bir milleti sormadan, sorgulamadan tebaa kılmanın yolu Atatürk Öğretisini unutturmak, öğretmenlik mesleğini yozlaştırmaktan geçer. İkisini de amaç edindiler, oldukça da başarılı olundu.
Öğretmen yetiştirme politikaları “herkes öğretmen olur” ve “atandığına şükret, sus otur” noktasına 1 günde evrilmedi. Yavaş ve istikrarlı, “herhangi birinin yapabileceği işi yapan, herhangi bir memur” olduk.
Yurttaş yetiştirenler, atama, tayin, idareci koltuğu, ek ders, ek iş, “aferin” bekler hale 1 günde gelmedi. Doğruluğundan emin olmadığın bilgileri, bilimselliğinden şüphe ettiğin yöntemlerle öğretiyormuş gibi yaptın öğretmenim. İyi olursa MEB den, kötü olursa senden sayılıyordu oysa. İtiraz etmedin.
Öğretmen dediğin de eğitim tezgâhında dokunur, eğitimimizden çaldılar. Meslek onurunu siyasiler eksiltti belki, sen de gereğince direnmedin ama. İktidara göre bıyığını, alyansının metalini, sendikasını değiştirenler meslektendir.
24 Kasımı Atatürk demeden kutlayan öğretmenler, siyasiler, sendikalar varsa, 24 Kasım sevgililer günü tadında mesajlaşma, hediyeleşme günüyse artık, nedeniyiz. Aklıma Nazım’ın “Akrep Gibisin Kardeşim” şiiri düşüyor. Kabahatin büyüğü, omzumu ağırlaştırırken.
Geçim ölçeğinde açlık sınırlarından, kaybettiğimiz kadrodan, şiddete uğradığımızdan, eksilen özlük haklarımızdan, itibar kaybımızdan, atanmadığı için intihar edenlerden… bahsetmek mümkündü. İkiyüzlülük gibi geliyor.
Bir yüzü DİĞERLERİ ise diğer yüzü BİZİZ düştüğümüz halin. Yüzleşelim, şikâyet etmeye yüzümüz olsun istiyorum. Başöğretmenime duyduğum mahcubiyet de aklımda, mirasını yiye yiye tüketmişiz gibi.
Gerçeğini görmek için düz aynaya bakmalı insan. Sen bakmaya cesaret ettiğinde bitecek bu körlük. Başöğretmen Atatürk’le helalleşeceğiz.
Dimağın, günün, geleceğin aydın, aydınlık olsun öğretmenim. Ben hala sana inanıyor, güveniyorum…
Cansel GÜVEN
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı