Dünya
halklarını kana bulayan, insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliam devleti
ABD Emperyalizminin Başkan Yardımcısı Joe Biden ülkemize geldi. Biden Başkan
Obama'nın sağ kolu, ABD dış politikasının mimarı ABD Başkan Yardımcısı.
Biden’i
tanıtmak için daha fazla bir şey söylemeye gerek yok sanırım. Peki, ABD ve AB
Emperyalizmin bu akıllı ve kurnaz mimarı niçin geldi Türkiye ye? İşte bu çok
önemli.
Biden’
in niçin geldiğini anlamak için insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliam
devleti ABD’nin ve ABD Emperyalizminin Brüksel Eyaleti Avrupa Birliği
ülkelerinin 1900’lü yıllardan bu yana Türkiye ile ilgili olarak izledikleri
politikaları bilmek gerek. Çünkü, bu devletlerin dış politikaları iktidarlara göre değişmez.İşbaşına gelen iktidarlar değişir ama politikalar değişmez.
Biz
de öyle yapalım.
ABD’li
senatör Upshow’un,1927 yılında ABD Senatosu’nda, Lozan hakkında yaptığı konuşması.
Aynen aktarıyorum:
“Lozan
Antlaşması, Timurlenk kadar hunhar, Korkunç İvan kadar sefil ve kafatasları
piramidi üzerine oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatör’ ün zekice
yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya,
bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik anlaşmayı kabul
ettirmiştir. Buna her yerde ‘Türk Zaferi’ dediler.”
Bir
başka Amerikalı parlamenter senatör King aynı yıl senatoda yaptığı konuşmada,
Türkiye’de kapitülasyonların kaldırılmış olmasının, uluslararası anlaşmalara
aykırı olduğunu söyleyerek; “Türkler cahil, fanatik ve nefret dolu
insanlardır” diyordu.
Harvard
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörlerinden Albert B.Hart, öğretim
üyeleri arasında topladığı 107 imzalı bir metni, senatörlere ve hükümet
yetkililerine göndermişti. Bu metinde şunlar yazılıdır:
“Türklerin
Avrupa ve uygar uluslar çerçevesinde yeri yoktur. Kemalist rejim mutlaka
çökecek ve milliyetçi Türk Hükümeti’nin amaçları asla gerçekleşmeyecektir”
İngilizlerin
çok saygı duydukları, yaşlı Başbakanları Gladstone, 19.yüzyıl sonlarında
Türkler için şunları söylüyordu: “İnsanlığın tek insanlık dışı tipi
Türklerdir.”
1919
yılında İngiltere Başbakanı Lloyd George’un görüşleri ise şöyleydi: “Türkler,
ulus olmak bir yana, bir sürüdür. Devlet kurmalarının ihtimali bile yoktur…
Yağmacı bir topluluk olan Türkler, bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri
toprakların etine işlemiş bir yaradır.”
Konrad
Adenauer Vakfı’nın Türkiye Danışmanı, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın finanse ettiği
Alman Doğu Enstitüsü’nün Müdürü Udo Steinbach, 15 Eylül 1998 günü Lingen
Akademisi’nde verdiği konferansta şunları söyledi:
“Sorun,
Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk Devleti ve Türk
ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizm’in ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir.
Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur.
Olmadığını Türkiye’de yaşayan Türk–Kürt, Müslüman–laik, Alevi–devlet
çatışmalarında görmekteyiz. Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu? Önce
Ermenileri yok ettiler, sonra da Rumları. Kürtleri bugüne dek neden yok
etmediler bilinmez.”
“CIA
İstasyon Şefi” Paul Henze, 1993 yılında bir rapor hazırlıyor : “21. Yüzyıla
Doğru Türkiye”. Ve şu “Sav’ları ileri sürüyor:
“Atatürk
ilkeleri soğuk savaş döneminde görevini yapmıştır; ama “yenidünya düzeni” ile
birlikte gerekliliği de kalmamıştır. “Klasik Atatürkçülük” ölmüştür. Aydınların
imam-hatip okulları konusundaki endişeleri yersizdir. İran ve Arap parası ile
desteklenen köktendincilik, Türkiye için ciddi bir tehlike değildir.
Atatürk’e
“deccal” diyen Said-i Nursi ve Nurcular ilericidir. Nakşibendiler geriye dönük
değillerdir; Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayabilirler…”
İngiliz
derin devletinden Andrew Duff, Eylül 2005’te şöyle demiş: “Türkiye Avrupa’nın gerçek
partneri olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizm’le mücadele etmelidir.
Devletin gücü azaltılmalıdır. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin
fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Türkiye artık
Kemalizm’de değişme gereğiyle yüzleşmeli. Sadece yasalar, anayasa değil,
Kemalizm kültürü ve felsefesi de değişmeli. Türkiye’nin, merkeziyetçi yönetim
yapısından adem-i merkeziyetçi (yani federatif yapı) yapıya geçmeye ihtiyacı
var. Diyarbakır’da bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının
değişmesi iyi olur. Bunu sadece Güneydoğu için değil diğer bölgeler için de
öneriyorum.”
Emperyalizmin
sözcülerinden Reiner Albert, Almanya’nın Mannheim kentinde Katolik Teoloji
Fakültesi’nde “dinler ve kültürler arası diyalog” dersleri verirken şöyle
diyor: “Türklerin Almanya’ya uyum sağlayamamalarının en büyük sorumlusu,
Türkiye’de aldıkları Kemalist eğitimdir. Farklılıklara karşı son derece
hoşgörüsüz bir ideoloji olan Kemalizm insanları ister istemez, Almanya’ya karşı
mesafeli, hatta düşman yapıyor”.
Eski
CIA Türkiye şefi Graham Fuller “Bugün Türk devletinin bir sorunu
varsa, bu da aslında Kemalizm’in değişmez bir değerler paketi olarak var olmayı
sürdürmesidir. Gerekli olan devletin liberalleşmesi ve zaman ve uzam içinde birçok
imparatorluğu yönetmiş Türk halkının tarihsel dehasının önünün, kendisini
çağdaşlaştıracak şekilde açılmasına izin verilmesidir.
Kemalist
“devletçilik” anlayışı da eskide kalmıştır. Dışardan kurum ithal etme
politikası ile Türkiye on yıllar boyunca biraz işlevsel bir altyapı kurmayı
başardı, ancak ergenlik çağında olan bu ekonomi liberalleşme yönündeki gerçek
önemli adımı, 1980’li yıllarda Cumhurbaşkanı Özal’ın özelleştirme ve ekonomiyi
yabancı sermayeye açma politikaları ile birlikte atabildi. Nerdeyse Türklerin
hepsi devletçi ekonomiyi ulusal pazar ekonomisine dönüştürme ihtiyacını
görüyorlar. Aynı şekilde bir zamanlar köklü kültürel devrimin pederşahi
programında yer alan “devrimcilik” ve “reformculuk”, bugün sivil toplumun
sürekli gelişmesi ve devletin liberalleşmesi olarak anlaşılıyor.
Ufuk
Güldemir' in CIA eski Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller' la yaptığı ve 26
Şubat' ta Cumhuriyet' te yayımlanan söyleşisinde en çarpıcı sözler şuydu:"Kemalizm'
e son, Osmanlı ile öğünün, Fethullahçı olun!"
Kurt
Ziemke Alman asıllı Ortadoğu uzmanı, 1930 yılında ‘Die Neu
Türkei’ (Yeni Türkiye) adında bir kitap yayımlamıştır. Bu kitapta Almanya’nın
Türkiye’ye yönelik uygulaması gereken politika ve stratejisi anlatılmaktadır.
Bu strateji ve politikalara göre: ‘İngilizler Musul’da hedeflerine ulaşmak için
bir yandan Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken bir yandan
Atatürkçü akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuşlardır. Yapılması
gereken Laik Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını
ortaya atıp işlemektir.’ Ziemke'nin bu projesi doğrultusunda dış ve iç
Türkiye Cumhuriyeti düşmanları "dinsiz Atatürk" propagandasına
1930'larda başlamışlardır.
Amerika
2. Dünya Savaşı'ndan sonra,1945'lerde, Almanya ve siyasetine el
koyduğunda, 1930'ların bu Alman stratejisini hemen Türkiye' de uygulamaya
başladı. Denebilir ki, Türkiye' de Kürt ayrılıkçı hareketinin tohumları 1945'
ten itibaren Amerika ve yerli işbirlikçileri tarafından atılmıştı...
Güneydoğu'
da daha önce Atatürk' ün parçaladığı aşiret yapısını yeniden kurmak üzere,
Atatürk döneminde Batı' ya sürülen aşiret reislerini, şeyhleri yeniden
Güneydoğu' ya aşiretlerinin başına gönderilmesini ve DP' den milletvekili
olmalarını sağlayan ABD, milletvekili olan bu aşiret reislerini işbirlikçi
haline getirerek kendi politikalarının Türkiye’deki sözcüleri haline
getirmişti.
NATO' ya alınır alınmaz, dönemin Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, 2. Mahmud
döneminde kaldırılan Mehter Takımı'nı 1952' de yeniden kurdurtmuştu!
ABD Dışişleri Bakanı J. F. Dulles 1956' da ; "Din
ve siyaset birbirinden ayrılmaz. Dünya işlerini çözümlemekte seçeceğimiz yol
dini görüştür " demecini veriyordu. Bu demeçten hemen sonra
Menderes' in buyruğuyla partide "Anayasa'dan laik yönetim ilkesi
atılarak yerine din devleti ilkesi konulması" çalışmaları
başlatılmıştır.
Son
olarak 2006 yılında Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu'nda kabul edilen
raporda yer alan Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için öne sürdüğü ön koşullara
bakalım.
1.
Ermeni soykırımı koşulsuz kabul edilmeli,
aynı zamanda Türkler "Pontus
ve Süryani" soykırımı yaptıklarını da kabul etmeli. 3- Lozan’da azınlık olarak sayılmayan Alevi ve
Yezidiler ve diğer tüm halklara azınlık hakları tanınmalıdır; 4.Başta Üniversiteler olmak üzere tüm eğitim
ve kamu kurularında kılık kıyafet serbestliği tanınmalı (türbanın) 5.Kıbrıs
Rum tarafına liman ve havaalanları koşulsuz açılmalı, Kıbrıs'tan Türk askerleri
hemen çekilmeli; 6. Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlı Ruhban Okulu'nun
açılmalı.
Joe
Biden’in Türkiye ye niçin geldiğini bir kez daha kendimize soralım? Biden’in
çantasında baştan beri sıraladığımız AB-ABD emperyalizminin sözcülerinin
istemleri dışında farklı bir şey yoktu ve olamazdı.
Bakın
Biden kendisi ile görüşmek için kuyruğa giren iktidar, Muhalefet
Partileri ve Sivil Toplum örgütleri temsilcilerine verdiği talimatlar nelermiş.
1.
-Suriye'ye kendi başınıza müdahale
edemezsiniz!
2.
PYD –YPG bizim Ortadoğu’daki kara
gücümüzüzdür. Bu nedenle bizim Kürt koridoru işimizi baltalamaya yönelik ve bu
güçleri hedef alan operasyon yapamazsınız!
3.
Kendi başına yeni terörist gruplar oluşturamazsınız.
İncirlik in denetim ve kontrolü NATO dolayısıyla ABD ye aittir. Buraya müdahale
edemezsiniz.
4.
Irak'ta, ABD’den habersiz inisiyatif
almaz, Barzani, Nuceyfi, Abadi ile bizim bilgimiz dışında bir görüşme, uzlaşma,
antlaşma yapamazsınız! . Musul ve Kerkük ABD için yaşamsal önem taşımaktadır.
Bu bölgelere müdahaleniz söz konusu değildir!
5.
-Güneydoğu ve Kandil'e
operasyonlarını bitireceksiniz. “çözüm masası” yeniden ve ivedilikle oluşturulmalı,
PKK'nın istekleri karşılanmalı.
6.
Yeni Anayasa’da “Atatürkçülük” ve “Türk Milleti ” yer almamalı.
7.
İhvan ve/veya IŞİD konusundaki
kararlar, İsrail ile işbirliği ve İsrail in önerileri doğrultusunda alınmalıdır.
Joe
Biden, tüm bunları isterken NATO'dan çıkartmaya kadar varan çok sert tehditler
savurmayı da ihmal etmedi. .
Bu küstahlık içeren tehditlere kendilerinin iktidara getirdiği işbirlikçileri, muhalefet
Partileri ve Sivil Toplum örgütleri temsilcileri yani bizim yerli uşaklar topuk
selamını çakıp “emredersiniz efendim”, diyerek, kendilerine düşen
görevi yerine getirme sözü verdiler.
Biden’in
bu küstah istemlerine topuk selamını çakıp “emredersiniz efendim”
diyenlerden yalnızca siyasal parti temsilcilerinin kimler olduğunu bilmemiz çok
şeyi bize açıklamış olacaktır sanırım.
Joe
Biden’in düzenlediği “yuvarlak masa” toplantısına, HDP’den Leyla Zana, Ayhan
Bilgen ve Altan Tan, MHP’den Oktay Vural, AKP’den Galip Ensarioğlu ve Orhan
Miroğlu ile CHP’den Fikri Sağlar ile Sezgin Tanrıkulu katıldılar.
Aynı
isteklerin daha sert ve acımasız bir yöntemle Mustafa Kemal Atatürk ‘ e dayatılmaya
çalışıldığını biliyoruz.
Peki,
Mustafa Kemal Atatürk nasıl bir tavır almıştı. Şimdi ona bakalım.
Büyük
Taarruz’ un hazırlıklarının sürdüğü günlerde, 3 Mart
1922’de Batının saldırgan devletleri için şunları söylüyordu: “İstilacı ve saldırgan devletler
yerküresini kendilerinin malikânesi ve insanlığı kendi hırslarını tatmin için
çalışmaya mecbur esirler saymaktadırlar. Sonuç olarak Dünya iki guruba
ayrılmaktadır. Birincisi Doğu ki, kendi varlığını, bağımsızlığını artık
kavramıştır, bu bilinçle el ele vermiştir. Diğer bir gurup daha var ki bunlar,
sırf kendi hırslarını tatmin için çalışmaktadır. Bunların amacı zulüm ve baskı
olduğu için, onları lanetle anmakta kendimizi haklı görüyoruz”.1
“Biz Batı emperyalizmine karşı, yalnızca
kendi kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batılı
emperyalistlerin, bütün güçleri ve bilinen bütün imkânlarıyla, Türk ulusunu
emperyalizmin aracı olarak kullanmak istemelerine engel oluyoruz. Bununla bütün
insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz”.2
1921
yılında, silah gereksiniminin üst düzeye çıktığı savaş günlerinde ise şunları
söylüyordu: “İlkbahara kadar üç ay
içinde bu silahları elde edemezsek, diplomasi kanallarıyla bir çözüm yolu
aramak zorunda kalacağız. Bunu arzu etmiyorum. Biliyorum ki Batı ile uyuşma
Türkiye’nin kaçınılmaz olarak köleleştirilmesi anlamına gelecektir”.3
Olanaksızlıkların
çaresizliğiyle, Batının manda ve himayesini kabul etmek isteyenler için 1919
yılında; “Ahmaklar memleketi Amerikan
mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla kurtulacak sanıyorlar. Kendi
rahatlarını sağlamak için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen
Türk bağımsızlığını feda ediyorlar”7 deyip manda önerilerini
kesin bir biçimde reddediyordu.
Bu
açıklamaların en çarpıcı olanlarından birini, 29 Ekim 1930 yılında Ankara
Türk Ocağındaki Cumhuriyet Bayramı kutlamasında yapmıştır. Amerikan Associated
Press Muhabiri Miss Ring, Atatürk’e; Türkiye’nin ne zaman
Batılılaşacağını, Amerikanlaşacağını sorduğunda şu yanıtı almıştı: “Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir
milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de
Batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir”.4 28
Ocak 2016 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK
1“Reis
Paşa Doğru Görmüştü”, Atilla İlhan Cumhuriyet, 18.02.2002
2
“Milli Kurtuluş Tarihi”, Doğan Avcıoğlu, İstanbul Matbaası ,1974,
2.Cilt, sf.846
3
“Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu, İst. Mat., 1974, 1.Cilt, sf.265
4
“Türkiye; 29 Ekim 1930, Türkiye; Mart 2002” Turgay Tüfekçi, Orkun
Dergisi, Mart 2002, Sayı 49, sf.4