9 Ocak 2019 Çarşamba

İSLAMCI NEDEN "İNTÎKAMCI”DIR?


Başbakan Erdoğan 2012 Şubatında AKP Gençlik Kolları Kongresi’nde şöyle diyordu; “Altını çiziyorum; modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
Bu söz çok tartışıldı. Ama Erdoğan bu cümleyi boşuna değil referans aldığı kaynağa dayanarak söylemişti. Kimse bunun üzerinde durmadı ya da durmaya cesaret edemedi. Peki, nedir bu anlayışın kaynağı. Yazıyı okuyalım.

İSLAMCI NEDEN "İNTÎKAMCI”DIR?


10 Şubat 1990 günü kimi gazetelerde (örneğin Cumhuriyet'te) Hamaney'in Salman Rüşdi'ye ilişkin bir açıklaması yer aldı. Tahran Radyosu'nun yayınladığı bir habere göre Hamaney eski dini lider Humeyni'nin Rüşdi hakkında verdiği “ÖLÜM FETVASI”nın geçerli olduğunu açıklayıp yerine getirilmesini istemiştir.


Bu "İslamcı intikamı"nın nice örneklerinden biridir.


İslamcı her zaman "intikamcı" olur. Bu İslam'ın özünden Kur'an’ından "hadis"inden tarih boyunca süregelen geleneğinden kaynaklanır. Yahudilik'te olduğu gibi...


 "İntikam" bilindiği gibi "öç" anlamındadır. Öfke kin hınç ürünüdür.


"Öfke (gazap)" dolu "kin" dolu bir "Tanrı" düşünebilir misiniz? Etnoloji bize kesin olarak bildirir ki ilkellerde bu vardır. Yine araştırmalar gösterir ki bu tür "Tanrı" anlayışı ilkellerden Yahudilik kaynaklarına başta Tevrat'a yorumlarına oradan da Kur'an'a ve İslam'ın bütününe geçmiştir. Kur'an'da tam 4 kez Tanrı için "zü'ntikam" yani "intikam sahibi intikamcı" deniyor. Diyanet'in resmi çevrisinde de "öcünü alır" "öcalıcı" "öcalan" "öcalabilen" anlamları verilmiştir. (Bkz. Al-i İmran 4; Maide 95; İbrahim 47; Zümer 37)


Bir ayetin Diyanet'in resmi çevirisindeki anlamı şöyledir:

 - Sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Doğrusu Allah Güçlü'dür Öc alan'dır. " (İbrahim 47)

Bu ayet "peygamber"lerin de "intikam" istediklerini "Tanrı"nın buyruklara karşı gelenlerden "intikam" alacağına "söz verdiğini" ve bu "sözünden de caymayacağı"nı Tanrı'nın hem "Güçlü" hem de "Öcalıcı" olduğunu açık seçik anlatıyor.


Secde suresinin 22. ayetinde de şöyle denir:


 - Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz suçlulardan öç alacağız.

"Rabb"in yani "Efendi Tanrı"nın "suçlu"lardan "günahkârlardan öç alacağını bildirdiği anlatılırken "Biz kesinlikle onlardan öç alacağız ya da öcalıcılarız)" dediği iki ayette daha anlatılmakta: Zuhruf ayet 41; Duhan ayet 16.

"Tanrı"sının "öcalıcı" "peygamber"inin "öcalıcı" diye sunulduğunu görüyoruz. "Tanrı"sı "peygamber"i öyle olur da "mü'min"leri yani "inanır"ları öyle olmaz mı?

İslamcı bunun için "intikamcı"dır işte.


"Tanrı için sevmek Tanrı için kin beslemek" İslam'ın temel ilkelerinden biridir. Muhammed'in bunu dile getiren sözlerine dayanır bu.
  
Muhammed şöyle der:
 - "işlerin en üstünü Tanrı için sevmek ve Tanrı için öfkelenip kinlenmektir. " (Bkz. Ebu Davud Sünen Kitabu's-Sünnet 3 hadis no: 4599)

Bir başka kez de Muhammed'in şöyle dediği görülür:

 - "içinizden kim bir MÜNKER görürse eliyle onu değiştirsin; gücü yetmiyorsa diliyle onu değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle kinlensin..." (Bkz. Müslim e’s-Sahih Kitabu'l-İman/78 hadis no: 49; Ebu Davud Sünen Kitabu's-Salat/248 hadis no: 1140; Tirmizi Sünen Kitabu'l-Fiten/11 hadis no: 2172. )

Buradaki "münker"in anlamı "tanınmayan benimsenmeyen şey"dir. Demek ki Muhammed her Müslümana şu görevi veriyor:

Müslüman kişi İslam Şeriatı'nca "tanınmayan benimsenmeyen bir şey" mi gördü; hemen "elini" yani "yumruğunu" kullanacak. Diyelim ki yumruğu yeterli olamadı bununla karşı çıkamadı; "diliyle" karşısına çıkacak. Kötüleyecek kınayacak aleyhte propaganda yapacak. Diyelim ki ortam buna de elverişli değil. O zaman da "kalbiyle" yönelip "kin besleyecek".
 İslamcı ortamı elverişli bulana dek "kin besler" karşısında olduğu kimseye duruma düşünceye davranışa. Ve "intikam" için zamanını kollar. Bu kendisine verilmiş bir görevdir.

İslam'ın "Tanrı"sı "intikam"ı kimi zaman "bu dünya"da kimi zaman da "öbür dünya"da yani "ahiret"te alacağını bildirir. Her ikisinde de durum korkunç olarak bildirilir. Hele "ahirette "işkence" olacağı da anlatılır "Ölüm yok sürekli işkence var.

" En sadist insanın bile kabul edemeyeceği türden bir "azap (işkence)". Bunu anlatan ayetlerle doludur Kur'an.


Demek ki İslam'ın "Tanrı"sı "intikam" alırken "işkence"siz olmuyor "intikam"ı.


İslamcı böyle bir eğitimle eğitilmekte. Yani İslamcı da "işkence"yi doğal bulur ve "intikam"ın doğal gereği sayar. Bu durumda İslamcıdan beklenebilecek tutum bu doğrultudadır. Başka bir deyişle İslamcı "Tanrı için intikam" alacağı kimseye "işkence" uyguladığı zaman "kutsal görev"ini yerine getirmekte olduğuna inanır. Karşılığında "Tanrı'dan sevap mükâfat" alacağını düşünür. Çoşkulanır bundan.



Muhammed'in "işkence"yi yasakladığını anlatan hadis de var. (Bkz. Buhari e's-Sahih Kitabu'l-Megazi/30; Ebu Davud Sünen Kita-bu'l-Cihad/120 hadis no: 2667. ) Ama yasaklandığı bildirilen şey işkencenin yalnızca bir biçimidir. "Müsle" denir bu biçime. Vücudun kimi organlarını özellikle de burnu kulakları kesmek gözleri oymak anlamında. "Yüzü dümdüz etmek".



Kaldı ki Muhammed'in kendisi de "müsle (işkence)" yaptırmıştır.



Muhammed'in Ureynelilere yaptırdığı işkence



Ukl Ureyne kabilelerinden bir kaç (7-8) kişi Medine'ye gelmişler; biraz hastalanmışlardır. Kır insanları olduğu için Medine'nin havası kendilerine yaramamıştır. Muhammed'e başvururlar. Muhammed "tedavi" için kendilerine "deve sütü" ile "deve sidiği" içirir. Sonra da "zekât develeri"nin bulunduğu yere (kırlara) gönderir. Burada da "deve sütü" ve "deve sidiği" içeceklerdir. Kırda iyileşir adamlar. Sonra develerin çobanını öldürürler; develeri de önlerine katıp götürürler.



Muhammed bunu (her nasılsa) öğrenir. Onların ardından yakalasın diye adam gönderir. Sonunda katil ve hırsızların tümü yakalanır. Ve Muhammed'in verdiği ceza:



Muhammed yakalananların ellerini ayaklarını kestirir; gözlerini oydurur ve Harre denen (son derece sıcak) yere attırır. Adamlar sızlanırlar su isterler. Su verilmez. Adamlar taşlan kemirirler. Ve sonunda ölürler. (Buhari'nin 7 yerde ve 9 yoldan aktarıp yazdığı bu hadis için bkz. Buhari e's-Sahih Kitabu'z-Zekat/68; Tecrid h. no: 172; Müslim e's-Sahih Kitabu'l-Kesame/9-14 h. no: 1671; Ebu Davud Sünen Ki-tabu'l-Hudud/3 hadis no: 4369. )



Muhammed'in uygulattığı bu korkunç işkence Maide suresinin 33. ayetine dayandırılır. (Bkz. Aynı kaynaklar) Bu ayetin Diyanetin resmi çevirisindeki anlamı şöyledir:



"Allah ve peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası: Öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayaklarını kesilmesi ya da yerlerinde sürülmektir. Bu onlara dünyada rezilliktir onlara ahirette büyük azap vardır. "



"İşkence"yi Muhammed yaptırmış olunca İslamcı kişi "insanlık dışı" bulmaz kuşkusuz. "Haklı" bulur. Bugünkü İslamcıların üreyip yetişmelerinde en başta rol oynayanlardan Babanzade Ahmed Naim (1872-1934. Bkz. İsmail Kara Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi İstanbul 1987 1/273-308) de olayı haklı buluyor savunuyor olay nedeniyle şöyle diyor:



- “Biz Müslümanlarca Peygamberin yaptığı şey ne olursa olsun; doğrudur. Tanrı hoşnutluğuna da uygundur..." (Bkz. Diyanet yayınlarından Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi 173. hadisin açıklaması. )



Kısacası: Birşeyin "insanlık dışı" olması İslamcının umurunda değildir. Elverir ki "İslam dışı" olmasın. “İntikam”la "Tanrı için işkence etme"ye de böyle bakar İslamcı.



Turan Dursun Din Bu Sayfa 245-249





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder