Başbakan Erdoğan 2012 Şubatında AKP Gençlik Kolları Kongresi’nde şöyle
diyordu; “Altını çiziyorum; modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum.
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin
davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
Bu söz çok tartışıldı. Ama Erdoğan bu cümleyi boşuna değil referans
aldığı kaynağa dayanarak söylemişti. Kimse bunun üzerinde durmadı ya da durmaya
cesaret edemedi. Peki, nedir bu anlayışın kaynağı. Yazıyı okuyalım.
İSLAMCI NEDEN "İNTÎKAMCI”DIR?
10 Şubat 1990 günü kimi gazetelerde (örneğin Cumhuriyet'te)
Hamaney'in Salman Rüşdi'ye ilişkin bir açıklaması yer aldı. Tahran Radyosu'nun
yayınladığı bir habere göre Hamaney eski
dini lider Humeyni'nin Rüşdi hakkında verdiği “ÖLÜM FETVASI”nın geçerli
olduğunu açıklayıp yerine getirilmesini istemiştir.
Bu "İslamcı intikamı"nın nice örneklerinden
biridir.
İslamcı her zaman "intikamcı" olur. Bu İslam'ın
özünden Kur'an’ından "hadis"inden tarih boyunca süregelen
geleneğinden kaynaklanır. Yahudilik'te olduğu gibi...
"İntikam"
bilindiği gibi "öç" anlamındadır. Öfke kin hınç ürünüdür.
"Öfke (gazap)" dolu "kin" dolu bir
"Tanrı" düşünebilir misiniz? Etnoloji bize kesin olarak bildirir ki
ilkellerde bu vardır. Yine araştırmalar gösterir ki bu tür "Tanrı"
anlayışı ilkellerden Yahudilik kaynaklarına başta Tevrat'a yorumlarına oradan
da Kur'an'a ve İslam'ın bütününe geçmiştir. Kur'an'da tam 4 kez Tanrı için "zü'ntikam" yani "intikam sahibi intikamcı"
deniyor. Diyanet'in resmi çevrisinde de "öcünü alır"
"öcalıcı" "öcalan" "öcalabilen" anlamları
verilmiştir. (Bkz. Al-i İmran 4; Maide 95; İbrahim 47; Zümer 37)
Bir ayetin Diyanet'in resmi çevirisindeki anlamı şöyledir:
- Sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma!
Doğrusu Allah Güçlü'dür Öc alan'dır. " (İbrahim 47)
Bu ayet "peygamber"lerin de "intikam"
istediklerini "Tanrı"nın buyruklara karşı gelenlerden
"intikam" alacağına "söz verdiğini" ve bu "sözünden de
caymayacağı"nı Tanrı'nın hem "Güçlü" hem de "Öcalıcı"
olduğunu açık seçik anlatıyor.
Secde suresinin 22. ayetinde de şöyle denir:
- Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren
kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz suçlulardan öç alacağız.
"Rabb"in yani "Efendi Tanrı"nın
"suçlu"lardan "günahkârlardan öç alacağını bildirdiği
anlatılırken "Biz kesinlikle
onlardan öç alacağız ya da öcalıcılarız)" dediği iki ayette daha
anlatılmakta: Zuhruf ayet 41; Duhan ayet 16.
"Tanrı"sının "öcalıcı"
"peygamber"inin "öcalıcı" diye sunulduğunu görüyoruz.
"Tanrı"sı "peygamber"i öyle olur da "mü'min"leri
yani "inanır"ları öyle olmaz mı?
İslamcı bunun
için "intikamcı"dır işte.
"Tanrı için
sevmek Tanrı için kin beslemek" İslam'ın temel ilkelerinden biridir. Muhammed'in bunu dile
getiren sözlerine dayanır bu.
Muhammed şöyle der:
- "işlerin en üstünü Tanrı için sevmek ve Tanrı için öfkelenip
kinlenmektir. " (Bkz. Ebu Davud Sünen Kitabu's-Sünnet 3 hadis no:
4599)
Bir başka kez de Muhammed'in şöyle dediği görülür:
- "içinizden kim bir MÜNKER görürse eliyle onu değiştirsin; gücü
yetmiyorsa diliyle onu değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle
kinlensin..." (Bkz. Müslim e’s-Sahih Kitabu'l-İman/78 hadis no: 49;
Ebu Davud Sünen Kitabu's-Salat/248 hadis no: 1140; Tirmizi Sünen
Kitabu'l-Fiten/11 hadis no: 2172. )
Buradaki "münker"in anlamı "tanınmayan benimsenmeyen şey"dir. Demek ki Muhammed her
Müslümana şu görevi veriyor:
Müslüman kişi İslam Şeriatı'nca "tanınmayan
benimsenmeyen bir şey" mi gördü; hemen "elini" yani
"yumruğunu" kullanacak. Diyelim ki yumruğu yeterli olamadı bununla
karşı çıkamadı; "diliyle" karşısına çıkacak. Kötüleyecek kınayacak
aleyhte propaganda yapacak. Diyelim ki ortam buna de elverişli değil. O zaman
da "kalbiyle" yönelip "kin besleyecek".
İslamcı ortamı
elverişli bulana dek "kin besler" karşısında olduğu kimseye duruma
düşünceye davranışa. Ve "intikam" için zamanını kollar. Bu kendisine
verilmiş bir görevdir.
İslam'ın "Tanrı"sı "intikam"ı kimi zaman
"bu dünya"da kimi zaman da "öbür dünya"da yani
"ahiret"te alacağını bildirir. Her ikisinde de durum korkunç olarak
bildirilir. Hele "ahirette "işkence" olacağı da anlatılır
"Ölüm yok sürekli işkence var.
" En sadist insanın bile kabul edemeyeceği türden bir
"azap (işkence)". Bunu anlatan ayetlerle doludur Kur'an.
Demek ki İslam'ın "Tanrı"sı "intikam"
alırken "işkence"siz olmuyor "intikam"ı.
İslamcı böyle bir eğitimle eğitilmekte. Yani İslamcı da
"işkence"yi doğal bulur ve "intikam"ın doğal gereği sayar.
Bu durumda İslamcıdan beklenebilecek tutum bu doğrultudadır. Başka bir deyişle
İslamcı "Tanrı için intikam" alacağı kimseye "işkence"
uyguladığı zaman "kutsal görev"ini yerine getirmekte olduğuna inanır.
Karşılığında "Tanrı'dan sevap mükâfat" alacağını düşünür. Çoşkulanır
bundan.
Muhammed'in "işkence"yi yasakladığını anlatan hadis
de var. (Bkz. Buhari e's-Sahih Kitabu'l-Megazi/30; Ebu Davud Sünen
Kita-bu'l-Cihad/120 hadis no: 2667. ) Ama yasaklandığı bildirilen şey
işkencenin yalnızca bir biçimidir. "Müsle" denir bu biçime. Vücudun
kimi organlarını özellikle de burnu kulakları kesmek gözleri oymak anlamında.
"Yüzü dümdüz etmek".
Kaldı ki Muhammed'in kendisi de "müsle (işkence)"
yaptırmıştır.
Muhammed'in Ureynelilere yaptırdığı işkence
Ukl Ureyne kabilelerinden bir kaç (7-8) kişi Medine'ye
gelmişler; biraz hastalanmışlardır. Kır insanları olduğu için Medine'nin havası
kendilerine yaramamıştır. Muhammed'e başvururlar. Muhammed "tedavi" için kendilerine "deve sütü" ile
"deve sidiği" içirir. Sonra da "zekât develeri"nin
bulunduğu yere (kırlara) gönderir. Burada da "deve sütü" ve
"deve sidiği" içeceklerdir. Kırda iyileşir adamlar. Sonra develerin
çobanını öldürürler; develeri de önlerine katıp götürürler.
Muhammed bunu (her nasılsa) öğrenir. Onların ardından
yakalasın diye adam gönderir. Sonunda katil ve hırsızların tümü yakalanır. Ve
Muhammed'in verdiği ceza:
Muhammed
yakalananların ellerini ayaklarını kestirir; gözlerini oydurur ve Harre denen
(son derece sıcak) yere attırır. Adamlar sızlanırlar su isterler. Su verilmez.
Adamlar taşlan kemirirler. Ve sonunda ölürler. (Buhari'nin 7 yerde ve 9 yoldan
aktarıp yazdığı bu hadis için bkz. Buhari e's-Sahih Kitabu'z-Zekat/68; Tecrid
h. no: 172; Müslim e's-Sahih Kitabu'l-Kesame/9-14 h. no: 1671; Ebu Davud Sünen
Ki-tabu'l-Hudud/3 hadis no: 4369. )
Muhammed'in uygulattığı bu korkunç işkence Maide suresinin
33. ayetine dayandırılır. (Bkz. Aynı kaynaklar) Bu ayetin Diyanetin resmi
çevirisindeki anlamı şöyledir:
"Allah ve
peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası:
Öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayaklarını kesilmesi ya da
yerlerinde sürülmektir. Bu onlara dünyada rezilliktir onlara ahirette büyük
azap vardır. "
"İşkence"yi Muhammed yaptırmış olunca İslamcı kişi
"insanlık dışı" bulmaz kuşkusuz. "Haklı" bulur. Bugünkü
İslamcıların üreyip yetişmelerinde en başta rol oynayanlardan Babanzade Ahmed
Naim (1872-1934. Bkz. İsmail Kara Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi İstanbul 1987
1/273-308) de olayı haklı buluyor savunuyor olay nedeniyle şöyle diyor:
- “Biz
Müslümanlarca Peygamberin yaptığı şey ne olursa olsun; doğrudur. Tanrı
hoşnutluğuna da uygundur..." (Bkz. Diyanet yayınlarından Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi
Sarih Tercemesi 173. hadisin açıklaması. )
Kısacası:
Birşeyin "insanlık dışı" olması İslamcının umurunda değildir. Elverir
ki "İslam dışı" olmasın. “İntikam”la "Tanrı için işkence
etme"ye de böyle bakar İslamcı.
Turan Dursun Din Bu Sayfa 245-249
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder