Abdülhamit çevresindeki
hırsızlardan, rüşvetçilerden, yabancılarla işbirliği yapıp komisyon alanlardan,
yolsuzluk ve usulsüzlük yapanlardan haberdardı. Kurduğu geniş ve etkili jurnal
sistemi, yani gizli istihbarat örgütü, ona her şeyden haberdar olma olanağı
sağlamıştı.
Abdülhamit, bir hükümet etme
yöntemi olarak, hırsızlık ve rüşveti hoşgörü ile karşılamış ve hatta
desteklemiştir.
Abdülhamit, hırsızlık yapan ve
rüşvet alan paşaları ve beyleri kendisine bağlayacağına inanmıştır.
Buna, “Çaldır - Kazan”
politikası diyebiliriz. Yani, o dönemin bir tür “KAZAN-KAZAN” politikası!
Devlet yönetimindeki hırsızlar
ve rüşvetçiler de KAZANIYOR, onların hırsızlıklarına, rüşvetçiliklerine göz
yumarak ipleri elinde tutan Abdülhamit de KAZANIYORDU!
Bu ilişkilerin yakın tanığı
olan İngiliz yazar Joan Haslip, Abdülhamit’in “Çaldır - Kazan” politikasını
şöyle anlatmaktadır:
“Bazı devlet adamlarının
rüşvet ve yolsuzluklarına tepki gösteren, onları eleştirme cesaretinde bulunan
Padişah’a bağlı kimseler, uydurma bahanelerle uzak vilayetlere sürgün
edilirken; Hıristiyan dönmeler, padişaha yanaşmanın yolunu bulmuş maceracı
Avrupalılar ve kurnaz Araplar servet sahibi oluyorlar ve bir gecede paşalığa
terfi ediyorlardı.
Padişah, ahlâksızlıklarıyla
alay edebilmek için nâzırlarının (Bakanlarının) yolsuzluk yapmasını beklerdi.
Örneğin, yaşlı Bahriye Nâzırı’nın (Denizcilik Bakanı) hırsızlıklarından sık sık
söz ederdi. Öte yandan ihtiyar nâzır, Padişah’a karşı yapılacak bir isyanda yer
almaması için Türk donanmasını hareketten yoksun bir halde Haliç’te tuttuğundan
dolayı makamını koruyordu.
Bir gün Abdülhamit’e, meşhur
bir hokkabazın yemek çatallarını yuttuğu hakkındaki hünerleri anlatılmıştı.
Abdülhamit, hemen cevap vererek, bunda o kadar büyük bir hüner görmediğini,
çünkü Bahriye Nâzırı’nın hiçbir rahatsızlık duymadan koskoca savaş gemilerini
yuttuğunu söylemişti.
Avrupalı ziyaretçiler,
Abdülhamit’in ikiyüzlülüğü karşısında şaşırmışlardı. Huzurundaki nâzırlara ve
yüksek memurlara çokça iltifat ettikten sonra, onlar salondan çıkınca
arkalarından hemen onları alçaklık ve namussuzlukla suçlardı. Ama ayrıca da bir
birleri aleyhine kendisine bilgi vermeleri için, onları okşayarak sıra ile
dinlerdi.” (Kaynak: İsmail Rüştü Aksal’ın TBMM’dek beyanatını aktaran Kemal
Karpat, “Türk Demokrasi Tarihi”, İstanbul, 1967, sayfa 241)
Değerli Dostlar,
16 yılı aşkın AKP iktidarı
döneminde de Abdülhamit’in “ÇALDIR –
KAZAN” politikası uygulanmıştır.
Bunun örneği çoktur, ama ben
sizlere sadece iki olayı sunacağım.
15-17 Aralık 2013 günü
Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yapıldı.
İçişleri Bakanı Muammer
Güler’in oğlu Barış Güler; Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan
Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz
Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan; işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza
Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in de aralarında yer aldığı 89
kişi gözaltına alındı.
Bu kişilere “rüşvet, görevi
kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlamaları
yöneltildi.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül, Başbakan ise Recep Tayyip Erdoğan’dı.
17 Aralık operasyonunun
görüntülü ve sesli tapeleri televizyon kanallarında yayınlandı. Ayakkabı
kutlularındaki dolarlar, para kasaları, para sayma makineleri, yedi yüz bin
liralık kol saatleri, Başbakan Erdoğan’ın oğluyla yaptığı iddia edilen telefon
konuşmasının ayrıntıları TV ekranlarından odalarımıza boşaltıldı…
Oğulları tutuklanan Ekonomi
Bakanı Zafer Çağlayan ile İçişleri Bakanı Muammer Güler, bakanlık görevlerinden
istifa etti.
Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, NTV canlı yayınında, “Soruşturma
dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın
Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Başbakan’ın istifa etmesi gerekir!” dedi.
Açıkça, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı işaret etti!
Rüşvet alanlardan biri olarak
gösterilen, İslam’ın kutsal kitabı Kuran’ın ayetleriyle alay edip “Bakara
makara” dediği iddia edilen Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış görevinden
alındı.
Rüşvet ve yolsuzluğa adı
karışan dört eski bakanın Yüce Divan’a gönderilip yargılanmasına yönelik
önergeler Meclis’te reddedildi.
10 Ağustos 2014’de yüzde 51,8
oy alan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı
seçildi.
17 Aralık tapelerinde
konuşmalarının olduğu iddia edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat
Albayrak, milletvekili olarak Meclis’e girdi, daha sonra Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15-17
Aralık 2013 operasyonlarını, Fethullah Gülen tarafından AKP iktidarına karşı
düzenlenmiş bir “sivil darbe” olarak ilan etti.
Rüşvet
alanlar KAZANMIŞTI. Cumhurbaşkanı Erdoğan da KAZANMIŞTI.
Tek kaybeden Türk milleti
olmuştu.
Sultan Abdülhamit’in
“ÇALDIR-KAZAN” yöntemi başarıyla uygulanmıştı.
Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Melih Gökçek, AKP hükümetinin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı
“paralelci”, yani Fethullah Gülenci olarak suçladı.
Bu suçlama karşısında Bülent
Arınç şunları söyledi:
“Seçimlerde
oy isterken bu yapının (yani Gülencilerin) kucağına oturmuştur. Bu yapıya (Yani
Fethullah Gülen Cemaatine) Ankara’yı parsel parsel satmıştır. Yurt yerleri
vermiştir. Zengin işadamlarına okullar satmıştır. İmar planlarında
değişiklikler yapmıştır. Kimin havlayacağını biliriz. Gökçek ile 100 konuyu 8
Hazirandan itibaren ömrüm vefa ederse konuşmak isterim.”
Bu aşamada Cumhurbaşkanı
Erdoğan devreye girdi, her ikisine de “susun!” dedi. İkisi de suspus oldular..
Daha sonraları Cumhurbaşkanı
Erdoğan, “İstifa et!” emrini verince Melih Gökçek görevinden istifa etti.
Sonuç olarak; rüşvet alanlar,
Ankara’yı parsel parsel satanlar, imar planlarında usulsüzlük yapanlar,
Fethullah Gülenciler KAZANDI Bu kişileri buyruğu altında tutan Cumhurbaşkanı
Erdoğan da KAZANDI!
Tek kaybeden yine Türk Milleti
olmuştu.
Sultan Abdülhamit’in
“ÇALDIR-KAZAN” yöntemi bir kez daha başarıyla uygulanmıştı.
AKP yöneticilerinin Osmanlı Sevdalısı olması,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sultan Abdülhamit’i kendisine “Rol Model” alması boş
yere mi sanıyorsunuz?
Yılmaz Dikbaş
10 Ekim 2018, Çarşamba
0532 233 31 52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder